İnsanı saran ve sarsan o gücü, sözün büyüsünü kuşanan ilk ozan ne Homeros’tu ne de son ozan Nâzım…
Ancak bu coğrafyada ve dünyada ‘dilde destan’ olan iki büyük ozandı onlar, yurttaşlarımız bizim…
Homeros, tanrıların demirden yüreğine, insanın toprak yüreğiyle seslenen Hektor’un acısını bugüne, yarınlara taşırken; Nâzım, ballı incirleri hep beraber yiyebilmek uğruna, yapraksız bir incir ağacının dalında sallanan şeyhinin, Bedreddin’in özlemini ulaştırdı bize, ulaştıracak bizden sonrakilere…
Kenan Sarıalioğlu’nun bu eseri, Antik Yunandan Modern Türk Edebiyatına şiir ve felsefe ilişkisini ele alıyor. Felsefenin şiiri konu edinişini, ontolojik (Aristoteles), idealist felsefe (Hegel), sanat ontolojisi (Hartmann), fenomenolojik (Bachelard), varoluşçuluk (Sartre) ve nihilist felsefe açısından (Cioran) inceliyor.
İçindekiler
Önsöz 11
Giriş 13
Birinci Bölüm 17
Şiir ve Felsefe
1. Şiir: Sonsuzluğu Yurt Edinme Arayışı 17
2. Şiiri Oluşturan Anlama Bağlı Ögeler 19
2.1. Duygu 19
2.2. İmge 20
2.3. Fikir (Konu, Tema ve Felsefe) 21
2.3.1. Felsefe, İdeoloji ve Dünyagörüşü 22
3. Şiir ve İmgelem 27
3.1. Dünyagörüşü Şiiri 28
3.2. İdeolojik Şiir 29
3.3. Felsefi Şiir 29
4. Şiir ve Felsefe İlişkisi 31
4.1. Şiirle Felsefenin Buluşması ya da Şiirin
Felsefi Ögeleri
33
4.1.1. Şiir ve İdeoloji 33
4.1.2. Şiir ve Dil 36
4.1.3. Şiir ve Varoluş 39
4.1.4 Şiir ve Tasa 41
4.1.5. Şiir ve Tarihsel Zaman 43
4.1.6. Şiirin Özü 46
4.1.7. Şiir ve Döngüsel Zaman 54
4.1.8. ‘Zaman’lar Kavuşunca: ‘Şimdi’ 58
4.2. Şiir ve Felsefe Çatışması: Platon 60
4.3. Felsefenin Konusu Olarak Şiir 63
4.3.1. Aristoteles 63
4.3.2. G.W. Friedrich Hegel 67
4.3.3. Nicolai Hartmann 70
4.3.4. Gaston Bachelard 71
4.3.5. Jean-Paul Sartre 74
4.3.6. Emil Michel Cioran 77
4.4. Şiirle Yapılan Felsefe 80
4.4.1. Lucretius: Atomlar ve Sonsuz ‘Oluş’ 82
4.4.2. Herakleitos: Logos, Evrenin ve Yaşamın Klavuzu 83
4.4.3. Parmenides: Doğruluk ve Duyguların Aldatıcılığı 86
4.4.4. Homeros: Yaşamın Değeri/Değersizliği ve Kader 90
4.4.5. Homeros: Acıya Dayanma ve Mutluluk 93
4.4.6. Aiskhylos: Tanrı Korkusu 95
4.4.7. Sophokles: Dine Karşı Hayat 96
4.4.8. Euripides: Açgözlülük ve Sömürü 97
İkinci Bölüm 101
Modernite ve Türk Edebiyatı
1. Modernite ile Tanışma 101
2. Modern Türkiye’de Felsefe Çalışmaları 103
3. Türk Edebiyatında Modernleşme 112
3.1. Öncü Kuşak 112
3.1.1. İbrahim Şinasi; Aklın Işığı ve Hak 113
3.1.2. Namık Kemal; Vatan ve Hürriyet 115
3.1.3. Ziya Paşa; Istırap 116
3.1.4. Ahmet Midhat Efendi; Doğu-Batı 117
3.2. İkinci Kuşak 118
3.2.1. Recaizade Mahmut Ekrem; Hüzün ve Melal 120
3.2.2. Abdülhak Hâmid; Ten ve Tin 121
3.2.3. Samipaşazade Sezai; Küçük Şeyler 124
3.3. Ara Kuşak; Aşk ve Ölüm 125
3.4. Servet-i Fünundan Cumhuriyete 128
Üçüncü Bölüm 135
Türk Şiirinde Felsefe
1. Geleneksel Şiirimizde Felsefi Ögeler 135
1.1. Yunus Emre: Aşk, Akıl 135
1.2. Fuzuli: Tanrı, Istırap ve Yalnızlık 138
1.3. Şeyh Galip: Söz (Suhan) 140
2. Modern Şiirimizin Öncülerinde Felsefi Ögeler 143
2.1. Ziya Paşa: Yokluk 143
2.3. Abdülhak Hâmid Tarhan: Ölüm, Ruh ve Tanrı 153
3. Modern Türk Şiirinde Felsefi Temalar 156
3.1.Varlık ya da Dağlarca 157
3.2. Tanrı; Karakoç ya da Kısakürek 161
3.3. Zaman ya da Tanpınar 169
3.4. Ölüm ya da Haşim 174
3.5. Yalnızlık ya da Cansever 178
3.6. Yabancılaşma ya da Uyar 186
3.7. Hüzün ya da Yahya Kemal 191
3.8. Aşk ya da Dıranas 199
3.9. Özgürlük ya da Nâzım 210
4.10. Varoluş ya da İkinci Yeni 216
Son Söz 225
Hikmet Şiirine Doğru
Kaynakça 230
Dizin 237
Önsöz
Sözün önü, arkası var mı bilmiyorum, ama sonu yok, bu kesin. Her yapıt bir söz kütlesi, ben de bunun önüne niçin ve nasıl bir yeni söz koyabilirdim, doğrusu bilmiyordum. Yayınevi ‘Önsöz’de ısrar etmese benim de sözümün ne önüne, ne ardına ekleyecek tek lafım olmazdı. O zaman, yeni baskıda önsöz yerine geçecek bu satırlar için tek bir gerekçe kalıyordu, yayınevinin istediği, benim de benimsediğim kitap başlığı: ‘Homeros’tan Nâzım’a Şiir ve Felsefe’. Görenler, okuyanlar biliyor, elinizdeki çalışmanın ilk baskısı Yazılı Kağıt Yayınları’ndan çıkmıştı. Burada, yayınevi yönetmeni Abdulkadir Budak’a gönül borcumu belirtmeliyim. Akademik bir ürün formatıyla yayımlanan bu yapıt için Fol editörlerinin birtakım düzenlemeler, daha önemlisi, yeni bir başlıkla yeni bir baskı önermeleri üzerine, işte bu ‘Önsöz’ kaçınılmaz oldu. Gelelim kitabın yeni adına: ‘Homeros’tan Nâzım’a…’
Sözün büyüsü mü desem, buğusu mu desem, bilemiyorum. İnsanı saran ve sarsan o gücü kuşanan ilk ozan ne Homeros’tu, ne de son ozan Nâzım’dı… Ancak bu coğrafyada ve dünyada ‘dilde destan’ olan iki büyük ozandı onlar, yurttaşlarımız bizim… Bundan yaklaşık iki bin dukuz yüz yıl önce yaşamış olan Homeros kendi çağından üç yüz yıl kadar önce, bir denizin iki kıyısını karşı karşıya getiren Troya savaşında, tanrıların demirden yüreğine insanın toprak yüreğiyle seslenen Hektor’un acısını bugüne, yarınlara taşırken, Nâzım da kendisinden beş yüz yıl evvelinden, ballı incirleri hep beraber yiyebilmek uğruna yapraksız bir incir ağacının dalında sallanan şeyhinin, Bedreddin’in özlemini ulaştırdı bize, ulaştıracak bizden sonrakilere…
Çağlar ötesinden gelen bu iki çağrı, insana onun ağusunu alan insandan başka derman, başka vatan olmadığını; insanın insandan başka geçmişi, geleceği olmadığını; insanın omzuna insandan başka yastık olmadığını; onun bir çift ‘gözbebeği’nden başka bir ‘gökkubbe’ ile avunamadığını anlatmaya çalışan felsefe ve şiirde dilegeldiler çoğu zaman… Dili, insanın temel ögesi olan akıl ve ona yön veren duygu arasında çatallaştıran o yaratıcı ve yaralayıcı etkinlikte, derin bir vadiyle birbirlerinden ayrılmış görünseler de, birbirlerinin çehresine vuran ışklarla aydınlanan o doruklarda muhabbete durdular…
Ve söz, şimdi akıl, yürek ve emekle ete kemiğe büründü yeniden…
Kenan Sarıalioğlu
Ankara 2019
Giriş
Bugün, modern şiirimize göz attığımızda, sayılı örnekleri dışarıda tutarsak, imge yığınına dönüşen, imgenin imgeyi boğduğu, belli bir duygulanım yaratsa bile ne dediği belli olmayan, yaşamda hangi değeri sahiplendiği belirsiz, şiirden çok şiirsellik içeren metinlerle karşılaşıyoruz. Şiirin ömrünü uzatan, yani kalıcılığını sağlayan felsefi öz eksik olduğunda, bu ürünler, en büyük koruyucu olan toplumsal bellekte yer bulamayan; okunduktan sonra unutulan, kalıcı olamayan dizeler durumunda kalıyorlar. Modern şiirimizi dolduran bu uçucu örnekler karşısında, daha kalıcı, söylediği şeyi nasıl biçimlendirdiğini ortaya koyan, öz-biçim diyalektiğini somutlayan, akıl-duygu birliğini sağlayan bir ‘Hikmet Şiiri’nin önemini vurgulamak, bizi bu çalışmayı yapmaya iten temel neden olmuştur.
Şiir ve felsefe dolayımında ele aldığımız konunun kendine özgü bir güçlüğü, belki de bir çelişkiyi barındırdığı ortadadır: Felsefe, irdelediği nesneye/konuya akıl (ratio) ile yönelirken ve kavramlarla iş görürken; şiir, nesnesine sezgi (intuition) ve duygu (sensation) ile yaklaşır ve kendini imgelerle (image) kurar. Diğer deyişle felsefe, bilinen kavramlar aracılığıyla bilinmeyen nesneyi ‘açıklama’ya çalışırken; şiir, özneyi sezgi ve duygu yoluyla nesneye/evrene ‘açar’. Felsefede ‘açıklama’nın epistemolojik niteliği ağır basarken, şiirde ‘açıklama’nın ontik/varlıksal niteliği ön plana çıkar. Heidegger’le birlikte düşünürsek “şiirde insan, insani gerçekliğinin temeli üzerinde yoğunlaşır. İnsan orada dinginliğe ulaşır; ama bu dinginlik eylemsizliğin ve düşünce boşluğunun aldatıcı dinginliği değil, bütün güçlerin ve bağıntıların eylemlilik hâlinde olduğu sonsuz dinginliktir.” (CharpierSégers, 1956: 673)
İnsan varlığının salt ussal/rasyonel bir varlık değil de, aynı zamanda ruhsal bir varlık olduğunu, ruhun da akıl ve duygu bileşenlerinden oluştuğunu (Aristoteles) düşündüğümüzde, felsefe ile şiirin, birbirine karşıt gibi görünen, ama aslında tek bir kaynaktan, yani ruhtan beslenen, ruhsal/zihinsel bir etkinlik olduğunu görürüz. Felsefede ruh, düşünme ile işlerken, şiirde imgelem (imagination) ile işlemektedir; tıpkı kimi koşullarda tanecik/foton, kimi koşullarda dalga özelliğini gösteren ‘ışık’ gibi.
Aynı kaynaktan çıkan felsefe ile şiirin ayrı karakterler göstermesini, bu iki zihinsel etkinliğin söylem biçimlerinin farklı olmasına bağlıyoruz. Bu iki söylem türü ‘felsefi söylem’ ve ‘şiirsel söylem’dir. İkisi de aynı dil etkinliği olan felsefe ve şiir arasındaki temel uzlaşmazlık, söylem biçimlerinden doğmaktadır. Şiir, felsefe için bir ‘araç’ gibi kullanılırsa, şiirsel söyleme değil de, felsefi söyleme başvurursa, sonuç şiir için de, felsefe için de bir düş kırıklığı yaratır. Ancak felsefe ile şiirin söylem biçimleri farklı olsa da, her iki etkinliğin ortak söylem araçlarını kullanabileceğini de belirtmemiz gerekir. Örneğin metafor her ne kadar şiirsel bir söylem aracı da olsa, felsefi metinlerde, örneğin Nietzsche’nin Böyle Buyurdu Zerdüşt’ünde, Derrida’nın Felsefenin Kıyıları’nda, Lenin’in Defterler’inde, başarılı bir şekilde kullanılmıştır. Demek ki asıl uzlaşmazlık, şiir ile felsefe arasında değil, şiirsel söylem ile felsefi söylem arasındadır.
Felsefe ile şiirin aynılığı ve ayrılığı üzerinde yaptığımız bu kısa değiniden sonra, çalışmamızı bir sonuca bağlamak için izleyeceğimiz yolu belirtelim: ‘Şiir ve Felsefe’ adını taşıyan birinci bölümde, şiirin tanımı ve ögeleri, felsefe, ideoloji ve dünyagörüşü kavramları üzerinde durulacak; dünyagörüşü şiiri, ideolojik şiir ve felsefi şiirde imgelem konusu irdelendikten sonra, şiir-felsefe ilişkisi ayrıntılarıyla ele alınıp, şiirde felsefi ögeler araştırılacaktır.
Şiir-felsefe ilişkisi ele alınırken, konuyu dört eksen üzerinde irdeleyeceğiz:
(i) Şiirin felsefe için bir araç olduğu durum, bunu, Homeros, Herakleitos, Aiskhylos, Sophokles, Euripides, Parmenides ve Lucretius örnekleriyle somutlaştırmaya çalışacağız.
(ii) Şiirle felsefenin çatıştığı, birbirini dışladığı durum, bunu da Platon örneğiyle göstermeye çalışacağız.
(iii)Şiirin felsefe açısından ele alınışı, ontolojik (Aristoteles), idealist (Hegel), sanat ontolojisi (Hartmann), fenomenolojik (Bachelard), varoluşçuluk (Sartre) ve nihilist felsefe açısından (Cioran) incelenecektir.
(iv) Şiirin felsefi ögelerle nasıl buluştuğuna ise şiir-felsefe ilişkisinin dördüncü boyutu olarak işaret edeceğiz. Bu çerçevede ideolojilerinin şiire bakış açısının karşısında, şiiri ‘insani bir borç’ olarak niteleyeceğiz. Dil, varoluş, tasa, tarihsel zaman, şiirin özü, döngüsel zaman ve ‘şimdi’ gibi ögelerin şiirdeki yerini, şiiri nasıl örgütlediklerini göreceğiz.
‘Modernite ve Türk Edebiyatı’ adlı ikinci bölümünde, Türk toplumunun modernite ile tanışmasına değinildikten sonra, Türk edebiyatında modernleşme süreci, Şinasi’den başlayarak Servet-i Fünun’a ve Cumhuriyet’e gelen bir çizgide incelenecektir.
‘Türk Şiirinde Felsefe’ adlı üçüncü bölümde ise öncelikle modern Türkiye’de felsefe çalışmaları özetle anlatılacak, geleneksel şiirimizdeki (Yunus Emre, Fuzuli, Şeyh Galip) felsefi temalara değinilecek, ardından, çalışmamızın en önemli amaçlarından kabul edeceğimiz ‘Modern Türk Şiiri ve Felsefe’ alanı, daha çok yaşam felsefesinin temaları çerçevesinde değerlendirilecektir. Modern şiirimizin öncülerinden Ziya Paşa, Tevfik Fikret ve Abdülhak Hamit’ten sonra, modern şiirimizin kurucuları sayılan Ahmet Haşim ve Yahya Kemal’in şiirlerindeki felsefi temalara değineceğiz. Günümüze yakın ve günümüz şairlerinden örneklerle eserimizi sonuçlandırmaya çalışacağız.
Edebiyatımızın tarihsel kökenleri ve genişliği bakımından en gelişmiş türü olarak kabul edilen şiir alanında yapacağımız bu çalışma, belirli sınırlar içinde kalacağından, ister istemez eksik olma riskini de taşıyacaktır. Şairler ve şiirleri seçerken, amacımıza en uygun gördüğümüz örneklerle yetinmek durumunda olacağız.
Kuşkusuz varacağımız sonuç, irdelenmeye, eleştirilmeye açıktır. Eğer eser, bundan sonra, bu konuda yapılacak çalışmalara alçakgönüllü bir katkı sağlayabilirse kendimizi mutlu sayacağız.
Birinci Bölüm
Şiir ve Felsefe
Şiir ve felsefe ilişkisinin ayrıntılarına girmeden önce, en eski edebiyat türü sayılan şiirin tanımını ve onu oluşturan ögeleri, felsefenin tanımını ve öteki düşünsel yapılarla (ideoloji, dünyagörüşü vb.) ilişkisini kısaca gözden geçireceğiz, ardından bu bölümün asıl konusu olan şiir-felsefe ilişkisinin boyutlarını ele alacağız.
1. Şiir: Sonsuzluğu Yurt Edinme Arayışı
Şiirin tanımına geçmeden önce ‘şiir’ sözcüğünün Batı ve Doğu etimolojisindeki yerini saptamaya çalışalım. Fransızcada şiir (poéme) sözcüğünün kökeni, Grekçede yapmak (faire) anlamına gelen poieîndir. Türkçede kullanılan ‘şiir’ sözcüğü, Arapçada ‘sezmek’, ‘farkına varmak’ anlamında kullanılan şa’aradan kaynaklanır. Eski Türkçedeki ‘yır’ sözcüğü ise bugün kullanılmamaktadır. Bu etimolojik açıklamadan anlaşılacağı gibi şiir, Batı literatüründe ‘yapılan’ bir şey, Doğu literatüründe ise ‘sezilen’ bir şeydir. Batıda şiir teknik bir işlem iken, Doğuda şiir bir şuur/bilinç işidir. Buradaki ‘Batı’ ve ‘Doğu’ kavramları kısmen coğrafi yönleri içerse de, daha çok kastedilen ‘zihniyetler’ arasındaki ayrımdır. Şöyle ki, Batının zihniyet dünyası pozitivist-ilerlemeci, dünya üzerinde egemenlik kurucu ve bireyci bir anlayışla biçimlenirken, Doğunun zihniyet dünyası, rızaya dayalı dingin bir yaşama üslubuyla, dünyaya karşı sezgiyle ve hayranlık duygusuyla ilişkilendirilebilir.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Edebiyat İnceleme/Araştırma
- Kitap AdıHomeros'tan Nâzım'a Şiir ve Felsefe
- Sayfa Sayısı248
- YazarKenan Sarıalioğlu
- ISBN9786056964398
- Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviFol Kitap / 2020
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Halüsinasyonlar ~ Oliver Sacks
Halüsinasyonlar
Oliver Sacks
Sacks, kitaplarının dünya üzerinde binlerce okur tarafından okunmasını sağlayan kendine özgü yazım tarzını ve yaklaşımını Halüsinasyonlar’da da sergiliyor: Karısını Şapka Sanan Adam, Uyanışlar, Migren...
- Şair Fatih:Avni ~ İskender Pala
Şair Fatih:Avni
İskender Pala
Fâtih. Gelmiş geçmiş en büyük ve en renkli hükümdar. Kültürlü. Asker. Matematik ve diğer müspet ilimlere meraklı. Doğu dillerini bilir. Batı dillerini bilir. Sultan....
- Don Kişot’tan Bugüne Roman ~ Jale Parla
Don Kişot’tan Bugüne Roman
Jale Parla
Don Kişot’tan Bugüne Roman, çift amaçlı bir çalışmadır. Bir amacı, kitabın başlığını da işaret ettiği gibi, Cervantes’in başyapıtından bugüne romanın geçirdiği aşamaları ve Cervantes’in...