
Voltaire (1694-1778): Fransız edebiyatının en önemli yazarlarından olan François-Marie Arouet eserlerinde kullandığı Voltaire mahlasıyla tanınmıştır. Eleştirel zekâsı ve hiciv ustalığıyla sivrilen yazar, neredeyse bütün edebi türlerde eser vermiştir. Fransız İhtilali’nin arifesinde Avrupa medeniyetinin gelişim yönünü etkileyen eserleri çağımızda da baskı ve bağnazlık karşısında yurttaşlık hakları ve özgürlük düşüncesinin başyapıtları arasında yer alır. 1759’da yayımlanan en ünlü eseri Candide, dine ve din kurumlarına hakaret ve politik kışkırtıcılıkla itham edilerek birçok yerde yasaklanmıştır. Yasaklara rağmen birçok dile çevrilmiş, çok kısa sürede son derece popüler olmuştur. Aslen kötülüğü konu edinen teolojik bir metin olan Candide, Leibniz’in “mümkün dünyaların en iyisinde” yaşadığımızı savunan iyimser felsefesine Voltaire’in cevabıdır. Voltaire, Candide’i “en iyi” dünyadaki kötülüğün türlü çeşidinden geçirir ve nihayet İstanbul’a gönderir, Candide burada mutluluğun formülünü bulacaktır.
*
Birinci Bölüm
Candide’in Muhteşem Bir Şatoda Yetişmesi, Sonra da Oradan Kovulması
Vestfalya’da, Tandır-ten-tronk Baronu’nun şatosunda iyi huylu, mülayim mi mülayim bir genç yaşardı. Kalbinde ne var ne yok görünüşüne yansımış gibiydi. Aklı hinliğe çalışmazdı; dosdoğru işleyen bir kafası vardı. Ona Candide, yani saf yürekli ismi de galiba bu yüzden verilmişti. Şatoda mazisi olan hizmetkârlar onun, Baron’un kız kardeşi ile o civardan mazbut bir beyefendinin oğlu olduğundan kuşkulanmaktaydılar; küçükhanım bu beyle evlenmeye hiç yanaşmamıştı çünkü adam sadece altı göbek soyunun asaletini ispat edebilmiş, şeceresinin daha evveli tarihin karanlığında yitip gitmiş biriydi.
Baron hazretleri Vestfalya’nın en kudretli beylerindendi, nitekim şatosunun bir kapısı, pencereleri bile vardı. Hatta dev salonu halıyla süslüydü. Avlularındaki köpekler, ihtiyaç halinde bir sürü oluşturabiliyor, seyisler avcılara dönüşebiliyordu; köyün papazı Baron’un hayır işleri sorumlusu gibiydi. Herkes Baron’a “Beyim” der, anlattığı hikâyelere gülerdi.
Yaklaşık yüz elli kilo çeken Madam Baron ise cemiyette önemli ağırlığa sahipti ve ev sahibeliği görevini, kendisini daha da saygın kılan bir ağırbaşlılıkla yerine getirmekteydi. Kızı Cunégonde on yedi yaşında, capcanlı, taze, etine dolgun ve alımlıydı. Baron’un oğlu ise her bakımdan babasının oğluydu. Özel öğretmen Pangloss şatonun müneccimliğini yapıyordu, küçük Candide onun derslerini, yaşının ve karakterinin getirdiği saflıkla dinlerdi.
Pangloss metafiziko-teolojiko-kozmolonigoloji dersi veriyordu. Nedensiz asla bir sonuç olmayacağını ve mümkün dünyaların en iyisinde, Baron hazretlerinin şatosunun en güzel şato olduğunu, Madam Baron’un ise baroneslerin en iyisi olduğunu hayranlık uyandıracak şekilde ispat etmekteydi.
Şöyle diyordu: “Var olanların başka türlü olamayacağı ispatlanabilir: Çünkü her şey bir amaca yönelik olduğundan, zorunlu olarak en iyi amaca yönelmiştir. Burunlarımız gözlüklerimizi taşıyacak şekilde yapılmıştır, gözlüklerimiz bu sebeple vardır. Ayaklarımız gözle görülür biçimde ayakkabıyı taşıyacak şekildedir, ayakkabılarımız bu sebeple vardır. Taşlar, yontulup şatolar bina edilecek biçimdedir, beyimizin muhteşem bir şatosu olması da bundandır, zira bölgenin en büyük baronu en iyi yerde ikamet etmelidir. Domuzlar yenmek için olduğundan bütün yıl domuz yiyoruz. Bu nedenledir ki her şeyin iyi olduğunu ileri sürenler saçmalıyorlar; her şeyin mümkün olanların en iyisi olduğunu söylemek daha doğru olur.”
Candide dikkatle dinliyor ve masumane, inanıyordu; çünkü ona asla söylemeye cüret edememiş de olsa Matmazel Cunégonde’u fevkalade güzel buluyordu. Şu sonuca varmıştı: Tandır-ten-tronk Baronu olarak doğmanın saadetinden sonra saadetlerin en büyüğü Matmazel Cunégonde olmaktır; üçüncü sırada onu her gün görmenin saadeti; dördüncü sırada ise vilayetin ve dolayısıyla da dünyanın en büyük filozofu üstat Pangloss’u dinlemenin saadeti gelir.
Cunégonde bir gün, şatonun civarında, herkesin park dediği küçük korulukta gezinirken, çalıların arasından, Dr. Pangloss’u annesinin hizmetçisi olan pek hoş ve munis kumrala, uygulamali fizyoloji dersi verirken gördü. Matmazel Cunégonde bilimlere
pek yatkın ve hevesliydi, şahit olduğu bu mükerrer deneyleri soluk bile almadan gözlemledi. Doktorun yeterli nedenini, nedenleri ve bunların sonuçlarını apaçık gördükten sonra âlim olma arzusuyla dopdolu, düşünceli ve heyecanlı, geri döndü. Dönerken genç Candide ile kendisinin de birbirleri için birer yeterli neden olabileceklerini düşündü.
Şatoya varıp Candide❜le karşılaştığında kızardı; Candide de kızardı. Kız titreyen bir sesle merhaba dedi, Candide de ona, ne dediğini bilmeden bir şeyler söyledi. Ertesi gün akşam yemeğinden sonra masadan kalkılır kalkılmaz Cunégonde ve Candide kendilerini paravanın arkasında buldular. Cunégonde mendilini düşürdü, Candide mendili aldı. Kız masumane oğlanın elini tuttu, o da masumane, genç kadının elini benzersiz bir zarafet, içtenlik ve hararetle öptü. Sonra ikisinin dudakları buluştu, gözleri tutuştu, dizleri titredi, elleri yoldan çıktı. Baron Tandır-tentronk paravanın yanından geçerken bu neden-sonuç tablosuna şahit oldu ve kaidesine birkaç sıkı tekme atarak Candide’i şatodan defetti. Cunégonde ayıldı bayıldı, nihayet kendine geldiğinde Madam Baron tarafından tokatlandı. Mümkün şatoların en güzeli ve sevimlisinde her şey altüst olmuştu.
İkinci Bölüm
Bulgarların Arasında Candide’in Başına Gelenler
Yeryüzü cennetinden kovulan Candide, uzun zaman nereye gittiğini bilmeden yürüdü; bir yandan ağlıyor bir yandan da yüzünü göğe, sık sık da baron kızlarının en güzelini barındıran dünyanın en güzel şatosuna çeviriyordu. Boğazına bir lokma koymadan, tarlaların içinde, evleklerin arasında uyudu; lapa lapa kar yağıyordu. Ertesi gün, iliklerine kadar donmuş vaziyette, güçbela komşu kasabaya kadar gitmeyi başardı. Kasabanın adı Waldberkhoff-trakt-dikdorff’tu. Meteliksizdi, açlık ve yorgunluktan ölmek üzereydi. Yeis içinde bir han kapısı önünde durdu. Maviler giymiş iki adam onu fark etti.
Biri diğerine, “Kardeş,” dedi, “işte sana güçlü kuvvetli bir delikanlı, boyu da münasip.”
Candide’e yanaştılar ve onu gayet medeni biçimde yemeğe davet ettiler. Candide sevimli bir tevazuyla, “Beyler,” dedi, “onur verdiniz, fakat payımı ödeyecek durumum yok.”
Mavi üniformalılardan biri ona, “Ama bayım, sizin fiziğinize ve yeteneklerinize sahip biri hiç ödemese de olur;” dedi, “boyunuz bir seksen var değil mi?”
Candide reverans yaparak, “Evet beyler, boyum o kadar,”
dedi.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıCandide ya da İyimserlik
- Sayfa Sayısı136
- YazarVoltaire
- ISBN9786253840204
- Boyutlar, Kapak 12,5x19,5 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİş Bankası Kültür Yayınları / 2025
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Araf (Providence Üçlemesi – 1) ~ Jamie McGuire
Araf (Providence Üçlemesi – 1)
Jamie McGuire
Işığın olduğu yerde, karanlık da vardır. Nina, babasının ölümüyle kendisini Providence’ta varlığından hiç haberdar olmadığı bambaşka bir dünyanın içinde bulur. Babasının cenazesinin olduğu gün...
- Zavallı Şey ~ Matias Faldbakken
Zavallı Şey
Matias Faldbakken
Kendi halinde sessiz sakin bir delikanlı olan Oskar, daha çocukken kendini Blumların çiftliğinde her işe koştururken bulur. Hayatı küçücük odası ve kan ter içinde...
- Panik ~ Jeff Abbott
Panik
Jeff Abbott
“PANİK, zekice ve ince düşünülerek yazılmış, göz alıcı bir macera romanı. Jeff Abbott hiç şüphesiz gerilim romanlarının yeni ismi.” Harlan Coben “Şok edici… Sayfalarını...