Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Yaşlı Bebekler
Yaşlı Bebekler

Yaşlı Bebekler

Margaret Atwood

“Sen o kadar duyarlı bir çocuktun, o kadar çabuk incinirdin ki, bunları söylemek zorunda kalmıştım. Hayat karşısında kendini savunmasız hissetmeni istemiyordum. Yaşam acımasız olabilir….

“Sen o kadar duyarlı bir çocuktun, o kadar çabuk incinirdin ki, bunları söylemek zorunda kalmıştım. Hayat karşısında kendini savunmasız hissetmeni istemiyordum. Yaşam acımasız olabilir. Korunduğunu hissetmeni, arkanda seni kollayıp gözeten daha yüce bir güç olduğunu bilmeni istiyordum. Evren’in seninle kişisel olarak ilgilendiğini hissetmeni istiyordum.” Annemi alnından öptüm, bir deri bir kemik kalmış alnından. Koruyucum oydu, daha yüce güç oydu. Benimle kişisel olarak ilgilenen Evren oydu. Her şey hep oydu. “Seni seviyorum” dedim.

Dünyayı sarsan Damızlık Kızın Öyküsü ve Ahitler romanlarının yazarı Margaret Atwood’dan yaşlılık, hatıralar ve hayatın her anını dolduran sevgi üzerine göz kamaştırıcı, zihin açıcı öyküler. Atwood’un keskin zekâsı ve ironisiyle yarattığı evrende neler yok ki: Atwood’la koyu bir sohbete dalan George Orwell; annesini cadı sanan bir genç kız, ruhu insan bedenine sıkışmış bir salyangoz ve elbette kendini bir salyangozun gözünden görme ayrıcalığına sahip olan Sevgili Okur!

“O Margaret Atwood, her şeye kadir.”
—Ann Patchett

“Yaşayan en büyük yazar.”
—Daily Telegraph

“Çağımızın seçkin romancısı.”
—Sunday Times

“Yaşayan efsane.”
—New York Times Book Review

İçindekiler
I
TIG & NELL
İlk Yardım………………………………………………………………………..13
İki Kavruk Adam……………………………………………………………..27
Smudgie’nin Ölümü ………………………………………………………..49
II
ŞEYTAN RUHLU ANNEM
Şeytan Ruhlu Annem……………………………………………………….63
Ölüyle Mülakat ……………………………………………………………….93
Sabırsız Griselda…………………………………………………………….107
Çürük Dişler ………………………………………………………………….114
Midye Kabuğunda Ölüm ……………………………………………….131
Herkese Serbest………………………………………………………………139
Metempsychosis: ya da Ruhun Yolculuğu……………………..150
Havalanmış Kadınlar: Bir Sempozyum ………………………….167
III
NELL & TIG
Tozlu Bir Öğle Yemeği……………………………………………………193
Dullar …………………………………………………………………………….227
Ahşap Kutu ……………………………………………………………………234
Ormandaki Yaşlı Bebekler ……………………………………………..253
Teşekkür ………………………………………………………………………..267

I
TIG & NELL

İlk Yardım

Nell o gün, tam akşam yemeği öncesi eve geldiğinde dış kapıyı açık buldu. Araba da yoktu. Evin girişindeki basamaklarda kan izleri vardı. İçeri girdiğinde, holdeki halının üzerinde kan izleri mutfağa kadar gidiyordu. Mutfaktaki tezgâhın üzerinde bir bıçak duruyordu, Tig’in en sevdiği bıçaklardan biri, Japon malı çok keskin, çelik bir bıçak –hemen yanında, kanlı bir havuç parçası, bir ucu kesilmiş. O zaman dokuz yaşında olan kızları ortalarda yoktu. Nasıl senaryolar gelir insanın aklına? Bir sokak çetesi evi basmış. Tig kendini çeteye karşı savunmuş, elindeki bıçağı kullanmış ve yaralanmış (ama havucu nasıl izah edecek?) Çete elemanları Tig’i, kızlarını ve arabayı alıp kaçmış. Nell’in hemen polisleri araması gerek. Ya da Tig yemek pişiriyordu, elini bıçakla kesti, parmağına dikiş atılması gerekiyordu, kızımızı da yanına alıp arabayla hastaneye gittiler, çocuk evde yalnız başına kalmasın diye. Bu daha olası bir senaryo. Çok telaş içinde olduğu için eve not bırakmayı unuttu Tig. Nell halı temizleyici deterjanı bulup kan lekelerinin üstüne sprey sıktı, kan lekeleri kurursa çıkarması çok zor olurdu. Sonra mutfak zeminindeki kanları sildi ve biraz tereddütten sonra havucun üstündeki kanı da temizledi; gayet güzel bir havuçtu, niye harcasın ki?

Zaman geçti. Gerilim arttı. Nell yakındaki bütün hastaneleri arayıp Tig’i sormak üzereydi ki, Tig eve geldi, eli bandajlanmış bir halde. Adam gayet neşeli bir ruh hali içindeydi, kızları da öyle. Ne macera yaşamışlardı ama! Tig’in elinden kanlar boşanıyordu, diye anlatmaya başladılar. Eline sardığı havlu kan içinde kalmıştı! Evet, arabayı kullanmak zor olmuştu gerçekten, dedi Tig –tehlikeliydi dememişti– ama taksi bekleyecek vaktimiz yoktu; ve tek elle arabanın direksiyonunu kullanıp diğer elini yüksekte tutmayı başarmıştı, bileğinden aşağı kanlar akarken… Hastanede hemen eline dikiş atmışlardı, etrafı kan içinde bırakarak. Neyse, işte buradayız artık! Şükür ki, atardamarı kesilmemişti, yoksa hikâye bambaşka olurdu. (Aslında gerçekten başka bir hikâye olmuştu, Tig’in daha sonra Nell’e anlattığı gibi: Tig’in cesur havaları aslında pozdu, küçük kızlarını korkutmak istememişti. Aşırı kan kaybından bayılırsa, ne olur diye çok endişe etmişti). “Bir içkiye ihtiyacım var” dedi Tig. “Benim de” dedi Nell. “Sahanda yumurta yapalım.” Tig havuçlarla ne pişirmeyi planlıyor idiyse, artık onu düşünmüyorlardı. Havlu, plastik bir poşet içinde geri geldi. Kıpkırmızıydı ama kenarları kahverengi olmaya başlamıştı. Nell havluyu soğuk suyun içine bastırdı, kumaştaki kandan kurtulmanın en iyi yolu buydu. Ama orada olsaydım ne yapardım, diye düşündü Nell. Yara bandı mı yapıştırırdım? Ama bu yeterli olmazdı ki. Yaranın üstüne turnike mi yapardım? “İzci Kızlar” grubunda üstünkörü bir eğitim almıştı bu konuda. İncinen bir bileği sarmasını da bilirdi. Küçük kazalar onun ilgi alanıydı ama büyük kazalar değil. Büyük kazalar Tig’in uzmanlık alanıydı. Bunlar bir zaman önceydi. Sonbahar başlarındaydı hatırladığına göre, 1980’lerin sonlarına doğru bir yılda. “Kişisel bilgisayarlar” çıkmıştı piyasaya, oldukça ağır işleyen türden. “Printer” makineleri de vardı, içinden çıkan kâğıtların başı ve sonu, birbirlerine yapışık ve perfore edilmiş oluyor, yırtılarak dosyalanıyordu. Ama o devirde cep telefonu henüz yoktu; bu yüzden Nell, Tig’i arayıp mesaj gönderememiş, neredesin, nasılsın, mutfaktaki bu kan nereden çıktı diye soramamıştı. Ne çok beklerdik, diye düşünüyor Nell. Bilmeden beklerdik. Ne çok dolduramadığımız boşluklar, sırlar, gizemler olurdu. Ne kadar bilgisizdik. Şimdi yirmi birinci yüzyılın ilk 10 yılı içindeyiz, zaman ve mekân daha yoğun yaşanıyor, daha kalabalığız; hava her şeyle daha dolu olduğu için çok daha zorlukla hareket ediyoruz. İnsanlardan kaçamıyoruz, insanlar sürekli temas halinde, sürekli birbirlerine dokunuyor. Bir dokunuş uzaktalar. Bu daha mı iyi, yoksa daha mı kötü? Nell dikkatini ikisinin oturduğu odaya çeviriyor. Bu, viyadüğün yakınında, Bloor Sokağı’ndaki sıradan, yüksek bir apartman dairesi. Nell ve Tig, okul dersliklerindekine benzeyen sandalyelerde oturuyorlar. Hatta önlerinde bir karatahta var ve Bay Foote diye bir adam konuşma yapıyor. Öteki sandalyelerde oturan ve Bay Foote’u dinleyen diğer insanlar, Tig ve Nell’den en az 30 yıl daha gençler. Bazıları belki 40 yıl daha genç. Çocuk sayılırlar. “Eğer bu bir motosiklet kazası idiyse” diyor Bay Foote, “motosikletçinin başındaki kaskı çıkarmak istemezsiniz, değil mi? Çünkü orada ne bulacağınızı bilemezsiniz?” Elini önünde, pencere camı siler gibi, dairesel hareketler yaparak çeviriyor. Doğru söylüyor, diye düşünüyor Nell. Kaskın önündeki camı gözünün önüne getiriyor, parçalanmış camı. Camın ardındaki yüz, artık bir yüz değil. Pelte haline gelmiş bir surat. Bay Foote’un böyle imajlar yaratma kabiliyeti var. Newfoundland’li (Kuzey Kanadalı) olduğu için, böyle çarpıcı grafik imajlarla konuşuyor. Lafını dolaştırmadan söylüyor. Bedeni kare bir plan üzerine kurulmuş: Geniş bir üst gövde, kalın bacaklar ve kulaklar ile omuzlar arasında kısa mesafe. Dengeli bir vücut şekli sayılabilir, yerçekimi merkezi düşük. Bay Foote’u alaşağı etmek kolay olmaz. Bunu deneyenlerin olduğunu tahmin ediyor Nell, mesela barlarda. Barlarda nasıl dövüşüleceğini bilen bir adama benziyor Foote ama kazanamayacağı bir kavgaya asla girişmeyen. Fazla tahrik edilirse, karşısındakini pencereden dışarı fırlatabilir, sakince (Sınıfta iki kez “Sakin olmanız lazım” dedi bile). Kavgacı adamı fırlattıktan sonra, kırılan bir kemik var mı diye bakmaya gider, yine sakince. Eğer varsa, kırığı sabitler; kesikleri ve incinmeleri tedavi eder. Bay Foote’un elinden her şey gelir. Zaten o bir paramedik ama bunu daha sonra öğrendiler o gün. Foote siyah deri bir çanta taşıyor yanında. Uzun kollu, üstünde “St. John Ambulansı” yazılı, önden fermuarlı bir eşofmanüstü giymiş. Bir takım antrenörüne benziyor, ki öyle zaten; sınıftakilere ilkyardım yöntemlerini öğretiyor. Günün sonunda öğrencilerine sınav yapacak ve geçenlere birer sertifika verecek. Herkesin bu sertifikaya ihtiyacı var, zira çalıştıkları şirket gönderdi onları. Nell ve Tig’i de. Tig’in bir aile yakınının ayarlaması sayesinde, tabiat turları yapan bir kruz gemisinde karıkoca konferanslar verecekler. Nell kelebekler hakkında, Tig ise kuşlar. Onların hobisi bunlar. Dolayısıyla geminin teknik ekibinden sayılırlar ve tüm ekibin bu sertifikayı alması zorunlu, kontratlarında öyle yazıyor. Ama onlara önceden söylenmeyen bir şey var: Gemi yolcularının, yani misafirlerin –müşterilerin– büyük çoğunluğu genç değil, kibar bir tabirle söylenirse. Bazıları Nell ve Tig’den de yaşlı olacak. Gerçekten ihtiyar. Böyle insanlar her an yuvarlanıp düşebilirler, o zaman sertifikalı ilkyardımcılar imdada yetişecek. Nell ve Tig’in kurtarma işine gitmesi düşük bir ihtimal olur diye umuyor Nell, zira daha genç ilkyardımcılar daha önce yardıma koşacaklardır. Acil bir durumda Nell telaşa kapılacak ve ne yapması gerektiğini unuttuğunu söyleyecektir, ki yalan olmaz bu. Peki Tig ne yapar? Geri çekilin, bırakın hava alsın, der. Veya onun gibi bir şeyler. Böyle kruz gemilerinde ekstradan derin dondurucu bölmeleri olduğu biliniyor –veya söylentisi var. Ne olur ne olmaz diye… Nell bir gemi mürettebatının farkında olmadan yanlış bir derin dondurucunun kapağını açıp ilkyardım sertifikasının yeterli olmadığı talihsiz bir yolcunun dehşet içinde donup kalmış bakışlarıyla karşılaşınca, içine düşeceği sıkıntıyı canlandırıyor hayalinde. Bay Foote, odanın başında durup öğrencilerin üzerinde gezdiriyor bakışlarını. Yüzündeki ifade nötr veya muhtemelen hafiften eğleniyor gibi. Hiçbir şeyden anlamayan muhallebi çocukları, diye düşünüyor olmalı büyük ihtimal. Şehirli insanlar. “Yapmanız gerekenler ve yapmamanız gerekenler” diyor. “Size hepsini anlatacağım. Her şeyden önce, çığlıklar atarak kafası kesilmiş tavuklar gibi sağa sola koşturmayacaksınız, talihsizin kendi kafası vücudundan kopmuş olsa bile.” Ama kafası kesilmiş tavuklar çığlık atamaz ki, diye düşünüyor Nell. Veya öyle olduğunu varsayıyor. Ama Foote’un kastettiği manayı, durumu anlıyor. Acil bir durumda kafanızı kollayın, derler. Bay Foote ekliyor, “Yapabilirseniz eğer”. Foote öğrencilerinin kafayı kollamasını istiyor kesinlikle. “Pek çok şeyi halledebilirsiniz” diyor Foote, “ama kafanız yoksa, hiçbir şeyi halledemezsiniz. Size öğretemeyeceğim tek konu bu.” Nell adamın şaka yaptığını tahmin ediyor ama Bay Foote yaptığı şakaları açıkça belli etmeyen bir tip; yüz ifadesi boş, heyecansız. “Farz edin ki bir restorandasınız.” Foote motosiklet kazalarını bitirip suni teneffüs konusuna geçiyor. “Ve adam boğulmak üzere. Burada kendinize sormanız gereken soru şu: Konuşabiliyor mu? ‘Sırtınıza vurabilir miyim’ diye sorun ona. ‘Evet’ diye biliyorsa, oldukça iyi bir durumdadır, zira hâlâ nefes alabiliyor demektir. Ama birçok insan mahcup olur ve bu soruya ‘evet’ yanıtını vermek yerine, ayağa kalkıp tuvalete gitmeye çalışır, çünkü başkalarına sıkıntı vermek, dert olmak istemez. Dikkat çekmekten hoşlanmaz. Bu durumda sizin yapacağınız, hastayı takip edip onunla birlikte gitmek olmalıdır. Hep yanında olmanız gerekir, çünkü her an ölebilir. Yere kapaklanıp kalabilir, siz yanında değilseniz farkına bile varmazsınız.” Bay Foote bunları söylerken anlamlı bir baş hareketi yapıyor, böyle vakalarla daha önce karşılaştığı belli. Oradaydı ve her şeyi görmüştü ama çok geç kalmıştı. Foote işini bilen bir adam, diye düşünüyor Nell. Neredeyse aynı şeyler kendi başına da gelmişti. Boğulur gibi olmak, tuvalete koşmak, başkalarını rahatsız etmek istememek. Utanma duygusu ölümcül olabilir, şimdi daha iyi anlıyor. Bay Foote bunun adını açıkça koydu bugün. “Sonra onu yüzüstü çevirip öne doğru eğmeniz gerekir”, diye devam ediyor Foote. “Sırtına beş vuruş patlatın! Yuttuğu et parçası veya börek ya da balık kılçığı, her ne ise, hemen ağzından fırlayacaktır. Ama bu işe yaramazsa, o zaman ‘Heimlich Manevrası’na geçmeniz gerekir. Mesele şu: Eğer konuşabilecek durumda değilse, sana yapman gerekeni yapmak için izin veremez. Bu arada mosmor olup kendinden geçip bayılabilir. Bu aşamada ilkyardımcı işini anında yapmak zorundadır. Belki bir kaburga kemiğini kırmak durumunda kalabilir ama kişinin canını kurtarıyorsa, buna değer, değil mi?” diye sırıtıyor Foote. Veya Nell’e öyle geldi, adam yandan dudağını kıvırdı hafifçe. “Hikâyenin sonu budur, adam hâlâ yaşıyor, değil mi? Önemli olan bu.” Sınıftaki öğrenciler “Heimlich Manevrası”nı ve boğulmak üzere olan insanın sırtına vurmanın doğru yöntemini öğrendiler. Bay Foote’a göre, bu iki şeyin birlikte kullanılması hemen her zaman işe yarıyordu. Ama kaza yerine erkenden yetişmeniz şarttı.

İlkyardımda zamanlama hayati önem taşıyordu. “Bu yüzden ‘ilkyardım’ diyoruz, değil mi? Vergi Dairesi’ne gelir beyannamesi yazmıyoruz. O lanet olası iş (affedersiniz!) bütün bir gününüzü alabilir ama bizim en fazla belki dört dakikamız var.” “Şimdi bir kahve molası verelim” diyor Foote. “Moladan sonra, boğulmalar sırasında hayat öpücüğü ve hipotermi (aşırı soğuktan ölüm) üzerine konuşacağım. Öğle yemeği sonrası, kalp krizi ve defibrilatör/elektroşok cihazının kullanımını anlatacağım.” Bir güne sığmayacak kadar fazla konu var, diye düşünüyor Nell. Suda boğulma olayı oldukça basit bir durum. “Önce boğulanın içindeki suyu çıkartmanız lazım. Eğer yerçekimi kuralına uyarsanız, su kendiliğinden dışarı boşalacaktır, tamam? Yan çevirin boğulanı, içindeki suyu boşaltın ama çok süratle yapın bunu.” Bay Foote hayatında pek çok boğulma vakası görmüş, yaşamı boyunca hep deniz kenarı yerlerde yaşamış. “Sonra sırtüstü çevirin ki nefes alma yolu açık kalsın. Nefesini kontrol edin, nabzını ölçün, Acil Servis/911’i çağırın. Eğer nefes alamıyorsa, hayat öpücüğünü uygulayın. Şimdi elimdeki bu aletin adı ‘Kardiyopulmoner Resüsitasyon ağızlığı’, yani suni teneffüs aletinin yardımcı parçası. Hayat öpücüğünde kullanılıyor, çünkü aşırı su yutmuş kişi bazen kusabilir, mikropları filan kendi ağzınıza almak istemezsiniz, değil mi? Bu aleti daima yanınızda taşıyın.” Foote yanında getirmiş bunlardan. İsteyenler gün sonunda satın alabilir. Nell bunu almalıyım diye aklına not ediyor. Şimdiye kadar bu alet olmadan nasıl yaşamış? Ne büyük sorumsuzluk! Sınıf hayat öpücüğü alıştırması yapmak için ikişer kişilik eşler oluşturuyor. Her çifte beyaz, kel bir kafası olan kırmızı plastikten bir gövde ve bu alıştırmayı yaparken üzerinde diz çöksünler diye bir yoga minderi veriliyor. “Burnunu sıkın, ağzını ağzınızla kapatın, beş kez nefes verin, her seferinde göğsünün inip kalktığına dikkat edin, sonra beş kez göğse basınç (kompresyon) uygu

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Öykü
  • Kitap AdıYaşlı Bebekler
  • Sayfa Sayısı264
  • YazarMargaret Atwood
  • ISBN9786255941473
  • Boyutlar, Kapak13.5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviDoğan Kitap / 2025

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Adem’Den Önceki Yaşam ~ Margaret AtwoodAdem’Den Önceki Yaşam

    Adem’Den Önceki Yaşam

    Margaret Atwood

    “Nate’in içinden ansızın ayağa kalkıp Elizabeth’in üzerine atılmak, ellerini onun boynuna kenetleyip sıkmak geliyor. Doyurucu bir hoşnutluk duyuyor bunu düşününce. Annesi boyuna, ‘Erkekler kadın...

  2. Çırak Sihirbaz – Yazarlar, Kahramanlar, Hikayeler Ve Hayat ~ Margaret AtwoodÇırak Sihirbaz – Yazarlar, Kahramanlar, Hikayeler Ve Hayat

    Çırak Sihirbaz – Yazarlar, Kahramanlar, Hikayeler Ve Hayat

    Margaret Atwood

    “Kadınların yazar olarak karşılaştıkları zorluklardan bahsedebilirim. Örneğin; bir kadın yazarsanız, bazen herhangi bir yerde size şu soru sorulabilir: Kendinizi önce yazar olarak mı, yoksa...

  3. Ahitler ~ Margaret AtwoodAhitler

    Ahitler

    Margaret Atwood

    DAMIZLIK KIZIN OYKUSU DEVAM EDİYOR "HENÜZ BİTMEDİ. AMA BU BİR BAŞLANGIÇ." Damızlık Kızın Öyküsü’nde isyan var. Teyzeler, Kızlar ve onların kızları, canları pahasına savaşıp Duvar’ı totaliter Gilead rejimini tarihin derinliklerine gömüyorlar. Ve Ahitler yazılıyor:

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Katre ~ Pınar ÇelikelKatre

    Katre

    Pınar Çelikel

    ‘’Ellerini uzat bakalım,” dedi. İki yumruğumu, neden olduğunu anlamasam da, uzattım ona. “Her şeyi böyle sıkı sıkı tutmak zorunda mısın sen?” diye sordu. Nasıl...

  2. İncir Çekirdeği Yanığı ~ Şiir Erkök Yılmazİncir Çekirdeği Yanığı

    İncir Çekirdeği Yanığı

    Şiir Erkök Yılmaz

    Şiir Erkök Yılmaz, altıncı öykü kitabı İncir Çekirdeği Yanığı’nda kimi zaman sürreel kimi zaman somut öykülerinde, özgün anlatım dilini yine koruyor, sadece öykü tadını...

  3. Sencer ile Yusufçuk ~ Faruk DumanSencer ile Yusufçuk

    Sencer ile Yusufçuk

    Faruk Duman

    2009 yılında çıkan beşinci öykü kitabı ‘Sencer ile Yusufçuk’ta şiirsel bir dille büyülü masallar kuruyor Faruk Duman. Öykülerin her biri kendine özgü dünyaları, kişileri...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur