Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Dansa Davet
Dansa Davet

Dansa Davet

Jean Teule

“Dans etmek bir çığlığı susturmak mı?” Dansa Davet, 1518 yılında görülen, dünyanın en ilginç toplumsal histeri vakalarından birinin hikâyesini anlatıyor. Strasbourg’da açlık ve sefaletin,…

“Dans etmek bir çığlığı susturmak mı?” Dansa Davet, 1518 yılında görülen, dünyanın en ilginç toplumsal histeri vakalarından birinin hikâyesini anlatıyor. Strasbourg’da açlık ve sefaletin, insanları cinayete sürükleyen bir yokluğun hüküm sürdüğü zamanlarda, ıstırabından aklını yitiren bir kadın, aniden sokaklarda dans etmeye başlar. Kısa bir süre içinde ona katılanların sayısı gitgide artar ve “Dans Vebası” tüm şehri esir alır. Binlerce insan yaşadıkları ağır travmalar sonucunda bilincini yitirip ölene dek dans eder durur.

1.
Strasbourg – 12 Temmuz 1518

Jeu-des-Enfants Sokağı’nda bir kadın, kucağında bebeğiyle bir evden çıkıyor. Sarışın. Burnu üstü ve elmacıkkemikleri çillerle kaplı. O çiller, bugün öğleye doğru hâlâ yakıcı olan güneş yüzünden hiç kuşkusuz. Kadının sol dirsek çukurunda tuttuğu, gözleri kamaşan üç aylık süt çocuğu yüzünü kırıştırıyor. Zapzayıf genç anne, ufaklığın alnına sağ elinin parmaklarını siper ediyor onu ışıktan korumak için. Görünüşü solgun, gözalıcı da değil gösterişli de  gri, çuldan bir entari ve narin mi narin tenli çocuğu sardığı kocaman, siyah, eski bir örtü. Adımları, çürümekte olan dışkılar, iğrenç kokular, bulut gibi sinek sürüleri arasından tahta pabuçların düzenli takırtılarıyla ona yol gösteriyor.

Evlerin ahşap çatkılı cephelerinin çevrelediği bir meydana yaklaşırken, bir düşkünler yurdunun haçla bezeli ve hiç açılmayan kapısına, yırtık pırtık giysiler içindeki insanlar güm güm vuruyorlar. Bebek ürperiyor. Sarışın kadın bebeğin kulaklarını kapatıyor. Bebek ağlamak üzere dudak büküyor, kadın işaretparmağını onun dudaklarına koyuyor ve tezgâhlarında hiçbir şey bulunmayan boş bir pazaryerinden geçiyor.

Şimdi, daha geniş bir sokağın kemerleri altında, yassı yuvarlak döşeme taşları, tepesine şehrin kırmızıbeyaz renklerinde bir rüzgârgülü oturtulmuş heybetli bir devlet binasının önüne varana kadar annenin bileklerinin burkulmasına yol açıyor. Sarışın kadın dosdoğru ilerliyor, surların gölgesinde, çatılı bir köprüye varıyor. Bu köprünün ortasında durup çocuğunu ırmağa atıyor. Bebek, sönmüş kireç yüklü, içilemeyecek cinsten bir suyun içinde sallanıyor. Küçük uzuvları sanki dans ediyormuş gibi dalgalanıyor. Takla atıyor, kirli burgaçlar arasında yuvarlanıyor, kendi çevresinde tekrar dönüyor, sonra da batıyor. Bebeği doğuran, başını çeviriyor. Söyleyecek lafı kalmadı artık. Bundan böyle pusulası, yıldızı olmayan zavallı bir yelkenli o.

Sefaletin gözyaşı döktüğü tenha, ıssız bir sokaktan geçerek, piskoposun şatafatlı özel konutu önündeki piskoposluk bayrağının altında yolunu kaybediyor. Batı’nın en yüksek binası olan katedralde, ağır çanların bir o yana bir bu yana sallanıp durması vaktin öğlen olduğunu haber veriyor. Oğlunu suya fırlatan kadın başını kaldırıyor. Bir bulut geçiyor.

Güneşin parlaklığı hafiften perdelenince üç taçkapının heykelleri üstünden gölgeler yuvarlanıyor azizlerin, peygamberlerin, erdemlere yenik düşmüş günahların, bilge bakirelerin ve meczup kadınların tasvirleri bunlar. Mimariyle bütünleşmiş, taşın içine kaynamış heykeller sanki oldukları yerden çıkıyormuş da bir adım atıp canlanıverecekmiş gibi görünüyorlar. Pembe kumtaşından yontulmuş bedenler devasa gülbezeğin renkli vitrayları çevresinde kıpırdıyorlar adeta. Evlat katili, Jeu-des-Enfants Sokağı’na geri dönüyor. Germen dilinde Holzspäne (Odun Talaşı) yazısının hâlâ okunabildiği ve büyütülmüş yapay bir köknar dalının süslediği, kurt yeniği bir dükkân tabelasının altında, çilli güzel, dikenli bitki esansı ve matbaa mürekkebi kokan bir gravür atölyesinin kapısını açıyor. Solunda, onun yaşlarında bir sanatçı, eğimli bir tezgâhta oyduğu levhanın başında. Adam elindeki marangoz kalemini bırakıp kadına doğru dönüyor:

“Hallettin mi?”
“Evet.”
Boş ellerle geri dönen kadının karşısında, içine yer yer Fransızca sözcükler serpiştirilmiş, Almancanın Strasbourg’a özgü lehçesiyle üzüntüsünü belirtiyor:
“Keşke benim gitmeme izin verseydin. Sana söylemiştim.”

Korkuluğa benzer duruşuyla bu iri fakat zayıf adam, antikçağın satirlerini andıran, kadidi çıkmış bu sakallı surat, kimbilir hangi akla sığmaz derinliklere gömülmüş oturan solgun karısının karşısında kendini aklamaya çabalıyor: “Enneline, çayır çimenden ziyade felaket ve kıl tüy bitiyor bu zamanda.

Sütün kalmamıştı. Onu doyuramayacaktık. Hem sonra, başkalarının yaptığı gibi onu yemekten iyidir böylesi.” Pıt pıt pıt pıt… Enneline hiç karşılık vermiyor. Bir gravür baskı presinin yanındaki sıraya kıçını koymuş, parmaklarıyla baskı makinasının kenarında uzun uzun ritim tutuyor pıt pıt pıt… sonra ayağa kalkıyor.

Atölyenin kapısını açık bırakarak sokağa çıkıyor. Ayağında tahta pabuçlarıyla, sanki bale pabuçları varmışçasına, bir bacağını arkaya uzatıyor, başını geriye atıp yüzünü göğe çeviriyor. Tek ayak üstünde dönüyor, belini çukurlaştırıyor, iyice öne eğiliyor, parmaklarını açıp ellerini yukarılara uzatıyor. Önce bir adım sağa, sonra bir adım sola gidiyor. Pabuçlarının tahta tabanları pislikleri tokuşturuyor. Sarışın kadın kendi etrafında hafifçe dönüp zarifçe uzattığı kollarını birbirinden ayırıyor ve bir kızböceği gibi kanat çırpıyor.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. İntihar Dükkânı ~ Jean Teuleİntihar Dükkânı

    İntihar Dükkânı

    Jean Teule

    Karanlığın içinde tabelası parıldıyor: İntihar Dükkânı. Hayatın yüküne dayanamayanlar son alışverişlerini yapıyorlar. Zehirler, ipler, tıraş bıçakları ya da daha ilginç intihar yöntemi paketleri… Nesillerdir...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Yağmur Kral ~ Saul BellowYağmur Kral

    Yağmur Kral

    Saul Bellow

    “Bir roman, birkaç doğru izlenim ve bundan çok daha fazla yanlış izlenim arasında dengelenmiştir, ki biz buna hayat diyoruz.” Saul Bellow Yağmur Kral, Afrika’ya...

  2. Bir İdam Mahkûmunun Son Günü ~ Victor HugoBir İdam Mahkûmunun Son Günü

    Bir İdam Mahkûmunun Son Günü

    Victor Hugo

    Hugo, aydınlanmacı hümanizmin geleneğinde, suç ile ceza ilişkisinin insansız bir mıntıkada tartışılmasının anlamsızlığına işaret eder gibidir. Onun kişisi, hayat ile ölüm arasındaki dar sınır...

  3. Ben, Mona Lisa ~ Jeanne KalogridisBen, Mona Lisa

    Ben, Mona Lisa

    Jeanne Kalogridis

    Tehlikeli derecede baştan çıkartıcı tutkulu bir kadın. Aşk, İhtiras,İhanet Kalogridis, okurlara ortaçağın karanlık entrikaları içinde kaybolacağı nefis bir tarihi roman ziyafeti sunuyor. Ortaçağın en...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur