Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Londra’da Gördüklerim – Amerika Günlüğü
Londra’da Gördüklerim – Amerika Günlüğü

Londra’da Gördüklerim – Amerika Günlüğü

Süreyya Ağaoğlu

Bu senenin de son ayı geldi. Ömrüm, ömrümüz nasıl geçip gidiyor. Daha ne kadar zaman yaşayacağım bilmem. Fakat bu uzak memleketlere geldikten sonra hiç…

Bu senenin de son ayı geldi. Ömrüm, ömrümüz nasıl geçip gidiyor. Daha ne kadar zaman yaşayacağım bilmem. Fakat bu uzak memleketlere geldikten sonra hiç vakit kaybetmemeye karar verdim. Memleketime, dünyaya ne kadar yarayabilirsem yaramaya uğraşacağım.

Süreyya Ağaoğlu’nun Londra’da Gördüklerim adlı kitabını ve Amerika Günlüğü’nü bir araya getiren bu kitap, çağdaşlaşma yolundaki ülkesinin ilerlemesi için uğraşan, bunu görev bilen, kadınların toplumdaki yerini alması için birçok alanda öncü olan Türkiye’nin ilk kadın avukatının 1945-47 yılları içinde İngiltere’ye ve Amerika’ya yaptığı yolculuklardaki gözlemlerini içeriyor.

Süreyya Ağaoğlu, İkinci Dünya Savaşı sonrası İngiltere ve Amerika’sını sosyal, siyasi, ekonomik ve kültürel yönleriyle inceliyor ve yazdıklarında insan haklarından çocuk haklarına, sosyal kurumlardan grevlere, parlamentodan adliyeye, insan ilişkilerinden okuma alışkanlıklarına kadar bulunduğu ülkenin toplumunu tüm boyutlarıyla yansıtarak Türkiye’yle kıyaslıyor, Türk toplumunun gelişmesi gereken yönlerine ışık tutuyor.

İçindekiler
Önsöz • 7
LONDRA’DA GÖRDÜKLERİM • 9
Londra Halkevi’nde Bir Konuşma • 22
Radyoda Konuşma • 24
Lordlar ve Avam Kamarası’nı Ziyaret • 25
İngiliz Ekonomisi • 27
Aile Durumu ve İngiliz Kadını • 29
Hastaneler ve Bilhassa Kadın Hastaneleri • 32
Çocuklar İçin Yapılan Yardım Teşkilatı • 34
İngiliz Adliyesi • 36
Amele Mahallelerindeki
İçtimai Yardım Çalışmaları • 39
Bevin’le Görüşme • 42
Londra Halkevi • 46
Yurdumuzla İlgili Diğer Konular ve Düşünmeler • 48
Fransa’yı Ziyaret • 50
AMERİKA GÜNLÜĞÜ • 53
EKLER
Aile ve İş Hayatında Türk Kadını • 97
Bayan Süreyya Ağaoğlu ile Bir Mülakat • 105
Bayan Süreyya Ağaoğlu’nun
Amerika’da Beyanatı • 108
Türk Kadını Amerika’da • 109
Türk Kadınlarının Özgürleşmesi • 116
Süreyya Ağaoğlu İngiltere’ye Gitti • 119
Bugünkü Londra ve Kadınlar • 120
Modern Türkiye’de Kadınların Rolü • 122
Türk Kadınları – Dün ve Bugün • 125
Yabancıların Bize Dair Eserleri Türk Lokumu • 128
Türk Kadınları Yeni Elde Ettikleri Özgürlüğü Kaybediyor mu?
Seçkin Kadınlar Buna Karşı Çıkıyor • 130
33 Kimsesiz Çocuk Ölümden Kurtuldu • 133
[Türkiye’de Kadın Hakları] • 137
[Kadının Siyasi Hakları] • 139
Çok Zor Günler Geçirdik • 141
Türkiye’nin İlk Kadın Avukatı Süreyya Ağaoğlu • 143
Tutuculuk Rüzgârları Türk Kadınlarının
İtibarını Tehdit Ediyor • 145
Kadın Gözü ile Atatürk: Süreyya Ağaoğlu • 148
Türk Kadını Geriledi • 154
Atatürk İlkelerine Genel Bir Bakış • 161
Süreyya Ağaoğlu’nun Ardından • 166
Dizin • 171

Önsöz

Cumhuriyet tarihimizde çocuk ve kadın hakları alanındaki çalışmaları ve Türkiye’nin ilk kadın avukatı kimliği ile önemli bir yeri olan Süreyya Ağaoğlu, ülkemizde toplumsal değişim ve ilerleme adına yaptığı katkılarla bugün genç nesillere ilham kaynağı olmaya devam etmektedir.

Ağaoğlu’nun 1946 yılında basılan Londra’da Gördüklerim adlı eseri ile Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı’ndaki özel arşivinde bulunan “Amerika Günlüğü” ve o döneme ait fotoğraf, makale, haber ve konuşma metinleri ilk kez bu kitapta bir araya getirildi. Okura, yazarın İkinci Dünya Savaşı’nın etkilerini farklı boyutta yaşayan İngiltere ve Amerika’daki sosyal, kültürel ve siyasal yaşama dair kişisel gözlemleri ve değerlendirmeleri ışığında Soğuk Savaş döneminin başlangıcında dünyada meydana gelen tarihi ve toplumsal gelişmeleri daha geniş açıdan kavrayabilme imkânı verildi.

Cumhuriyet’in ilk yıllarından beri çocuk mahkemelerinin kurulması gerekliliğini dile getiren ve bu konuda farkındalık yaratmaya çalışan yazarın, Türkiye, İngiltere ve Amerika üçgeninde çocuk ve insan hakları ile kadının toplumdaki yeri ve rolüne dair gözlem ve analizleri bu döneme ilgi duyan her yaştan okur için önemli bir kaynak niteliği taşıyacaktır.

Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı Süreyya Ağaoğlu Çocuk Dostları Derneği

LONDRA’DA GÖRDÜKLERİM

Kardeşim Abdurrahman’ın1 Londra’da yola çıkması lazım gelen bazı siparişleri vardı. Bir gün bana bu işlerle meşgul olmak üzere Londra’ya gidip gitmeyeceğimi sordu. Memnuniyetle kabul ettim. Bu suretle Abdurrahman bana harbin ilk senesinde görmüş olduğum İngiltere ile harp sonrası İngiltere’sini mukayese fırsatını veriyordu. Ağustos’un 22’inci günü sabah saat sekizde Yeşilköy’den Kahire’ye giden tayyare ile hareket ettik. Öğleye doğru Kıbrıs’a ve saat üç buçukta Kahire’ye vardık. Müthiş sıcak vardı. Almaza’da adeta yerden ateş fışkırıyordu. Continental otelinde bana ayrılan odaya girdiğim zaman büyük bir sevinç duydum. Çünkü serin bir köşe bulmuştum. Bir iki saat sonra otelin holüne indiğim zaman birçok Türklere rastladım. Bunların hepsi Londra’ya gitmek üzere tayyare bekliyorlardı. Kahire’de bulunduğum müddet içinde Kahire konsolosumuz Bay Mahmut Ömeri ile eşinden ve Anadolu Ajansı muhabiri Bay Abdülilah’tan çok alaka gördüm. Bu ilgi yalnız bana karşı değildi. Bütün Türklere büyük bir yakınlık, işlerinde elden gelen kolaylık gösteriliyordu. Böyle bir alakanın ne kadar bir değeri olduğunu insan yabancı memleketlerde bulunduğu zaman çok iyi anlıyor. Ecnebi memlekette, evvelce tanışmış olunuz, olmayınız, sizi temsil edenlerden alaka bekliyorsunuz. Böyle bir yakınlığın yarattığı memnuniyet ne kadar derinse alakasızlığın tesiri de o derece kuvvetli oluyor. Bu itibarla Kahire’de gördüğüm dostluk beni çok mütehassis etmiş2 bulunmaktadır. 26 Ağustos’ta Londra’ya hareket eden tayyareye bindim. Tayyarede Burma’dan gelen on dört İngiliz tayyareci vardı. En küçüğü on sekiz, en büyüğü yirmi dört yaşlarında idi. Bu gençler uzun zamandan beri ailelerinden ayrılmış, büyükçe olanları birkaç savaşa iştirak etmişler imiş… Konuştuk. Bana Fransa’nın hangi şehrinden olduğumu sordular.

Çünkü birçok İngilizlerde de evvelce müşahede ettiğim gibi bunlar için de ecnebi ancak Fransız’dı. Kendilerine “Fransız değilim. Fakat hangi milletten olduğumu da bulmayı size bırakıyorum. Keşfediniz” dedim. Saydılar: “Polonyalı, İspanyol, İtalyan, Romanyalı, Bulgar, Yunan, Rus, İsviçreli…” Ben gülerek ve biraz da üzüntü ile hep “Hayır” diyordum. Üzülüyordum, çünkü sayılan bütün bu milletler içinde Türk kelimesi yoktu. Nihayet: “Anlaşılıyor ki bulamayacaksınız… Söyleyeyim. Ben Türk’üm” dedim… Gözlerini açtılar, hayret ettiler ve içlerinden ikisi: “Türkiye neresidir?” diye sordular… Haritayı açtım ve Türkiye’yi gösterdim. O zaman başlarını salladılar: “Ha… Anladık, yani siz küçük Asyalısınız” dediler. Ben: “Buranın adı Türkiye’dir ve içinde yaşayanlar bizleriz” diye cevap verdim. İçlerinde bazıları Türkiye’yi kitaplarda okumuşlar ve hakkında bazı müphem bilgilere sahiptiler. Fakat onlar da: “Doğrusu bir Türk kadının tek başına tayyare ile, hem de avukat sıfatı ile, iş takibi için Londra’ya gideceğini tasavvur bile edemezdik…” dediler. Bu sözde belki haklı idiler… Çünkü memleketimiz hakkındaki çok eksik bilgilerden maada3, kendi memleketlerinde de iş hayatında ve bilhassa hukuk alanında İngiliz kadınının ne kadar az tutunmuş olduğunu yakından bildikleri için elbet bir Türk kadınının bu çeşit bir seyahati onlara inanılamayacak bir şey gibi geliyordu. Aşağı yukarı bu tayyarecilerin hayatlarında ilk gördükleri Türk bendim. Bütün yol boyunca bana çok nazik davrandılar… Türkiye hakkında bol bol sualler sordular. Gece yarısı enfes bir mehtapla Malta’ya vardık. Malta kelimesi bana çocukluğumu, babamın Malta esaretini, ailemin o zamanki endişelerini, memleketin o devirlerdeki durumunu hatırlattı… Babamın iki buçuk sene esir olarak içinde kaldığı Polverista kışlasını gezmek için büyük bir istek duyuyordum ve içimden tayyarenin bozulmasını ve geceyi Malta’da geçirmeyi diliyordum. Gerçekten tayyare bozuldu. Fakat o kadar kısa bir zamanda tamir edildi ki asıl dileğimin tahakkukuna imkân kalmadı. Sabahleyin saat yedide Marsilya’ya geldik… Harbin ilk harabesiyle karşılaştım… Tayyare meydanı bu savaş içinde hem Almanlar hem de Amerikalılar tarafından tekrar tekrar bombardıman edilmişti… Yolculara verilen kahvaltı için hizmet eden Fransız kızlarının mustarip, yorgun yüzleri bu harabenin tabii bir mütemmimi4 oluyordu… Tayyare meydanını Alman esirleri tamir etmekte idiler… Onları işleten Amerikalılar, Almanlara çok iyi muamele ediyorlardı. Ne tuhaf bir tecelli! Bütün Fransa’yı tayyare ile katettik. Tam Manş Denizi üstüne gelince tayyareciler büyük bir neşe gösterdiler ve bana:

“Bu kanal bizim için çok mukaddestir, kaç defa bizi felaketten kurtardı” dediler. Yol kısaldıkça tayyarecilerin evlerine bir an evvel kavuşmak istekleri artıyordu. İçlerinde evli ve hatta baba olanlar vardı.

“Acaba ne ile karşılaşacağız…” heyecanı hepsini sarmış bulunuyordu. Nihayet İngiltere gözüktü ve Hurn tayyare meydanına indik. Bizi güzel bir otobüse bindirdiler ve tayyare istasyonuna geldik. Burada nazik gümrük ve sıhhat muayene memurları tarafından karşılandık. Bütün yolculara çay, sandviç ikram edildi, para değiştirmek isteyenlerin muameleleri yapıldı. Kalacak yerleri genç ve güzel bir tayyareci hanım temin etti ve böylece İngiltere hakkında ilk intiba nezaket, kolaylık gösterme duyguları olarak başlamaktadır. Sonra yine otobüslerle bizi Londra’ya götürecek olan tren istasyonuna geldik. Buradan Londra’ya kadar iki tarafı yeşillik bir araziden geçtik. Yolda birçok bombalanmış yerlere rastladık. Trende bize yemek de ikram ettiler. Buraya gelmeden evvel Londra’da gıda darlığından bahsediliyordu. Ben bolluğa şaşırdım. Meğer bu yalnız bu tayyare yolcu trenine mahsusmuş. Üç saatlik bir yolculuktan sonra Victoria istasyonuna vardık. Herkesi bir karşılayan vardı. Beni de Sefaret kâtiplerinden Sadi Eldem5 karşılamaya gelmişti. Çok sevindim. Koca Londra’ya yapayalnız çıkmak pek güç olacaktı. Kendisini çok iyi tanıdığım Sadi Eldem çantaları yüklendi. Çünkü hamal bulmak hemen hemen imkânsızdı. Dışarıya taksi nöbeti beklemeye çıktık. Artık taksi için de nöbet beklemek gerekti. İşte Londra’ya ayak basar basmaz ilk karşılaştığım harp sonu âdeti… Bundan evvel Londra’da bulunduğum zaman o kadar çok taksi vardı ki bunu düşünememiştim… Bana aşağı yukarı Sirkeci otellerinin en fenalarından birine benzeyen bir otelde yer bulunabilmişti. Türkiye’den gelen resmî heyetlere daha iyi yerlerde, daha iyi odalar temin olunmuştu. Londra’nın da o zamanlarda çok kalabalık olması ve bombardımanlar neticesinde meydana gelen yer darlığı yüzünden otellerde dahi uygun bir oda bulmak bir mesele halinde… O akşam beni davet etmiş olan büyükelçimiz Bay Ruşen Eşref6 ve eşini ziyaret etmek üzere sokağa çıktığım zaman bir tek taksi bulamadım ve bir türlü nerede bulunduğumu tayin edemedim. Geçen gelişimde Londra akşamlarını hep simsiyah görmüştüm, gözlerim ve bütün vücudum bu karanlık hatıraları ile dolu idi. Apaydınlık bir şehirle karşılaşmak bende yeni bir intiba yapmış ve beni şaşırtmıştı. Çok fena geçirilmiş uykusuz geceden sonra ertesi gün ziyaretlerine gittiğim konsolosumuz Nebil Akçer7 ve sayın eşi beni büyük bir nezaket ve muhabbetle karşıladılar ve üzerimde fena tesir yapmış olan otelden kurtulmam için bana beraber oturmayı teklif ettiler… Bugün bu satırları onların çok ince, şefkatli misafirperverliği sayesinde yazabiliyorum. Yoksa Londra’da ilk geçirdiğim geceyi bir hafta daha yaşamış olsaydım, muhakkak ki, on beş gün içinde dönerdim… Aynı günde Piccadilly’deki pasaport dairesine kayıt muamelesi için gelen kalabalığa karışarak sıra beklemeye koyuldum. Nihayet bir buçuk saat sonra bana sıra geldi. Daha evvel Londra’da bulunup bulunmadığımı sordular. Bulunduğum tarihi ve oturmuş olduğum yeri söyledim. İşimle meşgul olan zat arkasındaki dolaptan yarım dakika içinde 1940 senesindeki fişimi çıkardı, o zamanki resmimi geri verdi. Yenisini yapıştırdı ve sordu: “Yine avukat mısınız? Yine iş için mi geldiniz, hâlâ bekâr mısınız?..” Ben de: “Yine avukatım, yine iş için geldim, hâlâ da bekârım” dedim. İkimiz de güldük. Bu ilk günden itibaren 1940 Londra’sı ile 1945 Londra’sı arasındaki büyük farkı tetkike koyuldum. 1940’tan beri birçok yerler yıkılmış, perişan bir hale gelmiş… Karşıdan baktığınız zaman kendinizi adeta Fatih’teki, Aksaray’daki yangın yerlerinde zannedersiniz… Kıyafetlerde büyük bir değişiklik var, herkesin üstünde çok basit, eskimiş elbiseler giyiyorlar. Lüks manasına şık denilebilecek ne bir erkek ne bir kadına rastlayamıyorsunuz. Fakat beni en derinden düşündüren ve en önemli bulduğum taraf bu zaman içinde Londralıların karakterlerinde gördüğüm fark idi… Harp yıllarının maddeten ve manen yıkımı, ağır şartlar içinde pek çok üzüntülere katlanmış, pek çok zorluklarla karşılaşmış bulunan İngilizlerde, bütün ıstırap çekmiş insanlarda olduğu gibi, başkalarının dertlerini anlamak, başkalarının üzüntüleri ile hemhal olmak8, adeta bir karakter halini almış… Birbirlerine sıkı sıkı sarılmış, bağlanmış bulunuyorlar… Herkese karşı şefkatli, çok nezaketli muamele umumi bir hal olmuş… Istırapları büyüktür, hemen hemen bütün ailelerde bir veya birkaç kişi bu harbe kurban gitmiştir. Fakat bunlardan hiç bahsedilmiyor. Buna mukabil adeta ölenler için kalplerinde saklanmış olan sevgi başkalarına karşı yayılmış bulunuyor, denebilir. Türkiye’den tanıdığım birçok İngiliz arkadaşlarım var. Bunlara birer birer telefon ettim. Hepsi büyük bir alaka ile benimle meşgul oldular. Kardeşimin işleriyle meşgul olurken ve Londra’nın muhtelif müesseselerini gezerken İngilizlerin bizi hiçbir sahada tanımadıklarını görüyordum. İngiltere’de her milletten hukuk işleriyle uğraşan insanlar var. Fakat Türk hukukunu bilen kimse yok. Bu bana, Londra’da bir yazıhane açmak fikrini verdi. Zaten 1940 senesinde böyle bir ….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Anı - Anlatı Edebiyat
  • Kitap AdıLondra’da Gördüklerim – Amerika Günlüğü
  • Sayfa Sayısı176
  • YazarSüreyya Ağaoğlu
  • ISBN9789750865299
  • Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2025

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Direniş Hatıralarım – Kıbrıs’ta Enosis’e Karşı Mücadelemiz ~ Işılay ArkanDireniş Hatıralarım – Kıbrıs’ta Enosis’e Karşı Mücadelemiz

    Direniş Hatıralarım – Kıbrıs’ta Enosis’e Karşı Mücadelemiz

    Işılay Arkan

    “Kıbrıs’ta hemen hemen her ailede bir şehit vardır. Onlar bizden bir dua beklerler; bizim mutlu olmamız, bağımsız ve hür yaşamamız onları yattıkları yerde nurlaştıracaktır.”...

  2. Cezaevi Arkadaşım Yılmaz Güney – Çirkin Kral’la Ulucanlar’da ~ Avni BektaşCezaevi Arkadaşım Yılmaz Güney – Çirkin Kral’la Ulucanlar’da

    Cezaevi Arkadaşım Yılmaz Güney – Çirkin Kral’la Ulucanlar’da

    Avni Bektaş

    “Avni Bektaş giyindi. Küçük masanın üzerinde, gece yatarken gelişigüzel bıraktığı pembe pelür kâğıtlarını, kurşunkalemlerini, silgisini, kalem açacağını, zımpara kâğıdını toparladı; ranzasının başucuna koydu. Anılarını...

  3. İstanbul Mahallelerinde Bir Gezinti ~ Hagop Baronyanİstanbul Mahallelerinde Bir Gezinti

    İstanbul Mahallelerinde Bir Gezinti

    Hagop Baronyan

    Hicvi ve dolayısıyla mizahı; toplumsal yozlaşmayı, kurumların bozulmasını, insanlar arasındaki bitmek bilmeyen çekişmeyi ve adaletsizliği anlatmak için bir silah olarak gayet iyi kullanan Hagop...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur