Fransız edebiyatının sansasyonel kalemi Colette, uçarı, ele avuca sığmaz bir kadın ve mağrur bir dişi kediyi asalet, kıskançlık, gurur ve cesaretle yoğrulmuş bir aşk karmaşasının tam kalbine yerleştiriyor; tırnaklar bir bıçak gibi bilenip keskinleşiyor, tatlı tatlı bakan gözleri yabanıl, ürkütücü bir karanlık kaplıyor. Dişi Kedi cüretkâr, uğrunda kan bile dökebilecek kadar ihtiraslı bir aşkın kıskacında ehlileştirilemez güdüleriyle bilinmeyene doğru yol alma cesareti gösterebilen yabani dişilere has, netameli bir kurmaca…
Saat ona doğru aile pokeri oyuncuları yorgunluk emareleri göstermeye başlamışlardı. Camille yorgunlukla on dokuzluk gençlerin savaştığı gibi savaşıyordu. Şöyle bir silkinerek yeniden canlı ve uyanık haline dönüyor, ardından kenetlenmiş ellerinin ardında esniyor, beyaz çenesi, toprak rengi allıkla koyulaştırdığı yanakları, göz kenarlarında iki küçük gözyaşı damlasıyla yüzü yeniden solgunlaşıyordu. “Camille gidip yatmalısın artık!” “Saat on anne, saat daha on! Saat onda kim yatar ki?” Gözucuyla, koltuğun birinin derinliklerine gömülmüş yorgun nişanlısını yardıma çağırıyordu. “Rahat bırakın onları,” dedi bir başka anne sesi. “Yedi gün daha beklemeleri gerekiyor. Şu sıralar akılları beş karış havada zaten, ki bu da gayet anlaşılır bir durum.” “Tam da bu yüzden işte. Ha bir saat eksik ha bir saat fazla, ne fark eder… Camille artık yatman gerek. Bizim de öyle.” “Yedi gün!” diye çığlık attı Camille. “Tabii ya, bugün Pazartesi! Tamamen aklımdan çıkmış…
Alain, gelsene, Alain!..” Camille sigarasını bahçeye fırlattı. Yenisini yaktı, terk edilmiş poker kartlarını topladı, karıştırdı ve gizemli bir tavırla dağıtmaya başladı. “Bakalım düğünden önce arabayı alabilecek miyiz, o minicik sevimli Roadster’i!.. Alain, bak. Ben hiçbir şey yapmıyorum! Falda yolculukla birlikte çıkıyor ve önemli bir haberle beraber geliyor…”
“Kim?” “Roadster işte, hadi ama!” Alain boynunu uzatmadan başını açık cam kapıya çevirdi. Çimler daha o gün biçildiği için bahçeden taze ot ve tatlı bir ıspanak kokusu geliyordu. Kurumuş kocaman bir ağaca tırmanan hanımeli de ilk çiçeklerinin ballı rayihasını yayıyordu. Yaşlı Émile’in titreyen elleriyle taşıdığı tepsideki kristallerin çınlayan sesi, saat onda içilen şurup ve soğuk su vaktinin yaklaştığını belli etti. Camille bardakları doldurmak üzere ayağa kalktı. En son nişanlısına ikram etti; buğulanmış bardağı manidar bir gülümsemeyle ona sundu. İçkisini içen nişanlısını izledi, bardağın kenarına temas eden dudakları onu aniden heyecanlandırdı.
Ama Alain kendisini öylesine yorgun hissediyordu ki onun bu heyecanını paylaşmadı. Boşalmış kadehi almakta olan kırmızı ojeli beyaz parmakları birazcık sıkmakla yetindi yalnızca. “Yarın öğlen yemeğe geliyor musun?” diye sordu Camille kısık sesle. “İskambil kartlarına sor.” Camille geri geri gitti, yüzünü soytarı gibi buruşturdu: “Çapraz bıçaklarla, sesli filmlerle, delikli parayla, Tanrı Babamızla dalga geçebilirsiniz… Günlük Haberci’yle dalga geçmek yok!” “Camille!” “Özür dilerim anne…
Ama Haberci’yle dalga geçilmez! O küçük iyi adam, siyah nazik hızlı haberci, maça valesi, onun her zaman acelesi vardır…” “Ne için acele ediyor?” “Haber vermek için elbette! Düşünsene, günlük haberler getiriyor, hatta iki gün üst üste. Eğer sağ ve sol taraflarına ikişer kart daha koyarsan gelecek haftadan da haberler veriyor…” Camille, sivri tırnağı ile ağzının köşesindeki allık kalıntılarını kaşıyarak hızlı hızlı konuşuyordu. Alain sıkılmadan, yargılamadan dinliyordu.
Camille’i yıllardır tanıyordu ve onunzamane kızlarından biri olduğunu düşünüyordu. Nasıl araba kullandığını bilirdi, biraz fazla hızlı, biraz fazla iyi, oldukça dikkatli. Rujlu körpe dudaklarında taksi şoförlerine yönelik hakaretler hazır ve nazır beklerdi. Çocuklar ve ergenler gibi yüzü kızarmadan yalan söyleyebildiğini bilirdi, birlikte dans ettikleri “gece kulüplerinde” kendisiyle olabilmek için yemekten sonraları ailesini kandırdığını bilirdi. Bu mekânlarda yalnızca portakal suyu içerlerdi, çünkü Alain alkolden hoşlanmazdı.
Resmen nişanlanmadan önce Camille ona, hem güneşin altında hem de gölgede, ihtiyatla silinmiş dudaklarını, her daim dantelli tüllü çift kat kumaş hapsinde olan kişiliksiz göğüslerini ve kusursuz, muhteşem çoraplı bacaklarını sunmuştu. Gizli saklı satın aldığı çoraplarına, “Mistinguett’inkiler* gibi, bilirsin ya, Alain çoraplarıma dikkat et!” derdi.
Çorapları, bacakları, sahip olduğu en harikulade şeyler bunlardı işte… “Güzel olmasına güzel,” diye düşünürdü Alain, “zira yüz hatları çirkin değil asla. Teni oldukça esmer, gözlerinin parlaklığıyla sık sık yıkadığı, jölelediği, yeni bir piyano rengindeki saçları uyumlu…”
Ayrıca onun, kaba ve dağlardaki nehirler kadar değişken olabildiğini de bilirdi Alain. Camille Roadster’den söz etmeyi sürdürüyordu: “Hayır baba, hayır! İsviçre yolculuğunda arabayı Alain’in kullanmasına izin vermem söz konusu bile olamaz! Fazlasıyla dalgın, hem aslında araba kullanmayı hiç sevmez o, onu iyi tanırım ben!” “Beni iyi tanırmış,” diye tekrarladı içinden Alain. “Belki de buna gerçekten inanıyordur. Ben de ona en az yirmi kez ‘Seni tanıyorum kızım!’ demişimdir. Saha da tanıyor onu. Sahi nerede bu Saha?”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat Roman (Yabancı)
- Kitap AdıDişi Kedi
- Sayfa Sayısı111
- YazarColette
- ISBN9786257370004
- Boyutlar, Kapak13,5*21, Karton Kapak
- YayıneviSel Yayınları / 2018
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Notre Dame’ın Kamburu ~ Victor Hugo
Notre Dame’ın Kamburu
Victor Hugo
Bundan tam 348 yıl öncesine kadar, Paris’liler bir sabah vakti çan sesleriyle uyandılar. Çite Adası, Üniversite Kasabası ve şehir olmak üzere iç içe üç...
- İnterneti Bozan Çocuk ~ Frank Cottrell-Boyce
İnterneti Bozan Çocuk
Frank Cottrell-Boyce
İnternetsiz bir dünyaya hazır mısınız? Frank Cottrell-Boyce’un kaleme aldığı İnterneti Bozan Çocuk, bilgi ve iletişim teknolojilerinden uzak bir dünyada da insanların pekâlâ birbirleriyle haberleşebileceğini anımsatan, sürükleyici bir...
- Flaş Haber! ~ Evelyn Waugh
Flaş Haber!
Evelyn Waugh
Megalopolitan Basın Şirketi’nin patronu ve Garabet gazetesinin sahibi Lord Copper her zaman parlak muhabirleri bulmaktaki sezgisel yeteneğine güvenmiştir. Tabii durum böyle olsa da nadiren,...