Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Büyük Selçuklular
Büyük Selçuklular

Büyük Selçuklular

Mehmet Ersan, Mustafa Alican

Her anlamda Osmanlı Devleti’nin temellerinin atıldığı bir dönemin hükümranları olan Selçuklular, tarihin hangi sahnesinde kalmıştır? En az Osmanlılar kadar bu coğrafyada yaşayan Türklerin atası…

Her anlamda Osmanlı Devleti’nin temellerinin atıldığı bir dönemin hükümranları olan Selçuklular, tarihin hangi sahnesinde kalmıştır? En az Osmanlılar kadar bu coğrafyada yaşayan Türklerin atası olup, Türklerin İslâmlaşma sürecini yönettiklerinden dolayı özellikle Müslüman Türk kimliğinin başlangıç noktasında yer alan Selçuklular hakkında neden yeterli bilgi ve bilince sahip değiliz? Osmanlılardan önce Aral Gölü kıyılarından çıkıp da kısa süre içerisinde bütün Ortadoğu’yu egemenlikleri altına almayı başaran Selçuklular kimdir? Nereden gelmiş, hangi coğrafyada hâkim olmuş, nasıl başarılı olmuşlardır? Müslüman oluşları, devletleri, siyasal kavrayışları, din anlayışları ve Osmanlı hoşgörüsüne de kaynaklık edecek olan idari hoşgörüleri…

* Osmanlı siyasal iktidarında da güçlü ve merkezî bir konumu bulunan vezirlik kurumunun Selçuklu’daki temelleri nasıl atıldı?

* Selçukluların Anadolu’daki fetih faaliyetlerine Bizanslıların tepkisi neydi?

* Tarih sahnesine çıktıkları dönemde bölgenin siyasi haritası nasıldı?

* İslâmiyet’in özellikle Türkler arasında yayılma sürecinde başat bir rol üstlenen Selçukluların kısa sürede bütün Ortadoğu’ya yayılması İslâm dünyasında ilk etapta muayyen bir “istila” korkusu yaratmış mıydı?

* Osmanlılar döneminden bildiğimiz taht mücadeleleri, kardeş kavgaları, saray entrikaları ve iktidar hırsları Selçuklular döneminde nasıl kayıt altına alınmıştı?

Anlaşılmayı ve araştırılmayı bekleyen bir alan olması itibariyle dikkatleri zaten üzerine çeken Selçuklular, Ege Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Mehmet Ersan ve Doç. Dr. Mustafa Alican tarafından günümüze taşındı; Büyük Selçuklular/Selçukluları Yeniden Keşfetmek…
Her okurun anlayabileceği bir üslupla, soru-cevap şeklinde kaleme alınan ve alanında ilk olan bu eser, tarihe meraklı tüm okurlara Selçukluları anlatacak…

İÇINDEKILER

ÖNSÖZ ……………………………………………………………………………11
GİRİŞ ……………………………………………………………………………….15
I. BÖLÜM
SİYASAL TARİH
SELÇUKLULARIN KÖKENİ ve TARİH SAHNESİNE
ÇIKIŞLARI……………………………………………………………………….23
BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ’NİN OLUŞUMU …………….30
Devletleşme Süreci…………………………………………………….30
Dandanakan Savaşı……………………………………………………37
Bağımsızlık ………………………………………………………………..40
BÜYÜK SELÇUKLU SULTANLARI…………………………………43
Tuğrul Bey………………………………………………………………….43
Alparslan …………………………………………………………………..54
Melikşah ……………………………………………………………………68
Berkyaruk…………………………………………………………………..82
Muhammed Tapar ……………………………………………………..90
Sancar ………………………………………………………………………..93
SELÇUKLU-ABBÂSÎ İLİŞKİLERİ…………………………………..107
Abbâsîlerle İlk Temaslar………………………………………….107
Tuğrul Bey Bağdat’ta………………………………………………..110
Sultanlar ve Halifeler……………………………………………….114
Hanedanlar Arası Evlilikler……………………………………..121
SELÇUKLU BİZANS İLİŞKİLERİ…………………………………..128
İlk Selçuklu-Bizans İlişkileri…………………………………..128
Malazgirt Savaşı……………………………………………………….134
Malazgirt Sonrası İlişkiler……………………………………….141
BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ’NİN ÇÖKÜŞÜ VE
SİYASAL MİRASI…………………………………………………………..145
ORTADOĞU’DA SELÇUKLU EGEMENLİĞİ………………..152
II. BÖLÜM
BÜYÜK SELÇUKLULAR’DA SİYASAL YAPI
SİYASAL YAPININ TEMEL TAŞLARI……………………………165
Sultan ……………………………………………………………………….166
Vezir …………………………………………………………………………174
Bürokrasi ………………………………………………………………….177
Askeri Teşkilat …………………………………………………………183
Hukuki Yapı……………………………………………………………..187
III. BÖLÜM
SOSYO-EKONOMİ
SELÇUKLULARDA TOPLUM VE EKONOMİ ………………195
Toplumsal Yapı ………………………………………………………..195
Kültür ve Sanat…………………………………………………………201
Ekonomi……………………………………………………………………206
IV. BÖLÜM
SELÇUKLULAR VE İSLÂM DİNİ
İSLAMİYET’LE TANIŞMA …………………………………………….213
Selçukluların Müslüman Oluşu………………………………213
Selçukluların İslâm Dinini Kavrama Biçimi……………218
İslâm Dininin Selçuklu Siyâsetine Etkisi………………..222
SONUÇ ………………………………………………………………………….227

SELÇUKLULARIN KÖKENİ VE TARİH
SAHNESİNE ÇIKIŞLARI

Selçukluların mensup olduğu Oğuzlar hakkında bilgi verir misiniz?

Gyula Nemeth’in çözümlemesine göre kabile anlamına gelen “ok” ile Türkçe bir çoğul eki olan “z”nin birleştirilmesiyle oluşturulan bir kelime olarak Oğuz, ‘kabileler’ demek olup, etnik bir anlamdan ziyade toplumsal bir anlama karşılık gelmektedir. 10. yüzyılda Hazar Denizi’nin doğusu ile Aral Gölü arasında kalan bölgede ve Aral Gölü’nün kuzeyinden Seyhun Nehri’nin orta yataklarına kadar uzanan sahada yaşayan yirmi dört boydan müteşekkil bir boylar federasyonu olan Oğuzlar, kaynaklarda hakkında ayrıntılı bilgiler bulunmayan bir devlete de sahipti. Bu devlet, hükümdarlarının “yabgu” unvanını kullanmış olmalarından dolayı Oğuz Yabgu Devleti olarak bilinmektedir.

Batıda Hazarlar ve Bulgarlara, doğuda Karluklara, kuzeyde Kimeklere ve güneyde de İslâm dünyasına komşu olan Oğuz Yabgu Devleti’nin kışlık merkezi Yengikent idi. Bağımsız olup olmadığı konusunda net bir fikir bulunmayan Oğuz Yabgu Devleti’nin Hazarlara bağlı olduğu hususunda bazı değerlendirmeler bulunmakla birlikte, 10. yüzyılda bağımsız hareket ettikleri bilinmektedir. Nitekim 10. yüzyılın sonlarında Oğuzların yaşadıkları coğrafyalardan geçen ve buralarda gördüklerini kayıt altına alan İbn Fadlan tarafından aktarılan bilgiler de bu görüşü doğrulamaktadır. Selçuklular, Oğuz Yabgu Devleti’ni oluşturan ve birbirlerine gevşek bağlarla bağlı olan 24 boydan birine, Kınık boyuna mensupturlar. Oğuz Yabgusu’nun sübaşısı olan Dukak’ın oğlu Selçuk’un soyundan gelmekte oldukları için kendilerine Selçuklular denilmektedir.

Selçukluların atası Dukak’ın ve oğlu Selçuk Bey’in Oğuz
Yabgu Devleti’ndeki konumları neydi? 

Tarih boyunca kurulmuş Türk devletlerinden birine adını veren Selçuk Bey’in babasının ismi Dukak’dır. “Demir Yaylı” lakabını taşıyan Dukak’ın, Oğuz Yabgu Devleti’nde etkili bir konuma sahip olduğu anlaşılmaktadır. Oğuz birliği içerisinde askerî bir liderlik pozisyonunu ifade eden “sübaşılık” görevini yürüten Dukak’ın, Yabgu ile ters düştüğünü bildiren kayıtlar vardır. Bu kayıtlara göre Yabgu’nun, Hazarlar veya Müslümanlar üzerine düzenlemek istediği sefere Dukak karşı çıkmış, tarafların çatışmasını araya giren Oğuz beyleri önlemiştir. Bu olay Dukak’ın itibarının artmasına ve şöhretinin daha fazla yayılmasına vesile olmuştur. Kendisinin ölümünden bir süre sonra oğlu Selçuk, yetenekleriyle kendini göstermiş ve Yabgu tarafından sübaşı tayin edilmiştir.

Hem Dukak’ın hem de oğlu Selçuk Bey’in, Oğuz Yabgu Devleti’nde sübaşı olduğu kabul edilir. Oğuz birliğinin federatif yapısı ve Oğuz topluluklarının temel özelliğinin konar-göçer oluşu, buna bağlı olarak ordunun, boy beylerinin emrindeki boydaşların bir araya gelmesiyle teşekkül ettirildiği göz önüne alındığında, sübaşılık kurumunun boy temelli bir yapılanma olduğu ve devletin merkezî bir kurumu olmaktan ziyade boylara hükmedebilmek için Yabgu tarafından beylere verilen bir paye olduğu, dolayısıyla da devlet örgütlenmesinde bir değil, birçok sübaşının bulunduğu sonucuna varılabilir. Çünkü bize göre, Dukak’tan sonra itibar ve deneyim bakımından çok daha liyakatli beyler var iken Huseynî’nin kaydına göre henüz akil baliğ olup, babasının yerine geçmiş olan Selçuk’un, bütün Oğuz ordularının komutanı anlamında bir “sübaşılık” makamına getirilmiş olması sorgulanması gereken bir yargıdır. Buna göre, Dukak’ın ve Selçuk Bey’in, yirmi dört boydan oluşan Oğuz birliğine mensup bir boyun (Kınık) liderlerinden olduğu ve bu liderliğin kana dayalı veraset sistemi ile aktarıldığı, Yabgu ile olan ilişkilerinin de tıpkı diğer boy beyleri (sübaşılar) gibi mutlak olmayan bir tabiiyyet ilişkisi olduğu söylenebilir.

Selçuk Bey neden Cend’e göç etti? 

Selçuk Bey’in Cend’e göç nedeni ile ilgili kayıtlar, yaygın olarak bilinen bir menkîbe etrafında şekillenmiştir: Şöyle ki, babasının ölümünden sonra sübaşı olan ve gerek bireysel özellikleri gerek organizasyon yeteneği ile kısa sürede etkin bir bey haline gelen Selçuk Bey, Oğuz Yabgusu ile beyler arasındaki iktidar ilişkisini sembolize eden protokol kurallarına aykırı biçimde, Yabgu’nun huzurunda yapılan bir görüşmede onun eşini ve çocuklarını dikkate almadan doğrudan Yabgu’nun yanına oturmuş, bunun üzerine de idari yapıda oldukça etkili olduğu anlaşılan “Hatun”un girişimleri sonucu Yabgu tarafından bir tehdit olarak görülmeye başlanmıştır. Bu durumda hayatını tehlikede gören Selçuk Bey, maiyeti ve ağırlıklarıyla birlikte Oğuz birliğinden ayrılarak İslâm ülkelerine sınır olan Cend yöresine göç etme kararı almıştır (muhtemelen 961). Dramatik bir kopuş hikâyesi gibi görünen bu ilk Selçuklu göçünün ardından Selçuk Bey’in oğlu Arslan’ın daha sonra “yabgu” unvanını kullandığı göz önüne alınırsa, Oğuz Yabgusu’nun makamını tehlikede görmekte pek de haksız olmadığını teslim etmek gerekir. Dolayısıyla, Selçukluların Cend’e göç etme nedenlerinin, bir tür boylar federasyonu olan Oğuz birliğini temsil eden iktidar mekanizmasındaki merkezileşme eğiliminden ve bu eğilimin de zaten gevşek bağlarla birbirine bağlı olan boylar arasındaki dayanışma ilişkisini tahrip etmesinden kaynaklandığı söylenebilir.

Selçuk Bey’in Yabgu ile anlaşmazlığa düşmesi ve bu anlaşmazlığın sonucunda kendi maiyetinde bulunanları yanına alarak bütün ağırlıklarıyla birlikte Seyhun Nehri’nin Aral Gölü’ne döküldüğü noktaya oldukça yakın bir yerde bulunan Cend yöresine göç etmesi, daha sonra “Selçuklular” şeklinde isimlendirilecek olan bağımsız bir sosyal-siyasal birimin ortaya çıkışının ilk adımı olmuştur.

Selçuk Bey’in göç için Cend yöresini tercih etmesini nasıl
değerlendirmek gerekir?

Cend yöresi, Oğuz Yabgusu’nun kontrolü açısından bakıldığında Selçuk Bey ve maiyetindekiler için oldukça güvenli bir bölgeydi. Çünkü Cend yöresi, Yabgu’nun etkisinin zayıf ve hâkimiyetin sadece yılda bir defa vergi almaktan ibaret olduğu, İslâm ülkelerinin sınırında bulunan, bu konumu nedeniyle de İslâmiyet’in hızla yayılma eğilimi gösterdiği bir şehirdi. Selçuk Bey ve maiyetindekiler, İslâmiyet’in Mâverâünnehr, Harezm ve Türklerin yaşadığı diğer bölgelerde hızla yayıldığı bir dönemde Cend yöresine gelmiştir. Kaynaklardaki veriler, Selçukluların Cend’e göç etmeden önce İslâm dini konusunda fikir sahibi oldukları ve Müslümanları kısmen de olsa tanıdıklarına işaret ediyor.

Öte yandan Selçuklu ailesinin konar-göçer bir toplumsal yapıya mensup olduğu ve Cend’in de İslâm coğrafyasının ûcu olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bölgenin göç için çok isabetli bir tercih olduğu söylenebilir. Selçuk Bey ve maiyetinin, siyasal yapısı bütünüyle teşekkül etmemiş bir ûc bölgesinde kendilerine yaşama alanı açabilmeleri ve sahip oldukları askerî güçle bu yaşama alanı içerisinde bir tür iktidar organizasyonu kurabilmeleri mümkün ve nispeten de kolaydı. Nitekim onlar da bunu yaptılar: Önce İslâm dinini kabul ederek Cend’de yaşayan Müslümanlarla aralarında bulunan temel farkı ortadan kaldırdılar. Daha sonra da ûc yaşamının en saygın uğraşı olan cihâda giriştiler.

Selçuk Bey ve maiyeti nasıl Müslüman oldu? 

Türklerin dinî inancı ile İslâmiyet arasında tek tanrıya tapma, ahiret inancı vs. gibi önemli benzerlikler vardır. Bu benzerliklerin yanında Selçuk Bey, Cend’e geldiğinde İslâm dininin üstünlüğünü yakından görmüş, ayrıca yoldaşlarına danışarak Müslüman olmaları halinde önlerine çıkacak imkanları konuşmuşlardır. Bu görüşmeler sonucunda İslâmiyet ile Türklerin Tanrı inancının yakınlığı, Müslüman tacir ve mutasavvıfların bu yeni dini tanıtıcı faaliyetleri ile Oğuz Yabgusu ile girişilen mücadelenin de etkisiyle Müslüman olmaya karar verilmiştir. Bu karar verildikten sonra Buhara’nın kuzeyindeki Zandana’ya (Zandak) elçi gönderip şehrin valisinden kendilerine İslâmiyet’i öğretecek din adamı istemişlerdir.

Cend’e göç edildikten sonra Oğuz Yabgusu ile ilişkiler hangi
çerçevede yürütüldü?

Selçuk Bey’in, Cend’e göç ettikten ve Müslüman olduktan sonra da Oğuz Yabgusu’na karşı tavrında bir değişiklik olmamış, hatta daha da ileri giderek onunla mücadeleye başlamıştır. Anlaşıldığı kadarıyla, bu sırada Oğuz Yabgu Devleti’ne mensûbiyet diyebileceğimiz aidiyet duygusu, siyasal anlamda önemini yitirmiştir. Vergi toplamak için bölgeye gelen Yabgu’nun memurlarını “Müslümanların kâfirlere vergi vermesinin” mümkün olmayacağını söyleyerek eli boş çeviren ve “kâfirler” ile cihâd etmeyi belirgin biçimde siyasal etkinliğinin amacına dönüştüren Selçuk Bey, Yabgu ile mücadelesini sürdürdü. Yabgu’nun gönderdiği kuvvetlere karşı koydu, kendisi de kâfir soydaşlarına karşı akınlar düzenledi. Çarpışmalar sonucunda elde ettiği başarılarla bölgede tutunma imkanı buldu. Müslüman olarak mücadeleye girişmesinden kısa bir süre sonra alperen bir gazi haline gelen Selçuk Bey, ‘Meliku’l-Gazi’ unvanını almış ve siyasal pozisyonunu Yabgu’nun sahip olduğu egemenlik zemininden farklı bir noktada türetmeye başlamıştır. Özetle söylemek gerekirse, Selçukluların Cend’e göç ettikten sonra Oğuz Yabgusu ile olan ilişkilerini “farklı mensûbiyetlere sahip olma” durumu belirlemiştir ve iki unsur arasında “siyasal düşmanlık” şeklinde tanımlanabilecek bir ilişki biçimi gelişmiştir.

Selçukluların Cend’deki siyasi durumu neydi?

Selçuk Bey ve maiyetinin, Cend yöresine gelip İslâmiyet’i kabul ettikten sonra, başta Oğuz Yabgusu ve diğer kafir soydaşları ile giriştikleri mücadelede elde ettikleri başarı, onlara bu yörede tutunma ve yer edinme imkanı sağlamıştır. 961’den Selçuk Bey’in oğlu Arslan Bey’in Sâmânîlere yardıma gönderildiği 985 yılına kadar yaklaşık 25 yıl boyunca bir bölgede siyasi bir güç olmadan, yani “beylik” diyebileceğimiz teşkilatlı bir yapılanma oluşturmadan ayakta kalmak ve 25 yıl sonunda da yardımı aranır askerî bir güç olmak kolay değildir. Selçuklular, Cend bölgesinde oldukça güçlü bir gâzîler cemaati olarak çeyrek asır boyunca faaliyet göstermiştir. Bununla birlikte, Selçuk Bey ve bağlılarının bölgede yeni Müslüman olmuş bir Türk beyliği olarak yükselişe geçtiği sırada, kendisinden çok daha güçlü bir başka Müslüman Türk unsurun, Karahanlıların ilerleyişi, onların yükselişini engellemiş, hareket alanlarını daraltmış, hatta hayatta kalma şanslarını zora sokmuştur.

Selçukluların tarih sahnesine çıktığı dönemde bölgenin siyasi
haritası nasıldı?

Selçuklular, Cend’e göçüp askerî başarıları ile kendilerinden söz ettirmeye başladıklarında bölgede Oğuz Yabgu Devleti’nden başka Sâmânîler, Gazneliler ve Karahanlılar bulunuyordu. Bu devletlerden birincisi olan Kıpçakların baskısı, bağlı boyların yavaş yavaş Müslüman olmaları ve göç etmesi ile 11. yüzyılın başlarında tarih sahnesinden çekildi. 10. yüzyılın başlarında bölgenin en önemli siyasi gücü olan Sâmânîler, aynı yüzyılın sonlarında güçlerini kaybederek yardıma muhtaç hale geldiler. Sâmânî Devleti’nin içinden çıkan Gazneliler, özellikle içinden çıktıkları Sâmânîler aleyhine büyüme ve hâkimiyet alanını genişletme gayreti içindeydiler. Karahanlılar ise batı yönünde hızlı bir ilerleyiş başlatmış, Seyhun boylarında Oğuzların yaşadığı şehirleri ele geçirmiş, 10. yüzyılın son çeyreğine girilirken Sâmânîlerin yönetimindeki Mâverâünnehr bölgesinin önemli bir bölümünü kontrol altına almışlardı. Öte yandan Bağdat’ta Abbâsî Halifeliği, Şiî Buveyhîlerin güdümüne girmiş durumdaydı ve Mısır merkezli Fâtımîlerin Ortadoğu bölgesindeki etkinliği de gün geçtikçe artmaktaydı.

Selçuk Bey’in sosyo-kültürel mirası ne olmuştur?

Selçuk Bey’in arkasında bırakmış olduğu sosyo-kültürel mirasın, temelde yerleşik değerleri benimsemeye dönük bir miras olduğunu söyleyebiliriz. Cend’e yapılan göç, burada görülen yerleşme eğilimleri ve en nihayetinde Selçuk Bey’in bu şehirde ölmesi bir tür yerleşme, yerleşik olma ve “medenileşme” (şehirli olma anlamında) arzusunun bir yansımasıdır. Nitekim daha sonra Selçukluların sürekli bir “yaşam alanı” arama ve yerleştikleri yerleri “vatanlaştırma” girişimleri de bunun göstergelerinden biri olarak okunabilir. Selçuk Bey’in mirasının en temel öğesi, sözünü etmiş olduğumuz “yerleşme eğilimlerini” de kapsayan, kuşatan, temellendiren ve yönlendiren İslâmlaşma sürecidir.

Bu süreç, Selçukluların sosyolojisi açısından çok temel bir öneme sahiptir. Selçuklu ailesinin yapısını, gelişimini, dönüşümünü ve toplumsal bir yapı haline evrilişini biçimlendirmiş; İslâmî bir temel üzerinde kurulan etnik anlamda çoklu bir toplumun oluşumuna zemin hazırlamıştır. Bu anlamda Selçuk Bey’in en temel sosyokültürel mirasının, hem hayatta olduğu sırada hem de daha sonra Selçukluların sosyal, siyasal, ekonomik ve toplumsal yapısını “etkileyen” İslâmlaşma olduğunu söyleyebiliriz. Fakat burada altının önemle çizilmesi gereken bir nokta vardır: Sözünü etmiş olduğumuz İslâmlaşma, İslâm dininin ibadet ve muâmelâtının, bir diğer ifadeyle pratik yaşam üzerindeki etkilerinin Türkler tarafından benimsenmesi (daha doğru bir ifadeyle, bütünüyle benimsenmesi) demek değil, kültürel anlamda İslâm dininin ve Müslümanların Selçuklular üzerindeki çok yönlü etkilerini tarif etmek üzere kullanılan bir terimdir. Dolayısıyla İslâm salt bir din olarak değil, dünyayı anlama biçimi olarak anlaşılmalı, İslâmlaşmanın kültürel anlamda bir zihniyet değişimine, toplumsal bir dönüşüme işaret ettiği unutulmamalıdır.

bütünüyle yeryüzünden silmek amacıyla hazırladığı büyük bir orduyu Selçuklular üzerine sevk etti. Sübaşı komutasındaki Gazneli ordusu, Selçuklular karşısında başlangıçta bazı başarılar elde etmeyi başardıysa da, 1038 yılının Mayıs ayında büyük bir hezimete uğradı. Serahs Savaşı olarak bilinen bu savaş sırasında ve bu savaştan önceki süreç içerisinde hantal Gazneli orduları vur-kaç taktiği ile savaşan kıvrak Selçuklu kuvvetleri karşısında nihâî kertede mağlubiyete uğramaktan kurtulamadılar. Gaznelilerin uğradığı bu yenilgilerin, özellikle Sultan için psikolojik anlamda bir yıkım olduğunu söylemeye gerek yoktur.

Sultan Mesud’un korktuğu başına gelmiş; Selçuklular karşısında peş peşe alınan mağlubiyetler, Gazneliler üzerinde, üstesinden gelinmesi pek de kolay olmayan bir başarısızlık duygusu yaratmıştır. Serahs Savaşı’ndan sonra artık iyice kendilerine güvenmeye başlayan ve sahip oldukları güç konusunda belirli bir bilinç düzeyine erişen Selçuklular, daha bağımsız bir tavır sergilemeye başlama noktasında tereddüt etmediler. Nişâbur’a giden Tuğrul Bey burada sultan gibi davranarak dîvân-ı mezâlîmde halkın şikayetlerini dinledi.

Dandanakan Savaşı

Serahs Savaşı’ndan sonra Selçuklular ile Gaznelileri hızla
“nihâî bir savaşa” sürükleyen süreçte neler yaşandı? 

Serahs Savaşı’ndan sonra Selçukluların bağımsız hareket etmeye başladıklarını ifade etmiştik. Onlar artık bağımsızlıklarını elde ettikleri düşüncesiyle hareket ediyor, sosyal ve siyasal faaliyetlerde bulunuyorlardı. Tuğrul Bey Nişâbur’da sultan gibi faaliyet göstererek mezalim mahkemelerine başkanlık ederken, Çağrı Bey de Tâlekân, Fâryâb ve Şâpûrgan taraflarına seferler düzenliyordu. Sultan Mesud tarafından hazmedilmesi mümkün olmayan bu manzara, Gaznelilerin en başından beri engel olmaya çalıştıkları durumdu. Dolayısıyla son bir kez ve bütün imkânlarıyla Selçukluları durdurmaya çalışacaklardı. Nitekim çalıştılar da… Sultan Mesud, döneminin standartlarının üzerinde olduğu anlaşılan büyük bir ordu ile Selçukluları yok etmek üzere harekete geçti. Takvimler 1039 yılının Mayıs ayını göstermekteydi. İlk çatışmalarda kalabalık Gazneli ordusu karşısında dayanamayan Selçuklular, kısa sürede bozularak çöllere çekilmek zorunda kaldılar.

Selçuklu kuvvetleri ile Gazneli ordusunu kıyaslayacak
olursak ortaya çıkan manzara ne olur?

Selçukluların giderek güçlendikleri bir gerçekse de, başta filler olmak üzere, ağır silahlara ve on binlerce askere sahip bulunan Gazneli ordusu, her hâlükârda Selçuklular karşısında açık ara bir üstünlüğe sahipti. Güç açısından muhtemelen aralarında bir kıyas yapmak bile mümkün değildi. Fakat iki ordu arasında yapısal bir fark vardı. Selçuklu ordusu temel anlamda süvari ağırlıklı olup süratli manevra kabiliyetine sahip hafif birliklerden oluşmaktayken, Gazneli ordusu ise güçlü ama hantal, sayıca çok ama yavaştı. Manevra kabiliyeti düşüktü ve çok sayıdaki fil de orduyu iyice yavaşlatmaktaydı.

1039 yılı Mayıs ayında başlayan ve Dandanakan Savaşı’yla
sonuçlanan süreçte neler yaşandı? 

Öncelikle, Gazneli ordusunun hesapsız gücü karşısında Selçukluların endişelendiklerini belirtelim. Hatta Tuğrul Bey’in de dâhil olduğu ileri gelen birçok Selçuklu beyi geri çekilmenin kendileri için daha doğru olacağı inancındaydılar. Fakat Çağrı Bey’in yönlendirmeleri ve yoğun ısrarları ile geri çekilmek yerine vur-kaç taktiği ile mücadele etmeye karar verdiler. Gazneli ordusuna planlı baskınlar düzenleyerek kayıplar verdirecek, su kuyularını tahrip edip düşman ordusunu susuzlukla dize getireceklerdi. Nitekim çok vakit kaybetmeden planlarını yürürlüğe koydular.

Bir yandan süratli bir şekilde kendilerine katılan konar-göçer Türkmenlerle güçlenirken, öte yandan günden güne Gazneli ordusunu eritmeye başladılar. Kuyuların Selçuklu süvarileri tarafından kullanılmaz hale gelmesinden dolayı günlerce susuzluk çeken Gazneli Mesud’un askerleri psikolojik anlamda yıkımın eşiğine sürüklenmişlerdi. Fakat şunun da altını çizmek gerekir: Dandanakan Savaşı’ndan önceki uzun sayılabilecek savaş öncesi süreçte Gazneliler her ne kadar çok zor durumlara düşmüşlerse de, zaman zaman Selçuklulara karşı hatırı sayılır başarılar da elde etmiş, onlara önemli kayıplar verdirmeyi başarmışlardır.

Dandanakan Savaşı ne zaman ve nasıl oldu? Savaşın
belirleyici unsuru ne olmuştur? 

Selçuklular ile Gazneliler arasında yaklaşık bir yıl devam eden yıpratıcı vuruşmalar ve her iki tarafa da önemli kayıplar yaşatan çatışmalara eklenen susuzluğun, savaşın belirleyici unsuru olduğunu söylememiz mümkündür. Şöyle ki: Gazneliler, Merv ve Serahs arasında Selçuklularla kıyasıya savaşırken, muzdarip oldukları susuzluğun üstesinden gelebilmek amacıyla kuyuları bol olan Dandanakan Hisarı’na doğru ilerlemeye başlamış, ancak Selçukluların onlardan önce davranarak kuyuları tahrip etmesi üzerine hayal kırıklığına uğrayarak daha ileride bulunan Merv’e yönelmişlerdi. Bu sırada sürekli tekrarlanan Selçuklu baskınları ordunun düzeninin bozulmasına neden oldu. Dandanakan denilen yerde Selçukluların saldırısına uğrayarak üç gün boyunca devam eden savaşın sonunda açlık, susuzluk, yorgunluk ve fikir ayrılıkları ile iyice tükenen Gazneliler mağlup oldular. Başta Hâcib Beydoğdu olmak üzere, ileri gelen birçok askerin savaş meydanından kaçmayı tercih etmesi nedeniyle ordunun kanatları aniden çökerek işlevini yitirdi. 23 Mayıs 1040 Cuma günü, meydanda Gazneli ordusundan hiçbir eser kalmamıştı. Gazneliler, korkunç bir mağlubiyete uğrarken, Selçukluların eline çok miktarda hazine ve silah geçti.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Tarih
  • Kitap AdıBüyük Selçuklular
  • Sayfa Sayısı256
  • YazarMehmet Ersan -Mustafa Alican
  • ISBN9786050834550
  • Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
  • YayıneviTimaş Tarih / 2020

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Moğollar/tarihin Kara Yazısı ~ Mustafa AlicanMoğollar/tarihin Kara Yazısı

    Moğollar/tarihin Kara Yazısı

    Mustafa Alican

    13. yüzyılın başlarında tarih sahnesine çıkan Cengiz Han önderliğindeki Moğollar, yarım asır içerisinde dünyanın neredeyse yarıya yakınını işgal ettiler. Horasan, Mâverâünnehir, İran, Irak, Azerbaycan,...

  2. Doğu’nun Ve Batı’nın Büyük Sultanı Alparslan ~ Mustafa AlicanDoğu’nun Ve Batı’nın Büyük Sultanı Alparslan

    Doğu’nun Ve Batı’nın Büyük Sultanı Alparslan

    Mustafa Alican

    İslâm âleminin tıkanmışlık hali yaşadığı bir dönemde ortaya çıkan Selçuklularla birlikte İslâm dünyası siyasî birliğini temin etmiş, Sünnî İslâm anlayışı toplumsal hayatın merkezini oluşturmaya...

  3. Türkiye Selçukluları ~ Mehmet Ersan -Mustafa AlicanTürkiye Selçukluları

    Türkiye Selçukluları

    Mehmet Ersan -Mustafa Alican

    Önce Ortadoğu’da egemenlik kurdular, sonra Anadolu’ya yöneldiler. Malazgirt Zaferi’nin ardından Anadolu’nun kapılarını Türklere açtılar. Bir yanda köklü bir imparatorluk olan Bizanslılarla mücadele ettiler, sonra...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur