Babasının, “Birini eleştirmeye kalktığında, herkesin seninle aynı imkânlarda dünyaya gelmemiş olduğunu aklına getir!” sözünü hiçbir zaman unutmamış olan F. Scott Fitzgerald (1896-1940), Caz Çağı Öyküleri adlı bu eserinde, 1920’li yılların Amerika’sının hem göz kamaştırıcı refahını hem de caz müziğin geliştiği boğucu kaldırımlara sahip Güney eyaletlerini göz önüne seriyor. Dönemin ruhunu yansıtan öykülerinde, Fitzgerald, çoğu zaman ihtişamıyla anılan 20’lerin imkânsızlıklarını da kendine özgü anlatım tarzıyla ele alıyor. Adı sıklıkla, Ernest Hemingway ve William Faulkner gibi usta öykücülerle birlikte, Amerikan edebiyatının “Kayıp Kuşak”ının en parlak edebiyatçıları arasında anılan yazar, Birinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan o ağır buhrana, karakterlerinin ikili ilişkileriyle minör bir yaklaşım sergilemekte. Hovardalığın ve zenginlik arzusunun galip geldiği Caz Çağının öykülerinin merkezinde yer alan kadın-erkek, zengin-fakir ilişkileri, Fitzgerald’ı, yalnızca kendi döneminin yazarı olmaktan çıkarıp, günümüze de seslenir hâle getiriyor.
İÇİNDEKİLER
Roger Lathbury:
“Caz Çağı: Bir Dönemin Ruhu”
007
Benim Son Uçarı Kızlarım
013
Jöleli Şeker
014
Devenin Arka Tarafı
045
1 Mayıs
086
Porselen ve Pembe
164
Fanteziler
180
Ritz Büyüklüğünde Bir Elmas
182
Benjamin Button’ın Tuhaf Hikâyesi
243
Cheapside’lı Tarquin
283
“Ey Kızıl-Kahve Saçlı Cadı!”
295
Sınıflandırılmamış Başyapıtlar
344
MutluluğunTortuları
345
Bay Icky
380
Dağ Kızı Jemina
392
Caz Çağı:
bir dönemin ruhu
roger lathbury
Fitzgerald ve yazıları olmadan caz çağından bahsetmek mümkün değildir. Fitzgerald caz çağına adını veren kişi, The Great Gatsby1 (1925) ise bu çağı temsil eden roman olarak kabul edilmektedir. Fitzgerald’ı üne kavuşturan şeyin caz çağının kendisi olması, onun bu çağa karşı hissettiği karmaşık hisleri biraz gölgede bırakmıştır çünkü kendisi aynı anda çağı hem en çok eleştiren hem de en çok yücelten kişidir. Yarım düzineden fazla biyografisi, Fitzgerald’ı sadece “şöhret” olmaktan bir “Amerikan miti” olma seviyesine yükseltmiştir. Her ne kadar zenginlik peşinde koşmayı ahlaksızlık olarak resmetmiş olsa da, kendi maddi ve edebi başarı arayışı günümüzde hâlâ bir Amerikan rüyası olarak görülmektedir.
Fitzgerald’a göre, caz çağı Mayıs 1919’dan Ekim 1929’a kadar sürmüştür. Maxwell Perkins’e yazdığı “ona isim verme onuru bana aittir, (…) 1919’un İşçi Bayramındaki isyanların bastırılmasından 1929’da borsanın çöktüğü güne kadar, neredeyse on yıl sürmüştür” sözlerinden de anlaşılabileceği üzere, kendisini caz çağının başlıca tarihçisi olarak görmüştür. “Ecchoes of the Jazz Age”2 (Kasım 1931) isimli yazısında dönemin havasının önemini tekrar vurgular: “Mucizelerin çağıydı, sanatın çağıydı, aşırıya kaçmanın çağıydı, hicvin çağıydı” (The Crack-Up, s. 14). Karakterizasyonunun coşkusuna rağmen Fitzgerald’ın ahlaki tarafı zamanın etik yapı eksikliğine başından beri karşı çıkmıştır. The Side of Paradise’ta3 (1920) Amory Blaine emici bez şirketinde bizzat şeytanın kendisini görür; The Beautiful and the Damned’de4 (1922) zamanın tipik özelliklerinden olan israf yüzünden Anthony ve Gloria Patch’in arası bozulur.
İhtişam ve sersemliğin altında (“beş kuruşun yokken bile parayı dert etmezdin, çünkü etrafında inanılmaz bir bolluk vardı”) zamanın engin iyimserliği yatıyordu. “Amerikan rüyası” ulaşılabilir bir şeydi, bireysel ve maddi tatmin, savaştan büyüsü bozulmuş bir toplumun aşırıya kaçan gösterişinde bile mümkündü. Fitzgerald’ın kurgusu tam olarak da bu iyimserliği, “eğer yeteri kadar iyiysen hayat kontrol altına alabileceğin bir şeydir” inancını hem idealize eder hem de (bazen aynı anda) onunla dalga geçerdi. Bu atmosferin en kusursuz örneği Great Gatsby’de görülmektedir. Romandaki karakterlerin çoğu daha iyi bir hayata, rüyadan “bir parça” almaya heves etmektedir. Great Gatsby’ninki kazanma hevesiyle yanıp tutuşan bir toplumdur: alt sınıf Myrtle Wilson’dan spor figürlerinin yaşadığı yarı elit bir muhite taşınan Jordan Baker’a neredeyse herkes, akışkan bir çevrede zenginlik ve övgü peşinde koşmaktadır. Jaz Gatsby’nin kendisiyse, hem bu konuda diğerlerinden daha tutkulu olması hem de başarmaya en çok onun yaklaşması sebebiyle en önemli karakterdir. Bu karakterler kendi mücadelelerinde farklı derecelerde asalet gösterdiklerinden, Fitzgerald saflıklarını neredeyse bulaşıcı bir hastalık derecesine gelmiş bir sahtekârlıklığı ve sosyoekonomik merdivenin tepesinde olan Tom ve Daisy Buchanan karakterlerinin paraları olmasına rağmen amaçlarının olmadığı bir mutsuzlukta yüzdüğünü göstererek hicivleştirmektedir. satirize etmektedir. Kitaba egemen bilinç olan anlatıcı Nick Carraway’in bu hevesleri paylaşmaması, aksine onlara karşı eleştirel ve ironik bir duruş sergilemesi belki de en çok dikkat edilmesi gereken noktadır.
Fitzgerald’ın 1920’lerdeki kısa hikâyeleri de benzer ancak çoğunlukla daha basit bir bakış açısı sunar. Saturday Evening Post ve diğer dergiler için yazdığı hikâyeleri, bu dergilerin isteklerine uygundu: yazar, hırslı bireylerin başarılarının altını çizmekteydi. Golf malzemelerini taşıyan çocukların, berberlerin ve işadamlarının sosyal tırmanış arayışlarını destekleyen caz çağı fikri, zenginliğin ulaşılabilir bir hedef olduğu yönündeydi.
Caz çağı ismi akıllara bu dönemde hayatların müzik etrafında döndüğü fikrini getirir. Ancak caz anlamındaki caz Fitzgerald’ın kurgusal dünyasının küçük bir kısmıdır. Kendi kaleminin ritmini son derece bilinçli bir şekilde idare etmesine rağmen, caz onun için Vachel Lindsay (1879-1931), Langston Hughes (1902-67) veya Kenneth Rexroth (1905-82) için olduğu gibi yönlendirici bir rol oynamıyordu. Daha ziyade, Fitzgerald cazı Yirmilerin ruhunun bir metaforu olarak, daha geniş bir anlamda kullanmıştır. Bu yüzden ona bazen “caz çağının şairi” denilmektedir. Kesinlikle, kendi zamanının farkındalığına sahip olan Fitzgerald anlatılarına popüler şarkıları serpiştirmiştir: Great Gatsby’de “Ain’t We Got Fun” ve “The Shieh of the Araby” şarkılarının sözlerini içermektedir ve “The Beale Street Blues” (sadece bu şarkı cazdır) şarkısının bahsi geçmektedir. Gatsby’nin partisindeki orkestra “Vladimir Tostoff’un Caz Dünya Tarihi” şarkısını çalmaya başladığında bu kompozisyonun müzik olarak kulağa nasıl geldiğine dair bir şey söylenmemektedir, çünkü Fitzgerald’ın caz müzik hakkında teknik bilgisi yoktur ve bu konuda yazmamıştır. Fitzgerald’ın asıl ilgilendiği şey bir müzik türü olarak cazın kibrini hicivleştirmektir: Great Gatsby’nin geçtiği zaman dilimi olan 1922’de insanlar cazın bir şekilde dünya tarihini özetleyebileceğine inanmaktadır.
Ne var ki, her ne kadar ritmini taklit etmeye çalışmadıysa da, Fitzgerald kurgusunun bir kısmını, özellikle günümüzde çok bilinen işlerinden daha az ironik olan hikâyelerini, cazla özdeştirmiştir. Perkins’e yazdığı mektupta üçüncü öykü derlemesi olan All the Sad Young Men’deki5 düzyazılardan bahsederken, “Dice, Brass Knuckles & Guitar”dan6 “canlı caz” olarak, “Rags Martin-Jones and the Prince of the Wiles”dan7 ise “o kadar iyi bir fantastik caz ki [Saturday Evening Post dergisi editörü George Horace] Lorimer + [Hearts dergisi editörü] Long reddettiler,” diye bahsetmiştir.
1929’un Ekim ayında başlayıp tüm hedonizmi, “erken gelişmiş samimiyetleri” ve “gergin dürtüleriyle” birlikte caz çağına son veren Büyük Buhrandan iki yıl sonra, Fitzgerald caz çağını en derin ve istikrarlı duygulardan biri olan nostaljik bir parıltıyla görmeye başlamıştır. “O zamanlar genç olan hepimize gülpembe ve romantik geliyor, çünkü çevremiz hakkında bir daha asla o kadar yoğun hisler hissetmeyeceğiz” (“Echoes of the Jazz Age”, CU, s. 22) ve “Geri gel, geri gel, ey parıltı ve beyaz!” (“My Lost City”,8 CU, s. 33) Notebooks’a9 şöyle yazmıştır:
Şimdilerde o patırtılı günlerdeki halimize insanda korku uyandıran bir ayıplamayla bakmak moda oldu. Ama o patırtılı günlerin meziyetleri de vardı: hayat birçok insan için çok daha büyük ve neşeliydi, savaş ve kıtlık zamanlarında Sparta’da izdiham olması, inanılmaz görkemini unutturacak kadar kafamızı karıştırmamalıdır. Çok güzel şeyler vardı. Bu gözler iki bin misafirine şampanya ısmarlayan bir adam, dünyanın en iyi heykeltraşına kocaman bir merdiven siparişi veren bir kadın, sekiz yüz bin dolarlık bir çeki yırtıp atan bir insan gördü. (#1769) daş yazar Fitzgerald’ı o zamanlardan ayrı düşünemiyordu. 1967’de Paul Gallicio (1897-1976), “Fitzgerald’ın yazar olarak tek bir ölümcül hatası vardı. Şüphesiz bu Yirmilerin şairi, kendi jenerasyonunu on ikiden vurabiliyordu, ama diğer hiçbir jenerasyon için aynısını yapamıyordu,” demiştir. Ancak zamanın ilerlemesiyle, Yirmilerin üzerindeki toz kalkmış, çoğunlukla Fitzgerald’ın yazıları sayesinde onun gördüğü bereketli romantik geçmiş haline gelmiş ve Amerikalıların benlik bilincinde belirleyici olmuştur. Sanatı sayesinde (dil ve metafor yeteneği, mimiklerinden bir jenerasyon yaratma ve o mimikleri herhangi birinden daha önemli hale gelen kalıplara sokma yeteneği) resmettiği ve eleştirdiği çağı hem aşmış hem de kişiliğini onunla özdeştirmiştir. Great Gatsby’deki Nick Cartaway gibi, o da “hem içeride hem dışarıda, aynı anda hayatın bitirilemeyecek çeşitliliği tarafından hem büyülenmiş hem de ondan iğrenmiştir.” Dolayısıyla hayatı, ama daha önemlisi kurgusu sayesinde, Fitzgerald, vaktinde kendisini kuşattığını düşündüğü caz çağını kuşatmıştır.
BENİM
SON UÇAN
KIZLARIM
jöleli şeker
Bu bir güney yakası öyküsüdür, olaylar Georgia’nın şirin kasabası Tarleton’da gerçekleşir. İçimde Tarleton’a karşı yoğun bir ilgi var ama her nedense ne zaman onun hakkında bir hikâye yazacak olsam güneyin dört bir yanından şahsım aleyhine hiç çekinilmeden yazılmış hakaret dolu mektuplar alırım. “Jöleli Şeker” Metropolitan’da yayımlandı ve bu sitem dolu mektuplardan payına düşeni almayı başardı.
Hikâye, ilk romanım yayımlandıktan kısa bir süre sonra acayip şartlar altında yazıldı. Dahası ilk kez bu hikâyenin yazımında birilerinden yardım aldım. Zarla oynanan bir kumar sahnesini anlatmakta zorluk çekeceğimi anladığımda güneyde büyümüş bir kız olan karımdan yardım istedim çünkü o bölgeye ait bu oyunun kurallarına ve tekniğine hâkim olması muhtemeldi.
Jim Powell fasulye şeklindeki jöleli şekerlerden birisiydi. Her ne kadar onu daha çekici bir karakter yapmayı arzulamış olsam da sizleri bu konuda kandırarak haksızlık etmiş olacağımı düşündüm. Sabit fikirli, önyargılı ve yüzde doksan dokuz onda dokuz oranında jöleli şekerin tekiydi;
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Hikaye
- Kitap AdıCaz Çağı Öyküleri
- Sayfa Sayısı404
- YazarScott Fitzgerald
- ISBN9786057947062
- Boyutlar, Kapak15 x 24 cm, Karton Kapak
- YayıneviVakıfbank Kültür Yayınları / 2018
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Belleğin Kuytularından ~ Hilmi Yavuz
Belleğin Kuytularından
Hilmi Yavuz
Belleğin Kuytularından ile gerçekten zor, ama o ölçüde de talihsiz bir işe giriştiğimin ta başından beri farkındayım. Bu portrelerin arasında dost olduklarım da, olmadıklarım...
- Sardinya Efsaneleri ~ Grazia Deledda
Sardinya Efsaneleri
Grazia Deledda
Her hazinenin kapısında bir lanet bekler sizi… İtalyan edebiyatının büyük ozanı Deledda’nın kaleminde canlanan Sardinya Efsaneleri, kaderlerinde acı ve ölüm olan sıradan insanların sıra...
- İmtiyaz, yahut Cici Kızlara Bir Roman ~ Sezen Ünlüönen
İmtiyaz, yahut Cici Kızlara Bir Roman
Sezen Ünlüönen
“Önceleri gönülsüz ve çekingen olan Nergis arkadaşlarının neşeli hal ve tavırlarından, yalan yanlış uyduruk cevaplarından yavaş yavaş gecenin manasına ve gayesine uyandı. Burada kendisinin...