Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Bezgin Bir Kadının Günlüğü
Bezgin Bir Kadının Günlüğü

Bezgin Bir Kadının Günlüğü

Anna Brownell Jameson

Mürebbiyelik yaptığı 1821 yılında Anna Brownell Jameson, bir İtalya seyahati yapar. Bu seyahatinden yola çıkarak kaleme aldığı Bezgin Bir Kadının Günlüğü inandırıcılığıyla ve anonim…

Mürebbiyelik yaptığı 1821 yılında Anna Brownell Jameson, bir İtalya seyahati yapar. Bu seyahatinden yola çıkarak kaleme aldığı Bezgin Bir Kadının Günlüğü inandırıcılığıyla ve anonim basımının ardından yazarının kimliğinin açığa çıkmasıyla büyük ses getirir.

Bezgin Bir Kadının Günlüğü’nün anlatıcısı, değerlerini şekillendiren George dönemi İngiltere’sinden kırık bir kalple ayrılan isimsiz bir genç kadındır. Deneyimlediği kimi gülünç kimi büyüleyici durumları; kendisine yabancı farklı kültürler, antik ve modern sanat eserleri ve nefes kesen doğa manzaraları karşısındaki izlenimleriyle birlikte şiirlerini de güncesine işler, içini döker. Kıta Avrupası gezisi boyunca yaşamının her ânına işleyen acı ve hüzünle başa çıkmaya çabalarken, insan ruhunun, zamanın sınırlarını aşan bir portresini çizer.

*

Mahzun, vakur, buruk; kırılgan hayallerle dolu,
Dalıp gider uzaklara; bilmeden nasılını, nedenini;
Bilmez, akılsız Kız, niçin böyle kıpır kıpırdır içi
Bilir yalnız bunaldığını adı gibi;
Ve sanır ki Aşk’tan değil, Efkâr’dandır bu hali.

1. Edmund Spenser’ın “The Faerie Queene” (1590) adlı epik şiirinden. (Ç.N.)

21 Haziran, Calais

Hangi genç kadın Kıta Avrupası’na yolculuk eder de “günlük” tutmaz? Fransa kıyılarına ayak basıp Dessin’ın cıvıl cıvıl salonuna oturur oturmaz Biddy Fudge1 misali “Fransız kalemi ve Fransız mürekkebi” istiyoruz; özenli çizgileri, numaralandırılmış sayfaları, orijinal Bramah asma kilidi ve anahtarıyla deri ciltli günce kılıfından çıkıyor; en çarpıcı, en derin, en özgün gözlemlerimizi, klasik hatıraları, beylik esrimeleri, şairane coşmaları, kısacası üzerine söylenecek sözün asla bitmeyeceği ve Paris’ten Napoli’ye yol alırken herhalde kendiliğinden yürekte uyanması lazım gelen duygu ve coşku meselelerinin hepsini buraya yazacağız, burada saklayacağız.

Boş, yapmacık söz kalabalığı hep! Evet, öyle…

Fakat o halde ne yapacağım bu yeşil ciltli defteri?

Öyle ya, bunu hiç düşünmemiştim.

Evelyn’in güncesinden bu yana yazılmış en iyi günce olan The Diary of on Invalid’i okumayanımız yoktur.

Buyurun, o zaman bu da Bezgin Bir Kadının Günlüğü.

Ah, ne tutarsız varlıklarız biz! Tam da böyle bir anda kendimle alay edebilmem ne garip! Olsun, ben yine de yazacağım. Kimileri moda olduğu için günlük tutar (bense sırf bu yüzden tutmayabilirim), kimileri hüzünden (ama hüzünlü de değilim ki, dertliyim), kimileri keyif için günlük tutar (keyif içinmiş, daha neler!), kimileriyse hatırlamak için; bense unutabilmek için yazacağım. Ah bir unutabilsem!

Bugün hayatımda ilk kez İngiltere kıyılarının ufukta yitişini bu toprakları bir daha görmeyeceğimi düşünerek seyrederken ne fazladan bir sızı bulabildim yüreğimde ne de bir teselli. Çok uzun zamandır acıyla özdeşleşmiş mekânları ve eşyaları arkamda bırakıyorum ama acının kendisinden kaçmam mümkün değil: Acı, benliğimin parçası oldu artık. Zihnim bu denli perişan, altüst olmuş haldeyken karşıma böyle bir yolculuk fırsatının çıkmasına sevinip müteşekkir mi olayım, yoksa yıllar önce beyhude bir özlemle iç geçirerek hayalini kurduğum o pek ilginç, muhteşem, yepyeni yerleri eskiden uyandırabilecekleri hazları artık duyamazken ziyaret edeceğime üzüleyim mi, henüz bilemiyorum. Gözüm dünyayı görüyor mu ki? Fakat teslimiyete de razı değilim: Tanışıklığımız çok eskiye dayanmayabilir fakat “her şeyin ilacı” zamanın ne mucizelere kadir olduğunu bilmez miyim? Kim bilir, belki bu kara bulut da gelir geçer. Devamlı hareket, devamlı etkinlik, devamlı yenilik ve kendime hâkim olma zorunuluğu bana iyi gelebilir. Unutamıyorum ama olur ya, birkaç dakikalığına, hatta belki birkaç saatliğine hatırlamamayı başarabilsem… “Kederin hazzı”ndan söz etmek ne boş iş: İşkencenin hazzından, romatizmanın hazzından söz edin siz! Kederi gerçekten hissedip de haz duymuş olan var mıdır? Dayanmak bile bu kadar zorken…

Bitti! Acısıyla tatlısıyla,
Sevme düşü bitti!
Kucak kucak yağdırdığım sevgi,
Dönmeyecek bana geri.

Ah ne inançtı o, kör etmişti gözümü!
Bir vefa ki sarsılmazdı cefayla;
Hadsiz seven gönlüm bir anda
Kul köle olmuştu aşka.

Şimdi, talihsiz âlicenap misali,
Sırt çevirince servetini döktükleri,
Issız, soğuk ümitsiz,
Büzülüp kalmış kimsesiz sinemde kalbim..

Ne ki yanar hâlâ içimde
Sönmemiş daha sönmeyecek o can ateşi;
Öğretir bana şikâyetsiz çekmeyi
Unutamadığım kederi.

25 Haziran, Rouen

Jeanne d’Arc’a acımıyorum: O kahraman kadın, şöhretin öyle ya da böyle ödenmesi gereken bedelini ödedi yalnızca; ha kılıçla ha sopayla, ha darağacında ha savaş meydanında, ha halkın kiniyle ha kalp kırıklığıyla ödemiş, ne fark eder ki? Bedford’lı asilzade yaşadığı çağınötesine geçemezdi, o çağ yiğitliğin ve şövalyeliğin olduğu kadar batıl inancın da çağıydı: yoksa Agnès Sorel’in sevgilisi Charles ve mahiyetindeki Fransız şövalye ve asilzadeleri, halk kahramanlarının –üstelik bir kadındı– zincire vurulup ölüme gönderilişini kıllarını dahi kıpırdatmadan seyredebilir miydi?

Jeanne d’Arc’ın kaderinin İngiliz ordusunun şanına leke sürdüğü çokça söylenmiştir; halbuki bu, asıl Fransızların şövalye ruhuna sürülmüş kapkara bir lekedir.

* * *

27 Haziran, St. Germain

Tahammül edemiyorum buraya, burada bir saat daha geçirirsem öleceğim; bu bunaltıcı akşam, iç bulandıran güneş, çıt çıkmayan uçsuz bucaksız topraklar, kımıltısız orman, düzlüklere sinsi sinsi sızan Seine, eski şatonun boğucu ağırlığı, genel olarak ortamın iç bayıltan durgunluğu bana huzur vereceğine işkence ediyor. Beslenecek kaynak olmayınca kendi kendimin, belleğimin, acıyı körükleyen akla fenalık veren düşüncelerin kurbanı oluyorum. Paris’e koşun atları! Vite! Vite!

28 Haziran, Paris

Ne demişti şu nüktedan Fransız kadın? Paris est le lieu du monde où l’on peut le mieux se passer de bonheur. 2 Gerçekten öyleyse bana ziyadesiyle uyacak.

29 Haziran

Bütün gün kâh yürüyerek kâh arabayla oradan oraya gezdik: Hoşça vakit geçirdim. Bu neşeli, cafcaflı, gürültülü, aylak şehrin beni ne kadar çabuk heyecanlandırabildiğini gördükçe değişkenliğime şaşıyorum. Bir yabancının gözüne çarpan ilk şey, Paris ve Londra caddelerinin farklılığı oluyor. Londra’nın en cıvıl cıvıl, en kalabalık caddelerinde bile insanlar, peş peşe düzgün ve hızlı adımlarla, bir işleri varmış gibi ciddi, ağırbaşlı bir edayla yürürler; buradaysa, geçen gün küçük bir kızın dediği gibi, herkes “misafirliğe giden hanımefendi ve beyefendi” edasıyla yürüyor: İyi giyimli, güler yüzlü, kıpır kıpır kadınlar, sırf kendilerini göstermek için sokağa çıkmış gibi kırıta kırıta etrafta dolaşıyorlar; kötü giyimli, pespaye ve her bakımdan kötü görünüşlü erkekler ise miskin miskin pinekleyip duruyor, hayattaki tek amaçları buymuşçasına etrafı seyrediyorlar.

12 Temmuz

Quel est à Paris le suprême talent? Celui d’amuser; et quel est le suprême bonheur? L’amusement.1 O halde le suprême bonheur2 , her akşam saat dokuz ile on arasında bulvarlarda veya ChampsÉlysées’de gezip dolaşarak, saat on ile on iki arasında ise Café Tortoni’de sosyalleşerek yaşanabilir. Bu akşam öyle olağanüstü, öyle halis Fransız sahnelere şahit oldum ki! Öyle komik tiplere rastladık ki kendime, tüm melankolik hallerime ve kültürel farklara gösterdiğim tüm düşünsel hoşgörüye rağmen elimde olmadan birkaç kez gülümsedim. Bu akşam (pazar akşamı) ChampsÉlysées’nin en kalabalık yerlerinden birinde keskin hatlı, sarı yüzü kırış kırış, kabarık etekli, kırık beyaz muslin bir elbise giymiş, omuzlarına pembe bir şal örtmüş, tüylü hasır şapka takmış yaşlı bir kadın oturuyordu. Bir elinde para topladığı küçük bir tepsi, diğer elinde şarkı sözleri, eğilip bükülüp bin bir şekle girerek, tuhaf tuhaf omuz silkerek, yüzünü ekşitip buruşturarak, çatlak çaydanlık sesinin veya “tornada dönen pirinç şamdan”1 gıcırtısının bile yanında “âlemlerin musikisi” gibi kalacağı bir sesle bir İtalyan şarkısı söylüyor, daha doğrusu çığırıyordu. Biraz ötede tahterevalliye binen iki yaşlı beyefendiye rastladık; biri dev gibi iriyarı bir adamdı, en az yüz kilo vardı, diğeriyse kır bıyıklı, ufacık tefecik, çelimsiz bir adamdı, başta çocuk olduğunu sandığım, önünde tuttuğu şeyin, yaklaşınca insan azmanı oyun arkadaşının ağırlığını dengelemesi için bağlanmış bir taş olduğunu gördüm. Yanlarından geçip gittik, yarım saat kadar sonra aynı yoldan geri dönerken muhteremleri hâlâ aynı yerde, pek eğitsel oyunlarını heyecanlarından hiçbir şey yitirmemiş halde oynamayı sürdürürken bulduk.

* * *

Devrimden önce kutsal emanet hırsızlığı en yaygın suçlardan biriymiş. Şöyle bir hikâye anlattılar: Adamın biri, kiliseden kutsanmış ekmeklerin saklandığı gümüş bir kutu çalmış, ertesi gün kutsanmış ekmekleri bir zarfın içinde bölgenin papazına iade etmiş, yalnız zarfı da kutsanmış ekmeklerden biriyle mühürlemiş.

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıBezgin Bir Kadının Günlüğü
  • Sayfa Sayısı296
  • YazarAnna Brownell Jameson
  • ISBN9789750764011
  • Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviCan Yayınları / 2025

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Gökyüzümüzdü Okyanus ~ Patrick NessGökyüzümüzdü Okyanus

    Gökyüzümüzdü Okyanus

    Patrick Ness

    Beyazperdeye de uyarlanan Canavarın Çağrısı’nın Carnegie Madalyalı yazarı Patrick Ness’ten, dünya edebiyatının en önemli klasiklerinden Moby Dick’in hikâyesini yeniden yaratan, görsel bir başyapıt: Gökyüzümüzdü Okyanus. Etkileyici üslubu...

  2. 4 3 2 1 ~ Paul Auster4 3 2 1

    4 3 2 1

    Paul Auster

    “Auster’ın en büyük, en yürek burkan, en doyurucu romanı, gerçeklerin ve olasılıkların, aşkın ve yaşamın sürükleyici ve şaşırtıcı öyküsü” olarak tanımlanan yapıt, bir aile...

  3. Beyaz Kalp ~ Javier MaríasBeyaz Kalp

    Beyaz Kalp

    Javier Marías

    Bir kez anlatmayagörsün insan, “Her şey anlatılabilir. Başlamak yeter, sonra çorap söküğü gibi gelir kelimeler.” En vahşi sırları bilme merakı insanı işlenen suça ortak...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur