Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

112 Öğretmenliğime Notlar
112 Öğretmenliğime Notlar

112 Öğretmenliğime Notlar

Müjdat Ataman

Öğretmenlik; her günü bir diğerinden farklı, tekrarı olmayan muhteşem bir meslek ve uzun bir öykü. Öğretmenliğe yeni başlayanlar için yaşanmışlıklardan, örnek olaylardan yola çıkarak…

Öğretmenlik; her günü bir diğerinden farklı, tekrarı olmayan muhteşem bir meslek ve uzun bir öykü. Öğretmenliğe yeni başlayanlar için yaşanmışlıklardan, örnek olaylardan yola çıkarak “akılda bulunsun” diyerek yazıyorum.

Belli mi olur belki bir yerlerde, benzer şeyler yaşanır ve ön öğrenmeler işe yarar. Bu yolculuğun paylaştıkça güzelleşeceğine inananlardanız ve bizimki bu uzun öykünün giriş bölümünün dipnotları olsun.

Öğretmenliğin “öğretmek ve öğrenmek” olduğunu söyleyen Müjdat Ataman, 112 Öğretmenliğime Notlar adlı kitabında deneyimlerinden gelen önerilerini paylaşıyor bizlerle.

Ve Elma Yayınevi,

Duygulara kapattık gözümüzü, kuru bilgilerle doldurup genç beyinleri, kendi yarattığımız sınavlarda geri istiyoruz gereksiz öğretilerimizi, diyerek açık yüreklilikle özeleştiri yapabilen bir öğretmenin okumaya doyamayacağınız kitabıyla buluşturuyor okuyucusunu.

İyi okumalar…

MÜJDAT ATAMAN
NE YAZMlŞ?

Ben bir öğrenci velisiyim. Hani şu; oğlunun ya da kızının dünyadaki tüm çocukların en zekisi, en yakışıklısı ya da en güzeli olduğuna inanmış ya da inandırılmış vatandaş! Hani şu; çocuğuyla yaşadığı her sıkıntıda “ben nerede yanlış yaptım” paniğiyle derin üzüntülere dalan telaşlı kişi. Sabahları altın uykulardan uyandırdığı çocuğunu servislerin, okulların ve kursların en pahalısına göndererek içini rahatlatan, bazen olmadık kuşkular yüklenip öfkesi burnunda soluyarak okula gelen, öğretmenden ya da yöneticilerden hesap sormaya kalkan, “ben çok çektim, o bari çekmesin” diyerek çocuğunun dünyayla kuracağı mücadeleyi baştan ketleyen, işin kötüsü bunu çok sonradan fark eden o tuhaf insan. Ama böyle, ne yapalım! Allahtan tek bildiğimiz şeyin, hiçbir şey bilmediğimiz olduğunu anlayacak yaşlardayız artık ve öğrenmeye her zamankinden daha çok muhtacız. Müjdat Ataman öğretmenler için kitap yazmamış bu yüzden, ebeveynler için sağlam bir kılavuz hazırlamış!

Bir zamanlar ben de öğrenciydim elbette. Babam rahmetli elimden tutup götürmüştü Alâeddin İlkokuluna. Zaten pek hevesliydim. Anamın siyah sofra bezinden Sabiha halama diktirdiği siyah önlük kaç zamandır bekliyordu yüklükte. Beyaz yaka, bir de lastik ayakkabı. Hepsi bu. Biraz yaşım küçük gibi gözükse de ayaküstü bilgi sınavından hızla geçmiştim. Harfleri biliyordum bir kere! “E” tırmık gibi “B” babamın gözlüğüne benziyor. “S”yi biliyorum zaten yılan gibi. Matematik hesabı basit; toplama-çıkarma. Babam ille de Mehmet Güneren Hocanın (nam-ı diğer Dımışkı) sınıfına yazdırmaya çalışıyordu beni. Yıllar sonra ne kadar haklı olduğunu anladım tabii ki.

Bir yerlerde okumuştum, hayatta bazı şeyleri farklı biçimde gerçekleştirmeyi başarmış insanların ortak özelliği hepsinin de düzenli olarak yürüyüş yapan insanlar olmalarıymış. Bozkırın ortasında saz benizli soluk yüzleriyle birazcık açıp efildeyebilmiş tüm arkadaşlarımın ortak özellikleri de hemen hepsinin Dımışkı’nın öğrencileri olmalarıydı! Çok öncelerden yaşanmış gerçek bir hikâye: İletişimin ve ulaşımın bu kadar hızlı olmadığı yıllar. Şehirlerarası otobüs durağında elindeki kıymetli zarfı uzak bir şehre bir an önce göndermek isteyen bir adam. Otobüsün içine girerek etrafına bakınır. Koltuklardan birinde gençten bir adam görür. Kucağında bir Yaşar Kemal kitabı. Yanına gider ve der ki: “Şu emaneti alın lütfen. En son varacağınız istasyonda sizi bir adam karşılayacak. Ona verebilirsiniz.” Adam şaşırır “Niye bana güvenip de veriyorsunuz ki emanetinizi” “Kitap okuyana güvenmeyip de kime güveneceğim” der adam. “Benim içim rahat, eminim.” Babam beni kıymetli bir emaneti teslim eder gibi bırakmıştı Dımışkı’nın odasına. Oğullarımız kızlarımız da hayatın bize bahşettiği emanetlerdir ve emanetin ehline teslimi şarttır.

Müjdat Ataman öğretmenler için kitap yazmamış aslında, çocuklarımızı arkamıza bakmadan emanet edebileceğimiz bir anlayışın resmini çizmiş. Ben bir insanım. Toprağına kurban olduğum canım ülkemde yeryüzü sofrasının bir misafiri kadar yer almak ve en fazla o nispette yaşamak istiyorum. Kederle harmanlanmış bu topraklara dair bitmeyen bir umudum var ve bitmesin istiyorum. İçinden sadece adalet, vicdan ve iyilik geçen kelimeler duymak istiyorum. Doğan her güne, peşin hükümlerden azade uyanmak, onurlu ve haysiyetli yolculuklara korkmadan çıkan yolculardan biri olmak istiyorum. Müjdat Ataman öğretmenler için kitap yazmamış. Yeryüzü sofrasının kenarına ilişmekten başka bir derdi olmayan biz fanilere yol arkadaşı bir mektup bırakmış! Sağ olsun… Yolu açık olsun.

Ercan Kesal

BAŞLARKEN

“Bu aklımla o yaşımda olsam” cümlesi süper kahramanlığa olan öykünmeden değil de yapamadıklarımıza sitemden söylenegeliyor olsa gerek. Zaman hızla akarken yaşam kapılarını aralıyor ve her kapının geçerken göremeyip ayağımızı vurduğumuz bir eşiği oluyor. İlk kez gireceğimiz kapılardan geçerken daha önce yaşamın o kapılarında bulunmuş birinin, “eşiğe dikkat” demesi işe yarayabiliyor. Bu kitap, eşiğe ayağını vurmuş bir eğitimcinin notlarıdır. Lisede tiyatrocu olma hayalleri süslüyordu geleceğimi, üniversite yaklaşırken büyüklerin müdahalesi başladı: “Para kazanacağın bir bölümü seç.” Baba mesleği maliyecilik ya da işletme, iktisat alanına yönelmem isteniyorken hukuk tüm ailenin hayaliydi. Büyük hayal hukuk fakültesi için çok çalışmak gerekiyorken artık çok geçti, başımda kavak yelleri esiyordu. Sınav öncesi tercih yapılan günlerdi ve babamın “sınıf öğretmenliği bölümünü ilk on tercihinde yazanlara burs veriyorlarmış, yaz bir tane” cümlesi tüm geleceğimi şekillendirecekti, bilemezdim.

Ankara günleri tek başına karar almayı, yalnız yaşamayı, siyaseti, aşkı, yar yanağından gayrı paylaşımı, Sakarya barlarını, Dost Kitabevini, İmge’yi, Sıhhiye’de otobüs beklemeyi, mavi halk otobüslerini, Tavukçu’yu, Engürü’yü, Akün Sinemasını, Yüksel’i, Gima önünde buluşmayı, Beytepe’nin karlı yürüyüşlerini, üşümeyi yaşatırken öğretmenliğe dair bir hayalin başlangıcı olmuyordu.

Şehre sabah beşte gelen gazete alınıp sınav sonucuna bakıldığında hukuk, maliye, işletme düşleri rüzgâra karışıp kaybolurken, Hacettepe Sınıf Öğretmenliği beni beklediğini fısıldıyordu. Ankara günleri tek başına karar almayı, yalnız yaşamayı, siyaseti, aşkı, yar yanağından gayrı paylaşımı, Sakarya barlarını, Dost Kitabevini, İmge’yi, Sıhhiye’de otobüs beklemeyi, mavi halk otobüslerini, Tavukçu’yu, Engürü’yü, Akün Sinemasını, Yüksel’i, Gima önünde buluşmayı, Beytepe’nin karlı yürüyüşlerini, üşümeyi yaşatırken öğretmenliğe dair bir hayalin başlangıcı olmuyordu. Hacettepede bölüme ikinci olarak girip harika okul dışı yaşantımla bölümü sondan ikinci olarak tamamlamıştım.

Öğretmen olmak gibi bir niyetim olmadığından bu durum çok da önemli değildi. Reklamcılık alanında çalışmaya başladım. Boyumun ölçüsünü her gün parasız kalarak aldığımda, devreye yine aile büyükleri girip “gül gibi mesleğin var” söylemiyle MEB’e başvurumu yaptırdılar. Öğretmenliği düşündükçe, ağlayan çocuklar, mendille sümük silme, çocuk peşinde koşma, kravat takma, bir şeyleri öğretmeye çalışma gibi kâbuslar geliyordu aklıma; “gül gibi meslek” diye tanımlanan alanın bendeki imgesi ağlama sesiydi. Öykü tam da bu şekilde başladı; ağlayan, sümükleri akan çocuklarla dolu bir sınıfa, birinci sınıf öğretmenliğine başlamıştım. Kim bilebilirdi ki günler sonra çocukların gözyaşlarına kıyamayacağımı, sümüklü öğrencilerimin bana sarılmasının en güzel hediye olacağını.

Uzun bir yolculuktur öğretmenlik ve bu yolculuk kattıklarının yanı sıra aldıklarıyla da yaşatır kendini. Sosyal statü olarak hiçbir zaman harika yerlerde olmayacağınızı bilirsiniz. Maddi anlamda büyük düşler kuramayacağınızı ve hatta ay sonlarını getirmenin zor olacağını yaşayarak öğrenirsiniz. Bu sosyal durum üniversite tercihi yapılırken de bir gerçektir ve sanırım sadece benim değil birçok eğitim fakültesi öğrencisinin birinci tercihi değildir öğretmenlik. Bu durum içsel motivasyonu olumsuz etkilediği için eğitim fakültesine giren öğrencilerde genelde büyük bir heyecan gözlemlenmez. Eğitim fakültesi süreci “atanabilecek miyim, iş bulabilecek miyim” kaygılarını da beraberinde getirir. Eğitim fakültelerinin öğretmenlik mesleği konusunda öğrencilerine nasıl bir birikim kattığı veya onlarda nasıl bir heyecan yarattığı ise başka sorundur. Meslek yaşamına ilk adımını atan öğretmenlerin yaşayabilecekleri olası olumsuz durumlar ve cesaret kıran deneyimler nedeniyle bu meslek yıpratıcı olabilir.

Yıpranma, sorunlarla boğuşma, içinden çıkamama durumları bazen nefes aldırmaz. Birilerinin ders vermesinin, “ben biliyorum, doğrusu bu” demesinin ne derece sinir bozucu olduğunu iyi biliyorum. Nasrettin Hoca bir gün eşekten düşmüş. Hocanın başına toplananlar, hocaya demişler ki: “Hocam bir doktor çağıralım mı” Hoca “yok” demiş, “benim halimden doktor değil eşekten düşen anlar, siz bana eşekten düşen birisini getirin.” Bu kitap da eşekten düşen biri tarafından yazılmıştır. Bir şeyler bilmenin, bir şeyleri doğru görerek savunmanın satır başlarını yazmak yerine yaşadıklarımı paylaşmayı yeğledim. Öğretmenlik; her günü bir diğerinden farklı, tekrarı olmayan muhteşem bir meslek ve uzun bir öykü. Öğretmenliğe yeni başlayanlar için yaşanmışlıklardan, örnek olaylardan yola çıkarak “akılda bulunsun” diyerek yazıyorum.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Açılın Ben Öğretmenim ~ Müjdat AtamanAçılın Ben Öğretmenim

    Açılın Ben Öğretmenim

    Müjdat Ataman

    Öğrencilerin ayaklarının geri geri gittiği okullarda iyi dersler işlemenin yolunun strateji, teknik, yöntem, ipuçları bilmekten geçtiğini yıllar içinde deneyimleyerek öğrendim. Öğrenmek kadar öğrendiklerini paylaşmanın...

  2. Yaratıcı Yazma İçin Yaratıcı Drama ~ Müjdat AtamanYaratıcı Yazma İçin Yaratıcı Drama

    Yaratıcı Yazma İçin Yaratıcı Drama

    Müjdat Ataman

    Eğitim bilimi de diğer bilimler gibi değişiyor ve dönüşüyor. Bu dönüşüm, değişim içinde belirli beceriler önemini yitirirken bazıları varlığını koruyor. Kendini ifade etme becerisi...

  3. Açılın Ben Çocuğum ~ Müjdat AtamanAçılın Ben Çocuğum

    Açılın Ben Çocuğum

    Müjdat Ataman

    Bu kitap, aileleri okulla tanıştırmak ve okulun içinde yaşananları eğitimci gözüyle yansıtmak; eğitimcilere de ailelerin penceresinden yansıyanları göstermek için yazılmıştır. Okul ve aile arasındaki...

Beriahome Harf Kupa

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur