Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Tasfiye
Tasfiye

Tasfiye

Imre Kertész

2002’de Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülen Imre Kertész, ilkgençlik çağında Nazilerin toplama kamplarının vahşetini yaşamış bir yazar. Türk okurlarının Kadersizlik, Fiyasko ve Doğmayacak Çocuk…

2002’de Nobel Edebiyat Ödülü’ne değer görülen Imre Kertész, ilkgençlik çağında Nazilerin toplama kamplarının vahşetini yaşamış bir yazar. Türk okurlarının Kadersizlik, Fiyasko ve Doğmayacak Çocuk İçin Dua adlı romanlardan oluşan yarı otobiyografik üçlemesiyle tanıdığı Macar yazar, Tasfiye adlı romanında, Auschwitz Kampı’nda dünyaya gelmiş bir yazarın intiharla sonlanan yaşamöyküsünü anlatıyor. Dostlarının, yazarın belgeleri arasında buldukları “Tasfiye” adlı üç perdelik komedi, intiharın gizlerini açığa çıkaracak mıdır? Imre Kertész’in Tasfiye’si, yalnızca soykırımın değil, aynı zamanda insanoğlunu insanlıktan çıkaran tüm baskı yönetimlerini yaşamış olanların ruh yaralarının da romanı. Kadersizlik’le ünü tüm Avrupa’ya yayılan Imre Kertész, bir kez daha benzersiz bir romanla karşımızda.

Adamımızı, yani bu öykünün kahramanını, Keseru˝ diye adlandıralım. Kafamızda bir insan ve ona uygun bir isim tasarlıyoruz. Ya da tersine: İsmi ve sonra da ona bir insanı buluyoruz. Aslında tüm bunları yapmayabiliriz de; çünkü adamımız, yani bu öykünün kahramanı, gerçekte de Keseru˝ adında biri. Babasının adı da buydu. Hatta büyükbabasının. Keseru˝ bunun sonucunda nüfus kütüğüne Keseru˝ adıyla kaydedilmişti: Demek ki gerçek bu, ki bundan –yani gerçekten– son zamanlarda Keseru˝ artık pek hoşlanmıyordu. Son zamanlarda –biten bin yılın son yıllarından birinde, diyelim ki, şöyle 1999 baharının başlarında, güneşli bir sabah gerçek, Keseru˝ için problematik bir kavrama, fakat daha da kötüsü, problematik bir duruma dönüşmüştü. Bu, Keseru˝’nün en içten hissine göre– en çok da gerçeklikten yoksun olan bir durumdu. Bir şekilde bu sözcüğü kullanmak zorunda kaldığında Keseru˝ hemen “gerçek denen” diye eklemede bulunuyordu. Fakat bu oldukça zavallı bir tatmindi, Keseru˝’ye yeterli de gelmiyordu. Keseru˝, son zamanlarda çoğu kez olduğu gibi, dairesinin penceresinde dikiliyor ve aşağıya, sokağa bakıyordu. Bu sokak Budapeşte’nin sıradan ve gündelik sokaklarının en sıradan ve en gündelik görünümüne sahipti. Çerçöp, yağ ve köpek dışkısıyla kirlenmiş kaldırımda arabalar park etmişti, arabalarla cüzamlı bina duvarları arasındaki metre genişliğindeki boşluklarda en sıradan ve en gündelik yayalar işlerinin peşinde yürüyorlardı, yüzlerindeki düşmanca ifade karanlık düşüncelere işaret ediyordu.

Bunlardan bazıları, belki aceleyle, tek sıra ilerleyen konvoyu sollamak için kaldırımdan iniyordu; fakat sırayı bozabilecekleri yönündeki bu saçma umutları kısa süre sonra nefret dolu koca bir kornalar korosu tarafından boşa çıkartılıyordu. Karşıdaki meydanın banklarına –tahtaları henüz sökülmemiş olanlara– semtin evsizleri torbalarıyla, poşetleriyle ve pet şişeleriyle yerleşmişti. Birbirine karışmış sakalın üstünde koyu kırmızı örme bir kukuleta parlıyordu, aşağı sarkan püskül vahşi yüz kıllarının etrafında neşeyle sallanıyordu. Başında kırışık bir subay beresi olan bir adamın düğmeleri çalınmış, ağır, solmuş kışlık paltosunu kışkırtıcı biçimde rengârenk çiçeklerle süslenmiş ipek bir kurdele sarıyordu, herhalde bir kadın sabahlığının eski bir öğesiydi bu. Bir çiftçi pantolonundan boğumlu kadın ayakları yamuk basılmış gümüş rengi gece ayakkabıları içinde çıkıyor; biraz ötede, dizlerini kendine çekmiş, katatonik hareketsizlik halinde tanımlanamayan bir kişi kurumuş dar çim şeridinin üstünde, bir yığın paçavra gibi, alkol ya da uyuşturucu etkisiyle, belki her ikisiyle birden yere serilmiş yatıyordu. Evsizleri izlediği sırada Keseru˝ yine evsizleri izlediğinin farkına vardı. Kuşkusuz Keseru˝ son zamanlarda evsizlere çok fazla dikkat harcıyordu. Zaten değersiz olan zamanından koca yarım saatleri, karşısındaki müstehcen görüntüden hiçbir şekilde kendini alamayan bir gözetleyicinin tutkusuyla, pencerede boşa geçirecek durumdaydı. Üstelik bu gözetleme davranışına Keseru˝’de suçluluk duygusu eşlik ediyordu, bu da sonunda iğrenç bir sıkıntıya, varoluş korkusuna ulaşan tiksindirici çekim gücüne ulaşıyordu. Bu sıkıntı onun içinde apaçık biçimde belirdiği anda Keseru˝, sanki gizemli davranışları daha da gizemli olan hedefine ulaşmış gibi, neredeyse tatmin olmuş halde pencereden uzaklaştı ve üzerinde, sayfaları açılmış ve ölmüş kuşlar gibi yayılmış değişik müsveddelerin bulunduğu çalışma masasının başına geçti. Keseru˝ son zamanlarda kendisinde, denilebilirdi ki bilgisi ve onayı olmaksızın, evsizlere karşı oluşmuş olan saplantılı ilişkinin tedirgin eden bir yanının olduğunun farkındaydı. Aslında bu ona bir hastalık gibi acı çektiriyordu.

Artık pencereye gitmeme kararından fazlası gerekmezdi. Ya da yalnızca evi havalandırmak ya da başka pratik işler için oraya gitme kararını alması gerekirdi. Fakat o zaman kendisini birden tekrar pencerede evsizleri gözetlerken yakalıyordu. Keseru˝ bu tuhaf tutkunun arkasında açıklanabilir herhangi bir anlamın bulunmasından kuşkulanıyordu. Evet, bu anlamı kavramayı başarabilirse, yaşamını daha iyi anlayacağı duygusuna kapılmıştı, ki yaşamını son zamanlarda artık anlamıyordu. Bir zamanlar neredeyse elle tutulabilir bir sabitlik olarak bildiği şahsiyetinden kendisini son zamanlarda uçurumların ayırdığı duygusuna kapılmıştı. Hamlet sorusu Keseru˝ için olmak ya da olmamak değil, var mıyım, yoksa yok muyum şeklindeydi. Göründüğü kadarıyla Keseru˝ masanın üstünde duran müsveddelerden birinin sayfalarını kafası dağınık bir halde çeviriyordu. Oldukça kalın bir tomardı, bir oyun müsveddesiydi. Kapak sayfasında Tasfiye başlığı, sonra da tür tanımlaması Üç Perdelik Komedi. Altında ise: “Olay 1990 yılında Budapeşte’de geçer.” Keseru˝ ilk sayfayı çevirmek üzere iki parmağının arasında almıştı bile, ama sonra kendisini olayın geçtiği mekânın betimlemesinin ona sunduğu kuşkulu eğlenceye bıraktı:

Zavallı bir yayınevinde zavallı bir editörler odası, yıkık dökük duvarlar, sallanan kitaplıklar, raflara konulmuş kitapların arasında koca boşluklar, toz, bakımsızlık: Taşınmaya ilişkin bir işaret bulunmamasına rağmen, yine de her yerde taşınma eylemine özgü karmakarışık bir geçicilik egemen. Odada dört çalışma masası, dört çalışma yeri. Masalarda daktilolar, bazıları kılıf altında, yanlarında üst üste yığılı kitaplar, dergiler, müsvedde dosyaları, belgeler. Avluya bakan pencereler. Arkada koridora açılan bir kapı. Uzaktan bir yerden sabah güneşinin ışınları, burada, zavallı editörler odasında, zavallı suni bir ışık. Odada Kürti, karısı Sára ve Dr. Obláth vardır. Bekleyen insanlar misali kaybolmuş halde bir çalışma masasının etrafında oturmaktalar, sonradan anlaşılır ki, bu Keseru˝’nün masasıdır.

Keseru˝’yü okuma hırsı, yaşamını kötü bir alın yazısı gibi belirleyen o tuhaf çılgınlık sardı. Oyunun giriş diyaloğunu seviyordu:

KÜRTİ

İtici. İğrenç. Mide bulandırıcı. Bütün bu ev. Bir zamanlar bu benim sarayımdı, eğer bilmiyorduysanız. Bu merdivenler. Bu oda. Buradaki her şey.

OBLÁTH
(Sára’ya) Neden söz ettiğini anlıyor musun?

SÁRA
Canı sıkılıyor.

OBLÁTH
Benim de canım sıkılıyor. Senin de canın sıkılıyor.

SÁRA

Ama o radikal biçimde sıkılıyor. Bu artık onun son radikalizmi. Büyük zamanlardan onda kalan şey. Can sıkıntısı. Onu, tüyleri birbirine karışmış, arada bir birilerinin üstünde salınan, ısıran bir köpek gibi her yere beraberinde götürüyor.

KÜRTİ
Bizi saat on bir için buraya çağırıyorlar…

SÁRA
(Sakinleştiren, sanki bir çocukla konuşuyormuş gibi neredeyse yalvaran bir sesle) Hiç kimse bizi buraya “çağırmadı”. Keseru˝ malzememizi yayınevine getirmemizi rica etti. Mümkünse on bir civarında.

KÜRTİ

Saat on bir buçuk. Ne gelen var ne giden. Bu sizi tabii ki rahatsız etmiyor. Burada oturuyor ve kabulleniyorsunuz, bu ülkede her şeyin kabullenildiği gibi. Her dolandırıcılığın, her yalanın, her adam öldürmenin. Sizin öldürülmenizin ardından girişilecek adam öldürmeyi bile şimdi kabullendiğiniz gibi. Keseru˝ kahkaha attı. Daha doğrusu karakteristik kısa bir ses çıkardı, son zamanlarda bu onda gülmek anlamına geliyordu. Bu ses bir bakıma mideden yükseliyor ve kulağa kahkahadan çok kızgın bir soluklanma gibi geliyordu. Sevinç ya da neşe de bu sesin içinde seçilebiliyordu en azından. Müsveddenin sayfalarını çevirmeye devam etti, ta ki bakışı yalnızca reji talimatına takılmayıncaya dek: Keseru˝ hızla içeri girer, koltuğunun altında kalın bir dosya.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıTasfiye
  • Sayfa Sayısı128
  • YazarImre Kertész
  • ISBN9789750737039
  • Boyutlar, Kapak14 x21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviCan Yayınları / 2021

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Dosya K. ~ Imre KertészDosya K.

    Dosya K.

    Imre Kertész

    “O yıllar, delik bir keseden düşen metelikler gibi hayatımdan çıkıp gitti, şimdi onları toparlamaya boşuna uğraşıyorum.” 2002 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Imre Kertész’in, dostu...

  2. Polisiye Bir Öykü ~ Imre KertészPolisiye Bir Öykü

    Polisiye Bir Öykü

    Imre Kertész

    Nobel Ödüllü yazar Imre Kertész’den, baskıcı yönetimlerin adaletsizliğini zulme uyanlardan dinlemeye alışmış okurları dehşete düşürecek bir öykü. Diktatörlüğün yıkılmasıyla hapse atılmış bir işkencecinin ağzından,...

  3. Doğmayacak Çocuk İçin Dua ~ Imre KertészDoğmayacak Çocuk İçin Dua

    Doğmayacak Çocuk İçin Dua

    Imre Kertész

    Doğmayacak Çocuk İçin Dua, İkinci Dünya Savaşı’na tanıklık etmiş ve soykırımdan sağ çıkmış Macar Yahudisi bir aydının iç hesaplaşması. Çocuk sahibi olmak istemediği için...

Beriahome Harf Kupa

Aynı Kategoriden

  1. Sineklerin Tanrısı ~ William GoldingSineklerin Tanrısı

    Sineklerin Tanrısı

    William Golding

    “Sineklerin Tanrısı, günümüzde bir atom savaşı sırasında, ıssız bir adaya düşen bir avuç okul çocuğunun, geldikleri dünyanın bütün uygar törelerinden uzaklaşarak, insan yaradılışının temelindeki...

  2. Berlin’in Nar Çiçeği ~ FüruzanBerlin’in Nar Çiçeği

    Berlin’in Nar Çiçeği

    Füruzan

    Füruzan, 1988’de ilk kez yayımlandığında altı ay içinde iki kez basılan bu romanında, iki farklı kültürden gelen insanların Almanya’da kesişen, içiçe geçen dünyalarını serimlerken,...

  3. Melekler Korusun ~ Debbie MacomberMelekler Korusun

    Melekler Korusun

    Debbie Macomber

    Shirley, Goodness ve Mercy, meleklerin işlerinin asla bitmeyeceğini bilirler; hele yılın en güzel dönemi olan Noel’de. Yardımcı melekleri Will’i de kanatlarının altına alırlar ve...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur