Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Petersburg
Petersburg

Petersburg

Andrey Beliy

Modernist edebiyatın en çarpıcı ve özgün eserlerinden biri olarak kabul edilen Petersburg, Andrey Beliy’in ustalıkla ördüğü bir anlatı labirenti. Devrim öncesi Rusya’nın başkentinde, 20….

Modernist edebiyatın en çarpıcı ve özgün eserlerinden biri olarak kabul edilen Petersburg, Andrey Beliy’in ustalıkla ördüğü bir anlatı labirenti.

Devrim öncesi Rusya’nın başkentinde, 20. yüzyılın başlarında geçen Petersburg, siyasi kaosun ve bireysel varoluş sancılarının gölgesinde bir baba-oğul çatışmasını merkeze alır. Senatör Apollon Ableuhov ve devrimci fikirlerle “zehirlenmiş” oğlu Nikolay’ın hikâyesi, Petersburg’un sisli sokaklarında, patlamaya hazır bir bomba metaforu etrafında şekillenir. Beliy, şehrin mimarisini ve atmosferini canlı bir karaktere dönüştürerek, mekânı hem bir dekor hem de bir anlatıcı olarak kullanır. Dilsel oyunlar, ritmik anlatım ve simgesel imgelerle zenginleşen Petersburg, Dostoyevski’nin ahlâki derinliğiyle Gogol’ün grotesk mizahını buluşturur. James Joyce’un Ulysses’i ile kıyaslanan bu başyapıt, modern roman sanatının kilometre taşlarından biri.

“Andrey Beliy’in Petersburg’u modernist edebiyatın başyapıtlarından biri.” VLADIMIR NABOKOV

İÇİNDEKİLER
ROMANA DAİR GÖRSELLER…………………………………………………………………………………………..7
KRONOLOJİ……………………………………………………………………………………………………………………………….13
ÖNSÖZ
ŞEHİRDEN ROMANA PETERSBURG
SABRİ GÜRSES……………………………………………………………………………………………………………………………23
Petersburg
Önsöz…………………………………………………………………………………………………………………………………………33
Muhterem Bir Şahsiyetin, Onun Zekice Oyunlarının
ve Varoluşun Geçiciliğinin Söz Konusu Edildiği
Birinci Bölüm………………………………………………………………………………………………………………….35
Sonuçlara Gebe Bir Görüşmenin Anlatıldığı
İkinci Bölüm…………………………………………………………………………………………………………………….99
Nikolay Apollonoviç’in Eski Bir Teşebbüsü Yüzünden
Nasıl Çürük Tahtaya Bastığının Anlatıldığı
Üçüncü Bölüm…………………………………………………………………………………………………………….167
İçinde Anlatı Zincirinin Kırıldığı
Dördüncü Bölüm……………………………………………………………………………………………………..215
Burnunun Kıyısında Siğil Olan
Bir Beyefendiciğin ve Korkunç Bir İçeriği Olan
Sardalya Kutusunun Anlatıldığı
Beşinci Bölüm……………………………………………………………………………………………………………..297
Grimsi Bir Günün Olaylarının Anlatıldığı
Altıncı Bölüm………………………………………………………………………………………………………………349
Küçük Grimsi Günün Olayları Sürüp Gidiyor, ya da:
Yedinci Bölüm……………………………………………………………………………………………………………..443
Ve Sonuncu
Sekizinci Bölüm………………………………………………………………………………………………………..543
Sonsöz………………………………………………………………………………………………………………………………………583
SONSÖZ
ANDREY BELIY / YEVGENİ ZAMYATİN…………………………………………………………………..587

Petersburg

Önsöz

Ekselansları, haşmetmeap, asiller, yurttaşlar! Nedir şu bizim Rus İmparatorluğu? Rus İmparatorluğumuz coğrafi bir bütündür, yani: bilinen gezegenin bir parçası. Ve Rus İmparatorluğu şunları içerir: birincisi – büyük, küçük, beyaz ve has Rus; ikincisi – Gürcü, Leh, Kazan ve Astrahan çarlığı; ve üçüncüsü, şunu içerir… Dahası – vesaire, vesaire, vesaire.1 Rus İmparatorluğumuz bir sürü şehirden oluşur: iller, ilçeler, kasabalar, köyler; ve dahası: – ilk taht şehrinden ve Rus şehirlerinin anasına dek. İlk taht şehri Moskova ve Rus şehirlerinin anası Kiev’dir. Petersburg ya da Sankt-Petersburg ya da Piter (hepsi bir) uzun zamandır Rus İmparatorluğu’na aittir. Çargrad, Konstantinograd (ya da denildiği gibi, Konstantinopol) ise haklı olarak mirasa dahildir.2 Ve biz bu konuyu ele almayacağız.

Daha çok Petersburg üzerinde duracağız: Petersburg ya da Sankt-Petersburg ya da Piter (hepsi bir) vardır. Bütün bu önermelere dayanarak Nevski Bulvarı bir Petersburg Bulvarı olmaktadır. Nevski Bulvarı’nın hayret verici özellikleri vardır: halkın gelip geçmesi için ayrılmış yerleri vardır; onu numaralanmış evler sınırlar; numaralama evleri sıraya sokar ve aranan evin bulunması oldukça kolaylaşır. Nevski Bulvarı, bütün bulvarlar gibi halk bulvarıdır; yani: halkın gelip geçmesi için ayrılmış bir bulvardır (rüzgârın değil, sözgelimi); onun ana çizgisi yan yana duran evlerdir aslında – hımm… evet: halk için. Nevski Bulvarı akşamları elektrikle aydınlatılır. Gündüzleri Nevski Bulvarı’nın aydınlatılması gerekmez. Nevski Bulvarı (aramızda kalsın) düzgündür, çünkü bir Avrupa bulvarıdır; her Avrupa bulvarı da sadece bulvar değil, (dediğim gibi) Avrupalı bulvardır, çünkü… evet… Çünkü Nevski Bulvarı düzgün bir bulvardır. Nevski Bulvarı Rus olmayan –başkent olan– kent içinde önemli bir bulvardır. Diğer Rus şehirleri küme küme küçük köy eviyle bilinir. Ve Petersburg diğer hepsinden hayret verici biçimde ayrılmaktadır. Eğer bir buçuk milyonluk Moskova nüfusunun var olduğunu söyleyen saçma efsaneye inanmayı sürdürecek olursanız, başkentin Moskova olması gerektiğini kabul etmek gerekir; çünkü yalnız başkentlerde bir buçuk milyon nüfus vardır; il merkezlerinde bir buçuk milyonluk nüfus yoktur, olmamıştır ve olmayacaktır. Tabii bu saçma efsaneye göre başkentin Petersburg olmadığı da ortaya çıkacaktır. Eğer Petersburg başkent değilse, o zaman Petersburg yoktur. Sadece var gibi görünür. Öyle ya da böyle, Petersburg sadece bize göre var değildir, haritalarda da yer almaktadır: ortasında kara bir noktayla iç içe iki daire görünümünde; ve işte bu boyutsuz, matematiksel noktadan, var olduğunu enerjik bir biçimde bildirir: buradan, işte bu noktadan kitap yayınları seli fışkırır; bu görünmez noktadan genelgeler şiddetle fışkırır.

Muhterem Bir Şahsiyetin, Onun Zekice
Oyunlarının ve Varoluşun Geçiciliğinin
Söz Konusu Edildiği
Birinci Bölüm

Korkunç bir çağdı.
Hatırası hâlâ taze.
Onu anlatmaya, dostlarım,
Sizin için başlıyorum,–
Hüzünlü olacak öyküm.
– A. Puşkin

APOLLON APOLLONOVİÇ ABLEUHOV

Apollon Apollonoviç Ableuhov çok saygıdeğer bir soydan geliyordu: ceddini Adem’e dayandırıyordu. Ve dahası var: burada kıyas kabil olmayacak kadar önemli olan şey, annesinin dedesinin Sim, yani Musevi, Hesit ve Kızılderili halkların atasının ta kendisi olmasıydı.2 Burada çok da uzak olmayan çağlardaki atalara bir geçiş yapalım. Bu atalar (anlaşılan) İmparatoriçe Anna Yoannovna’nın3 yönetimi sırasında, senatörün üçüncü batından dedesi olan ve Hıristiyan inancıyla Andrey adını ve Uhov4 lakabını alan Mirza AbLay’ın5 yiğitçe Rus hizmetine geçirdiği bir Kırgız-Kazak orda’sında6 yaşardı. Rus İmparatorluk Arma Rehberi7 bu Moğol köylülerinin arasından çıkışı aktarmaktadır. Daha sonra kolaylık olsun diye önceki Ab-Lay-Uhov, basitçe Ableuhov oluverdi. Bu üçüncü batından dede, denildiği kadarıyla, soyun kaynağı olmuştu. Sırma şeritli gri bir uşak bir tüyle yazı masasındaki tozları süpürüyordu; açık kapıdan aşçının başlığı göründü. “Baksanıza, kendi kendine uyandı…” “Kolonyayla siliniyorlar, az sonra kahve için inerler…” “Sabahleyin postacı diyordu ki, beyefendiye İzpanya’dan bir mektupçuk mu ne varmış: İzpanya pulu vardı.” “Bakın sizi uyarıyorum: şu mektup işlerine pek burnunuzu sokmayın…” “Öyleyse Anna Petrovna…” “Öyleyse ne?..” “Ya ben, hani… Ben: neyse boşverin…” Aşçının başı hemen çekildi. Apollon Apollonoviç Ableuhov odaya girdi. Apollon Apollonoviç’in dikkatini masanın üstünde duran kurşunkalem çekti. Kurşunkalemin ucunu sivriltmeye karar verdi Apollon Apollonoviç. Hemen yazı masasına yaklaştı ve kapıverdi… elinde kurşunkalem değil de press-papier8 olduğunu anlamadan önce uzunca bir süre düşünceli bir halde baktı press-papier’ye. Dalgınlığı kafasına o anda derin birtakım düşüncelerin doluşmuş olmasından kaynaklanıyordu; ve bir anda, münasebetsiz bir zamanda, bu hızla kaçan bir düşünce akışına dönüşmüştü (Apollon Apollonoviç Kurum’a yetişmek için acele ediyordu). İleride, onun öldüğü yılın süreli yayınlarında gün ışığına çıkacak olan “Günlük”e bir sayfa daha eklendi. Apollon Apollonoviç açığa çıkan düşünce akışını hızla yazmaya koyuldu: bu akışı yazdıktan sonra şöyle düşündü: “Haydi vazife başına.” Ve mutfağa kahvesini içmeye yöneldi. Öncelikle biraz tatsız bir ısrarla yaşlı uşağı sorguladı: “Nikolay Apollonoviç kalktı mı?” “Hayır efendim, daha kalkmadılar…” Apollon Apollonoviç hoşnutsuzca burnunu ovuşturdu: “Ee… söyleyiniz: ne zaman – söyleyin – Nikolay Apollonoviç; yani…” “Ah, biraz geç kalkarlar efendim…” “Ya, ne kadar geç?” Ve hemen, yanıtı beklemeden, saatine bakarak kahvesini içti. Tam dokuz buçuktu. Saat onda o, ihtiyar, Kurum’a gitmek üzere ayrılıyordu. Nikolay Apollonoviç, delikanlı, yataktan iki saat sonra kalkıyordu. Senatör her sabah onun kalkma saatini sorardı. Ve her sabah yüzünü ekşitirdi. Nikolay Apollonoviç senatörün oğluydu.

KISACASI, O KURUMUN BAŞIYDI

Apollon Apollonoviç Ableuhov cesur davranışlarıyla öne çıkmıştı: altın işlemeli göğsüne birden çok yıldız düşmüştü: Stanislav ve Anna yıldızı, ve hatta: Beyaz Kartal.

Onun taşıdığı şerit, mavi bir şerit.9 Kısa süre önce de vernikli kırmızı bir kutucuktan yurtsever duygular abidesinin üzerine elmas alametlerin, yani Aleksandr Nevski madalyasının ışığı saçılıyordu. Neydi peki burada yokluktan beliren şahsın sosyal durumu? Sanırım, soru oldukça yersiz: Rusya Ableuhov’u yaptığı konuşmaların enginliğiyle tanıyordu; bu konuşmalar patlamaksızın kıvılcımlar saçıyor ve gök gürültüsü çıkartmadan düşman partiye öyle bir zehirler saçıyordu ki bunun sonucunda Parti’nin teklifleri gerekli yerlerden çevriliyordu.10 Ableuhov’un önemli bir mevkiye gelmesiyle dokuzuncu bölüm11 çalışamaz hale geldi. Bu bölümle Apollon Apollonoviç, Rusya’ya Amerikan biçerdöverlerinin ithal edilmesi için hem kâğıtlar aracılığıyla hem de gerektiği yerde sözlü olarak inatçı bir kapışmaya girişmişti (dokuzuncu bölüm ithalata karşıydı). Senatörün konuşmaları, bazıları uzamsal olarak Almanya’dan geri kalmayan bütün o bölge ve eyaletlerde uçuşuyordu. Apollon Apollonoviç Kurum’un başıydı:12 ah, şu… adı neydi? Kısacası, belli ki sizin bildiğiniz bir Kurum’un başıydı. Benim bu saygıdeğer adamımın bitkin, kesinlikle insanı cezbetmeyen küçük figürünü idare ettiği mekanizmaların ölçüsüz büyüklüğüyle karşılaştıracak olursa, insan sanırım uzun süre nahif bir hayrete kapılıp kalabilir; ama görüyorsunuz ya, kesinlikle herkes bütün Rusya’nın, devlet dairelerinin biri dışında çoğunun muhalifi olan bu kafatasının saçtığı zihinsel güçler patlamasına hayret ediyordu: muhalif olmadığı o tek dairenin başı da, neredeyse iki yıl kadar önce, takdiri ilahiyle mezar taşının altında sessizliğe gömülmüştü.

Benim bu senatör13 altmış sekizinci yaşını yeni doldurmuştu; ve solgun yüzü hem (törensel zamanlarda) gri press-papier’yi hem de (boş zamanlarda) bir papier mâché’yi14 andırıyordu; karalı-yeşilli çöküklerle çevrelenmiş taştan senatör gözleri, yorgunluk zamanlarında daha mavi ve daha büyük görünüyordu. Şunu da söyleyelim: Apollon Apollonoviç, tamamen yeşil ve kocaman bir hal almış kulaklarını alevler içindeki Rusya’nın kanlı zeminine çevirdiği zaman en ufak heyecana kapılmıyordu. Kısa süre önce böyle resmedilmişti: sokakta satılan küçük bir mizah dergisinin,15 o günlerde kanlı kapakları insanla kaynayan caddelerde çarpıcı bir hızla çoğalan şu “Yahudi” dergilerden birinin ilk sayfasında…

KUZEY-DOĞU

Meşe oturma odasından bir saatin tıkırtıları duyuluyordu; eğilip kalkıp ıslık çalarak ötüyordu gri bir guguk kuşu; yaşlı guguk kuşunun işaretiyle Apollon Apollonoviç porselen fincanın önüne oturdu ve beyaz ekmeğin sıcak kabuğunu kopardı… Ve kahvesini yudumlarken geçmiş yılları anımsardı Apollon Apollonoviç; ve kahvesini yudumlarken –hatta, hatta– şaka yapardı: “Semyoniç, kim herkesten daha saygın?” “Bana göre, Apollon Apollonoviç, herkesten daha saygın olan kişi asil bir meclis üyesi.” Apollon Apollonoviç sadece dudaklarıyla gülümsedi: “Böyle düşünmemelisin: herkesten saygın olan kişi bir baca temizleyicisidir…” Uşak nüktenin sonunu şimdiden biliyordu, ama buna dair bir şey söylemedi, saygısından. “Neden efendim, sorabilir miyim, bu onur baca temizleyicisine ait?”

“Asil bir meclis üyesinin önünde, Semyoniç, herkes kenara çekilir…” “Sanırım öyle, saygıdeğer efendim…” “Baca temizleyici… Onun önünde asil bir meclis üyesi bile kenara çekilir, çünkü baca temizleyicisi pislik içindedir.” “Kesinlikle öyle efendim,” diye katıldı uşak saygıyla… “Tabii öyle: ancak çok daha saygın bir konum da var…” Ve hemen ekledi: “Tuvalet görevlisininki… .” “Puff!..” “Onun önünden baca temizleyici bile çekilir, yalnız asil bir meclis üyesi değil…” Ve – kahveden bir yudum. Ama dikkat edelim: Apollon Apollonoviç’in kendisi de zaten asil bir meclis üyesiydi. “Ah, Apollon Apollonoviç, bir şey daha vardı: Anna Petrovna bana derdi ki…” “Anna Petrovna,” der demez ak saçlı uşak donakaldı. “Gri palto mu efendim?” “Gri palto…” “Sanırım, gri eldivenlerle birlikte, değil mi efendim?” “Hayır, süet eldivenleri…” “Lütfen biraz bekleyiniz ekselansları: çünkü eldivenleriniz şifonyerde: b rafı – kuzeybatı.” Apollon Apollonoviç yaşamın ıvır zıvırıyla tek bir kez ilgilenmişti: bir gün demirbaşlarını gözden geçirmişti; demirbaşlar düzenle kaydedilmişti ve bütün rafların çizelgesi çıkartılmıştı; raflar harflere göre sıralanmıştı: a, b, c; rafların dört yönüyse dünyanın dört yönünün işaretini almıştı. Gözlüklerini çıkartan Apollon Apollonoviç zarif, inci gibi bir yazıyla kayıt defterini doldururdu: gözlükler, raf – b ve KD, yani kuzeydoğu; kayıt defterinin bir kopyasını da, bu değerli giysiye ait olan şeylerin yönlerini ezberlemiş olan uşak alırdı; uykusuzluk çektiği zamanlarda bu yönleri hiç hata yapmaksızın akıldan tarayabiliyordu.

Verniklenmiş evde yaşam fırtınaları sessizce geçiyordu; burada yaşam fırtınaları hiç de yıkımsız geçmiyordu; olaylar gümbürdemiyordu; şimşekten oklarla kalpte arındıcı biçimde parıldamıyorlardı; ama hırıltılı bir boğazdan çıkan zehirli akıntılar seliyle havayı boğuyorlardı; ve yaşayanların zihninde, sımsıkı kapatılmış kazanların içindeki yoğun buharlar gibi birtakım beyinsel oyunlar çeviriyorlardı.

DÜK, VİYADÜK

Masadan soğuk, uzun ayaklı bir bronz kalktı; lambalı abajur zarif bir biçimde boyanmış, pembeli morlu bir tonla ışıldamıyordu: bu boyanın sırrını on dokuzuncu yüzyıl kaybetmişti; cam zamanla kararmıştı; zarif süsleme de zamanla kararmıştı. Pencere aralarındaki altın aynalar misafir odasını dört bir yandan yeşil yüzeyleriyle yutuyordu; ve orada – altın yanaklı Eros kanatlarıyla taçlandırıyor; ve şurada – meşalelerin yoğun alevleri altın bir çelengin defne ve güllerini yalıyordu. Aynaların arasında sedeften küçük bir masa dört bir yandan parıldıyordu. Apollon Apollonoviç kapıyı, eliyle kristal, tıraşlanmış kapı koluna yaslanarak hızla açtı; adımları parkelerin parlak taşları üzerinde çınladı; dört bir yandan porselen biblo vitrinleri öne atıldı; bu bibloları Venedik’ten getirmişlerdi, o ve Anna Petrovna, otuz yıl önce. Sisli lagün, gondol ve uzaklarda inleyen bir arya anıları istemeden yankılandı senatörün zihninde… Hemen gözlerini piyanoya çevirdi. Vernikli sarı kapaktan bakır kabartmanın yaprakları parıldadı; ve yine (yorucu bellek!) Apollon Apollonoviç hatırladı: beyaz bir Petersburg gecesi; oradaki pencerelerde geniş bir nehir akıyordu; ve ay çıkmıştı; ve Chopin’in bir roulade’ı gürlüyordu; hatırlıyor – Chopin (Schumann değil) çalıyordu Anna Petrovna… Kabartmanın yaprakları parıldıyordu – sedef ve bakır – duvardan çıkan kutular, raflarda. Apollon Apollonoviç soluk mavi oturma yerinin üzerinde kıvrımlar dolanan, ampir bir koltuğa oturdu ve eliyle küçük bir Çin tepsisi üzerinde duran açılmamış mektuplar demetine uzandı: çıplak başı zarflara doğru eğildi.

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Kaçak Atlar ~ Yukio MişimaKaçak Atlar

    Kaçak Atlar

    Yukio Mişima

    Bereket Denizi dörtlemesinin ikinci kitabı olan Kaçak Atlar, vatansever bir grubun hazırladığı ayaklanmayı anlatıyor. Değişen toplumsal düzenin kafa karışıklığı yarattığı ve siyasi otoriteye şiddet...

  2. Deniz Feneri ~ Virginia WoolfDeniz Feneri

    Deniz Feneri

    Virginia Woolf

    Deniz Feneri, Virginia Woolf’un geçmişin bellekte bıraktığı kalıcı izleri eşine az rastlanır bir yoğunlukla sergileyen en başarılı romanlarından biri. Virginia Woolf’un çocukluğunda ailesiyle beraber...

  3. Abigail ~ Magda SzabóAbigail

    Abigail

    Magda Szabó

    Annesini erken yaşta kaybeden 14 yaşındaki Gina Budapeşte’de Fransız mürebbiyesi Marcelle ve general babasıyla rahat konforlu bir hayat sürerken İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur