“Fiziksel bir sorununuz var mı Haluk Bey? Ağrı falan?” “Hayır.”
“O halde doğru yere geldiniz. Kâbusların çoğu fiziksel ağrılardan, hastalıklardan, özellikle de ateşli hastalıklardan kaynaklanır. Öyle olsaydı, bir doktora gitmenizi tavsiye edecektim.”
“Hiçbir hastalığım yok.”
“Benim rüyalar konusunda incelemeler yaptığımı biliyor muydunuz?”
“Evet, geçen gelişimde çalışmalarınızı görmüştüm.” Elimle yazı masasını işaret ettim.
“Aslını isterseniz bu konuda akademik geçmişim yok, bütün bilgi birikimim kendi araştırmalarımdan ibaret.”
Aniden sesinin tonu değişti. “Haluk Bey, kimileri için rüyalar derin anlamlarla yüklü, insanlara hayatın sırlarını sunan, gizemli bir âlemdir. Bu insanlar rüyalarını kafalarına takarlar, düşünürler ve yorumlarlar. Güzel bir rüyadan sonra günleri iyi geçerken, kötü bir rüya bütün günlerini berbat edebilir. Onlara göre rüyalar kişilik, motivasyon, değer yargıları ve hislerle ilgili ipuçları verir. En özel düşüncelerimizi ve gizli endişelerimizi ortaya çıkaran, kendimizi keşfetmemiz için bir araç olan rüyalarımızdır. Kimileri içinse rüya yalnızca rüyadır, uykulu beyne sinir hücreleriyle taşınan bir dizi anlamsız faaliyettir ve hiçbir önemi yoktur. Siz hangi gruba giriyorsunuz?”
“Kesinlikle ikinci gruba giriyordum, bu rüyalar başlayana dek… Aslında yine öyleyim, yani bu rüyaları düşünüp yorumlar falan yapmıyorum. Beni rahatsız ediyorlar yalnızca.” “Sık alkol kullanır mısınız?”
“Hayır.”
“Kullandığınız ya da uzun süre kullanıp da bıraktığınız bir ilaç?”
“Yok, yalnız rüyamda durmadan içki içiyorum.” “Durun, daha rüyaya gelmedik.”
Profesör çaylarımızı tazeledi.
“Aslında kabus görmek çocukların işidir Haluk Bey. Üç- sekiz yaş arası… En çok kâbusu onlar görür. Çocukluk sorunları ve korkularıyla mücadele etmek yetmiyormuş gibi bir de nedenini bilmedikleri yasaklar, ‘cis’lar, ‘öcü gelirler, ‘doktor iğne yaparlar… Beyinlerinin nasıl görüntülerle dolduğunu düşünsenize… Yetişkinlerdeyse ayda bir kâbus gör- me oranı yüzde beş ile on arasındadır. Çocukların büyüme- ye can atmalarına şaşmamalı.” Güldük.
“Benimkilere pek kâbus da denemez.”
“Sizi rahatsız ettiğine göre, diyebiliriz.” Kısa bir sessizlik oldu. Profesör çayından bir yudum aldı ve “Haluk Bey, anla- tır mısınız rüyanızı?” dedi.
“Rüyalar, hemen hemen her gece…” Garip bir heyecan sarmıştı bütün bedenimi. Sözcüklerin aklıma gelmesiyle buharlaşıp yok olması bir oluyordu. Profesör bu halimi fark etmiş olacak ki denetimi tekrar eline aldı.
“Sürekli olması gayet doğal, bu kâbusların önemli bir özelliğidir. Bir diğer özellikleri de, genelde yarı yarıya da olsa kabusu göreni uyanmaya zorlamaları…”
“Bakın o pek olmuyor. Genelde sabahları hatırlıyorum rüyaları.” Ilk rüyadan sonra kalkıp su içtiğimi hatırladım. Boğazım üşümüştü. Çaydan bir yudum aldım. Artık rüyaları anlatmam gerekiyordu. Çaydan bir yudum daha alıp “Aslın- da çok basit,” dedim. Bunu biraz da kendi kendime söylediğimi hissettim. “Rüyamda tanımadığım insanlarla birlikteyim. Kendi hayatımdan kimse yok. O insanları tanımıyorum fakat rüyada çok iyi tanışıyoruz.” Sustuğumda hiçbir şey an- latamadım gibi geldi. Umutsuzca Profesör’e baktım.
“Tanımadığın birileri… Aslında tanımadığın birilerini gör- mende tuhaflık yok. En tipik kâbus teması tanınmayan bir erkek tarafından takip edilmektir. Bu, kadınlar için de böyle, erkekler için de…
Ufaklıklarsa daha çok hayvanlar ve cana- varlar tarafından takip edilirler. Erkeğin rüyasındaki yabancı erkek onun gölgesini, kişiliğinin karanlık tarafını temsil ediyor olabilir. Biz Doğululara göre rüyadaki yabancı başka boyuttan bir ruhtur ve bize ders ya da mesaj verir. Batılılara göre ise bu yabancı aslında kişiliğimizin bilinmeyen, gizli yönüdür. Ancak bu yabancıları rüyanda çok iyi tanıyor oluşun farklı bir durum tabii…
Bunun seni rahatsız etmesi de doğal.” Bir anda senli benli olmuştuk Profesör❜le. “Ben pek rağbet etmem ama popüler rüya tabirleri sözlüklerine bakacak olursak da bir yabancıyla tanışmak yeni bir iş olanağıdır. Ama senin tanıştığın filan da yok kimseyle.” Sanırım Profesör derdimi anlamıştı. Selin niye bunu becerememişti? Daha az şey bildiğinden mi, derdimi ciddiye almadığından mı, yoksa benim ona derdimi, Profesör’e anlattığım gibi derli toplu anlatamadığımdan mı?
“Hem de alkoliksin rüyada…”
“Evet, bir yer var, bir bar… Sürekli oraya gidip o insanlarla buluşuyorum.”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Türkiye Edebiyatı
- Kitap AdıRüya Günlüğü
- Sayfa Sayısı152
- YazarHakan Bıçakcı
- ISBN9789750509148
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2017
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Yarım Kalan Yürüyüş ~ Mehmet Eroğlu
Yarım Kalan Yürüyüş
Mehmet Eroğlu
Milliyetçi Cephe, Uzakdoğu’da bir liman, İzmir’de bir yetimhane, 12 Eylül’de bir darbe… Korkut, Sedat’ı arıyor. Savcı soruyor, birileri anlatıyor. Ferzan büyülüyor. Bıçak yarası. Mırıltılar,...
- Bir Akdeniz Kedisinin Hatıraları “Doli’yi Hatırlıyor musun?” ~ Şükran Yiğit
Bir Akdeniz Kedisinin Hatıraları “Doli’yi Hatırlıyor musun?”
Şükran Yiğit
Doli bir delikanlı. Doli Akdeniz’li. Doli bir kedi. Hayrettin Amca, Dolores, Gizem, Paçavra, Çikin, Güzel Romedyos, Lale, Viyan, Adsız, Kılark ve diğer kedilerle ve...
- Düğün Birahanesi ~ Behçet Çelik
Düğün Birahanesi
Behçet Çelik
Çorbacıdan çıktık. Geçtiğimiz her sokak tanıdıktı artık, insanlar akrabamızdı. Döngüyü tamamladık sanmıştım,oysa tahminimden de büyüktü döngü. İç içe geçmiş döngüler vardı içinde. Tamamladığımız bunlardan...