Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Bir Başka Din: Tasavvuf
Bir Başka Din: Tasavvuf

Bir Başka Din: Tasavvuf

Cemre Demirel

Söze, ‘Bu kitabı Allah indirdi’ diye başlasam ne tepki verirdiniz? Sanırım büyük çoğunluğunuz benim akli melekelerini yitirmiş birisi olduğumu, yahut meşhur olmak isteyen bir şarlatan olduğumu düşünürdünüz.

Söze, ‘Bu kitabı Allah indirdi’ diye başlasam ne tepki verirdiniz?

Sanırım büyük çoğunluğunuz benim akli melekelerini yitirmiş birisi olduğumu, yahut meşhur olmak isteyen bir şarlatan olduğumu düşünürdünüz.

Peki size bulunduğumuz coğrafyada hem dini anlamda aynı kimliği paylaştığımız, hem de bıraktıkları geleneği ve öğretiyi asırlardır din sandığımız bir kısım hocaların, şeyhlerin ve kanaat önderlerinin bu iddiada olduklarını söylesem? Onlar için de aynı tepkiyi verir miydiniz, yoksa kutsallıkları sizin için baki mi kalırdı? Bu kitap; İslam kisvesi altında Allah’tan vahiy aldığını iddia edenlere, Allah’ı herhangi bir varlıkla eş tutan panteist ve spiritüalistlere, maneviyatı öne çıkarmaya çalışayım derken insan için yaratılan nimetleri aşağılayanlara, modern putperestlere, gizliden Allah olma iddiası taşıyan ve bu iddia ile çoğunluğu peşinden sürükleyen hocalara, o hocaların peşinden giderken aklını kullanma zahmetinde bulunmayan kalabalıklara, keşif ve ilham adı altında vahiy aldığını iddia edenlere, hakikati gizlemek için tüm gücüyle uğraşanlara, gerçeği bilip susanlara, önyargılarından kurtulamayanlara, Allah’a dinini öğretmeye ve Allah’tan rol çalmaya çalışanlara, yani şirkin her türlü misyonunu üstlenmiş olanlara putlarını kırma, İslam’a dönme veaklını kullanma çağrısıdır.

Zira Kur’an bizleri apaçık bir şekilde aklımızı kullanmaya çağırır:

‘Yeryüzünde debelenenlerin Allah katında en kötüsü, akıllarını işletmeyen sağır-dilsizlerdir.’ (8/22)

İÇİNDEKİLER

Önsöz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .7
Giriş . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .11
Mevlana ve Mesnevi’nin Meşhur Önsözü . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .13
Nabza Göre Şerbet Dağıtan Mistik Öğretiler:
Spiritüalizm ve Panteizm . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .31
Bir Başka Din: Tasavvuf. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .59
Bir Başka Allah Dostu (!): Muhyiddin İbn Arabi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .73
Tekamül ve Çilecilik (Asketizm) . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .99
Spiritüalistlerdeki Tasavvuf Sevgisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 111
Asırlık Plan: Tek Dünya Dini . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 137
Vahdet-i Vücud İnancını Panteizmden
Farklı Gösterme Çabaları. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 193
İslam’da Akılcılığın Sonu . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 217
Türkiye’de ve Dünyada Tasavvufun Israrla Yüceltilmesi . . . . . . . . . . . . . . . 245
Yine Bir Allah Dostu (!): İmam Rabbani . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 261
Tasavvuf = Spiritüalizm = Paganlık . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 277
Bir Başka Ruhçu Öğreti: Meleklerle İletişim. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 291
İsmailağa Cemaati, Mahmut Ustaosmanoğlu ve
Cübbeli Ahmet . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 303
Sonuç ve Sonsöz . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 315
Dipnotlar . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 321

ÖNSÖZ

Kur’an’da bahsi geçen peygamberlerin büyük çoğunluğu dindar toplumlara gönderilmiştir. Kur’an’ı referans alırsak, dinsiz bir topluma gönderilen hiçbir peygamber- den haberdar değiliz. Hud, Salih, Şuayb, Nuh, İbrahim, Musa, İsa, Muhammed ve bildiğimiz ya da bilmediğimiz nice peygamberin gönderildikleri toplumların ortak özelliği; kendi dinlerinin dindarları olmalarıydı. Dinlerinin ortak özelliği ise hiçbir delile dayanmasalar bile atalarından gelenek olarak miras kalmasıydı.

Hud peygamber, toplumunu bir ve tek olan Allah’a kulluk etmeye çağırdığında dindar insanlardan şu cevabı aldı: “Sen, yalnız Allah’a ibadet edelim de atalarımızın kulluk etmekte olduklarını terk edelim diye mi bize geldin? Eğer doğru sözlü isen hadi bize bizi tehdit ettiğini getir.” (Araf Sûresi, 70) Başka yer ve başka zamanda yaşayan Salih peygamberin aldığı cevap şuydu: “Ey Salih, sen bundan önce, aramızda bir umut kaynağıydın.

Atalarımızın tapmış olduklarından sen şimdi bizi men mi ediyorsun? Biz, senin bizi çağırdığın şeyler- den kuşku içindeyiz.” (Hud Sûresi, 62)

Şuayb peygamberin aldığı cevap da buydu: “Ey Şuayb! Namazı mı emrediyor sana, atalarımızın tapar olduğunu terk etmemizi yahut mallarımızda dilediğimiz gibi davranmaktan vazgeçmemizi?
Esasında sen; gerçekten yumuşak huylu, olgun bir insansın.” (Hud Sûresi, 82) Ve son İslam peygamberi Muhammed… Onun işittiği cevap da farklı değildi: “Onlara, ‘Allah’ın indirdiğine uyun!’ dendiğinde: ‘Hayır! Biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye uyarız.’ derler.
Peki, ataları bir şeye akıl erdiremiyor, doğruya ve güzele ulaşamıyor idiyseler!..” (Bakara Sûresi, 170)

Türkiye’de yaşayan sıradan bir Müslüman olarak, ne zaman yaşanan dinin bir çarpıklığını dile getirsem, ne zaman insanların İslam zannedip inandıkları herhangi bir şeyin İslam ile bağdaşmadığını söylesem, ne zaman din adına yapılan kötü veya gereksiz bir uygulamanın İslam’da yeri olmadığını deme cesareti göstersem, ben de çok benzer cevaplar işitiyorum:

“Bu kadar İslam alimi yanılıyor da, sen mi doğrusunu biliyorsun?” ya da “Yıllardır kimse bunu fark etmedi de, sen mi şimdi fark ettin?” ya da “Bu kadar insan yanlış biliyor da, bir tek sen mi doğrusun?” Bir şeyin uzun yıllar boyu, alim de olsa cahil de olsa birçok insan tarafından savunulması, onun hakikat değeri taşıdığı anlamına gelmez. Nice insanın böyle bir argümana sığınması, okullarda mantık ve felsefe eğitiminin yeterince kaliteli seviyede verilmemesinin kötü bir sonucu olsa gerektir. Öte yandan bu kitapta anlattıklarım asla ve asla kimsenin fark etmemiş olduğu şeyler değildir, bilinen ama dile getirilmeyen gerçeklerdir.

İnsanlardaki “Nasıl olsa benim yerime düşünen başkaları var, doğru olan onlara uymak” fikrini ve eğilimini Avrupa büyük ölçüde Aydınlanma Döneminde kırdı, tamamen kıramadıysa dahi bu zihin putuna çok sert bir darbe indirmeyi başardı.

Bizdeki “çoğunluğa uyma” kolaycılığı ise tüm heybetiyle hala ayakta durmakta ve bizleri gün geçtikçe daha güçsüz bir topluluk haline getirmektedir. Oldukça uzun vaktimi alan bu çalışmadaki tek amacım, Allah rızası için bu puta bir kürek sallamak, İbrahimî bir yol izlemeye çalışmaktır. Hazırlanışı ve yazımı yıllarımı alan, fakat kötü yanı, yayınlatmak için başvurduğum birçok yayınevinden “Bu kitabı basarsak kıyamet kopar.” ve “Çok tepki toplarız.” sebepleri sunularak reddedilen bu kitap, yayınlanmak için de iki yıl boyunca elimde hazır bir şekilde beklemek zorunda kaldı.
Elbette bir şeyin hakikat derecesi, onu doğru kabul eden insan sayısının çokluğuyla yükselmediği gibi, insan sayısının azlığı ve marjinalliğiyle de yükselmez. Hakikat yalnızca delillere dayanır. Fakat çoğunluğun gücü, para, iş ve prestij korkusundan dolayı deliller gizlenirse, o zaman hakikat hangi delillere dayanıp da ortaya çıkabilir?

Bu minvalde yıllar süren bekleyişimin ve mücadelemin sonunda bu kitabı severek ve sahiplenerek yayınlamayı kabul eden Düşün Yayıncılık’a minnettarım. Kitabın yayınlanmasına ön ayak olan ve editörlüğünü üstlenen Hümeyra Okuyan’a, desteğini ve motive edici sözlerini benden esirgemeyen okuyucularıma, son olarak da 31/14 ayeti gereği, yıllardır kahrımı çeken biricik annem Hanife Demirel’e büyük teşekkür borçluyum.

GİRİŞ

Söze, “Bu kitabı Allah indirdi” diye başlasam ne tepki verirdiniz?

Sanırım büyük çoğunluğunuz benim akli melekelerini yitirmiş bir deli veya şöhret, para, mürit peşinde bir şarlatan olduğumu düşünürdünüz. Ardından, zaten yeterince kalın olan bu kitabı okuma motivasyonunuzu kaybeder ve “Bu ne böyle be?” diyerek bir kenara fırlatırdınız.

Bunu yapmayın. Aksine, bu kitabı sabırla ve düşünerek sonuna kadar okuyun. Pekala, bir insan Allah’tan vahiy aldığını iddia edebilir. İşin bu kısmında sorun yok, ifade özgürlüğünü savunan bir insanım ben. Fakat şimdi size hem Müslüman olduğumu, hem de bu yazdıklarımın bana vahiy edildiğini söylersem, buna tepkiniz ne olurdu?

İşte bu sefer göstereceğiniz o “Ne diyor bu adam?” tepkinizde tamamen haklı olurdunuz, zira Müslüman olmak demek; zaten Kur’an’ın vahiyle inen son kitap olduğuna inanmak demektir. Bu da demektir ki hem Müslüman olduğunu, hem de yazdıklarının Allah tarafından indirildiğini iddia eden adamda büyük sıkıntı ve çelişkiler vardır.

Şimdi geyik muhabbetini bırakalım, eğer size Müslüman halimle böyle bir iddiada bulunursam beni zerre kadar ciddiye almamanız gerekir, bu konuda anlaştık. Fakat hem Müslüman olup hem de “Bu kitap bana Allah tarafından yazdırıldı.” diyen nice insanı ciddiye alıyor, benimsiyor, seviyor ve sahipleniyorsunuz. Evet, bu kitapta tüm delilleriyle göreceğiniz üzere, maalesef bunu yapıyoruz. Üstelik yüzyıllardan beri. Bir insanı sırf imajı yüzünden seven ve bir insanı yine sırf imajı yüzünden sevmeyen insanlarla dolu bir dünyada yaşıyoruz. O adamın ne dediğine, ne yazdığına, ne yaptığına hiç bakmadan, sırf imajından dolayı ona bir değer biçiyoruz. Zira diğer insanlara uyum sağlamak, arasına girmek istediğimiz topluluk tarafından kabul görmek adı- na taklitçilik yapıyoruz. Arasına girmek istediğimiz toplumun sevdiğini seviyormuş rolü yapıyor, sevmediğini de sevmiyormuş rolü yapıyoruz ve bir süre sonra yaptığımız rol sahiden de içimize işliyor. Ne olduğunu derinlemesine bilmediğimiz şeyi sahiden sever veya ondan sahiden nefret eder hale geliyoruz. Şimdi size sırf imajından dola- yı sevilen bir insanı göstereceğim. Hem de bu insan hem muhafazakar kesimin, hem de modern kesimin sevdiği birisi ki; bu başarması çok zor bir iş. Bu kişiyi hepiniz tanıyorsunuz aslında, ama çok çok azınız onun ne dediğini, ne yazdığını ve ne yaptığını biliyorsunuz. Bu kişi Romalı Celaleddin’dir, yani bildiğin Mevlana Celaleddin Rumi.

MEVLANA VE MESNEVİ’NİN MEŞHUR ÖNSÖZÜ Mevlana’nın en önemli eseri olan Mesnevi’nin önsözünden bir kesit göstereyim size, şimdilik resim içerisin- de kare içine alınan tek cümleyi okuyun:

“Mesnevi, Alemlerin Rabbi’nden inmedir.” (Mevlana) Bu 1953 basımı Mesnevi’ydi.

İkna olmayanlar için bir de 2007 basımı Mesnevi’nin önsözünden aynı bölümü göstereyim.

Şimdi karşınızda ben değil de, o yüce, ihtişamlı, sevgi dolu imajıyla Mevlana hazretleri duruyor ve Müslüman haliyle yazdığı kitabın Allah tarafından indirildiğini iddia ediyor. Bana verdiğiniz tepkiyi ona da verebilecek misiniz? Hayır, birçoğunuz veremeyecek. Hatta onu -nedense- saplantı derecesinde sevenler veya sırf imajından dolayı her sözünü iyiye yorup kendini kandıracak olanlar “Hayır, orada öyle demek istemedi” diye kıvırmaya çalışacaklar.
Hatta ben öyle Mesnevi basımları gördüm ki, şu yukarıdaki cümleyi “Mesnevi, alemlerin Rabbi tarafından (gönüllere) indirilmiştir” diye kıvırmışlar. Yani orijinalinde hiç olmayan “gönüllere inme” deyimini, bir parantez yardımıyla basıma eklemişler. Hatta yüzyüze sohbet etmiş olduğum birçok sufi de aynı şekilde “Gönüle inmeyi kastediyor orada” şeklinde bir izah sundular. Bu insanların hepsi Mevlana’dan çok…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Din Tasavvuf
  • Kitap AdıBir Başka Din: Tasavvuf
  • Sayfa Sayısı328
  • YazarCemre Demirel
  • ISBN9786057239716
  • Boyutlar, Kapak,
  • YayıneviDÜŞÜN YAYINCILIK / 2017

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Ahlak Felsefesinde Tanrı Nerede? ~ Cemre DemirelAhlak Felsefesinde Tanrı Nerede?

    Ahlak Felsefesinde Tanrı Nerede?

    Cemre Demirel

    Tanrı’nın var olmasının ya da var olmamasının yol açacağı bazı sonuçlar vardır. Elinizdeki kitap, ahlak alanında Tanrı’nın var olup olmamasının ne gibi farklara yol açtığını ya da bir farka yol açıp açmadığını incelemektedir.

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur