
Bilinmeyen Bir Tanrıya Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Steinbeck’in yazarlık kariyerinde kilometre taşlarından biri.
Joseph Wayne genişleyen ailesi için yeni yerler kapmak üzere Kaliforniya’ya taşınır ve burada bir çiftlik kurar. Babaları öldükten sonra diğer kardeşleri de aileleriyle birlikte buraya gelirler. Joseph kendisinin toprakla özel bir bağı olduğunu ve ölen babasının evin bahçesindeki ağaçtan kendisini izlediğini düşünür. Onları kuraklık ve kötülüklerden koruduğuna inandığı bu ağaca neredeyse bir put gibi tapar. İnsan iradesi, yalnızlık, inanç ve doğayla kurulan mistik bağ üzerine derinlemesine bir anlatı sunan Bilinmeyen Bir Tanrıya, Steinbeck’in edebi mirasında özel bir yere sahip.
“Uzun roman yazma konusunda ona çok şey öğretmiş olduğu için Bilinmeyen Bir Tanrıya Steinbeck’in sonraki ustalığının temellerini atmıştır.”
ROBERT DEMOTT
“Bu hikâye, yazmaya başladığımdan beri büyüdü ve insanlar hakkında bir romandan dünya hakkında bir romana dönüştü.”
JOHN STEINBECK
BİLİNMEYEN BİR TANRIYA
Soluğu sağlayan odur, güç onun bağışıdır
Buyruklarını sayar ulu Tanrılar.
Gölgesi hayattır, gölgesi ölüm;
Kimdir O, kurbanlarımızı sunacağımız?
Yaşayanların ve ışıl ışıl yanan
Dünyanın Efendisi oldu gücüyle.
Dünyaya, insanlara, hayvanlara hükmeden o.
Kimdir O, kurbanlarımızı sunacağımız?
Gücünden dağlar canlanır derler ve denizler
ve de uzaklardaki ırmak;
Bunlar vücududur onun ve iki kolu.
Kimdir O, kurbanlarımızı sunacağımız?
Yeri o yarattı, göğü o yarattı, iradesiyle belirledi yerlerini.
Yine de ona bakınca titrerler.
Doğan güneş onun üzerinde parıldar.
Kimdir O, kurbanlarımızı sunacağımız?
Gücünü taşıyan ve kurbanlarının yaratıcısı olan sulara baktı.
Tanrıların Tanrısıdır o.
Kimdir O, kurbanlarımızı sunacağımız?
Yeryüzünü yaratan O incitmesin bizi.
Gökyüzünü ve parıltılı denizi kim yarattı?
Kimdir O, kurbanlarımızı sunacağımız?
VEDA’dan
1
Vermont Pittsford’da Wayne Çiftliği’nde ürün toplanıp ambara yığılmış, odunlar kesilmiş, ilk kar yere düşmüştü. Joseph Wayne bir öğleden sonra geç saatlerde ocağın yanındaki yüksek arkalıklı koltukta oturan babasının karşısına dikildi. İkisi birbirlerine çok benziyorlardı. İkisinin de burunları büyük, elmacık kemikleri çıkıktı; her ikisinin yüzü de etten daha sert ve daha kalıcı bir maddeden, kolaylıkla değişmeyen taşımsı bir maddeden yapılmış gibiydi. Joseph’in kara ve yumuşak sakalı, arasından çenesinin görüleceği kadar seyrekti henüz. Yaşlı adamınki ise uzun ve beyazdı. Adam yoklayan parmaklarıyla sakalının orasını burasını okşuyor, uçlarını bir zarar gelmemesi için kıvırıyordu. Yaşlı adam oğlunun yanı başında olduğunu fark edene kadar bir dakika geçti aradan. Yaşlı, bilmiş, sakin ve masmavi gözlerini kaldırıp baktı. Joseph’in gözleri de aynı derecede mavi olmasına rağmen gençliğin merakıyla dolu ve ateşliydi. Şimdi babasının önünde duruyordu, ama dine küfür sayılacak bu yeni düşüncesini açıklamakta güçlük çekiyordu.
Saygılı bir sesle, “Artık yeterli toprak olmayacak efendim,” dedi.
Yaşlı adam ince ve dik omuzlarını örten çoban şalına iyice sarındı. Basit adalet kurallarının yerine getirilmesine çok uygun olan sesi sakindi.
“Neden yakınıyorsun Joseph?”
“Benjy’nin bir kızı ziyarete gittiğini biliyorsunuz değil mi efendim? Benjy bahara evlenir, sonbahara bir çocuğu olur, gelecek yaza da bir ikincisi. Toprak ise genişlemiyor efendim. Yeterli olmayacak.”
Yaşlı adam bakışlarını ağır ağır indirip kucağında ölgüncesine yatan parmaklarını süzdü. “Benjamin henüz bana bir şey söylemedi. Benjamin’e hiçbir zaman tam olarak güvenilmez. Onun ciddi olduğundan emin misin?”
“Ramseyler Pittsford’da söylemişler efendim. Jenny Ramsey yeni bir entari almış ve her zamankinden daha güzel görünüyor. Bugün gördüm onu. Yüzüme bakmadı.”
“Belki de öyledir. Benjamin’in bana söylemesi gerek.”
“Böylece gördüğünüz gibi hepimize yetecek toprak kalmayacak.”
John Wayne yine kaldırdı bakışlarını. Sakin bir sesle,
“Toprak yetecektir Joseph,” dedi, “Burton ile Thomas karılarını getirdiler ve toprak yetti. Sıra sana geldi artık. Sen de kendine bir eş bulmalısın.”
“Bunun bir sınırı var efendim. Toprak ancak belirli bir sayıda insanı besleyebilir.”
O zaman babasının bakışları sertleşti. “Ağabeylerine kızgın mısın Joseph? Duymadığım bir kavga mı geçti aranızda?”
“Hayır efendim,” diye itiraz etti Joseph. “Çiftlik çok küçük ve…” Uzun gövdesini babasına doğru eğdi. “Kendi toprağım için bir açlık var içimde efendim. Batı konusunda, oradaki iyi ve ucuz topraklar konusunda bir şeyler okudum.”
John Wayne içini çekerek sakalını sıvazladı. Uçlarını içeri doğru kıvırdı. Joseph babasının kararını beklerken uzun bir sessizlik çöktü aralarına.
Yaşlı adam sonunda, “Bir yıl daha bekleyebilsen,” dedi. “Otuz beş yaşındayken bir-iki yıl öyle uzun zaman değildir. Bir yıl, kesinlikle iki yıldan fazla değil, bekleyebilirsen aldırmam. Sen en büyük oğlum değilsin Joseph, ama seni hep içlerinde en iyisi olarak düşünürüm. Thomas ile Burton iyi insanlar, iyi evlatlardır, ancak ben benim yerimi alabilmen için seni kutsamayı düşünmüştüm. Bunun nedenini bilmiyorum. Senin içinde ağabeylerinden daha güçlü, daha güvenli ve içedönük bir şey var.”
“Ama batıda toprak işleyenin oluyor efendim. Toprakta bir yıl yaşayıp bir ev yapar ve birazda işlersen senin oluyor. Bir daha kimse alamıyor elinden.”
“Biliyorum, bunu ben de duydum. Diyelim ki şimdi gittin. Senin nasıl olduğunu, neler yaptığını ancak mektuplarından öğreneceğim. Oysa bir yıl, en çok iki yıl beklersen ben de seninle giderim. Ben yaşlı bir adamım Joseph. Senin yanında, başının üstünde, gökte olacağım. Seçtiğin toprağı, yaptığın evi görebileceğim. Bunu çok merak ediyorum, biliyor musun? Hatta ara sıra sana yardım bile edebilirim belki. Bir inek kaybettin diyelim, bulmana yardım edebilirim belki. Öyle gökte olunca çok uzakları görebilirim. Biraz daha beklersen bunları yapabilirim Joseph.”
“Toprak kapılıyor,” dedi Joseph inatla. “Yüzyılımızın üç yılı geçti bile. Beklersem bütün iyi topraklara el konulabilir. Toprağa karşı içimde bir açlık var efendim.” Joseph’in gözleri bu açlıkla parlıyordu.
John Wayne başını salladı, salladı, şalını daha sıkı çekti omuzlarına. “Anlıyorum,” diye söylendi. “Küçük bir huzursuzluk değil bu. Belki daha sonra da bulabilirim seni.” Sonra karar vermişçesine, “Gel yanıma Joseph,” dedi. “Elini koy şuraya, hayır, oraya değil buraya. Babam da böyle yapmıştı.
Bu kadar eski bir gelenek yanlış olamaz. Elini orada tut şimdi.” Bembeyaz başını eğdi. “Tanrı’nın ve benim kutsamam bu çocuğun üzerinde olsun. Tanrı’nın yüzünün aydınlığı ile yaşasın. Yaşamını sevsin.” Bir an durakladı. “Joseph, artık Batı’ya gidebilirsin. Yanımda bir işin kalmadı şimdi.”
Kış kısa bir süre sonra gelmiş, yerdeki kar yükselmiş, hava dondurucu bir soğuğa bürünmüştü. Joseph bir ay kadar evin içinde dolandı durdu. Gençliğini ve gençliğinin maddi anılarını bırakmak istemiyordu, ama babasının kutsaması kendisini oradan çekip koparmıştı bir kere. Evin içinde yabancıydı, ağabeylerinin kendisinin gitmesine sevineceklerini biliyordu. Bahar gelmeden yola çıktı. Kaliforniya’ya vardığında tepelerde çimenler yemyeşildi.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıBilinmeyen Bir Tanrıya
- Sayfa Sayısı242
- YazarJohn Steinbeck
- ISBN9789750538094
- Boyutlar, Kapak13x19,5 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2025
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kral Katili ~ Virginia Boecker
Kral Katili
Virginia Boecker
Eski cadı avcısı Elizabeth Grey, Harrow'un büyülerle korunan köylerinden birinde saklanıyor, Anglia Krallığı'nı zorla ele geçiren Lord Blackwell'in kellesi için biçtiği bedelden kaçmaya çalışıyordu. Karşı karşıya geldikleri son seferde Blackwell büyük bir yara almıştı ama güce olan tutkusu günbegün artıyordu. Kurallarına karşı gelenlerle karşılaşacağı bir savaş için hazırlanıyordu: Elizabeth ve onun yanında yer alan cadılar ile büyücüler.
- Küçük Şeylerin Tanrısı ~ Arundhati Roy
Küçük Şeylerin Tanrısı
Arundhati Roy
Arundhati Roy, İngiltere’nin en saygın edebiyat ödülü olan Booker Ödülünü 1997 yılında Küçük Şeylerin Tanrısı adlı romanıyla aldı. Lirik bir dille, şiirsi bir anlatımla,...
- Sana Bağlandım ~ Sylvia Day
Sana Bağlandım
Sylvia Day
Sen benimsin! Gideon havlumu çekip açtı. Havlu yere düşüp de ben karşısında çırılçıplak kalınca sert bir soluk aldı. “Ah, Eva.” Sesi öyle duygu doluydu...