İktidarı ele geçirmek zordur, ama korumak daha da zordur.
Jude, bir fani olarak kendini Periler Diyarı’na kabul ettirmeyi sonunda başarıyor. Üstelik zalim prens Cardan’ı kral yapıp, onu kendine bağlayarak. Ancak bir yıl bir gün sürecek gölge iktidarı tehlikelerle örülü. Küçük kardeşi Oak’ı korumalı ve entrikalarla dolu taht kavgalarından sağ salim çıkmayı başarmalı. Ama bu, sandığı kadar kolay görünmüyor; bir taraftan Yüce Kral Cardan’ı ve ona karşı hissettiği karmaşık duygularını kontrol etmek, diğer taraftan sürekli değişen ittifaklara karşı uyanık olmak zorunda. Öz babasının katili General Madoc ve taht için her türlü ihaneti göze alan Balekin ile Sualtı Kraliçesi onun ufak bir hatasını bekliyor. Daha da kötüsü, nefesini ensesinde hissettiği beklenmedik ihanete karşı da hazırlıklı olmak zorunda.
Bir zamanlar uzun gibi gelen bir yıl bir günlük süre artık bitmek üzere. Jude hem kendi hem sevdiklerinin hayatı için savaşmak, her zaman güçlü olmak zorunda; yorulmadan, art arda, daha güçlü vurabilmek için…
Çoksatan yazar Holly Black’ten, Peri Halkı Serisi’nin ikinci kitabı Lanetli Kral… İktidar mücadeleleri ve entrikalarla dolu bir peri masalı.
“Holly Black gerçek bir Periler Kraliçesi.”
Victoria Aveyard
***
BİRİNCİ KİTAP
“Ona de ki, ‘Meydan okuyorum İftiralarına da kepazeliğine de, Ve de fani düşmanı olarak, Cümle aleme ifşa ediyorum: Ben hayatta olduğum sürece, Takamaz peri tacını başına, Ondan intikam alınmadıkça, Tek kişi bile kral diyemez ona.’” Michael Drayton, “Nimfidya
Giriş
Jude ağır idman kılıcını kaldırıp hazır duruşa geçti. “Ağırlığına alış,” demişti Madoc ona. “Yeterince güçlenmelisin ki yorulmaksızın art arda vurabilesin. İlk dersin, kendini o denli güçlü kılmak. Canın yanacak. Acı seni güçlendirir.” Çimenlere ayağını sağlam bastı. Saçını rüzgârda savurarak duruştan duruşa geçiyordu. Bir: Kılıcı önde, yana eğik; gövdesini koruyan duruş. İki: Kabza yukarıda duruş; yalımı alnından fışkıran bir boynuz gibi. Üç: Kabza kalça hizasında; kılıcını indirmiş gibi gösteren yanıltıcı duruş. Derken dördüncüsü: Kılıç tekrar yukarıda, omuz hizasında. Her bir duruşta hücum veya savunmaya kolayca geçmek mümkündü. Dövüşmek satranç gibiydi, rakibinin hamlesini tahmin edip, vurmasına zaman tanımadan karşılık veriyordun. Ne var ki tüm bedeninle oynadığın bir satrançtı bu. Onun berelenmesine, yorulmasına ve hem tüm dünyaya hem de kendine öfkelenmesine yol açan bir satranç.
Belki de daha ziyade bisiklete binmek gibiydi. Vaktiyle gerçek dünyada bisiklete binmeyi öğrenirken defalarca düşmüştü. Dizlerini o kadar çok paralamıştı ki annesi yara izleri kalacak diye kaygılanmıştı. Jude dört tekerlekli alıştırma bisikletinin iki tekerini kendisi sökmüş, hatta Taryn’in aksine kaldırımda dikkatli sürme fikrini küçümsemişti. Jude bisikletini yolda sürmekten yanaydı; Vivi gibi süratli. Çakıl taşları etine batacak olursa da, eh, akşamleyin babası cımbızla hepsini ayıklar, olur biterdi. Bazen Jude bisikletini özlüyordu ama Periler Diyarı’nda hiç bisiklet yoktu. Onun yerine dev kurbağalara, yeşilimtırak sıska midillilere ve gölgeden farksız deli bakışlı atlara biniyordu. Silahları da vardı.
Ailesinin katili de artık üvey babasıydı. Yüce Kral’ın generali Madoc ona hızlı at binmeyi ve ölümüne dövüşmeyi öğreten kişiydi. Jude kılıcını ona ne denli haşin savurursa savursun adamı güldürmekle kalıyordu. Adam onu kızdırmayı seviyordu. Alev, derdi öfkeye. Öfkelenmek Jude’un da hoşuna gidiyordu. Öfkelenmek korkmaktan iyiydi. Canavarların arasında bir fani olduğunu anımsamaktan iyiydi. Alıştırma bisikleti seçeneği sunan hiç kimse yoktu artık. Madoc sahanın öbür tarafında Taryn’e bir dizi duruş gösteriyordu. Taryn de kılıç dersi alıyordu, gerçi onun sorunları Jude’unkilerden farklıydı. Duruşları daha mükemmeldi ama hücum vuruşlarından nefret ediyordu. Belli saldırıları belli savunma vuruşlarıyla karşıladığından, bir dizi hamleyle onu gafil avlamak, sonra da tek vuruşla savunmasını kırmak kolaydı. Her seferinde aynısı oluyor, Taryn küplere biniyordu, sanki Jude galip çıkmıyordu da adımlarını şaşırıp bir dansı berbat ediyordu.
“Yaklaş,” diye seslendi Madoc, gümüşi çayırın öbür ucundaki Jude’a. Jude kılıcı omuzuna dayayıp ona doğru yürüdü. Güneş yeni batıyordu, ancak periler akşam yaratıkları olduklarından onlar için günün yarısı bile değildi henüz. Gökyüzü bakır ve altın rengine çalıyordu. Jude çamların kokusunu doyasıya içine çekti. Bir anlığına yeni bir spor dalı öğrenen bir çocuk gibi hissetti kendini. “Dövüşün,” dedi adam, Jude yanaşınca. “İki kız kardeş, bu ihtiyar kızıl bereliye karşı.” Taryn yere sapladığı kılıcının kabzasına dayandı. Böyle yapmaması gerekirdi –kılıca zarar verebilirdi– yine de Madoc onu azarlamadı. “İktidar,” dedi. “İktidar, istediğini elde etme yetisidir. İktidar, kararları veren kişi olma yetisidir. İktidarı nasıl ediniriz?” Jude ikiz kardeşinin yanına geçti. Madoc’un bir yanıt beklediği belliydi, üstelik yanlış yanıt vermelerini beklediği de ortadaydı. “İyi dövüşmeyi öğrenerek mi?” dedi, laf olsun diye. Madoc ona gülümseyince diğer dişlerinden daha uzun olan köpek dişlerinin sivri uçları meydana çıktı. Jude’un saçını karıştırdı; pençe gibi tırnaklarıyla kafa derisini hafifçe tırmalayarak, acıtmadan ama özünde kim olduğunu Jude’a hatırlatarak. “İktidarı zorla ele geçiririz.” Üzerinde bir tanecik alıç ağacı olan alçak bayırı işaret etti. “Bir sonraki dersi bir oyunla işleyelim. Şurası benim bayırım olsun. Koşun ve orayı ele geçirin.”
Taryn görev duygusuyla hemen oraya koştu, Jude da arkasından. Madoc tüm dişleri meydanda sırıtışıyla onlara ayak uydurdu. “Şimdi ne yapıyoruz?” Taryn’in sorusu heyecandan yoksundu. Madoc kuralları düşünüp taşınıyormuş gibi ufka dikti bakışlarını. “Şimdi burayı savunun.” “Nasıl yani?” Jude’du soran. “Sana karşı mı?” Taryn kaşları çatık sordu. “Bu bir strateji oyunu mu yoksa savunma alıştırması mı?” Madoc tek parmağıyla kızın çenesini alttan itti ki Taryn kafasını kaldırıp doğruca onun altın sarısı kedi gözlerine baksın. “Aceleye getirip, oyun stratejisi kurmadan savunma olur mu?” dedi kıza büyük bir ciddiyetle. “Kardeşinle kafa kafaya verin. Güneş şu ağacın gövdesine değdiğinde bayırımı geri almaya geleceğim. Beni biriniz yere serdi mi ikiniz de galip sayılırsınız.” Sonra da biraz uzaktaki koruluğun yolunu tutup gitti. Taryn çayıra çöktü. “Bunu yapmak istemiyorum,” dedi. “Alt tarafı bir oyun,” diye anımsattı Jude sinirlenerek. Taryn onu uzun uzadıya süzdü. İkisinden biri her şey normalmiş gibi davrandığında birbirlerine böyle bakarlardı. “Tamam, sence ne yapmamız lazım?” Jude kafasını kaldırıp alıç ağacının dallarına baktı. “Birimiz dövüşürken diğerimiz taş atsa mesela?” “Olur,” dedi Taryn, yerden kalktı ve taş toplayıp eteğinde biriktirmeye koyuldu. “Öfkeden delirmez mi sence?” Jude kafasını iki yana salladı ama Taryn’in sorusu yersiz değildi. Madoc ya onları kazara öldürürse?
Hangi bayırda öleceğini insan kendi seçer, derdi annesi babasına. Yetişkinlerin çocuklarına bir şey anlatırken başvurduğu şu acayip deyişlerden biriydi, halbuki hiçbir anlam ifade etmezlerdi, tıpkı eldeki bir kuş daldaki iki kuştan iyidir veya her sopanın iki ucu vardır ya da ona tümüyle esrarengiz gelen bakan göze bağ olmaz gibi. Şimdi elinde kılıçla sahiden bir bayırda dikilirken, annesinin o deyişini çok daha iyi anlıyordu. “Yerine geç,” dedi Jude. Taryn de hiç zaman kaybetmeden alıç ağacına tırmandı. Jude güneşin konumuna baktı, Madoc’un ne hileye başvuracağını merak ediyordu. Madoc oyalandıkça hava daha da kararacaktı. Jude ile Taryn’in aksine Madoc karanlıkta görebilirdi. Lakin neticede hiç hileye başvurmadı. Ağaçların arasından fırlayarak üzerlerine hücum etti. Peşine yüz kişilik bir ordu takmış gibi uluyordu. Dehşetten Jude’un dizlerinin bağı çözüldü. Bu alt tarafı bir oyun, diye tekrarladı içinden deli gibi. Gelgelelim adam yaklaştıkça Jude daha da telaşlandı. Tüm hayvani içgüdüleri kaçmasını söylüyordu. Adamın koca cüssesi ile kendi çelimsizlikleri kıyaslandığında, hele ki ödü patlamış haldeyken, stratejileri ona aptalca geliyordu artık. Annesinin kanlar içinde yatan hali geldi gözünün önüne, dökülen iç organlarının kokusunu anımsadı. Bu hatırası şimşek çarpmışa döndürdü onu. Ölecekti. Kaç, diye haykırıyordu bedeni. KAÇ! Hayır, kaçmak annesine göreydi. Jude sağlam duruşunu korudu. İlk savunma pozisyonunu almak üzere hareketlendi, halbuki bacakları titriyordu. Bayırı tırmanarak yaklaşmasına rağmen üstünlük Madoc’taydı çünkü koşarak geliyordu. Taryn’in yukarıdan yağdırdığı taşlar karşısında zerre yavaşlamamıştı.
Jude yan dönerek kenara kaçtı, ilk darbeyi karşılayarak önlemeye zahmet bile etmedi. Ağacı siper alarak ikinci ve üçüncü darbeden de kaçtı. Dördüncü darbe onu yere serdi. Gözlerini yumup ölümcül darbeyi bekledi. “Bir punduna getirip herhangi bir şeyi ele geçirebilirsin. Ama tüm üstünlük senden yana olsa bile savunması kolay iş değildir,” Madoc gülerek söyledi bunu. Jude gözünü açınca adamın uzattığı yardım eliyle karşılaştı. “İktidarı ele geçirmek onu muhafaza etmekten çok daha kolaydır.” Jude’un içine su serpildi. Alt tarafı bir oyundu sonuçta. Yine dersini almıştı. “Adil değildi,” diye sızlandı Taryn. Jude bir şey demedi. Periler Diyarı’nda hiçbir şey adil değildi. Adalet beklememeyi öğrenmişti. Madoc, Jude’u ayağa kaldırdıktan sonra ağır kolunu onun omzuna attı. İkiz kardeşleri bağrına basarak sarıldı. İs ve kurumuş kan kokusu yayılıyordu üzerinden. Jude salmıştı kendini. Kucaklanmak güzeldi. Bir canavarın bağrında olsan bile.
1. Bölüm
Perilerin yeni Yüce Kral’ı tahtına kurulmuştu, tacı alnında tasasızca eğikti, uzun ve çirkin kızıl pelerininin eteği yerleri süpürüyordu ve yakası ilikliydi. Sivri kulaklarından birinin üst ucunda parlak bir küpe vardı, parmaklarındaysa kocaman ışıltılı yüzükler. Yine de en gösterişli takısı somurtkan dudaklarıydı. Tam bir pislik olduğu kılığından belliydi. Şerefli vekillik payesiyle yanında dikiliyordum. Bana düşen vazife gereği Yüce Kral Cardan’ın en güvenilir danışmanıydım. Ben de rolümü oynuyordum, halbuki gerçek rolüm bu değildi. Tahtın arkasındaki idareciydim ben, benimle zıtlaşmaya yeltendiğinde onu caydıracak güce sahibtim. Gölgeler Meclisi’nden gelecek bir casusu görmek için kalabalığı süzdüm. Cardan’ın abisinin hapis yattığı Unutuş Kulesi’nden yollanan mesaj, asıl alıcısına ulaşmadan ele geçirilmişti ve bana getirilecekti. En yakın tarihli kriz şimdilik bundan ibaretti.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Fantastik Roman (Yabancı)
- Kitap AdıLanetli Kral - Peri Halkı Serisi 2.Kitap
- Sayfa Sayısı360
- YazarHolly Black
- ISBN9786050986303
- Boyutlar, Kapak13,7 X 21 cm, Sert Kapak
- YayıneviDex Kitap / 2020
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı ~ J. K. Rowling
Harry Potter ve Zümrüdüanka Yoldaşlığı
J. K. Rowling
Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu’ndaki beşinci yılında Harry, hayatını cehenneme çeviren sihirli/sihirsiz pek çok şeyle başa çıkmak zorunda: Yaz tatilini yanlarında harcadığı aptal akrabaları;...
- Masumiyet ya da Özel İlişki ~ Ian McEwan
Masumiyet ya da Özel İlişki
Ian McEwan
“Masumiyet ya da Özel İlişki” Çağdaş İngiliz edebiyatının en önemli yazarlarından Ian McEwan, gerçek bir olaya yaslanan, psikolojik gerilim olan Masumiyet’te bir insanın sıra...
- Muhafazakar Aşk ~ Caroline Linden
Muhafazakar Aşk
Caroline Linden
Uluslararası Bestseller Yazarı Caroline Linden, yüreğinizde sımsıcak duygular bırakacak ve keyifle okuyacağınız bir aşk romanı ile karşınızda… * Marcus Reece, zamanının büyük bir kısmını...