Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kutsal İsyan 4; Milli Kurtuluş Savaşının Gerçek Hikayesi
Kutsal İsyan 4; Milli Kurtuluş Savaşının Gerçek Hikayesi

Kutsal İsyan 4; Milli Kurtuluş Savaşının Gerçek Hikayesi

Hasan İzzettin Dinamo

Bırak hele, o İngiliz subayı şehre girsin! dedi. Şehirde işi Kara Hasan’a anlattı: – Efe, dedi, ben bir iş yapacağım ki bütün halk seyretsin….

Bırak hele, o İngiliz subayı şehre girsin! dedi. Şehirde işi Kara Hasan’a anlattı: – Efe, dedi, ben bir iş yapacağım ki bütün halk seyretsin. Şimdi, bütün çeteyi burada topla ve hazırla. Ben, Mehmet Çavuş’la konakladığı hana gideceğim. Siz, bütün kuvvetlerle hanın önünden geçeceksiniz. Geçidin ardı kesilmeden arkadan dolaşıp yine geçeceksin. Yani, bu kuvveti herhalde birkaç bini aşkın göstereceksin. Sonra, karargahın önünde bir miktar kuvveti düzgün bir biçimde dizeceksiniz. Bu sırada ben, İngilizi getirip askeri ve nizami bir biçimde mekanizmayı ona taktıracağım. Yani terziye verdireceğim, anladın mı?

IV

KADİRLİ’NİN KURTULUŞU

Tufan Bey, Andırın’da Yağcıoğlu İbrahim Ağa ile anlaşarak ilk Kuvayı Milliye Örgütü’nü kurdu. Burası üç bölgeye ayrıldı. İbrahim Ağa, grup kumandanı oldu. Her bölük yüzer kişilikti. Her milis silahıyla geliyordu. Bölük kumandanı da kendiliğinden atlı ve silâhlıydı. Bölük kumandanını, silâhlılar kendi aralarından seçiyorlardı. Gelenlerden kimisi binek, kimisi de yük hayvanı getiriyordu. Bölüklerin üniforması yerli aba, yün şalvar ve çarıktan meydana geliyordu. Hepsi, askerlik kanunu içinde görev görmekteydi. Tufan Bey, Hafız Bekir ikinci takma adıyla sözde Düldül Dağları’nın ardında bulunan Tufan Bey’e bağlıydı. Halkı uyandırıcı örgütle bağlayıcı genelgeleri Düldül Dağları’nın arkasında Tufan’ın imzasıyla yazıyor ve halka dağıtıyordu. Kumandan işareti mermiydi. Takım kumandanı yakasına bir, bölük kumandanı iki, grup kumandanı üç mermi takıyordu. Kadirli’de Nuri Cavuş’a haber saldı, selâm geldi. Görüşmek istediyse de görüşemedi. Onun Kadirli’deki kurnazca çalışması çok hoşuna gidiyordu. Ali Saip ve Cezmi Beyler gibi Fransızların adamı görünerek çalışabilmenin güçlüğünü çok iyi biliyordu. İşte, Kadirli Müdafaa-i Hukuk Derneği Başkanı da bu sıralarda Andırın’a gelip kendisiyle görüştüyse de Kadirli’ye kalabalık bir Fransız askeri kolu gittiğini haber aldığından ivedi olarak geri döndü.

Tevfik Coşkun, Tufan Bey’le karşılıklı görüşmeyi çok istiyordu. Bunun için Hasan Tekerek’in aracı olmasını istedi. O, bu buluşmayı çabucak düzenledi. Tevfik Coşkun, Hasan Tekerek’in evine konuk gidiyormuş gibi onunla yola çıktı. Daha önce haberleşilmiş olan Tufan Bey, Kadirli-Andırın sınırı üzerindeki Sofular köyünde Ali Ağa’nın evinde onları bekliyordu. Andırınlı Yağcıoğlu İbrahim Ağa ile yine Andırınlı Musa Bey de Tufan Bey’le beraberdi. Tufan Bey, Kozan ve Kadirli’deki Fransız ve Ermeniler üstüne bilgi aldı.

Tevfik Coşkun Bey de:

— Benim de öğrenmek istediklerim var. Müsaade buyurulur mu? Burada sorabilir miyim? Dedi.

Zeki ve akıllı Tufan Bey:

— Hayır, ayrıca konuşuruz, dedi.

Dışarı çıktıklarında Tevfik Coşkun Bey:

— Dayandığınız bir kuvvet var mı? Diye sordu.

— Kuvvetimiz millî imanımızdır. Halkı ayaklandırıp mücadele edeceğiz.

Tevfik Coşkun durumu kavramıştı. Bir tek Kuvayı Milliyeci bile bir ordu gibi çalışacaktı. Evet, her yurtsever bir Tufan Bey olmak zorundaydı. Kadirli’ye döndüğünde kendisini heyecan ve sabırsızlıkla bekleyen arkadaşlarına:

— Arkadaşlar, dedi. Bir değil birkaç ordu güneye inmek üzere bütün gücüyle hazırlanmaktadır.

Bunları işiten bütün Kadirli Türkleri sevinçlerinden uçtular.

İşte bundan sonra Yağcıoğlu İbrahim Ağa’nın akrabası olan Darendeli Mustafa Ağa casusluk için geldiyse de Tufan Bey ve arkadaşları onun durumunu bildiklerinden hemen etkili bir propaganda yapmak fırsatını kaçırmadılar. Bir sahne hazırlandı. Hep beraber oturulup konuşulurken içeri uzaktan gelmiş gibi görünen bir savaşçı girdi, koynunda biraz önce Tufan Bey’in yazmış olduğu sözüm ona gizli bir mektup çıkarıp Osman Tufan Bey’e uzattı. Sözde güvenilir arkadaşlar arasında bulunuluyormuş gibi mektup yüksek sesle okundu. Bunda Sivas’tan büyük kuvvetlerin yola çıkmak üzere olduğu bildiriliyordu. Mustafa Ağa, bu haberi alır almaz yemeden içmeden Tayyarda’ya yetiştirmek üzere kalkıp Kozan’a doğru yola çıktı.

Bunu işiten Fransız subayının etekleri tutuştu. Hemen Adana’daki Yüksek İşgal Kumandanlığı’na bildirdi.

***

Osman Tufan Bey bir gün, mavzeri dizlerinin üzerinde, ocak başında oturup çıtırdayan ateşlere dalarak yeni plânlar üzerinde düşünür ve arasıra odadakilerle bir iki söz ederken hiçbirinin tanımadığı bir adam selâm vererek içeri girdi. Hafız Bekir’in kim olduğunu sordu.

Sonra, Tufan Bey’e bayağı bir değnek uzatarak:

— Al bunu, vali paşadan hediyedir. Tufan Bey’e göndereceksin, dedi ve sonra hiç beklemeden çıkıp gitti.

Odadaki Kuvayı Milliyeci kalabalık merak içinde birbirinin yüzüne bakıyordu.

Şöyle fısıltılar başladı:

— Bu da neyin nesi? Sihirli bir değnek mi? Gelen bir derviş mi? Vali Paşa da kim oluyor?

Odadakilerin hepsi değneği eline alıp bir kez evirip çevirdiyse de hiç kimse bir şey anlamadı. Odadaki kalabalık dağılıp gittikten sonra Tufan Bey, değneği alıp bahçeye çıktı. Bir kez daha evirip çevirdi ve sonra dizine dayayıp kırdı. Değnek bir boru gibiydi. İçine sigara gibi sarılmış kâğıtlar yerleştirilmişti. Kâğıtları heyecanla açıp okuyan Tufan Bey, işi hemen anladı. Bu kâğıtlarda Kuvayı Milliye’nin işine yarayacak değerli haberler vardı. Değneğin içindeki yazıları gönderen adam da ta Sivas’tayken arkadaşlara Kilikya’da güvenilecek adamlardan biri olarak not ettikleri Sarıbahçe’de oturan Şumnulu göçmenlerden Al Osmanoğlu Ahmet Ağa’ydı. Tufan Bey’in Andırın’da bulunduğunu işitmiş, Adana’ya giderek Öğretmen Vasıf ve Kemal Kodal Beylerle görüşmüş, Fransızlar üstüne topladığı bir yığın değerli bilgiyi mektup gibi yazmış, sonra kıvırıp değneğin içine yerleştirmiş ve Tufan Bey’e göndermişti. Değneği getiren, onun adamıydı.

Tufan Bey, bir gün yine ocak başında oturup Kuvayı Milliyeci arkadaşlarla çene çalarken odaya selâm vererek tanımadığı dört silâhlı başıbozuk girdi. Kılıkları göçmenlerinkine benziyordu. Tufan Bey, onlara yer gösterip oturttuktan sonra:

— Merhaba, hoş geldiniz! Dedi ve Al Osmanoğlu olduğunu sonradan öğrendiği adamın mektubunu bir bilmece çözmeye çalışır gibi yeniden okumaya başladı.

Bu sırada gelenlerden birisi Tufan Bey’in bakışlarını yakaladı ve sağ elini göğsünün üzerine koyarak, “Mektubu ben gönderdim” anlamına gelen bir işaret yaptı.

Tufan Bey bunun üzerine bu adamın Sarıbahçeli Al Osmanoğlu Ahmet Ağa olduğunu anladı. Hemen ayağa kalkarak, “Arkamdan gel” işaretini verdi ve öbür odaya geçti.

Arkasından giden Şumnulu Ahmet Ağa, Tufan Bey’e şöylece yakındı:

— Beni, İbrahim Bey’in jandarmaları yakaladı. Götürüp Fransızlara teslim edeceklerdi. Arkamızdan adamlarım yetişerek ateş açtılar. Jandarmalar kaçtı ve ben de kurtuldum. Ama evimin, ailem ve çocuklarımın akıbeti ne oldu kimse bilmez. Sizden kuvvet ve yardım istemeye geldim.

— O kolay, siz merak etmeyiniz!

Tufan Bey, Ahmet Ağa’nın yanına jandarma Hüseyin Çavuş kumandasında sekiz on Andırınlı silâhlı ve bir de Çerkez Salih Ağa’yı katarak öç almaya gönderdi.

Ceyhan Kaymakamı İbrahim Bey, alaydan yetişme bir istihkâm yüzbaşısıydı. Fransız işgaliyle birlikte onlara yanaşmış, tıpkı Ali Saip Bey’in ilk günlerdeki siyasetini güderek çevresini şaşırtmaya başlamıştı. “Zaman zaman plân ve siyaset” değiştiriyor, yanardöner bir durum göstererek herkesi ürkütüyordu. “Yürekli, atak, gösterişli” bir kişiydi de. Sivas ordularına burun kıvırıyor, Tufan Bey’in kendisine gönderdiği selâmlardan kendisini sivrisinek ısırmış gibi tedirgin oluyordu.

İşte Al Osmanoğlu Ahmet Ağa’yı yakalayıp Fransızlara teslim etmek isteyen jandarmalar bunun buyruğundaydı.

Tufan Bey, Ahmet Ağa’nın yanı sıra gönderdiği jandarma çavuşu Hüseyin’e şöyle dedi:

— Ahmet Ağa’nın aile ve çocuklarını kurtaracaksın. Fransız karakollarına baskın yapıp vurup kıracaksın, silâh toplayıp geleceksin.

Hüseyin Çavuş, üç dört gün sonra arkadaşlarıyla geri döndüğünde yedeğinde iki araba dolusu silâh ve cephane de getirdi. Tufan Bey’in salıkladığı gibi vurup kırmıştı.

Hüseyin Çavuş’un arkasında Tufan Bey’in olduğunu hemen anlayan Ceyhan Kaymakamı Alaylı Yüzbaşı İbrahim Bey, kendini göstermekte gecikmeyerek ona sövüp sayan bir mektup gönderdi. Tufan Bey de ona gereken karşılığı vermekte gecikmedi. İbrahim Bey, Tufan Bey’e bir mektup daha yazdı. Bu da ağır bir mektuptu. Ona akıl hocalığı yapar gibi saçma sapan düşünceler ileri sürüyordu. Ceyhan kasabasında Çerkez Ahmet Muhtar da benzer şirretlikle davranarak Tufan Bey’in Kuvayı Milliye örgütünü her fırsattan yararlanarak kötürüm etmeye çalışıyor, hep İbrahim Bey’in bir adım gerisinde mevzi alıyordu.

Sarıbahçeli Ahmet Ağa, artık çoluk çocuğunu da tehlikeli bölgeden kurtarmış, Tufan Bey’in buyruğunda çalışıyordu. Tufan Bey, onu Hamamköyü dolaylarında Kozan-Adana yolunu tehdit ve kontrol etmek üzere görevlendirip, yolladı.

Bu sırada kumandan Kemal Doğan Bey’den Tufan Bey’e önemli bir haber geldi. Doğan Bey, adamlarıyla Haçin üzerine yürümek kararında olduğunu bildiriyor. Tufan Bey ve müfrezesinin de Kozan üstüne yürümesini buyuruyordu.

Tufan Bey, aldığı buyruğa göre Kozan üstüne yürüyüş hazırlığına girişir girişmez Osmaniye jandarma kumandanı Sıtkı Bey, karşısına yeni ve önemli bir engel olarak dikiliverdi. Tufan Bey, onu ordu saflarından tanıyordu. İyice Fransızlardan yanaydı. Ceyhan geçidini Kürtlerden devşirdiği müfrezelerle kapamıştı. Tufan Bey, ona da bir sürü mektup yazdıysa da adam Nuh deyip peygamber demedi. Mektuplaşmadan bir şey çıkmayacağını anlayan Tufan Bey, güzel bir baskınla Sıtkı Bey’in güvendiği müfrezeyi olduğu gibi tutsak aldı. İhanetler de sürüp gitmekteydi. Tufan Bey’in etkisiyle Haruniye’de yapılan örgütlenmeyi gammazladılar, Fransızlara haber verdiler. Fransızlar, öç almak üzere Haruniye’nin Türk Mahallesini olduğu gibi yaktılar. Tufan Bey, bunun üzerine Hacı Bey’e Zülfikâr Ağa buyruğundaki bir milis gücünü Haruniye’ye gönderdi. Ne var ki bununla da Haruniye işi yoluna girmedi. Andırınlı savaşçılar çok büyük yüreklilik ve fedakârlıkla çalışıyor ve çarpışıyorlardı. Taş evlerin mazgal deliklerinden kendilerine ateş eden düşman tüfeklerinin namlularını yakalayanlar bile çıkıyordu.

Tufan Bey’in sancaktarı yaşlı Çerkez Salih Ağa, çok tehlikeli bir bölgede sıkışıp kalan bir yığın sığırı sürüp getirerek milislerde baş gösteren açlığı giderdi.

Tufan Bey, böylece Haruniye’de Fransızlarla uğraşmaktayken kumandan Kemal Doğan’dan kesin buyruk geldi. O, Haçin’e yürümek üzereydi. Tufan Bey de Haruniye işini ora bucak müdürüne bırakarak Andırın’a döndü. Yanına beş yüz silâhlı milis alarak Kozan’a doğru yola çıktı. Tufan Bey, doğruca Kadirli kasabasına gidiyordu. Kadirli kasabasını Fransızlar temelli boşaltmış ve Kozan’a çekilmişler, giderken bütün Ermenileri de birlikte götürmüşlerdi. Bunun başlıca nedeni Tufan Bey’in Andırın’da Mustafa Ağa’ya kurnazca dinlettiği düzmece mektuptu. Kumandanlık, Kadirli’yi de küçük bir Maraş olayına sahne olmaması için boşaltmayı yeğ görmüştü.

Şimdi, Tufan Bey, kendinden önce düzmece mektubunun fethettiği Kadirli’ye kollarını sallayarak gidiyordu. Beş yüz silâhlının başında Kadirli’ye girdi. Halk, onu ve milislerini çılgınca karşıladı. Daha düne dek kesilip biçilecekleri uğursuz günü bekleyip duran halk, sokaklarda bayram yapıyordu. Yalnız, Tufan Bey’in Kadirli’de bir fatih gibi karşılanması Adana’daki Fransız kumandanlığına çok dokunmuş olacak ki hemen birkaç uçak havalandırarak Kadirli’ye gönderdi. Hükümet konağıyla dolaylarına atılan bombalardan dört kişi öldü, birkaçı ağır olmak üzere yirmi kişi de yaralandı.

Bir at üzerinde Kadirli’ye giren Tufan Bey, tam Andırınlıların ulusal kılığına girmişti. Tıpkı onlar gibiydi. Sırtında yünden dokunmuş kısa kollu bir aba, yine yünden dokuma kara bir şalvar, başında fes, bunun üzerinde krem rengi bir yazma, ayağında çizme vardı. Yirmi, yirmi beş yaşlarında denecek gibi genç, sarışın, güler yüzlüydü. Karargâhını okulda kuran Tufan Bey, kendisini karşılamaya gelenler arasında Çerkez Nuri Çavuş’un bulunmayışına üzüldü. Nuri Çavuş, daha sonra gelerek onunla görüştü ve karşılamaya gelemediğinden dolayı özür diledi. Fransızlarla telgraflaşmak istediğini söyleyince, Tufan Bey buna müsaade etti.

Kadirli, Kuvayı Milliye’nin eline geçtikten sonra,…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Kutsal İsyan 1; Milli Kurtuluş Savaşının Gerçek Hikayesı ~ Hasan İzzettin DinamoKutsal İsyan 1; Milli Kurtuluş Savaşının Gerçek Hikayesı

    Kutsal İsyan 1; Milli Kurtuluş Savaşının Gerçek Hikayesı

    Hasan İzzettin Dinamo

    Sadrazamın İstanbul’dan gönderdiği telgrafta: “İstanbul’da bulunmanız uygun olur.” demesi ne demekti? Demek ki İstanbul bir ana-baba günü yaşıyordu. Kıyıda köşede kalmış aklı başında kişilerin...

  2. Kutsal İsyan 3; Milli Kurtuluş Savaşının Gerçek Hikayesi ~ Hasan İzzettin DinamoKutsal İsyan 3; Milli Kurtuluş Savaşının Gerçek Hikayesi

    Kutsal İsyan 3; Milli Kurtuluş Savaşının Gerçek Hikayesi

    Hasan İzzettin Dinamo

    Bu iyi insanlar, Mustafa Kemal’e yol parasını nereden bulacaklarını bir türlü kestiremiyor, arpacı kumrusu gibi düşünüp duruyorlardı. En sonra uslarına geldi: Çoluk çocuklarının süs...

  3. Kutsal İsyan 2; Milli Kurtuluş Savaşının Gerçek Hikayesi ~ Hasan İzzettin DinamoKutsal İsyan 2; Milli Kurtuluş Savaşının Gerçek Hikayesi

    Kutsal İsyan 2; Milli Kurtuluş Savaşının Gerçek Hikayesi

    Hasan İzzettin Dinamo

    Mustafa Kemal, Bekirağa bölüğündeki ziyareti bitirmiş, Rauf Beyle yanyana kurulmuş, Cevat Abbas’ı karşılarına almış bir Lando ile Şişli’ye dönüyordu. Araba, Sultanahmet tramvay durağına varmıştı...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur