Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Kızıl Veba
Kızıl Veba

Kızıl Veba

Jack London

Yıl 2013… Hızlanan kalp atışları, yükselen ateş ve kasılmalar; kızıla çalan yüzler ve vücutlar… Derken telaşsız bir uyuşukluk ağır ağır vücudu kaplıyor, kalbe ulaştığındaysa…

Yıl 2013… Hızlanan kalp atışları, yükselen ateş ve kasılmalar; kızıla çalan yüzler ve vücutlar… Derken telaşsız bir uyuşukluk ağır ağır vücudu kaplıyor, kalbe ulaştığındaysa her şey için çok geç… Bir felaket, çığrından çıkmış bir salgın, yıkıcı bir pandemi dünya nüfusunun tamamının üzerinde telafisi imkânsız bir hasar bırakıyor. Modern kurumlar birbiri ardına çökerken, teknoloji ve bilim işlevini kaybediyor; renkli, capcanlı yeryüzü bir veba salgınıyla tek renge bürünüyor. 1912 yılında yayınlanan Kızıl Veba, kültürün, uygarlığın, hatta kelimelerin anlamını yitirdiği; vahşetin, ilkelliğin ve orman kanunlarının hüküm sürdüğü bir tuhaf devirde, 2073 yılında, Kızıl Ölüm’den sağ çıkmayı başaran bir adam ve vahşi torunlarının toza dumana bulanmış hikâyesini anlatıyor. Tanklar, tüfekler yerini sapan ve mızraklara bırakırken yerle yeksan olmuş medeniyetin hatıraları tek bir kişinin belleğinde canlılığını korumayı sürdürüyor. Jack London’dan uygarlıktan ilkelliğe, imkânsızdan bilinmeze doğru yol alarak gerçekleşen bir kehanet, postapokaliptik bir sarmal…

Yol, bir zamanlar üzerinden demiryolu geçen set boyunca uzanıyordu. Fakat yıllardır bu raylardan tek bir tren bile geçmemişti. Her iki yana uzanan orman, setin eğimini yükseltmiş, ağaçlar ve çalılardan oluşan yeşil bir dalgayla üstünü örtmüştü. Patika ancak bir insanın sığacağı kadar dardı ve sadece yabani hayvanlar tarafından kullanılıyordu. Nadiren de olsa yosunlar arasından kendini gösteren paslı bir demir parçası demiryolunun ve traverslerin hâla orada olduğunun kanıtıydı. Bir yerde, bir bağlantı noktasından fışkırmış, yaklaşık yirmi beş santim genişliğindeki bir ağaç, rayın ucunu bariz biçimde görünecek şekilde havaya kaldırmıştı. Travers de besbelli rayı takip ederek yatağını çakıl taşları ve çürümüş yapraklarla dolduracak kadar uzun bir süre boyunca sivri ucuyla raya tutunmuştu; zira ufalanan, çürümüş kalaslar tuhaf bir eğimle yukarı kalkmıştı. Yol fi tarihinden kalmış olsa da tek raylı bir hat olduğu belliydi. Yaşlı adam ve oğlan işte bu yolda yürüyordu. Ağır ağır ilerliyorlardı çünkü ihtiyar iyiden iyiye kocamıştı, ucuz atlattığı inmenin sonucunda hareketleri titrekti, tüm ağırlığını elindeki değneğe veriyordu. Keçi derisinden sert bir bere başını güneşten koruyordu.

Berenin altından kırçıl kırçıl, kül rengi bir tutam saç dökülüyordu. Büyükçe bir yapraktan ustalıkla yapılan bir siperlik gözlerini koruyor, adımlarını siperliğin altından izliyordu. Kar gibi bembeyaz olması gereken fakat tıpkı saçları gibi hava şartları ve kamp hayatıyla yıpranan sakalları devasa bir arapsaçı gibi neredeyse beline kadar uzanıyordu. Göğsünden ve omuzlarından tek parça halinde pespaye bir keçi postu sarkıyordu. Cildindeki güneş yanıkları, yaralar ve sıyrıklar uzun yıllardır zorlu tabiat şartlarına maruz kaldığını ele verirken pörsümüş, sıska kolları ve bacakları da epey ilerlemiş yaşına delaletti. Önden giden ve kaslarının sabırsızlığını ihtiyarın ağır temposuna uyum sağlayacak şekilde denetleyen oğlanın üzerinde de benzer şekilde tek parça –ortasındaki delikten kafasını geçirdiği lime lime olmuş ayı postundan bir giysi vardı.

On iki yaşından daha büyük değildi. Kulağının arkasına yeni kesilmiş fiyakalı bir domuz kuyruğu sıkıştırmıştı. Elinde orta boy bir yay ve ok tutuyordu. Sırtında da bir sürü ok asılıydı. Boynundan sarkan kayışa tutturulmuş kından bir avcı bıçağının yıpranmış sapı görünüyordu. Derisi güneşten kararmıştı, kedi gibi neredeyse sessiz adımlarla ağır ağır yürüyordu. Mavi, masmavi, insanın içine işleyen bir çift haşin ve keskin göz güneşten kararmış teniyle bariz bir tezat oluşturuyordu. Arkasını kollamayı sanki âdet haline getirmişti. Yürürken etrafı kolaçan ediyor, genişleyen ve titreşen burun delikleri dış dünyadan beynine ardı arkası kesilmeyen mesaj silsileleri taşıyordu. Ayrıca duyma yetisi aşırı gelişmişti; kulakları öylesine talimliydi ki kendiliğinden devreye giriyordu. Bilinçli bir çaba sarf etmeksizin, ister yaprakları hışırdatan rüzgârı ister arıların ve sivrisineklerin vızıltılarını ister en ufak bir sesin bile duyulmadığı anlarda uzaktaki denizin kulağına ulaşan uğultusunu isterse de ayağının tam altında deliğinin girişini toprakla tıkayan bir sincabı olsun, bariz sessizlikteki en küçük sesleri bile duyuyordu  bu sesleri duyuyor, ayrıştırıyor ve sınıflandırıyordu. Oğlan aniden dikkat kesildi. Ses, görüntü ve koku onu aynı anda uyardı. Eli arkasındaki yaşlı adama gitti, ona dokundu ve her ikisi de kımıldamadan oldukları yerde kaldılar.

Önlerinde, setin üst tarafının öte yanından bir çıtırtı yükseldi, oğlanın bakışları kımıldanan çalıların üstüne dikildi. Ardından kocaman bir ayı, bir bozayı çıkıverdi, karşısında insanları görünce o da aniden olduğu yerde kalakaldı. Onlardan hoşlanmamıştı, şikâyet edercesine homurdandı. Oğlan oku yaya yavaşça yerleştirdi, yayı ağır ağır gerdi. Bu esnada gözlerini ayıdan bir an olsun ayırmadı. Yaşlı adam yeşil yaprağının altından tehlikeye baktı ve oğlan gibi o da çıt çıkarmadı. Bu karşılıklı inceleme birkaç saniye boyunca devam etti, ardından ayı artan öfkesini gösterirken oğlan da bir baş hareketiyle yaşlı adama kenara çekilip setin altına inmesini işaret etti.

Oğlan yayını gerili halde hazır tuttu ve geri geri giderek yaşlı adamı takip etti. Setin karşı tarafındaki çalılıklardan gelen çıtırtılar ayının gittiğini haber verene dek beklediler. Oğlan patikaya geri dönerken sırıtıyordu. “Epey büyüktü, değil mi Granser?” diye kıkırdadı. İhtiyar kafasını salladı. “Gün geçtikçe daha da irileşiyorlar,” diyerek serzenişte bulundu tiz ve güven telkin etmeyen sesiyle. “Cliff House* yolunda insanın kendi canından endişe edeceğini görecek kadar yaşayacağımı kim tahmin edebilirdi ki? Ben daha çocukken, Edwin, hava güzel olduğunda San Francisco’dan on binlerce erkek, kadın ve minik bebek buraya gelirdi. Ayrıca o zamanlar etrafta ayı falan da yoktu. Hayır, efendim. İnsanlar onları kafeslerde izleyebilmek için para öderlerdi, o kadar nadir görülürdüler.” “Para nedir Granser?” Yaşlı adam daha yanıt vermeye fırsat bulamadan oğlan hatırladı ve elini muzaffer bir edayla ayı postunun altındaki keseye soktu, yıpranmış ve kararmış bir gümüş dolar çıkardı.

Madeni parayı yaklaştırdığında yaşlı adamın gözleri parıldadı. “Göremiyorum,” diye söylendi. “Bak bakalım tarihini çıkarabilecek misin Edwin?” Oğlan güldü. “Sen Koca Granser’sın,” diye haykırdı neşeyle, “her zaman küçük işaretlerin bir anlamı olduğuna inanıyormuş gibi yaparsın.” İhtiyar madeni parayı yeniden gözlerine yaklaştırırken alışık olduğu hayal kırıklıklarından birini daha yaşadığını belli ediyordu. “2012,” dedi kulakları tırmalayan bir sesle, ardından garip bir şekilde çenesi açıldı. “Beşinci Morgan’ın Sanayici İşadamları Derneği tarafından Birleşik Devletler Başkanı olarak seçildiği yıldı. Darphane’de basılan son madeni paralardan biri olmalı çünkü Kızıl Ölüm 2013’te başlamıştı. Tanrım! Tanrım! Düşünsene! Altmış yıl önceydi ve ben, o zamanları görüp bugün hâlâ hayatta olan yegâne kişiyim. Nereden buldun bunu Edwin?” Oğlan, budalaların gevezeliklerini müsamahalı bir ilgiyle dinleyenler gibi dinliyordu ihtiyarı, sorusuna çabucak cevap verdi.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıKızıl Veba
  • Sayfa Sayısı80
  • YazarJack London
  • ISBN9786256462038
  • Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviSel Yayınları / 2023

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Demiryolu Serserileri ~ Jack LondonDemiryolu Serserileri

    Demiryolu Serserileri

    Jack London

    London, Demiryolu Serserilerinde serseriliği, başıboşluğu ve suça yatkınlığı 19. yüzyılın son çeyreğinde Amerika’da yaşanan ekonomik bunalımın fonunda, Amerikan yaşama tarzının ince, çarpıcı bir eleştirisine...

  2. Uçurum İnsanları ~ Jack LondonUçurum İnsanları

    Uçurum İnsanları

    Jack London

    Jack London, bu kitabı geçen yüzyılın hemen başında, üzerinde güneşin batmadığı Büyük Britanya İmparatorluğunun ihtişam ve gücünün doruğunda olduğu bir dönemde (1902) kaleme almıştır....

  3. Ademden Önce – Before Adam ~ Jack LondonAdemden Önce – Before Adam

    Ademden Önce – Before Adam

    Jack London

    Jack London az rastlanır anlatı yeteneğiyle kendisini ilgilendiren birçok farklı alanda eser verdi. Ademden Önce, ilk insanın çarpıcı öyküsüyle, genetik kodlanmayı, rüyaları ve ilkel...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Büyük Dörtler ~ Agatha ChristieBüyük Dörtler

    Büyük Dörtler

    Agatha Christie

    Poirot’nun yatak odasının kapısında toza toprağa bulanmış bir adam durmaktadır. Zavallı adam Poirot’ya boş boş bakıp yere yığılır. Bir anda neye uğradığını anlamayan yaşlı...

  2. Nehrin Dönemeci ~ V.S. NaipaulNehrin Dönemeci

    Nehrin Dönemeci

    V.S. Naipaul

    Bana dükkânı ucuza satan Nasreddin, işi devraldığımda kolayca üstesinden gelebileceğime ihtimal vermemişti. Afrika’daki diğer ülkeler gibi, bizimki de bağımsızlığın ardından birtakım sorunlar yaşamıştı. İçerilerdeki, büyük nehrin dönemecindeki kasaba hayatiyetini kaybetmiş gibiydi; Nasreddin de her şeye sıfırdan başlamam gerekeceğini söylemişti.

  3. Davetiye ~ Vi KeelandDavetiye

    Davetiye

    Vi Keeland

    Aşk bazen gün gibi ortadadır. Bazen de… Şehrin en büyülü mekânında gerçekleşecek düğüne hiç beklenmedik bir davetiye almıştım. Fakat ufak bir sorun vardı: Davetiye...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur