Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Stratejik Vizyon – Amerika ve Küresel Güç Buhranı
Stratejik Vizyon – Amerika ve Küresel Güç Buhranı

Stratejik Vizyon – Amerika ve Küresel Güç Buhranı

Abdullah Taha Orhan, Sezen Yalçın, Zbigniew Brzezinski

Bundan yaklaşık 15 sene önce dünyada kime sorsanız Amerika’nın tek süper güç okluğunu şüphe duymadan ifade ederdi. Bugün ise Amerika, küresel güç mücadelesinde, başta…

Bundan yaklaşık 15 sene önce dünyada kime sorsanız Amerika’nın tek süper güç okluğunu şüphe duymadan ifade ederdi.

Bugün ise Amerika, küresel güç mücadelesinde, başta Çin olmak üzere diğer Asya devletlerinin nefesini ensesinde hissediyor. Bu durum, tek kutuplu dünyadan çok kutuplu bir dünyaya doğru gittiğimiz konusunda çeşitli soru işaretleri oluşturuyor. Bir tarafta eski cazibesinden uzak bir Batı, diğer tarafta ise sürekli yükselme trendinde olan bir Doğu var.

Usta siyaset bilimci Zbigniew Brzezinski, küresel güç merkezinin Batı’dan Doğu’ya doğru kayış sürecini tüm nedenleriyle ele alarak şaşırtıcı bir jeopolitik denklem sunuyor. 2025 sonrası dünyanın küresel güç dağılımını merak edenler için mutlaka okunması gereken bir eser.

Brzezinski’nin son kitabı; onun, karmaşık tarihsel meseleleri kavramadaki yeteneğini ve onlara çözüm üretmedeki kabiliyetini yansıtıyor.
ABD Eski Başkanı Jimmy Carter

Stratejik Vizyon Amerika’nın günümüz dünyasındaki yerine net ve canlı bir bakış. Mutlaka okunması gereken bir eser.
Senatör John Kery

Stratejik Vizyon Amerika’yı içinde bulunduğu durumdan uyandıracak bir eser.
ABD Eski Savunma Bakanı Robert Gates

Eski Başkan Carter’ın danışmanı, Amerika’nın küresel güç oyunundaki konumunu oldukça sert ve detaylı bir analizle ele alıyor.
New York Times

Brzezinski, Amerika’nın küresel çekiciliğini yitirmesinin ve gücün Batı’dan Doğu’ya doğru kayışının acı sonuçlarını çarpıcı zekasıyla gözler önüne seriyor.
Bu kitap dünyanın en büyük beyinlerinden birinin Amerika’nın kendisini toparlaması için yaptığı son çağrıdır.
Kirkus Reviews

***

ZBIGNIEW BRZEZINSKI

Başkan Jimmy Carter döneminin Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Zbigniew Brzezinski, dünyanın en önemli stratejistlerinden biridir. Hâlihazırda Center for Strategic and International Studies adlı düşünce kuruluşunun danışmanlığını ve yöneticiliğini yapan Brzezinski, aynı zamanda Johns Hopkins Üniversitesi’nde profesördür. Washington, D.C.’de ikâmet eden yazarın başlıca eserleri şunlardır:

Amerika ve Dünya
İkinci Şans
Tercih
Jeostratejik Üçlü
Büyük Satranç Tahtası
Kontrol Dışı
Büyük Başarısızlık
Milli Güvenlik Arayışında
Oyun Planı
İktidar ve İlke
İki Çağ Arasında
Siyasi İktidar

SEZEN YALÇIN

Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nün ardından Paris’te EHESS’de (Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales) Sosyoloji Bölümü’nde yüksek lisans eğitimini tamamladı. Fransızca ve İngilizceden roman, hikâye ve akademik araştırma çevirileri bulunan Sezen Yalçın aynı zamanda çeşitli sivil toplum örgütlerinde faaliyet göstermektedir.

ABDULLAH TAHA ORHAN

Boğaziçi Üniversitesi Siyaseti Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü bitirdikten sonra araştırmalarını tasavvuf alanına yönelten Abdullah Taha Orhan, hâlâ Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde tasavvuf üzerine yüksek lisans çalışmalarına devam etmektedir. Aynı zamanda Yeryüzü Doktorları Derneği’nde de üç sene boyunca görev alan Abdullah Taha Orhan, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi’nde araştırmacı olarak görev yapmaktadır.

İÇİNDEKİLER

GİRİŞ      7

BÖLÜM 1
GERİLEYEN BATI
1: Küresel İktidarın Ortaya Çıkışı      16
2: Asya’nın Yükselişi ve Küresel İktidarın Dağılması      25
3: Küresel Politik Uyanışın Etkisi      36

BÖLÜM 2
AMERİKAN RÜYASININ SÖNMESİ
1: Ortak Amerikan Rüyası      52
2: Kendini Kandırmanın Ötesinde      61
3: Amerika’nın Kalan Güçleri      71
4: Amerika’nın Uzun Süren Emperyal Savaşı      81

BÖLÜM 3
AMERİKA SONRASI DÜNYA: 2025’TE ÇİN EGEMENLİĞİ
YOK AMA KAOS VAR
1: Amerika Sonrası Kargaşa      95
2: Jeopolitik Anlamda En Fazla Tehlikede
Olan Devletler      109
3: İyi Komşuluğun Sonu      125
4: Nadir Küresel Varlıklar      133

BÖLÜM 4
2025 SONRASI: YENİ BİR JEOPOLİTİK DENGE
1: Avrasya’nın Jeopolitik Belirsizliği      151
2: Daha Geniş ve Canlı Bir Batı      161
3: İstikrarlı ve İşbirliğine Açık Yeni Bir Doğu      185

SONUÇ: AMERİKA’NIN İKİLİ ROLÜ      215

TEŞEKKÜR      227

İNDEKS      231

GİRİŞ

Günümüz Dünyası artık hiç olmadığı kadar interaktif ve birbirine bağımlı. Bu aynı zamanda, insanın hayatta kalma mücadelesinin daha geleneksel uluslararası çatışmaları gölgede bırakmaya başladığı bir dünya. Ne yazık ki büyük güçler, insan refahı için yeni ve giderek daha vahim hale gelen -çevresel, iklimsel, sosyo-ekonomik, tarımsal ve demografik- tehditlere karşı küresel ve işbirliğine dayalı çözümler bulmuş değiller. Bununla birlikte, ihtiyaç duyulan küresel işbirliğini sağlamak için gösterilecek herhangi bir çaba, temel düzeyde bir jeopolitik istikrar sağlanmadan kesin sonuca ulaşamayacaktır.

Doğrusunu söylemek gerekirse, küresel iktidarın değişen dağılımı ve yeni kitlesel siyasi uyanış fenomeni, çağımızın uluslararası ilişkilerindeki belirsizliği yoğunlaştırmaktadır. Çin’in etkisi arttıkça ve Rusya, Hindistan, Brezilya gibi diğer yükselen güçler; kaynakların kontrolü, güvenlik ve ekonomik çıkarları için birbirleriyle rekabet ettikçe, yanlış hesaplar yapma ihtimali ve çatışma potansiyeli artmaktadır. Bundan ötürü Amerika Birleşik Devletleri, giderek daha da huzursuzlaşan dünya nüfusunun artan taleplerine cevap verirken, küresel arenada yapıcı bir işbirliği için daha geniş bir jeopolitik temel inşa etmeye çalışmalıdır.

Bu kitap, yukarıda anlatılanlar göz önünde bulundurularak, dört büyük soruya cevap aramaktadır:

1. Küresel güç dağılımının Batı’dan Doğu’ya kaymasının sonuçları nelerdir ve bu yeni durum, insanlığın siyasi uyanışından nasıl etkilenmektedir?

2. Amerika’nın küresel cazibesinin azalmasının sebebi nedir, kendi sınırları içinde ve uluslararası bağlamda düşüşünün belirtileri nelerdir ve Amerika Soğuk Savaş’ın barışla sonlanmasının getirdiği yegâne küresel fırsatı nasıl tepmiştir? Öte yandan Amerika’nın bu derdine deva olabilecek imkânları nelerdir ve Amerika’nın dünya çapındaki rolünü canlandırması için jeopolitik tutumunu ne yönde değiştirmesi gerekir?

3. Amerika’nın, küresel üstünlük konumundan düşmesinin olası jeopolitik sonuçları nelerdir, böylesi bir düşüşün ilk jeopolitik kurbanları kimler olur, bunun 21. yüzyılın küresel ölçekli sorunları üzerinde ne gibi etkileri olur ve 2025 yılında Çin, dünya meselelerinde Amerika’nın merkezî rolünü üstlenebilir mi?

4. 2025’in de ötesine baktığımızda, yeniden güç kazanan Amerika, uzun vadeli jeopolitik hedeflerini nasıl belirlemelidir ve geleneksel Avrupalı müttefikleri ile birlikte, daha büyük ve daha kuvvetli bir Batı inşa etme projesine Türkiye ve Rusya’yı nasıl dâhil edebilir? Aynı zamanda Amerika, Doğu’da Çin’le yakın işbirliği kurmak isterken, Asya’da yapıcı bir rol oynayabilmek için Çin merkezli bir siyaset izlemeden ve Asya çatışmalarına karışmadan nasıl bir denge kurabilir?

Kitapta bu sorulara cevap ararken Amerika’nın dünyadaki rolünün, gelecek yıllarda da çok önemli olmaya devam edeceği iddia edilmektedir. Küresel güç dağılımında süre giden değişim ve artan küresel çekişme, Amerika’nın cahil bir garnizon-devlet zihniyeti ya da kendini üstün gören bir kültürel hazcılık içine çekilmemesi gerektiğini açıkça ortaya koymaktadır. Böyle bir Amerika’nın, -ağırlık merkezi Batı’dan Doğu’ya doğru kayangelişen dünyadaki jeopolitik ihtimalleri, giderek daha vahim hale gelecektir. Dünyanın; ekonomisi canlı, sosyal anlamda çekici, gücünü sorumlu kullanan, stratejik bilince sahip, saygın ve yeni Doğu ile küresel ilişkisinde tarihsel olarak aydınlanmış bir Amerika’ya ihtiyacı var.

Küresel ölçekte böylesine kararlı bir Amerika’nın olma olasılığı nedir? Günümüzde Amerika’nın tedirgin havasının ve düşüşünün tarihsel olarak kaçınılmaz olduğu fikri entelektüel açıdan oldukça revaçta. Ancak böylesi bir dönemsel karamsarlık ne yenidir ne de kendini gerçekleştiren bir durumdur. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra yaygın olarak inanılan 20. yüzyılın “Amerika’nın yüzyılı” olduğu fikri bile, Amerika’nın uzun vadeli geleceği ile ilgili kaygı dönemlerine engel olmamıştır.

Eisenhower yönetimi sırasında, Sovyetler Birliği ilk yörünge uydusu Sputnik’i uzaya fırlattığında, Amerikalılar hem barışçıl rekabet hem de stratejik savaş ihtimallerinden endişelenmişti. Aynı şekilde Amerika; Nixon döneminde, Vietnam’da kayda değer bir zafer sağlayamadığında, Sovyet liderleri kendilerinden emin bir şekilde Amerika’nın düşüşünü öngörürken, tarihsel bakımdan kötümser olan Amerikan siyasetçileri, bölünmüş Avrupa’da statüko sağlama karşılığında yumuşama yoluna gitti. Fakat Amerika, daha esnek olduğunu ortaya koyarken, Sovyet sistemi sonunda çöktü.

1991 yılına gelindiğinde, Sovyet bloğunun peşi sıra Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından, Amerika Birleşik Devletleri tek küresel süper güç olarak dimdik ayaktaydı. Sadece 20. yüzyılın değil, 21. yüzyılın da Amerikan yüzyılı olması kimilerine göre mukadderdi. Başkan Bill Clinton da Başkan George W. Bush da bunun böyle olduğunu güvenle iddia ediyorlardı. Ayrıca onların bu görüşleri, rakip toplumsal sistemlerin göreceli üstünlüğüyle ilgili doktriner tartışmalar doğrultusunda, akademik çevreler tarafından da Soğuk Savaş’ın sonunun aslında “tarihin sonu” anlamına geldiğini öne süren cesur öngörülerle destekleniyordu. Liberal demokrasinin zaferi kesin ve nihai olarak da ilan edilmiş oldu. Liberal demokrasinin ilk olarak Batı’da ortaya çıktığı göz önüne alındığında, zımni varsayım, bundan sonra Batı’nın dünya için belirleyici standart olacağıydı.

Ancak, böylesi bir süper-iyimserlik fazla uzun sürmedi. Clinton yıllarında başlayan ve George W. Bush döneminde devam eden kendini tatmin ve serbesti kültürü, yüzyılın bitiminde borsa balonunun patlamasına, on yıldan az bir süre sonra da tam ölçekli bir finansal çöküşe yol açtı. Oğul Bush başkanlığının görkemli tek yanlılığı, Orta Doğu’da savaşın hüküm sürdüğü ve Amerikan dış politikasının raydan çıktığı bir on yıla mal oldu. 2008 yılındaki mali felaket, korkunç bir ekonomik bunalımı beraberinde getirirken, Amerika’yı -ve Batı’nın büyük bölümünükontrolsüz açgözlülüğü karşısındaki sistemik zaafıyla ani bir yüzleşmeye zorladı. Ayrıca, Çin’de ve diğer Asya ülkelerinde, ekonomik liberalizm ve devlet kapitalizminin şaşırtıcı karışımı, ekonomik büyüme ve teknolojik yenilik sonucu ortaya hayret verici bir güç çıktı. Bu da Amerika’nın en önde gelen dünya gücü olarak statüsünün geleceği ile ilgili yeni bir endişeye sebep oldu.

Gerçekten de Sovyetler Birliği’nin çöküşünden hemen önceki yıllarla 21. yüzyılın başlarındaki Amerika arasında endişe verici birçok benzerlik vardır. Sovyetler Birliği -ciddi politika revizyonları yapmaktan aciz, giderek tıkanan bir hükümet sistemi ile- GSMH’sının aşırı bir yüzdesini ABD ile on yıllarca süren askeri rekabet ve durumu daha da vahimleştirerek Afganistan’ı on yıl boyunca işgal etme çabaları için harcayarak kendi kendini iflasa sürüklemişti. Beklendiği üzere, üstün teknolojik sektörlerde Amerika ile rekabeti sürdüremedi ve böylece daha geriye düştü; ekonomisi tökezledi ve toplumun yaşam kalitesi Batı’ya kıyasla daha kötüleşti; iktidardaki komünist sınıf, artan sosyal eşitsizliklere karşı alaycı bir duyarsızlık geliştirirken, kendi ayrıcalıklı yaşam tarzını gizliyordu. Bir zamanlar Avrasya’daki müttefiki komünist Çin’le jeopolitik açıdan zararlı çıkacağı düşmanlığı hızlandırırken sonunda dış ilişkilerinde kendini giderek izole etti.

Biraz abartılı gelse de bu paralellikler, Amerika’nın kendini yenilemesi, kapsamlı, uzun vadeli ve tarihsel bağlamın meydan okumalarına duyarlı bir jeopolitik vizyon edinmesi gerektiği gerçeğini güçlendiriyor. Ancak dinamik ve stratejik düşünen bir Amerika, birleştirici bir Avrupa ile birlikte, yükselen ve giderek daha iddialı olmaya başlayan Doğu’ya karşı sorumlu bir işbirliği yeteneğine sahip, daha büyük ve canlı bir Batı’yı teşvik edebilir. Aksi takdirde Doğu, 20. yüzyıl Avrupası’nın kendi kendini yok eden iktidar mücadelelerini tekrarlama eğilimindeyken, jeopolitik olarak bölünmüş ve ben-merkezli bir Batı, 19. yüzyılda Çin’i anımsatan tarihsel bir düşüş içine kayabilir.

Kısacası, küresel iktidar buhranı, dünyanın ağırlık merkezinin Batı’dan Doğu’ya doğru kaymasının, su yüzüne çıkan çalkantılı küresel siyasi uyanışın ve 1990 yılında dünyanın tek süper gücü olarak ortaya çıkan Amerika’nın yurtiçinde ve uluslararası düzeyde yetersiz performansının kümülatif sonucudur. Bütün bunlar, tehlike altında olan devletlerin devamlılığı, küresel varlıkların güvenliği ve daha geniş anlamda küresel istikrar için uzun vadede ciddi riskler oluşturmaktadır. Bu kitap 2025’in ötesine bakarak, gerekli stratejik vizyonu ana hatlarıyla çizmeye çalışmaktadır.

Mart, 2011
Zbigniew Brzezinski

BÖLÜM 1

GERİLEYEN BATI

Uzun vadede, küresel siyaset tek bir devletin elindeki hegemonik gücün merkezileşmesine giderek daha uygunsuz hale gelmektedir. Bu nedenle Amerika, yalnızca ilk ve tek küresel süper güç değil, aynı zamanda muhtemelen en sonuncusu da olacaktır…

Ekonomik gücün de daha dağınık hale gelmesi muhtemeldir. Gelecek yıllarda, hiçbir gücün Amerika’nın yüzyılın büyük kısmında sahip olduğu, dünyanın GSYİH’sının yaklaşık yüzde 30’u seviyesine ulaşması beklenmiyor, 1945’te zirveye ulaştığı yüzde 50 seviyesinden söz etmeye bile gerek yok.

Yazarın, Büyük Satranç Tahtası adlı kitabının sonuç bölümünden, 1997, s. 210.

Batı’nın dünya üzerinde uzun süren siyasi tahakkümü, geçtiğimiz on yıllar içerisinde zayıflamaya başlamıştır. Ancak, Avrupa’da 20. yüzyılın ilk yarısında görülen kolektif intihar girişimlerine rağmen, 1990’larda kısa bir süreliğine Batı, tarihsel bir geri dönüş aşamasında olabilir gibi görünüyordu. Sovyetler Birliği’nin parçalanması ile sonuçlanan Soğuk Savaş, barış ile sonlandırıldığında, Amerika Birleşik Devletleri gerçek anlamda ilk küresel süper güç olarak, hızlı yükselişinin sinyallerini vermekteydi. Bu uluslararası egemen güç, hırslı, siyasi açıdan motive ve ekonomik anlamda dinamik ortağı olan Avrupa Birliği ile birlikte, yalnızca küresel egemenliğinin yeniden canlandırılması değil, aynı zamanda kendisi için yapıcı bir küresel rol tanımlama kapasitesine sahip görünüyordu.

Yirmi yıl sonra, Amerika’nın önde gelen küresel konumu zayıflar gibi görünürken, Avrupa Birliği’nin siyasi olarak ciddi bir küresel oyuncu olarak ortaya çıkacağını pek az kişi tahmin ediyordu. Bir bütün olarak Batı, artık uyum içinde hareket edemediğinden, siyasi mirasının kalıcılığı da şüpheliydi. Oysa bir zamanlar -kısa süreliğine de olsa- dünya çapında demokrasi, uluslararası barış ve daha da müreffeh bir toplum sözleşmesi, Batı’nın insanlığa kalıcı bir bağışı olacak gibi görünüyordu. Ancak, küresel güç dağılımındaki temel değişimlerin yanı sıra, küresel siyasi uyanış fenomeninin bu gücün uygulanışına etkisi, ABD’nin son dönemdeki dış politika hamlelerinin olumsuz sonuçları ve buna ek olarak Amerikan sisteminin yaşamsallığına dair giderek artan şüpheler bir araya gelince, Batı’nın söz konusu umut vaat eden mirası sorgulanmaya başladı.

1: Küresel İktidarın Ortaya Çıkışı

Küresel egemen güç kavramının kendisi, görece yeni bir tarihsel gelişimdir. Halklar, bin yıllar boyunca uzaktaki komşularının varlığından habersiz, tecrit edilmiş topluluklar halinde yaşadılar. Göçler ve yabancılarla ara sıra meydana gelen çarpışmalar dünyanın geri kalanının haberinin bile olmadığı bir ortamda gerçekleşti. Uzaktaki “ötekilerin” varlığı, önceden bilinmeyen alanların keşfi ve haritalanması, daha sonra sömürgeleştirme ve büyük göçler yoluyla, ancak son 800 yıl içinde insan bilincine nüfuz edilmiştir. İleride bu bilgi, dünya hâkimiyeti için başlatılan iki yıkıcı dünya savaşına ve ardından Soğuk Savaş’ın küresel sistem çatışmasına yol açacaktı. Uzayın keşfi, dünyanın göreceli “küçüklüğünü” epey açık biçimde görünür kılmıştır. Dünyanın uzaydan çekilmiş gece fotoğrafları -özellikle Batı olarak tanımlanan- insanlığın şehirleşen kesiminin aydınlık yoğunlaşmalarıyla, teknolojik olarak daha geri kalmış

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Büyük Satranç Tahtası ~ Zbigniew Brzezinski Büyük Satranç Tahtası

    Büyük Satranç Tahtası

    Zbigniew Brzezinski

    "Büyük Satranç Tahtası'nı uzun zamandır bekliyorduk : Amerika'nın Soğuk Savaş sonrasındaki dünyada stratejik çıkarlarını kusursuzca açıklayan keskin bakışlı, sağlam görüşlü bir kitap. Tarihi, coğrafi ve siyasi tahlillerin muhteşem sentezi. -Samuel P.Huntington, Harvard Üniversitesi

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur