Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Hovarda Âlemi – Taşrada Eğlence ve Erkeklik
Hovarda Âlemi – Taşrada Eğlence ve Erkeklik

Hovarda Âlemi – Taşrada Eğlence ve Erkeklik

Osman Özarslan

“Abi şimdi diyelim kadın benim yanımda oturuyor, vol söylemezsen kalkar. Kalksa misal ortamda bir sürü orospu çocuğu oturuyor, onlar hele aran birileriyle bozuksa, belki…

“Abi şimdi diyelim kadın benim yanımda oturuyor, vol söylemezsen kalkar. Kalksa misal ortamda bir sürü orospu çocuğu oturuyor, onlar hele aran birileriyle bozuksa, belki adamın niyeti o değil ama gider oraya oturur diye düşünürsün, kalkmasın dersin. Kadın bunu bilir, garson senin aran kiminle bozuk bunu bilir, zaten garson dediğin adam orospu çocuğunun önde gideni, bir dönüm içinde kırk tazı yakalayamaz. Şimdi kadın bir de senin masana oturunca, hele sen iki üç akşam oraya gidip, bir şeyler söylemişsen, yani yatırım yapmışsan, vazgeçemezsin.”

Taşrada gece hayatının bir panoraması… Ekonomi-politik dinamiğinden eğlence kültürüne, davranış kodlarına, raconlarına… Osman Özarslan, taşrada bir modernlik deneyiminin de mekânı olan gazino ortamının derin bir analizini yapıyor.

Analizin odağında, erkeklik var. Erkekliğin inşasında, gece hayatı ve eğlence kültürünün işlevini anlatıyor kitap. Kadın bedeni üzerinden ve parayla/harcamayla “kanıtlanan” bir erkeklik performansının zengin –ve acıklı- bir tasviriyle karşılaşıyoruz. Cömertlik jestleriyle, yakışıklı veya “belalı” imgesiyle ve türlü marifet sergileyerek gerçekleştirilen o performansı, yazar bir “erkeklik müzayedesine” de benzetiyor. Garsonların, fedailerin yanı sıra konsomatrislerin dünyası da yansıyor çalışmaya. Onların bu erkeklik inşasındaki rolleri yanında, kendi stratejileri var.

Sadece konusuyla değil, çok yönlü ve ince bakışıyla da renkli bir çalışma.

İÇİNDEKİLER
ŞÜKRANLAR…………………………………………………………………………………………………………………………..9
BİRİNCİ BÖLÜM
GİRİŞ………………………………………………………………………………………………………………………………………..11
Teorik satıh…………………………………………………………………………………………………………………………14
Saha………………………………………………………………………………………………………………………………………….19
İKİNCİ BÖLÜM
TAŞRA…………………………………………………………………………………………………………………………………….23
Giriş…………………………………………………………………………………………………………………………………………..23
Argümanlar…………………………………………………………………………………………………………………………27
Türkiye taşrasının tarihsel hikâyesi……………………………………………………………………29
Taşranın mekânları, taşranın insanları…………………………………………………………….36
Edebiyatın taşrası…………………………………………………………………………………………………………..37
Sinemanın taşrası, taşranın metropole taşınması……………………………………39
Münzevi sıkıntısından buhranın sıkıntısına…………………………………………………40
Sıkıntı: Depresyon mu, yaratıcılık mı?……………………………………………………………..42
Sıkılan modern insan: İlerlemenin peşinde………………………………………………….45
Avrupa’da sıkıntı…………………………………………………………………………………………………………….47
Modern sıkıntı ve eğlence üzerinden
Türkiye taşrasının oluşumu……………………………………………………………………………………..51
Türkiye’de modern eğlence…………………………………………………………………………………….58
Taşra eğlencesi…………………………………………………………………………………………………………………60
Kırsalın geleneksel eğlenceleri……………………………………………………………………………..62
Kentlerdeki fazlanın taşraya ihracı ……………………………………………………………………64
Sonuç ………………………………………………………………………………………………………………………………………65
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
ERKEKLİK……………………………………………………………………………………………………………………………..67
Erkeklik çalışmalarının kısa bir özeti ve argümanlar…………………………….70
Erkekliğin harcama ile imali ……………………………………………………………………………………74
Erkeği çileden imal etmek………………………………………………………………………………………..75
Kadın bedeninden erkeklik imal etmek………………………………………………………….78
Paralı………………………………………………………………………………………………………………………………………..79
Hegemonya ve harcama……………………………………………………………………………………………82
Erkeklik müzayedesi…………………………………………………………………………………………………….89
Avcı ve imkânsız av……………………………………………………………………………………………………….93
Belalı……………………………………………………………………………………………………………………………………..100
Bir isim edinmek …………………………………………………………………………………………………………..103
Erkeklik performansı…………………………………………………………………………………………………106
Çakma belalı ……………………………………………………………………………………………………………………108
Yakışıklı……………………………………………………………………………………………………………………………….112
Konsomatrisin bedenleri………………………………………………………………………………………..114
Erotik beden ve gece hayatının inşası…………………………………………………………..115
Cinsel beden ve fazlanın imali……………………………………………………………………………117
Yakışıklı: Kuruculuktan yıkıcılığa……………………………………………………………………..120
Kadın alanının yıkılması………………………………………………………………………………………….123
Proje sevgiliden maço erkeğe……………………………………………………………………………..124
Sonuç ……………………………………………………………………………………………………………………………………125
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
KONSOMATRİS……………………………………………………………………………………………………………..129
Argümanlar………………………………………………………………………………………………………………………131
Yoksulluk-iyiliğin ve kötülüğün ötesinde…………………………………………………..133
Yoksulluğun neoliberal hali –
enformelleşme ve borçluluk ………………………………………………………………………………..134
Öznelliğin inşası……………………………………………………………………………………………………………142
Senaryolar…………………………………………………………………………………………………………………………144
Alkol savaşı………………………………………………………………………………………………………………………148
Hatırlamak………………………………………………………………………………………………………………………..149
Patronaj ve cömertlik………………………………………………………………………………………………..150
İmitasyon beden ve konsomatris öznelliğin sınırları………………………….152
Öznelliğin miadı……………………………………………………………………………………………………………155
Sonuç ……………………………………………………………………………………………………………………………………157
BEŞİNCİ BÖLÜM
SONUÇ…………………………………………………………………………………………………………………………………159
Modernlik deneyimi olarak gazinolar…………………………………………………………..160
Teorik satıh alan çalışmasına karşı ………………………………………………………………….161
KAYNAKÇA…………………………………………………………………………………………………………………………….168

BİRİNCİ BÖLÜM
GİRİŞ

Çavdır, Burdur’a bağlı bir ilçe. Coğrafi olarak güneybatı Akdeniz’e, kültürel olarak Teke denilen yöreye bağlı. 1960’larda kasaba ve belediyelik olan Çavdır, 90’ların başına kadar 2000 civarında nüfusu barındırdı; 1990 senesinde, Turgut Özal ilçe vasıflarına çok da uymayan bu kasabayı, birtakım siyasi kaygılarla ilçe yaptı; bu tarihten sonra, ticaretin hacmi ve nüfus biraz büyüse de Çavdır ilçesinin genel çerçevesi değişmedi. Şu anda ilçenin nüfusu 4.000’e ulaştı, yaklaşık 500 civarında memur, 250 civarında küçük esnaf, kalan nüfusun bir kısmı çiftçilik, bir kısmı da tarıma dayalı işçilik/işsizlik üzerinden geçimini sağlamaya çalışıyor. Zaman zaman kimi sebeplerden dolayı, yaşadığım 3-4 bin nüfuslu taşra ilçesini terk etsem de dönüp dolaşıp doğduğum bu yere geldim. Ömrümün büyük bir kısmı burada geçti ve daha da geçecek gibi görünüyor. Bu çalışmanın en büyük avantajı hatta belki de sebebi, benim taşralı kimliğimin yanı sıra ailemin yapmış olduğu işlerin gece hayatıyla yakından temasıdır. Zira, ben doğduğum sırada, babam kamyonculuktan iflas etmiş bir nakliyeci olarak taşrada bir meyhane işletmeye çalışmaktaydı. Çok küçük yaşlardan itibaren, yaşımın ve fiziki durumumun el verdiği ölçülerde meyhanede babama yardım ettim ve gece hayatına ilişkin ilk gözlemlerimi bu sırada edindim. Alevi-Türkmen kültürünün karakteristik özelliklerini taşıyan Teke yöresinin kültürel iklimi; alkol tüketimi, hovardalık ve kumar gibi işleri erkeğin elinin kiri olarak hoş gö rür(dü). Bu iklimin sağladığı “hoşgörü” ortamında, Çavdır ve civarındaki meyhanelerde işler, 80’ler boyunca ve 90’ların ortalarına kadar mevsimlere ve hasada bağlı olarak yazın hareketli; kışın “olanına bereket” kabilinden sürdü gitti. Ne var ki, 90’lardan itibaren taşrada alkollü lokantalar iş yapmamaya başladı. Çünkü kimi meyhaneler, müşterilerin yanına müşteri kılığında konsomatris kadınlar oturtmaya başlamışlardı. Daha çok tercih edilen bu yeni “meyhaneler” yüzünden, bizimkine benzer işletmeler birer ikişer kapanıyordu, ki 92 senesi itibariyle biz de meyhaneyi kapatıp Antalya’ya taşındık. Aslında o dönemde ailemizin yaptığı işi değiştirmek zorunda bırakan değişiklikler, özellikle taşra hayatında ve eğlencesinde kimi ciddi değişikliklere ve dönüşümlere işaret etmekteydi. İlk köklü değişim, mekânın işletme mantığında ortaya çıktı. Eskiden meyhanelerde, bira ya da rakı eşliğinde içkiye uygun mezeler tüketilir, fonda hafif bir müzik çalar ve “memleketin nasıl kurtulacağı, evdekilerin dırdırı, çocukların dersleri, hanenin borçları” vb. hakkında uzun uzun sohbet edilirdi. Bu akşamcılık kültüründe asıl önemli olan şey, muhabbet etmekti. Bu muhabbet erkekler arasında olur; zaten işletmeci, çalışanlar ve müşteriler arasında çok istisnai durumlar hariç kadın bulunmazdı. Denilebilir ki, meyhaneler erkeklerin mahrem kamusal alanlarıydı. Ne var ki, meyhanelerden gazinolara dönüşen işletmelerde, ortama gürültülü bir müzik eşlik ediyor; kimse kimsenin ne dediğini anlamıyor, hatta belki anlamak istemiyor; erkekler, bütün dikkatini masaya oturtulan konsomatris kadına veriyor, kadının masada oturmaya devam etmesi için yüksek miktarda paralar harcıyor ve bu esnada da konsomatris kadınları ayartmaya çalışıyorlardı. Bu konunun benim için bir çocukluk hatırası değil akademik bir merak haline gelmesi; taşrada yaşanan değişiklikler, Antalya’ya göç etmek zorunda kalışımız ve gece hayatı çalışanlarının, özellikle kadınların, taşranın kamusal alanında sıklıkla ve daha çok sayıda görünmeye başlamaları üzerine işte tüm bunları birbirine bağlayan tarihsel kırılma anları hakkında düşünmeye başlamamın sonucudur. 2000’lerden sonra, önce internet kafelerde, arkasından kuaförlerde, arkasından kendi kullandıkları ve çoğunlukla neredeyse hurdaya dönmüş otomobillerinde ve son olarak da akşama müşteri ayartmak için çıktıkları taşra kahvehanelerinde okey masasının köşesinde otururken görmeye başladık konsomatrisleri. Geçmişte Alevi-Türkmen kültürünün etkileriyle sol hareketin kurtarılmış bölgelerinden birisi olarak bilinen ama 90’lardan itibaren dinî cemaatlerin, 2000’lerden sonra da Gülen Hareketi ve AKP’nin yoğun müdahaleleriyle artık muhafazakâr olarak bilinen bir taşra bölgesi için aykırı sayılabilecek bu görünüşler, benim meseleye biraz daha dikkat vermeme neden oldu. Kadınların, onların peşinde memleket gezen erkeklerin ve gazinolarda servet tüketen müşterilerin hikâyelerini biriktirmeye başladım. Bu meseleye dikkat kesildikçe ve hikâyeleri toparladıkça, kadınların aslında bu taşra kamusal alanındaki aykırı görünürlüğünün taşra hayatında, gece hayatının kadın ve erkek aktörleri arasında ve gece hayatının eğlence anlayışındaki ciddi değişimlerin bir sonucu olduğunu fark ettim. Meyhanelerden gazinolara doğru gerçekleşen dönüşümle birlikte, eğlencenin yapısı, işletmenin yapısı, çalışanların profili ve hepsinden önemlisi gece hayatının müdavimi olan erkeklerin âlemciliğe yükledikleri anlam ve birbirleriyle ilişkisellikleri köklü bir değişime uğramış gibi görünüyordu. Akademik çalışmamı taşra ve gece hayatının yapısı, özneleri (kadınlar, müşteriler, çalışanlar, işletmeciler) ve bu öznelerin birbirleriyle ilişkisellikleri üzerine yapmaya karar verdim. Başka bir deyişle bu çalışmayı, taşranın gece hayatı ve bu hayatın aktörlerinin ilişkisellikleri, bu ilişkiselliklerin baş aktörleri (gibi görünen) erkekler ve onların kendi aralarındaki ilişkiler ve bu ilişkisellikleri yöneten, çekip çeviren kadınlar ve tüm bu aktörlerin Türkiye’nin bir taşrasında ve Türkiye tarihinin biranında ortaya çıkış biçimleri üzerinden yürütmeye çalıştım.

Teorik satıh

İlk olarak tüm bu ilişkisellikleri karşılaştıran, kuşatan, üreten ve kısıtlayıp genişleterek şeklini veren taşra mekânının, yakın Türkiye tarihinin bu döneminde hangi anlama gelebileceği üzerine düşünmeye çalıştım. Taşra tarihsel olarak pek çok biçimde üretilmişti (sürgün yeri, memleket, geri kalmışlık, yobazlık vb.), ama bilhassa bu çalışmanın mülakatlarında en fazla karşılaşıldığı biçimiyle, taşra kırsalla ilişkili bir coğrafya parçası olmanın ötesinde sıkıntı duygusu ile ilişkili (burada ne yapılır ki, burası çok sıkıcı) bir hissiyat biçimine işaret ediyor gibiydi. Dolayısıyla bir hissiyat olarak taşra, yalnızca taşranın merkeze ulaşamayan kırsalını değil, kentlerin metruk ve klostrofobik alanlarını da kapsamaktaydı. Taşranın klostrofobik bir sıkıcılık üzerinden ele alınması, akademik olarak çok yapılmış bir şey olmasa da sinema ve edebiyat bu alanda da akademinin önüne geçmiş ve metruk alanlarda yaşanan çıkışsızlık duygusu, Zeki Demirkubuz’un (1997, 2001, 2006) ve Nuri Bilge Ceylan’ın (2002, 2006) kimi filmlerinde, Ahmet Hamdi Tanpınar (2001) ve Yusuf Atılgan’ın (2007) kimi eserlerinde ve Nurdan Gürbilek (2010) ve Asuman Suner’in (2006), taşra imgesini sinema ve edebiyatta takip eden kimi denemelerinde ele alınmıştı. Taşrayı ve onun gece hayatı üzerinden şekillenen ilişkilerini sıkıntı üzerinden ele almaya karar verdikten sonra, geldiğim noktada başka bir problemle yüzleşmem gerekti. Taşra sıkıntı demekse, sıkıntı n’olaydı? Şimdilerde insanın kendisini eğlendirecek bir şey bulamadığı zamanları anlatmaya yarayan sıkıntı durumu, geçmişte ve modern zamanların başlangıcında başka anlamlara da gelmişti. Örneğin, kimi düşünürlere göre, sıkıntı geçmişte insanın kendisini tekâmül ettirebilmesi için bir imkândır (Nietzsche, 1996; Benjamin, 2002) ve bu bakımdan sıkıntı özellikle Ortaçağ’da ruhbanların ve aristokratların bir ayrıcalığıdır (Svendsen, 2005). Sıkıntının taşraya ihraç edilmesi ise David Harvey’e (2003) göre endüstriyel kapitalizm sonrası, modern şehirlerde, bilhassa Paris’te yaşanan kentlilik ve kentli eğlencesi deneyimlerinin ardından gerçekleşmiştir. Modern hayatın eğlence teknolojileri ve piyasalaştırılmış endüstriyel eğlenceler, taşra hayatını sıkıcılığa tahvil ederek, orayı zaten ahlâki açmazlarından ve ruhani sıkıntılarından dolayı intihar edecek olan Madam Bovary’lere terk etmişlerdir (Harvey, 2003). Böylelikle eğlence, zamanı metalaştırabilen eğlenceler ile eşitlenirken, sıkıntı da bütün kemaliyet (münzevilik, inziva vb.) imkânlarından arındırılarak som buhran anları olarak yeniden üretilmiştir. Her ne kadar taşra ile sıkıntının eşitlenmiş olması özellikle Türkiye için yakın zamanın bir üretimi gibi görünse de sıkıntı ve taşra arasındaki ilişki kapitalist modern eğlence piyasasının ortaya çıkışıyla akrandır. Bu eşitlenme iki biçimde gerçekleştirilmiş gibi görünmektedir: Ya taşranın eğlence piyasasına meta olması mümkün görünmeyen geleneksel eğlenceleri tarihin dışına itilmiş, kalanlar da modern eğlence biçimlerine uyarlanarak piyasaya devşirilmiş ya da sıkıntı bütün felsefi-sosyolojik varoluş bağlamlarından ve imkânlarından kopartılarak eğlencesizlikle eşitlenmiştir. Böylelikle, taşra-sıkıntı eşitlenmesini anlaşılır kılmak için, taşrayı kuran sıkıntıyı ve sıkıntıyı olumsuz bir durağanlıkla eşitleyip taşraya ihraç eden tarihsel dönüşüm noktalarını, bilhassa kapitalist modernliğin eğlence teknolojileri ve piyasaları üzerinden ele almak gerekmektedir. Bir duygu olarak taşranın ve bir coğrafya parçası olarak sıkıntının, erkeklik ile yakından alakası var. Öncelikle Yıldırım Türker’in (2004) dediği gibi sıkıntı erkekliğin kronik rahatsızlıklarından birisi. Zira, erkeklik bir kimlik olarak diğer kimliklerden daha fazla kamusal alana ve bu alanın performatif kullanılışına ihtiyaç duyuyor (Butler, 1993). Modern eğlence piyasasının tanımlı kamusallığının dışında kalan taşralı erkekler haliyle sıkılıyorlar ve sıkıntılarından kurtulmak için onlara bir modernlik deneyimi ve sıkıntıyı askıya alma imkânı vaat eden (taşra) gece hayatına devam ediyorlar. Ne var ki gazino-gece hayatındaki erkeklik performansı; Mustafa Kemal’in Çankaya’daki efsane rakı sofralarının arketipinden üretilmiş olan, erkekler arası mahremiyet, muhabbet, sekülerleşme, kamusallaşma, siyasallaşma demek olan meyhane akşamcılığına ait bütün adabımuaşereti, kültürü ve ritüelleri derin bir erozyona tabi tutmuş gibi görünüyor. Akşamcılığın temelinde yatan muhabbet-dertleşme-siyasallaşma seansları, gazino hayatının gürültülü müziğinin altında kalmışa benziyor; bir tür yoldaşlık demek olan, pek çok aşkın anlamlar yüklenen1 akşamcı dostluğu yerini, erkekler arasında kadını avlamak için sürdürülen bir rekabete bırakmış… Dolayısıyla taşra gece hayatının erkeklerini artık akşamcılık, âlemcilik başlıkları altında ele almak imkânsız gibi görünüyor; bu yüzden takip eden sayfalarda, taşra gece hayatının erkekleri paralı, belalı ve yakışıklı tipolojileri üzerinden ele alındı. Her tipoloji, gece hayatının bir açmazına işaret eden bir semptom etrafında şekillendirildi. Simmel’in yaptığı kategorizasyondan esinlenerek oluşturmaya çalıştığım bu tipolojiler (2009) bir yandan taşra gece hayatının semptomları, diğer taraftan da konsomatrislerin merkezinde durduğu gece hayatı ilişkiselliklerinde erkeklerin kadınlara karşı belirli bir pozisyonda ve birbirlerine karşı da belirli bir mesafeyi sürekli teyakkuz halinde korumaya çalışarak inşa etmeye çalıştıkları erkeklik rolleri.2 İlk tipoloji olan paralı, gece hayatı terminolojisinde zenginden ziyade, para harcamayı bilen cömert kişi manasında kullanılıyor. Bu tipoloji gece hayatının finansörü olsa da çoğunlukla, uğrunda bütün servetini tükettiği, borç batağına sürüklendiği, rezil ve zelil olduğu kadınla birlikte bir gece geçirmek bir kenara, bir öpüşüne bile mazhar olma bahtiyarlığını yaşayamadan iflas edip gece hayatının dışına düşer. Ben paralı tipolojisini, erkekliğin en önemli nosyonlarından olan, harcama ve harcamayı statüye dönüştürmeye çalışan erkekler arası mücadele yarışı üzerinden ele almayı denedim. Bu statü mücadelesini, George Bataille’ın (1989) harcama (“expenditure”), Marcell Mauss’un (1967) hediye ve potlaç çözümlemesi ve Baudrillard’ın erotizm analizi ile daha anlaşılır kılmaya çalıştım. Belalı denilen tipoloji ise müşteri değil, daha ziyade bir konsomatrisin peşinde ömrünü tüketen, yerine göre garsonluk, yerine göre fedailik yapan erkektir. Bu erkeklerin hikâyelerini, genel baskın erkeklik (“hegemonic masculinity”) teorisinin en önemli alt başlıklarından birisi olan çilekeşlik yoluyla erginleşmenin bir biçimi olarak değerlendirmeye çalıştım. Benim yakışıklı dediğim tipoloji ise gece hayatının ilişkiselliklerinin ortaya çıkardığı bir yan etki. Aslında gece hayatının bir aktörü olmayan ama gazinolara periferi işletmelerde çalışan (otel resepsiyonu, lokanta garsonu, taksici, gazino bulaşıkçısı vb.) silik sıradan insanlar kendilerinin dışında gelişen kimi iktidar mücadelelerinin sonucu olarak oyuna dahil ediliyorlar. Onların sıradanlıkları, ne paralı ne de kabadayı oluşları, yani diğer erkeklere göre eksik oluşları aslında onların fazlalıkları. Bu sıradan insanları gece hayatının oyunlarına dahil edenler gece hayatında boğulmuş, aşırı erkeklik performanslarından bıkmış kadınlar, bu sıradan erkeklerin eksikliklerindeki boşlukta kendileri için bir nefeslenme ve intikam alanı yaratmaya çalışıyorlar. Yakışıklının bu silikliği, sıradanlığı, iddiasızlığı, konsomatris kadının yaşanmamışlıklarını, istediği gibi şekillendirebileceği deneyimsiz bir sübyanda deneyimlemek için büyük bir keyif alanı açıyor. Ta ki yakışıklı da konsomatris kadından “erkek” olmayı öğrenene değin. Taşranın eğlence hayatında gözlemlenen kültürel ve demografik değişimler aslında, neoliberal dönüşümün tetiklediği büyük kırılmanın yarattığı lokal bir yan etkiden başka bir şey değil. Bu değişim, Türkiye versiyonunun sarstığı geleneksel aile ve kırsal toplumun çözülmesiyle yakından alakalı gibi. Geleneksel kırsal ailenin çözülmesi, yoksullaşma, borçluluk ve enformelleşme gibi neoliberal dönüşümün yıkıcı etkileri, Türkiye’de yaşanan dönüşümün dolaysız sonuçlarını oluşturmaktadır. Tüm bu süreçler sonucunda, gece hayatı hiç olmadığı kadar çok sayıda yoksul kadını gayri meşru bir şekilde istihdam edebildi. Dolayısıyla, son bölümde, konsomatrisliği, öncelikle yoksulluğa çare kabilinden bir meslek, ardından da sınırları olan bir öznellik olarak değerlendirmeye çalıştım.

Saha

Saha çalışmasını yürütürken görüştüğüm kişileri, gece hayatının asıl özneleri olan müdavimler, işletmeciler, konsomatrisler, gazino fedaileri, garsonlar ve işletmeciler arasından seçtim. Çalışmayı küçük bir taşra ilçesinin gece hayatı özneleri üzerine sürdürüyor olmam zaten benim de kullanmayı çok sevmediğim niceliksel çalışma koşullarını ortadan kaldırıyordu. Bir de niyet olarak ben zaten yaptığım çalışma boyunca sayısal ve istatistiki birtakım sonuçlara ulaşmak yerine, gündüzden bakınca oldukça anlamsızmış gibi görünen gece hayatının ritüellerine, öznelerinin mental dünyalarına ve ilişkiselliklerine temas etmek istiyordum. Bu bakımdan niyet, saha çalışmamın sınırları ile tevafuk etti ve çalışmayı sürdürürken temelde niteliksel çalışma yönteminin temel prensiplerine sadık kaldım. Bununla birlikte, niteliksel çalışma yöntemini kullanmış olsam da ulaşmaya çalıştığım insanlara ulaşmam hiç de kolay olmadı. Kendi hemşerilerim olan gazino müdavimi erkekleri, çocukluk arkadaşlarım olan âlemcileri ve akrabadan gençleri müstesna tutarsak, özellikle işletmeciler, gazino fedaileri ve konsomatrislerle konuşmak hiç de kolay olmadı.

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Hafriyat ~ Osman ÖzarslanHafriyat

    Hafriyat

    Osman Özarslan

    “Artık, toprağı kazmak Yadigâr için bir araç değil, amaç olmuştu. İster maden ister firar ister define olsun, tüm bu kazılar, onu öksüz bırakan kalpsiz...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur