Edebiyat ve sanatın merkezine insanı ve onun fertleşme serüvenini koyan Tarık Buğra hem romanlarına hem tiyatro eserlerine bunu yansıtmış, bu yüzden de sadece iyi bir romancı değil aynı zamanda tiyatro eserleriyle bir sanatçı olarak sayılmıştır.
Tarık Buğra eserlerini Türkçe konusundaki hassasiyetini hep muhafaza ederek yazmış, roman ve tiyatro gibi eserlerin “en mükemmel kültür Türkçesi ile yazılacağını” savunmuştur.
Her türlü basmakalıbı reddetmiş, bağımsız sanat anlayışını benimsemiş ve bu eserlerdeki tiplemelerle tiyatro yazarları arasında ismi hep zikredilmiştir.
Yunus Emre’nin hayatını anlatan Bir Ben Vardır Benden İçeri adlı eseri de onun bütün bu yönlerini yansıtmış, tiyatronun gelişimine katkıda bulunmuştur.
Dekor, söylenenlere uygun olarak lokal ışıkların düşeceği;
Bir yüksekçe kaya,
Bir çadır,
Bir doruk ve gökyüzü,
Bir oda penceresi,
Bir avluya açılan kapı, revak ve bir oda
NOT: Bazı sahneler için beyaz perde ve projeksiyon kullanılabilir. Oyunda önemli bir yer tutan müziğin seçimi
tamamen yönetmene bırakılmıştır.
Satır başları, yerine göre uzun, yerine göre kısa susuşları gösterir.
Mizansenler yazarın isteği değil, teklifleridir.
İbrahim Kıssası
İbrahim idim; yüreğim yanıyor, yana yana yapmam gerekeni yapmak istiyordum. İsmail idim; gözümde şahlar incisi, inciler şahı iriliğinde bir damla yaş, yapılması gerekenin yapılmasını bekliyordum. İbrahim idim; Tanrı’nın hoşnutluğunu umuyor, İsmail’ime şefkat, bana mağfiret bağışlayacağına inanıyordum. İsmail idim; bu dünyada tatmadan bırakıp gideceğim nimetler için, hazlar, zevkler, sevmeler, sevilmeler için gözlerimde yaş, gönlümde de bana gideceğimi öğrettikleri âlemin, en aşırı istekleri, hayalleri ve ümitleri aşan güzelliklere kavuşma sabırsızlığı vardı.
(Doğrulur; müzik)
Allah’a yöneliyordum, günah sorularla:
Bendeki İsmail’i kurtaracak bir kurban imkânsız mıdır?
İsmail, İbrahim ile yıllar yaşadı; hoş yıllar, aydınlık
yıllar. Bana beni bağışlamaz, beni benimle hoşnut kılmaz mısın?
Niçin?
(Hırslı)
Işık istiyorum ben, mezar karanlığıma; ışık!
(Çöker, gene dert döküş)
Bir kaçıştı bu belki de; dünyaya ve insanlara bakmak
istemiyordum. Ölüm vardı her yerde. Savaş, hayatın
tek anlamı gibiydi:
Moğol orduları, İlhanlı orduları, Haçlı orduları ve birbirlerini yiyip yutmak için donatılan beyliklerin orduları!
Hükmetme tutkusu, mal mülk tutkusu, üstün olmak tutkusu ölüm orduları kuruyordu.
Ve öldürme gücü olmayan hasetler, hırslar, sevemeyişler yalanlarla, iftiralarla, kışkırtmacalarla çirkinleştiriyordu hayatı. Akıl ve gönül bırakıp gitmişti insanları; ama nereye ve niçin?
Bakmak istemiyordum insanlara ve dünyaya. Kaçıştı bu elbette; isyan değil. Ve ben, içimdeki ölüm korkusunu giderecek, içimdeki mezarı aydınlatacak ışığı bulabilirsem kaçışım başarıya ulaşacak, beni huzura, selâmete kavuşturacaktı. İnanıyordum; yalnız buna inanıyordum. cevap bekliyordum; cevap istiyordum sorularıma. /
(Müzik susar; doğrulur ve öne yürürken:)
Bir gece /
(Onunla birlikte yürüyen ışık daralır ve yüzünde bir an kaldıktan sonra söner: Karanlık) …rüyasız, karabasansız bir uykudan uyanıverdim.
Niçin, nasıl? /
(Yüzü değişik bir ışıkla aydınlanır)bilmiyorum, ama öyleydi: Murtaza olmuştum ben, çok yaklaşan ölümümü karşılamak için. Beynimin içinde buldum bunu:
Sırılsıklam terlemiştim. Göğsümün üstünde sanki
değirmen taşı var; çok zor nefes alıyorum. Odam zifirî karanlık, mezar gibi.
Odam, dedim.
Oysa nerede olduğumu bilmiyordum. Bunu ne kadar sonra anladığımı da bilmiyordum.
(Arkada bir pencere, buluttan sıyrılan ay ışığıyla aydınlanır. Elini oraya uzatırken)
Pencerem aydınlanır gibi oldu. Ay, dedim ve ancak o
zaman düşünmeye başladım:
(Değişik bir müzik)
Akşam, ben yatarken, yatsıdan sonra, fırtına vardı.
Dallar sarsılıyor, kırılıyor, kuru yapraklar ve otlar uçuşuyordu. Gökte bir tek yıldız bile görünmüyordu. Dinledim, rüzgârın sesini duydum; hâlâ deli deli esiyordu.
Demek bulutlar çatlamış, ay ortaya çıkmıştı; pencereyi belirten ışık onundu.
Çok sürmedi ama pencere gene yok oldu.
(Yüzündeki ışık söner)
Yürüdüm. El yordamıyla kibriti buldum. Çaktım. (Kibritin alevi muma yaklaşıyor)
Ve hatırlayıverdim. O ak saçlı, ak sakallı kocanın
bana dediklerini:
– Işık ışıktan/
(Kibrit önce uzun, sonra kısa mumları yakarken)
türer, ama kendi olur. Yanar ve gayri kendi ömrü, kendi aydınlatma gücü olur.
(Öne gelir, eliyle göstererek)
O da böyle iki mum yakmıştı o sözleri söylerken; biri uzun, öteki kısa.
Hatırladım daha sonra dediklerini de:
– Kibrit mumu yakabilir, ocaktaki odunları değil.
Odunları, kütükleri kibritle yandıramazsın; önce çalı çırpı, çıra bulmak, önce onları tutuşturmak gerek.
Ve eklemişti, bir duraklamadan sonra: Sen Yunus, çalı çırpını bul, çıranı bul.
İyi hatırlıyorum: nasıl bir acıma vardı gözlerine de sinen gülümseyişinde, içini çekmiş ve kimse işitmesin,
ben de işitmeyeyim istermiş gibi fısıldamıştı:
İşin çetin. Yolun sarp.
Soramadım, çalı çırpı nedir?
Durmadım da üzerinde. Unuttum gitti.
O gece işte.. birdenbire.. mumu yakarken.
Ama gene kısmet değilmiş; Murtaza ön aldı; Elif’le
birlikte:
(O geceye dönüyor. Müzik de öyle)
Terlerimi kuruladım.
(Pencereye gider)
İçim yanıyordu.
Pencereyi açtım. Rüzgâr saldırdı./
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Türkiye Edebiyatı Piyes
- Kitap AdıBir Ben Vardır Benden İçeri
- Sayfa Sayısı46
- YazarTarık Buğra
- ISBN9786051559810
- Boyutlar, Kapak12 cm x 19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviÖtüken Neşriyat / 2022
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Taş Uykusu ~ Aslı Tohumcu
Taş Uykusu
Aslı Tohumcu
“Hep aynı hikâye, diye düşünüyor. İnsanlar biner, insanlar iner. Giderim dururum. Kapıları açarım, kapıları kaparım. Tekrar gider, tekrar dururum. Tepem atar, birine kornaya basarım....
- Sokaknâme ~ Sedat Anar
Sokaknâme
Sedat Anar
“Sokakta topladığımız paralarla yaşamaya çalışıyorduk ama sokak müziği bizim için paradan fazlasını ifade ediyordu. Yaşadığımız tüm sıkıntı ve olumsuzluklar bir yana, sokakta müzik yaparken...
- Dünyanın Bütün Fıstıkları ~ Başar Başarır
Dünyanın Bütün Fıstıkları
Başar Başarır
Küçüklüklerinde kedi-kolonya gibiydiler. Birbirlerinden hoşlanmazlardı. Zaten benzemezlerdi de. Ağabey daima aklı başında, yalnız, sessiz; küçük kardeş zirzop, delidolu, şenlikli… Anlaşamamak konusunda anlaşmışlardı. İşin aslı,...