Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Tarihin Işığında
Tarihin Işığında

Tarihin Işığında

İlber Ortaylı

-Biz hepimiz kendimize göre birer Enver Paşayız. Elimize fırsat geçse nice Enver Paşalıklar yaparız. Onun için birinci harbin komutanlarının aceleciliğini ve hayalciliğini hak vermesek…

-Biz hepimiz kendimize göre birer Enver Paşayız. Elimize fırsat geçse nice Enver Paşalıklar yaparız. Onun için birinci harbin komutanlarının aceleciliğini ve hayalciliğini hak vermesek de anlamak lazım.

-Dünyada hiçbir doğru dürüst devlet yoktur ki dini kontrol etmesin. Bunun demokratik gelişmemişlik düzeyiyle de ilgisi yoktur. Büyük dinlerin yapısı ve ananesi böyledir

-Fatih doğu ve batı dillerine hakimdi. Kanuni bir kuyumcu, IV. Murad ressam ve müzisyen, II. Abdülhamid usta bir marangozdu. Abdülaziz şark ve garp musikisinde eserler bestelemişti.

-“Türkiyeli” ismi tercüme edilemez, içeriği bakımından bu kelimeyi teklif edenlerin de amacını zaten karşılamaz. Başka bir kimlik kullanmak isteyenler bunu ifade edebilirler. Ama bunun için ülke yurttaşlığının ve kimliğin adını değiştirmelerine lüzum yoktur, hakları olduğunu da zannetmiyoruz.

Tarihçi İlber Ortaylı sıra dışı analizlerine ve güçlü yorumlarına devam ediyor. Kendisine has bakış açısıyla geçmişi “Tarihin Işığında” ustaca değerlendiriyor.

Osmanlı ve Roma

Osmanlı’da esas olan yönetici sınıfın irsiyetten uzak olmasıdır. Anadolu’dan gelen fakir bir gencin en yüksek yere yükselmişi mümkündür. Beceriksiz olunca da erime çok kolaydır. Osmanlı’da Başvezir’in oğlu adam olursa bir yere gelebilir. Olmazsa olmaz ve kimse yüzüne bakmaz. Oysa Batı’nın soylu sınıfı böyle değildir.
Toplumun elit tabakasının belirgin bir şekilde kendi kültürüne sahip çıkıp onu taşıması gerekiyor. Üst tabaka kendi kültürünü kaybederse, alt tabakanın da bası boş kalır re kendine kolay bir yol
Osmanlı’da çok mühim bir bürokrasi ve ordu geleneği var. Bugünkü Türkiye’nin Ulam dünyasında istediğiniz kadar beğenmeyin bürokrasi geleneğine ve sağlam bir orduya sahip olan tek devlet olduğunu da hiç kimse aklından çıkarmasın. Bu Osmanlı’dan tevarüstür.
Dünyada bugün müthiş bir Amerikanlaşma vardır. Bu bir avanu kültürdür ve bizim toplumumuzun da sorunudur. Kimse Hemingway ya da Steinback okumuyor, ama blucin giyip. Coca Cola içiyor. Dünya, Dallas dizisindeki gibi yasamaya çalışıyor. Bu tip bir yasama biçimi insanlık değerlerini tahrip ediyor.
Bugünkü lâik eğitim kavgası asıl problemi görmemizi engelliyor. Bugün zeki insanı yükseltecek bir eğitim sistemimiz yoktur. Bu, bütün geleneğimizin yıkılması demektir, bir faciadır.

“Osmanlı’nın yüksek kültürünü reddederek özgün ve yeni bir kültür yaratamazsınız.”

Yeni bir yüzyılın başındayız. On yıl Öncesinde Sovyet blokunun çöküşü ve ortaya yeni Türk Cumhuriyetlerinin çıkışı ile gözlerimizde bir umut ışığı parlamış ve 21. Yüzyıl “Türk Asrı” olacak demiştik. Ancak sonraki yıllarda yaşadığımız gelişmeler ve bugün içine düştüğümüz ekonomik kriz, bizleri uyardı.
Gerçekten durumumuz ümitsiz mi? içinde bulunduğumuz bütün bu sıkıntılar yeni bir doğuşun sancıları olarak değerlendirilemez mi? Yeni bir yüzyılda daha güçlü bir Türkiye olarak yerimizi alamaz mıyız? Kabaklı Hoca’nın “Temellerin Duruşması” isimli eserinde başladığını belirttiği restorasyon çağı” hangi temellere dayanmalıdır? Kendimize olan bîgâneliğimiz hâlâ sür
Tarihimiz, okullarda doğru mu öğretiliyor? Tarih kitapları belirli bir ideolojinin propagandasını yapmak amacıyla, bazı gerçekleri görmezden mi geliyor? Gerçekten Cumhuriyetle Osmanlı birbirlerine çok uzak devletler midir? Osmanlı’yı reddedersek ne kazanırız, neleri kaybederiz? Osmanlı padişahları, yıllarca, haremde cariyelerle gönül eğleyerek mi günlerini geçirdiler? Şayet öyleyse, bu devlet 600 yıl nasıl yaşadı? öyle değilse bu fikir bizim kafamıza kimler tarafından niçin sokuldu? Tarihi doğru öğrenmek bize ne kazandırır? 21. Yüzyılda güçlü bir devlet ve millet olarak yaşayabilmemizin şartları nelerdir? Osmanlı’dan tevarüs ettiğimiz devlet geleneği hangi temellere dayanmaktadır?

Roma ve Osmanlı
Önce Osmanlı’nın tarihteki diğer büyük devletlere göre durumunu Öğrenmek istiyoruz. Elbette kartımıza Roma İmparatorluğu çıkıyor. Tarih, bize Osmanlı ile kıyaslanabilecek devletin Roma imparatorluğu olduğunu  söylüyor.   Türk  hükümdarları   “Sultanı iklimi  Rûm” unvanını  almak  için  at  Üzerinden inmemişler.  Roma’nın  topraklarına  hâkim  olmak Osmanlı’nın da ideali. Fatih, istanbul’u fethettikten sonra Roma imparatoru unvanını da alıyor. Roma ve Osmanlı iki cihan devleti. Peki bu iki devlet arasında ne gibi farklar var

Osmanlı  bir  büyük  Akdeniz  imparatorluğudur,  klasik imparatorlukların sonuncusudur. Ve yeni çağlara uymasını bilendir. Osmanlı zor zamanların imparatorluğudur. Yunan’ın Roma’nın belirli bir sistemle hükmettiği toplumlar, bizim zamanımızda artık millet safhasına, endüstri safhasına geçen, merkezi devlet safhasına geçen milletlerdir. Bunlarla boğuşmak zorundasın. Dolayısıyla bu imparatorluğu ayakta tutmak için, klasik imparatorlukların vasıfları yanında başka bazı müesseseler gerekli. Onun için bu çok önemli bir devlet. Ve burada kesinlikle bir bürokrasi ve ordu geleneği var. En önemli iki vasıf bu İstediğiniz kadar beğenmeyin bugünkü Türkiye’nin islam dünyasında bürokrasi geleneğine ve sağlam bir orduya sahip olan tek devlet olduğunu hiç kimse aklından çıkarmasın. Bu, Osmanlı’dan tevarüstür. Bu gibi şeyler herhalde 30 senenin içinde olmaz. Bu, milletin bin yıllık özelliğidir.

Batı’ya Perestiş

. Reddi miras, bir cemiyet için m manasız müessesedir. O safha bitli; bitmelidir. Artık Osmanlılık denen şeyin bir kompleks olmadığı resmi bildirilerle de onaylanmıştır. Osmanlı’nın 700. yılını kutlayan devlet değil miydi? Demek ki İkinci Roma dağınık kavimlere hükmediyor, Osmanlı ise millet olma şuuruna erişmiş kavimlere. Osmanlı’nın işi daha zor. Güçlü ve mahir bir idare sanatı gerektiriyor. Osmanlı cihan devleti bu başarıyı iki müessese ile gerçekleştiriyor. Bürokrasi ve ordu. İşte Türkiye Cumhuriyeti’nin de temelini oluşturan bu iki müessese Osmanlı’nın armağanı. Sizin dediğiniz gibi ne kadar uğraşırsanız uğraşın, irsiydin üzerinizdeki etkisinden kurtulmanız mümkün değil. Hem müspet hem de menfi
Peki, böylesine güçlü ve muazzam bir geleneğe sahip milletin çocukları, nasıl Batı hayranı kesildi birdenbire? Sultan Aziz devrinde, 1860’lı yıllarda Paris’te “Türk modası” hâkim olabilirken, bizim bugünkü Batı perestliğimiz neden? Acaba Batinin bize bakışı nasıl? Onların gözünde bütün İslâm dünyası aynı imaja mı
Batı’daki Türk imajı devirden devire farklılık gösterir. Ancak öncelikle şunu söylemek gerekir ki, Batı’nın gözünde Türkler diğer Müslüman toplumlardan farklı olagelmiştir. Türkler, İslam dünyasının gerilemeye, toprak kaybetmeye başladığı bir dönemde tarih sahnesine çıktılar. Yaygın bir fetih yaptılar. Müslümanların daha evvel uğramadığı yerleri fethedip bazı kavimleri Müslümanlaştırdılar. Temelde Türklerin çok misyoner bir karakteri yoktur. Fakat imparatorluğun yapısı fütuhata dayalıdır. O fütuhatın getirdiği güç, birtakım insanları, toplulukları cezbeder. O gücün sahibine bir yerden sonra hayırhah bir şekilde bakarlar ve onun dünya görüşünü ve tavrını benimserler. Türkler de bazı dönemlerde böyle bir güce, cazibeye sahip olmuştur.
öte yandan Türkler bir İran’dan, bir Arap’tan farklı olarak daha asker, daha savaşçı bir millettir Batı’nın gözünde.

Batı’nın Bize Bakışı

Peki Batılı bilim adamlarının Türk tarihine bakılarında önyargı hâkim inidir?

Batılıların, Türkler hakkında kulaktan dolma bilgilere çok itibar ettikleri zamanlar olmuştur. Aslında bu, bütün milletler için geçerlidir. Gerçi bu kulaktan dolma şeyler tarih yazıcılığı disiplini açısından çok şey ifade etmez. Mutlaka araştırma gerekir. Ama kimi tarihçiler, bu kulaktan dolma şeylerin etkisinden kurtulamamıştır. Çünkü kulaktan dolma tarih anlayışı zamanla toplumların hafızasında derin izler bırakır. Tarih yazıcıları da mevcut kanaatlerden kolay kolay sıyıramaz kendini. Maalesef bundan en çok da Türk tarihi nasibini almıştır. Batı toplumlarında Yahudiler için de böyle kötü bir imaj mevcuttur.

Ancak bütün Batılı Türkologlar aynıdır diyemeyiz. İçlerinde bilimsel bir elikte Türk tarihine yaklaşanlar da olmuştur. Bir de Batılı elçi veya seyyahların kaleme aldıkları seyahatnameler var. Onlar da Türk toplumunu gözlüyorlar, bir dereceye kadar içinde yasıyorlar ve izlenimlerini kaleme alıyorlar. Bu seyahatnamelerde ortaya çıkan batı açısı nasıldır? Bizim geleneklerimiz karşısındaki tavırları nedir? Onlarda da bir ön yargıdan söz edebilir miyiz?

Seyahatnameler elbette çok önemlidir. 16 ve 17. asırda Batılı seyyah için Türkiye çok enteresan bir ülke. Ayrı bir din ve ayrı müesseselere sahip bir cemiyet. Bazen bunlar çok iptidai bir şekilde tenkit edildiği gibi, birtakım şeylere de çok büyük hayranlıkla bakılmıştır.
Enteresandır; saltana! veraseti usulünü o devrin gezginleri hiç de o kadar kanlı ve barbarca bulmazlar. Bu normal bir gelişmedir. Çünkü o devir monarşilerinin referansları, değer yargıları odur. Sonra Türklerin birtakım huylarını çok beğeniyorlar, saygı duyuyorlar. Meselâ Protestan bir papaz için Türkiye’deki kapalılık hiç de o kadar ayıplanacak bir şey değildir. Hamamda insanların peştamal kuşanmasını “ne kadar edepliler” diye değerlendirir.
Hiç kimse kafes arkasında sopa yiyen Osmanlı kadınının kapalılığından bahsetmez. Aksine, edepsiz “gezen” kadından bahsedilir. Ama 19. asra gelindiğinde kesinlikle çok büyük bir anti İslamizm vardır. Buna göte tahliller geliştirildi. Dürüst bilgilerin, gözlemlerin yanında, ön yargılarla dolu, yamuk değerlendirmeler de yapılmıştır,

19. Yüzyıl Batı’da ön yargıların ve İslâm aleyhtarlığının zirveye ulaştığı bir zaman dilimi. Sizin söylediklerinizden bu anlaşılıyor. Peki bu önyargılı tutum   : günümüzde ortadan kalktı mı, yoksa daha mı şiddetlendir Biz, bir yılın altı ayını Yunanistan’la aramada   ı hiçbir problem kalmayacağına dair yayın ve konuşmalarla geçiriyoruz. Ama ardından hemen bir kriz patlıyor. Biz, Balı karşısında nasıl davranmalıyız!

Efendim dünyada ön yargıların falan ortadan kalktığı yok Bunu düşünen, buna inanan insanlar safdildir. Batı toplumlarında anti islam, anti Semit duygular ne zaman artar, ne zaman eksilir bunlar tanışılır. Almanya’da ırkçılık falan kalmadı diyebilir misiniz?
Onun için kimse dünya görüşünü ve politikasını bunun üzerine inşa etmesin; peşinen oldu gibi. Kimsenin hayal üzerine politikalar inşa edip bunu çoluk çocuğa empoze etme hakkı yoktur; bu cinayettir.

Biz  Batı’yı  nasıl  değerlendiriyoruz acaba Bizim Batı’ya bakışımız sağlıklı mi?

Efendim her şeyden önce Türk’ün kafasındaki Avrupalı “gâvur”dur, “kâfir”dir. Bu bakımdan fazla incelenmesine gerek duyulmaz1. Zaman geçtikçe, Balı toplumlarını tanımaya başladıkça bir kısmımız için Batı, ahlaksız, namussuz olmaya devam etmiştir. Bîr kısmımız için ise Batılı zeki, mükemmel ve en medenî yaratık olmuştur. Hatta Batıyı, methetme konusunda inanılmaz derecede ileri gidenler, saçmalayanlar olmuştur.
Avrupalının bize karşı olan ön yargıları, onlar adına ilmi bir tetkiki de beraberinde getirmiştir. Bu iyi bir şeydir, ama Türk tarafı için bu söz konusu değildir. Yani bizde ilmi Batıcılık gelişmemiştir.

Ama Batı’nın kimi değerlerine açığız?

Açığız ama nasıl? Dünyada bugün müthiş birAmerikanlaşma var. Bu avami bir kültürdür. Bu, bizim toplumumuzun da prob…..

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı ~ İlber Ortaylıİmparatorluğun En Uzun Yüzyılı

    İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı

    İlber Ortaylı

    19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda modernleşme sürecini, siyasi, toplumsal ve kültürel değişiklikleri ele alan İlber Ortaylı’nın başyapıtı gözden geçirilmiş baskısıyla Timaş’ta. Sırpça, Yunanca ve Macarca’ya...

  2. Gelenekten Geleceğe ~ İlber OrtaylıGelenekten Geleceğe

    Gelenekten Geleceğe

    İlber Ortaylı

    İlber Ortaylı bu kitabında; gelenek kavramından edebiyata, tarihçiliğimizin eleştirisinden tiyatroya, demokrasi tarihimizden Hammer ve Cevdet Paşa’ya, Harf Devrimi’nden Mimar Sinan’a birçok alanda geleneğimizin geleceğimize...

  3. İstanbul’dan Sayfalar ~ İlber Ortaylıİstanbul’dan Sayfalar

    İstanbul’dan Sayfalar

    İlber Ortaylı

    İstanbul: Dersaadet ya da Byzantion; ya da yüzyıllarca Osmanlı İmparatorluğu’na başkentlik yapan, İmparatorluğun fermanlarında geçen adıyla: Be makam-ı Konstantiniyye el mahmiyye. Hangi adla anılırsa...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur