Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Nişanlı Kız
Nişanlı Kız

Nişanlı Kız

Anton Pavloviç Çehov

Çehov’un 1896-1903 arasında yazdığı öykülerden oluşan Nişanlı Kız, Rusya’nın gerek taşra gerekse kent hayatına unutulmaz karakterler ve sahnelerle eğiliyor. Karla gübrenin birbirine karıştığı çamur…

Çehov’un 1896-1903 arasında yazdığı öykülerden oluşan Nişanlı Kız, Rusya’nın gerek taşra gerekse kent hayatına unutulmaz karakterler ve sahnelerle eğiliyor. Karla gübrenin birbirine karıştığı çamur içindeki Rus kasabalarında ilerleyen “at arabaları”, ölgün bir fenerin aydınlattığı bir şalupa, akordeon sesiyle çınlayan meyhaneler, rüşvet alarak zenginleşen taşra memurları, genç yaşta evlenen kadınların uğradığı hayal kırıklıkları Çehov’un radarına girerken Rusya, büyük ve küçük hikâyelerin iç içe geçtiği destansı bir coğrafyaya dönüşüyor. Çehov öykücülüğünde doruk noktası olan Nişanlı Kız, ustaca hazırlanmış bir geç dönem seçkisi.

“Anton Pavloviç’in öykülerini okurken havası dupduru, hüzün dolu bir sonbahar gününde hissedersiniz kendinizi.”
MAKSİM GORKİ

“Çehov, sözün ağırlığına verdiği değerden ötürü şatafatlı, yapmacıklı sözcüklere büyük tepki gösterirdi.”
İVAN BUNİN

İÇİNDEKİLER

ÖYKÜLERE DAİR GÖRSELLER……………………………………………………………………………….7
KRONOLOJİ……………………………………………………………………………………………………………………….11
ÖNSÖZ
ANTON PAVLOVİÇ ÇEHOV /
SERGEY YAKOVLEVİÇ YELPATYEVSKİ………………………………………………………………….19
Aşk Üstüne
Çekme Katlı Ev……………………………………………………………………………………………………..31
Taşralı………………………………………………………………………………………………………………………………53
Köylüler………………………………………………………………………………………………………………………..153
Peçenek…………………………………………………………………………………………………………………………189
Baba Yurdunda………………………………………………………………………………………………….201
At Arabasında……………………………………………………………………………………………………..217
Kılıflı Adam……………………………………………………………………………………………………………227
Bektaşiüzümü………………………………………………………………………………………………………243
Aşk Üstüne……………………………………………………………………………………………………………….257
İonıç………………………………………………………………………………………………………………………………….269
Canım Benim………………………………………………………………………………………………………..293
Yeni Yazlık……………………………………………………………………………………………………………….309
Küçük Köpekli Kadın…………………………………………………………………………………327
Çukurda……………………………………………………………………………………………………………………….349
Nişanlı Kız………………………………………………………………………………………………………………393
SONSÖZ
ANTON ÇEHOV’LA İLGİLİ ANILARIM /
İVAN ŞÇEGLOV (LEONTYEVİÇ LEONTYEV)…………………………………………………..417
ÖYKÜLERE DAİR KÜNYE BİLGİLERİ……………………………………………………………431

Çekme Katlı Ev

1

Anlatacağım olay bundan altı-yedi yıl önce T. ilinin ilçelerinden birinde, Belokurov adındaki genç bir toprak ağasının evinde geçti. Belokurov sabahları erken kalkar, Rus köylülerinin giydiği türden mintan giyer, akşamları sürekli bira içer, kimseden, hiçbir zaman anlayış görmediğini söyleyerek yaşamından yakınır dururdu. Kendisi eski bey konağının yan bölmesinde yaşardı; bense üzerinde yatıp kalktığım geniş bir divan ve can sıkıntısından iskambil falı açtığım koca masadan başka tek eşyası bulunmayan, konağın sütunlu, kocaman salonunda yatar kalkardım. En durgun havalarda bile salonun külüstür sobasından uğultular yükselir, hele fırtına çıktığında bütün konak parçalara ayrılacakmış gibi sarsılır, geceleri on pencerenin onunda birden şimşekler çakardı, işte o zaman ben korkudan ne yapacağımı bilemezdim. Yazgım beni sürekli aylaklığa mecbur etmiş gibiydi; günlerdir, aylardır tek iş yapmıyordum. O yüzden pencerelerden gökyüzünü, kuşları, bahçeyi seyrediyor, elime ne geçerse okuyor, durmadan uyuyordum. Bazen de evden çıkıp akşamın geç saatlerine değin dışarıda dolaştığım oluyordu.

Gene böyle bir gün eve dönerken yolum daha önce görmediğim bir çiftliğe düştü. Güneş batmış, akşamın alacakaranlığı çiçeğe duran çavdar tarlalarının üzerine çökmüştü. Biraz ileride iki sıra üzerine yan yana dizilmiş köknar ağaçları ilişti gözüme; ağaçlar, aralarında uzayıp giden yolda koyu gölgeler bırakarak duvar gibi yükseliyordu. Çiftliğin sınır çiti üzerinden atlayarak bu güzel yolda yürümeye başladım. Ayaklarım yerde serili iğne yaprak örtüsü üzerinde kızak gibi kayıyordu. Hava durgun, ağaçların tepelerinde örümcek ağlarına çarpan güneşin altın renkli parıltısı ışıl ışıldı. İğne yaprakların insanın soluğunu kesecek derecede keskin bir kokusu vardı. Köknarlı yolun bitiminde ıhlamur ağaçlarının sıralandığı bir yol daha başladı. Burası da sessizdi, ortalıkta kimsecikler gözükmüyordu.

Ben yürüdükçe kuru yapraklar ayaklarımın altında çıtır çıtır ediyor, iki yanımda koyu gölgeler uzayıp gidiyordu. Derken, sağ yanımdaki meyve bahçesinde bir sarıasma kuşunun cıvıldadığını işittim; kuşun ötüşü zayıftı, yaşlı bir kuş olmalıydı. Sonunda ıhlamur ağaçlı yol da bitti, kendimi ansızın teraslı, çekme katlı beyaz bir evin önünde buldum. Burası bir bey konağıydı, önünde yunağı bulunan geniş bir gölet ile bunun çevresinde yaprakları yemyeşil gözüken söğüt ağaçları vardı. Yakında bir köy ile köy kilisesinin daracık çan kulesi çekti dikkatimi. Batan güneşin ışıkları kulenin haçı üzerinde parlıyordu. Karşımdaki manzarayı çocukluğumdan beri görüyormuşum gibi bir sıcaklık kapladı yüreğimi, kendimi sanki çoktandır tanıdığım bu yerlerin büyüsüne kaptırdım. Evin geniş avlu kapısının iki yanında aslan heykelleri vardı, bunların önünde ise iki genç kız duruyordu. Kızlardan büyücek olanı soluk yüzlüydü, incecikti, çok da güzeldi; kestanerengi saçlarını başının üstünde toplamıştı. Beni ta uzaktan gördüyse de fazla ilgilenmemiş gibi yaptı. Yaşı on yedi-on sekiz arasında gözüken ikincisiyse gene solgun yüzlü ve incecikti; ötekinden farklı olarak iri ağzı, iri gözleri vardı. Ben onların önünden geçerken küçüğün bana şaşkın şaşkın baktığını, İngilizce bir şeyler söyledikten sonra utangaç utangaç gülümsediğini gördüm.

Bu iki sevimli yüzü de çoktandır tanıyormuşum gibi bir duyguya kapıldım, eve döndüğümde güzel bir düşten uyanmışım gibi tatlı duygular sardı yüreğimi. Bu karşılaşmanın üzerinden fazla zaman geçmedi, bir öğle vakti Belokurov’la birlikte çiftlik evinin önünde gezinirken avludan içeri yaylı bir araba girdi. Arabanın içinde daha önce gördüğüm o kızlardan büyüğü vardı. Yangın felaketine uğrayan köylüler için yardım toplamaya çıkmıştı, ikimizin de yüzlerimize bakmadan, ciddi ciddi Siyanovo köyünde çıkan yangını, kaç evin yandığını, kadın, erkek, çocuk kaç kişinin evsiz barksız kaldığını ayrıntılarıyla anlattıktan sonra ilk aşamada üyesi bulunduğu yardım komitesine yeni üyeler yazmaya geldiğini söyledi, imzamızı aldıktan sonra da listeyi çubucak cebine sokup elini Belokurov’a uzattıktan sonra, “Epeyden beri bizleri unuttunuz, Piyotr Petroviç,” dedi. “Eğer beyefendi de (adımı söyledi) biz hayranlarının nasıl yaşadıklarını görmek isterlerse birlikte bize buyurun. Hem annem hem de ben çok memnun kalırız.” Eğilerek selam verdim.

Genç hanım yanımızdan uzaklaşınca Piyotr Petroviç onun hakkında bilgi verdi. İyi bir aileden gelen, Lidiya Volçaninova adındaki bu genç hanım, annesi ve kız kardeşiyle birlikte köyün ilerisinde, Şolkovka adını taşıyan çiftliklerinde yaşarlarmış. Babası bir zamanlar Moskova’da yüksek makamlarda görev yapmış, öldüğünde müsteşar rütbesindeymiş. Mali durumları çok iyi olduğu halde ailece yaz kış köyden çıkmazlarmış. Lidiya, Şolkovka köy okulunda yirmi beş ruble aylıkla öğretmenlik yaparmış. Genç kız kendi kazandığı parayla geçindiğini söyleyerek bundan gurur duyarmış. Belokurov, “İlginç bir ailedir,” dedi. “Bir gün onlara gidersek sizinle tanıştıklarına memnun olacaklardır.” Sanıyorum bir pazar günüydü. Birdenbire aklımıza Volçaninovlar geldi, bunun üzerine Şolkovka’ya gitmeye karar verdik. Onlara vardığımızda anne ile iki kız kardeş evdeydiler. Bir zamanlar güzel bir kadın olduğu anlaşılan anne Yekaterina Pavlovna yaşına göre kendini salmış sayılırdı, şişmandı, nefes darlığı çekiyordu; hüzünlü, dalgın bir görünüşü vardı. Benimle resim sanatı üzerine konuşmaya başladı. Büyük kızından benim ileride evlerine gene gelebileceğimi öğrendikten sonra, bir zamanlar Moskova’da açtığım sergide gördüğü tablolarımı anımsayıp bunlarla neyi anlatmak istediğimi sordu.

Büyük kız Lidiya, evde söyledikleri gibi Lida, daha çok Belokurov’la konuşuyor, bana pek aldırış etmiyordu. Çok ciddi bir kızdı, onlarda oturduğum sürece yüzünün bir kerecik bile güldüğünü görmedim. Belokurov’a niçin Çiftçiler Birliği örgütünde görev almadığını, toplantılara neden katılmadığını sorduktan sonra; “Yaptığınız iyi bir şey değil Piyotr Petroviç,” dedi. “Size hiç yakıştıramıyorum.” Anne hemen onu onayladı. “Doğru söylüyorsun Lida. Böyle yapması hiç hoş değil.” Lida bana döndü. “Biliyor musunuz, bizim burada Balagin adında bir toprak ağası var, neredeyse bütün ilçeye el koydu. Kendisi Çiftçiler Birliği örgütünün başkanıdır, bütün alt görevleri yeğenleri, güveyleri arasında paylaştırdı. Şimdi bizimle canının istediği gibi oynuyor. Bu adama elbirliğiyle karşı çıkmalıyız. Gençler bir araya gelse güçlü bir birlik oluşturur, ama ilçemizin gençlerini görüyorsunuz. Sizin yaptığınız çok ayıp Piyotr Petroviç!” Çiftçiler Birliği’yle ilgili konuşmalar sürerken küçük kız kardeş Jenya’nın hiç sesi çıkmadı. Genelde ciddi konuşmalara katılmazdı, evde herkes onu çocuk yerine koyuyordu; küçüklüğünde kadın eğitmenine miss diyeceği yerde “misüs” dediği için ona daha çok Misüs diyorlardı. Birlikte oturduğumuz sürece beni merakla süzdü, fotoğraf albümlerine baktığımız sırada da, “Bu babam…

Bu vaftiz babam…” diyerek fotoğraftakileri tek tek tanıttı. Parmaklarını resimler üzerinde gezdirirken omzuyla bana dokunmaktan çekinmiyordu. Bu sırada gelişmemiş memelerini, sıska omuzlarını, kalın saç örgüsünü, belinden kemerle sıktığı ince bedenini hemen yanı başımda görüyordum. O gün kroket ve tenis oynadık, bahçede dolaştık, sonra birlikte uzun bir akşam yemeği yedik.

Belokurov’un kocaman bomboş salonundan sonra bu ev bana son derece rahat, huzur verici geldi. Çünkü duvarlarında taşbasması renkli resimler yoktu, hizmetçilerle herkes “siz” diyerek konuşuyordu, ayrıca Lida ile Misüs’ün varlıkları odaların düzenine, temizliğine başka bir hava veriyordu. Yemek sırasında gene Çiftçiler Birliği konusu açıldı; Lida, Balagin hakkında konuşurken okul kitaplıklarıyla ilgili düşüncelerini dile getirdi. Lida çok canlı, içten, inandıklarını açık açık söyleyen bir kızdı, insan söylediklerini ilgiyle dinliyordu; gelgelelim bir kusuru vardı, o da yüksek sesle ve konuları uzatarak konuşmasıydı. Belki de sürekli okul işleriyle iç içe olmasından ileri geliyordu bu tutumu.

Öğrencilik yıllarından beri her konuşmayı tartışmaya çevirmeyi seven Belokurov ise genç kızın karşısında süt dökmüş kedi gibiydi, ileri görüşlü, zeki bir adam izlenimi bırakmaya çalışıyordu, ama ses tonu son derece sıkıcıydı, o da konuları durmadan uzatıyordu. Elini kolunu sallayarak konuştuğu bir sırada masanın üstündeki sos kabını devirdi, ancak masada benden başka kimse sofranın tam ortasındaki sos birikintisine aldırış etmedi. Evimize dönerken hava kararmıştı, ortalık sessizdi. Belokurov içini çekerek, “İyi bir aile görgüsü masa örtüsünün üzerine sos dökmemekte değil, başkasının döktüğü sosa aldırış etmemekte belli olur,” dedi. “Gördüğünüz gibi iyi eğitilmiş, güzel bir aile bunlar. Görgülü insanlardan uzak kaldım, hem öyle uzak kaldım ki! İşlerimin çokluğundan hep…

İşten başımı bir alabilsem!” Sanki örnek bir toprak ağasıymış, durmadan işle güçle uğraşıyormuş gibi bir havası vardı. Oysa ben onu tembel, ağırkanlı bir adamdan başkası olarak düşünmüyordum. Konuşurken durmadan “Eeee…” diyerek lafı uzattığı gibi çalışırken de hep ağırdan alır, hiçbir işi zamanında bitiremezdi. Kendisinde var olduğunu sandığı hamaratlığına en azından şundan dolayı inanmıyordum: Postaya atması için verdiğim mektupları haftalarca cebinde taşırdı. Yolda yanımda yürürken, “İnsanın en zoruna giden, eşek gibi çalıştığı halde kimseden anlayış görmemesi! İşte buna çok üzülüyorum!” dedi.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Öykü
  • Kitap AdıNişanlı Kız
  • Sayfa Sayısı431
  • YazarAnton Pavloviç Çehov
  • ISBN9789750533679
  • Boyutlar, Kapak13x19,5 cm, Karton Kapak
  • Yayıneviİletişim Yayınları / 2022

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Altıncı Koğuş ~ Anton ÇehovAltıncı Koğuş

    Altıncı Koğuş

    Anton Çehov

      Doktor Ragin’in yönettiği akıl hastanesindeki Altıncı Koğuş kilit altındaki hastaların tutulduğu özel bir bölümdür. Kurumda göreve başladığında, düzensizlik, hüküm süren pislik, hijyen eksikliği...

  2. Doktor Çehov’dan Öyküler ~ Anton ÇehovDoktor Çehov’dan Öyküler

    Doktor Çehov’dan Öyküler

    Anton Çehov

    “Tıp, nikâhlı karım benim, edebiyat ise metresim. Birine kızarsam, geceyi öbürüyle geçiriyorum. Bu davranışımı belki biraz uygunsuz bulabilirsin, ama en azından sıkıcı değil. Hem...

  3. Martı ~ Anton ÇehovMartı

    Martı

    Anton Çehov

    Babam ve üvey annem size gelmemi istemiyorlar. Buradakilerin bohem bir hayat sürdüklerini söylüyorlar… Aktris olmamdan korkuyorlar… Ama bu göl, sanki bir martıymışım gibi beni...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Her Gün Yeni Bir Macera ~ Susanne WeberHer Gün Yeni Bir Macera

    Her Gün Yeni Bir Macera

    Susanne Weber

    Siz hiç gerçek bir hafriyat kepçesi kullandınız mı? Peki ya, annenize sürpriz bir doğum günü pastası hazırladınız mı? Paul, babasıyla vakit geçirmeye bayılıyor. Zaten...

  2. Cennet Çayırı ~ John SteinbeckCennet Çayırı

    Cennet Çayırı

    John Steinbeck

    Bir doğa harikası olan Cennet Çayırı keşfedildikten sonra kimisi kafasında ütopyacı fikirlerle, kimisi başka hayatlardan kaçmak için buraya gelmiş, görünüşte sıradan yaşamlar süren sakinler...

  3. Benim Babam Sihirbaz ~ Aytül AkalBenim Babam Sihirbaz

    Benim Babam Sihirbaz

    Aytül Akal

    Aytül Akal’ın “küçük” aksilikler karşısında bile şakayı bir kenara bırakmayan, kendine özgü yaratıcı yöntemleriyle işleri yoluna sokan, capcanlı ve renkli karakterleri yine karşımızda. Kimin...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur