Genç bir kadın, eşi tarafından terk edilen abisine hizmet etmek için, doğduğu yerden uzak bir kuzey ülkesine, bir zamanlar atalarının yaşadığı küçük kasabaya taşınır. Hatırlamak istemediği kadar çok sayıdaki kardeşin en küçüğüdür; kendini bildi bileli diğerlerine bakmış, itaat ve bağlılıkta kusur etmemiştir.
Kasabaya geldikten bir süre sonra açıklaması güç olaylar ve kayıplar baş gösterir: toplu bir sığır isterisi, bir koyunun ve yeni doğan kuzusunun ölümü, bir köpeğin yalancı gebeliği…
Kasabalıların yabancılara duyduğu şüphe genç kadına yönelir. Ne kadar çabalarsa çabalasın, kendisine dönük düşmanlık her geçen gün büyür ve abisinin mülkünün sınırlarına kadar dayanır. Evde de işler iyiye gitmez, tüm özenine rağmen gizemli bir hastalık abisini de vurur…
2023’te Granta tarafından en iyi genç romancılar arasında gösterilen Sarah Bernstein, keskin ve şiirsel bir dille suç ortaklığı, iktidar, köklerinden sökülme kavramlarını irdeliyor. Kuşağının en heyecan verici kalemlerinden biri olan Bernstein’i okurla tanıştıran İtaat Etüdü, derin ve rahatsız edici bir roman.
“Aidiyetsizliğin, kimlik arayışının, zaman ve mekânda sıkışıp kalmış şiddetin eşsiz ve tekinsiz portresi.” –GRANTA
2023 Booker Ödülleri Finalisti
Scotiabank Giller Ödülü Kazananı
“Her şeyi tersyüz edebilir, dilediğimi
yapabilirim. Kadınları daha güçlü kılabilirim. Onları hem uysal hem de cani
yapabilirim.”
PAUL AREGO
“Dil cezadır. Her şeyi kapsaması gerekir, dilde her şey de yine suça ve suçluluk derecesine göre gerçekleşmelidir.”
INGEBORG BACHMANN
İÇNDEKLER
1. Bir başlangıç bir başlangıç daha 1
2. Bir miras meselesi 15
3. Ölen bir dil 45
4. Mşterek çiftçilik üzerine 79
5. Özel bir ayin 103
6. Bir abi hadisesi 125
7. Sessizlik üzerine düşünceler 153
1
BİR BAŞLANGIÇ
BİR BAŞLANGIÇ DAHA
Anne domuzun yavrularını yok ettiği yıldı. Hızlı ave tehdit edici bir dönemdi. Civardaki köpeklerden biri yalancı gebelik geçiriyordu. Nesneler bir yerden gidiyor, başka bir yerden çıkıyordu. Kırsala geldiğimde bahardı, doğu rüzgârı esiyordu, tekinsiz de bir rüzgârdı sonradan ortaya çıkacağı gibi. Bazı şeyler ortaya çıkmaya başladı. Domuzlar daha sonraydı ama çok da değil; ben de her ne kadar daha yeni geldiysem de, çiftlik hayvanı bakımı konusunda hiçbir sorumluluğum olmasa da, sadece elektrikli çitin öbür tarafından güvenli bir şekilde bakmak için buradaysam da, beni sorumlu tutmakta haklı olduklarını biliyordum. Ama dediğim gibi bütün bunlar daha sonraydı.
Nereden başlamalı. Yalnızca kendi yaptıklarıma ışık tutabileceğim doğru, o bile ancak zayıf ve kesintili bir ışık. En küçük çocuk bendim, çok çocuk vardı –hatırlamak isteyeceğimden fazlaydık– ufacık bir çocukken bile onlara ben bakardım, konuşmaya başlamadan bile önce, kas becerilerim daha çok az gelişmiş olsa da bunlar, kardeşlerim yani, bana emanet edildi. Her isteklerine koştum, en ufak bir rahatsızlığı mükemmel bir uysallıkla ve en üst derece sadakatle giderdim, böylece zaman içinde onların arzuları benim oldu, böylece daha dile getirilmemiş, hatta belki hayal bile edilmemiş istekleri öngörür oldum, kardeşlerime olabilecek en fazla yardımı sağladım, onları doldurdukça doldurdum ki daha fazlasını, hep daha fazlasını talep etsinler, bu taleplere istekle, gizli bir telaşla yanıt verdim, çeşitli doktorların onlar için yazdığı karmaşık ve tedavi edici içecekleri sundum, yemeklerini ve atıştırmalıklarını verdim, sigaralarını ve aperatif lerini, yatmadan önce içkilerini ve başucundaki birer bardak sütü verdim. Anne babamız hakkında bir şey söylemeyeceğim elbette, bu aşamada değil, hayır. Çocukluktan sonraki uzun yılları yalnızlığımı büyüterek, daima uzaklaşan sessizliğin peşinden giderek geçirmeyi sürdürdüm, bu takip özel bir tür dikkat biçimi gerektiriyordu, diğerine en zorlu, en özenli ilgiyi göstermemi sağlayacak bir tür özünü unutmayı, o diğerine tahayyül edilebilecek en değerli nesne olarak davranmayı gerektiriyordu. Bu süreçte azalacak, küçülecek, en sonunda şeffaflaşacak, hatta var olmayı bırakacaktım. İyi olacaktım. Olmam istenmiş her şey olacaktım.
Belki yeniden başlamalı.
Uzun bir toprak yolun sonunda bir dizi ağacın ortasında, yamacında küçük ve az nüfuslu bir kasabanın bulunduğu tepenin üstündeydi ev. Arazinin bir yanında dere vardı, geceleri mızmız akışının sesi yatak odamın penceresinden gelirdi. Uzun yolun sonuna bakıldığında sık ağaçlı bir orman, vadinin dibinde küçük bir kasaba, daha ötede de daha önce gördüklerimden daha yüksek dağlar görülebiliyordu. Arazi ve üzerindeki ev abime, en büyük abime aitti. Bu uzak kuzey kırsalına, ailemizin pek bilinmeseler de adı kötüye çıkmış, sınırların ötesine sürülmüş, kuyulara atılmış atalarının memleketine gelmesinin en azından kısmen nedeni de hiç kuşku yok ki abimin tarih bilinciydi, ilerlemeye odaklı, geleceğe dönük, sürekli verimlilik peşinde koşan bir bilinç. Pratikte –abim için pragmatizm elbette ve doğal olarak en önemli şeylerden biriydi– son derece makul, belki biraz acayip bazı işler kovalıyordu, çünkü çeşitli ürün ve hizmetlerin başarılı bir biçimde satılması, ticaretinin yapılması, ithal ve ihraç edilmesiyle ilgilenen, en azından bir zamanlar ilgilenmiş bir işadamıydı, bunların ayrıntıları da o gün bugündür benim için birer sır.
Onun isteği üzerine ve başta altı aylığına bu evde kalmaya, doğduğumuz toprakları terk edip abimin hayatını kurduğu, en azından para kazandığı, ki sonradan kendi gözlerimle göreceğim üzere epey bir parası vardı, bu soğuk ve uzak yere geldim. İtiraz etmek için bir sebep göremedim – her zaman kırsalda yaşamak istemiştim, doğduğum şehri çevreleyen kırsal bölgelerden sonbaharda rengârenk yaprakları görmek, taze havayı içime çekmek için arabayla sık sık geçmiştim, yüksek çocuk ölümü oranlarının nedeni olduğu gayet iyi bilinen o kokuşmuş şehir havasından çok farklıydı, benim çocuğum yoktu gerçi, hayır hayır, yine de havanın kalitesi ve kamu sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri her sıradan vatandaşı ilgilendirebileceği kadar beni de ilgilendiriyordu. Dahası abimin de işaret ettiği gibi kolayca kesilemeyecek bağlarım ya da tanımlı yükümlülüklerim de yoktu. Buna hak verdim. Durumun nasıl olduğunu anlatayım. Bir anlamda havlu atmıştım. Yaşıtlarım beni çoktan geçmişti, belki ihanet belki de üstün beceri sayesinde hayattaki ve seçtikleri mesleklerdeki konumlarını garantiye almışlardı. Ömür boyu kurduğunuz bir hayalin gerçekleşmesinin korkunç bir şey olduğu söylenirdi ama yine de neden biraz kanamalarına izin verilmediğini merak ederdim. Başarı içinde yüzüyorlardı. Çok fazla zaman vardı ama yapacak hiçbir şey yoktu. Sadece çok az bir istencim vardı. Büyük şakayı anlayanlardan biri değildim. Bir süre gazetecilik yaptım ama sonunda çalıştığım haber ajansını bıraktım, kötü bir ayrılık bile değildi, oradaki zamanımın sonuna gelmiştim, gidişimin nedeni olacak hiçbir şey yoktu. Yıllar içinde düzenli bir işim olması için harcadığım çabalar boşa çıkmıştı, sürecin kesinlikle kişisel değil bürokratik olduğu açıklanmıştı bana ama ben de aynı şekilde karşılık verince yani her zamanki bürokratik süreçlere başvurup tamamen hakkım olan bir şekilde ve bir şeylerin döndüğü kuşkusuyla genel veri koruma tüzüğü uyarınca bir talepte bulununca bu başvuruya kişisel bir hakaret muamelesi yaptılar ve bu davranışımın kendi yararıma olmadığını bana açıkça hissettirdiler. Zaten hiçbir zaman kendi yararıma bir şey yapmamıştım. Sessizce ayrıldım. Kimse üzülmedi gidişime. Abimin atalarımızın memleketindeki evine doğru yola çıkışımdan hemen önce çalıştığım ve o evde de uzaktan devam edeceğim iş, bir hukuk firması için ses kayıtlarını bilgisayara geçirmekti; bu işte çok iyiydim, hızlı ve doğru yazıyordum, işimi biliyordum. Yine de bildik hukuki ıvır zıvırla, dosyalar ve diplomalarla dolu, deri ve ahşapla kaplı ofiste beni istemediklerini hissediyordum. Bir birey olduğumu ancak aksak şekillerde gösterişim, her gün ofise gelme konusundaki ısrarım; seslerini hızlı ve doğru bir şekilde, hatta sevgimi katarak kelime işlemcisiyle yazdığım hukukçular ve stajyer avukatlar için ancak hicap verici olabilirdi, o yüzden de ayrılacağımı duyurduğumda sevinçlerini gizlemediler, onuruma bir veda partisi düzenlediler, bir tür ziyafet hazırladılar ve gösterişli hediyeler verdiler. İşlerimi düzene sokmam uzun sürmedi, birkaç haftada hallettim, yolculuk da olaysız geçince kendimi burada buldum. Kır havasının bana iyi geleceğini hissediyordum, insanlardan uzak olmanın da öyle, abimin bana ihtiyacı olmadığında yerel gönüllülerin bakımını üstlendiği çeşitli orman patikalarından yararlanabilirdim. Sessiz olurdum.
Geldiğim sırada abim henüz hasta değildi. Gerçekten pembe yanaklı bir sağlık abidesiydi, ömrünün zirvesindeydi; karısından, ergen çocuklarından ve onların bitmek tükenmek bilmez taleplerinden yakın zamanda kurtulmuş, kendi deyişiyle huzur içinde işiyle ilgilenecek özgürlüğe kavuşmuştu. Yatırımları meyve vermeye başlamıştı ve uzun süredir yabancılaştığını hissettiği ailesinin yokluğunda, evden uzun süreler de uzak kaldığı için eve bakacak birine ihtiyaç duymuştu, bana bir akşamüstü telefonda böyle demişti. Çocukluk döneminden beri kardeşlerimin ev işlerinin en becerikli, en titiz yöneticisi olduğunu kanıtlamış kişiden, yani benden daha iyisini mi bulacaktı? Hemen yanıt vermeyince, o da ev her ne kadar çok şey görmüş eski bir ev olsa da, her ne kadar bir zamanlar atalarımıza karşı düzenlenen tarihi seferin seçkin önderlerine ait olsa da her türlü modern donanıma sahip olduğu konusunda beni temin etti. Sanki yeni yapılmış, güvenilmez bir otelin mümessiliymişçesine bunları sıraladı: yüksek hızlı internet, çeşitli streaming kanalları, küvet, yağmur duş başlığı, hafızalı köpük yatak, el dokuması havlular, konveksiyonlu fırın, altı dilimlik tost makinesi, buz makinesi filan falan. Abimin evindeki donanımla ilgili iddiaları bu şekilde küçülerek devam ederken belki onun da fark ettiği gibi hakkımda çok az şey bildiğini ve dahası, neyin hoşuma gidebileceğini artık kestiremeyişinin onu endişelendirdiğini fark ettim. Örneğin “yatak” sözcüğünü söylediğinde sesinde aniden bir panik tınısı belirdi, sanki en telafi edilmez hatayı yapmış, yataktan söz edilmesi kabul edilemezmiş ve hatta benim için bir hakaret sayılırmış gibi. Abimin eksiksiz otoritesindeki bu kesinti işareti beni
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap Adıİtaat Etüdü
- Sayfa Sayısı184
- YazarSarah Bernstein
- ISBN9786051983585
- Boyutlar, Kapak15 x 23 cm, Karton Kapak
- YayıneviDomingo Yayınevi / 2023
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Lanetli Avlu ~ İvo Andriç
Lanetli Avlu
İvo Andriç
Lanetli Avlu, Balkan edebiyatında çığır açan Nobel ödüllü yazar İvo Andriç’in hapsedilme deneyimi ve iradenin sınırları üzerine çarpıcı anlatısı. Osmanlı İstanbul’undaki bir hapishanenin “lanetli...
- Kızıl Darı Tarlaları ~ Mo Yan
Kızıl Darı Tarlaları
Mo Yan
Çin’in Nobel ödüllü yazarı Mo Yan’ın Kızıl Darı Tarlaları, Shandong ailesinden üç kuşağın, 1923-1976 yılları arasındaki öyküsünü aktaran bir roman. Yazar, bir mücevher güzelliğindeki...
- Hanımlar ve Beyler ~ Terry Pratchett
Hanımlar ve Beyler
Terry Pratchett
DiskDünya serisinin Türkiye’deki okurları için yeni bir perde açılıyor! Kült yazar Sör Terry Pratchett’ın kaleme aldığı DiskDünya serisinin ilk kez Türkçeye çevrilen yeni kitabı Hanımlar ve Beyler, Delidolu...