Plan;
Bir dahî olan fizik profesörü Dr. Jane Darlington bebek sahibi olmak için yanıp tutuşmaktadır. Ama bir baba bulması hiç de kolay değildir. Çocukken zekâsı yüzünden toplumdan hep dışlandığı için kendi çocuğunun aynı yollardan geçmesini istememektedir. Bu yüzden bebeğinin babası olacak özel birini aramaktadır. Yani biraz… aptal birini.
Hedef;
Chicago Stars’ın efsanevi oyun kurucusu Cal Bonner dış görünüşü ve taşralı tavırlarıyla mükemmel bir seçenek gibi görünmektedir. Fakat bebek delisi bir entrikacının kendisini kullanmasına izin vermeyecektir.
Problem,
Sadece anne olma hayali kuran, zeki ve yalnız bir kadın… Uzlaşmaya açık olmayan ve hiçbir koşulda taviz vermeyen sert bir adam… Tutku ve arzu, güçlü ama aynı zamanda kırılgan iki insanı hiç beklenmedik bir aşka sürükleyebilir mi?
“Komik, seksi, komik, hızlı, komik, harika ve muhteşem!”
-Elizabeth Lowell-
“Tam bir romantik komedi. Sensiz Olmaz’ı hiçbir kitap geçemez!”
-Detroit Free Press-
***
Sevgili okuyucu,
En küçük oğlumuz üniversiteye başlamak üzere evden ayrılmadan bir gece önce merdivenin ilk basamağına oturarak toplanmış olan eşyalarına baktım ve gözlerimden yaşlar boşandı. Hayatımın bu kısmının sona ermesine henüz hazır değildim. Yıllar geçivermişti, bir zamanlar bebek sahibi olabilmek için nasıl bir özlem yaşadığımı hatırladım. İşte o anda NOBODY’S BABY BUT MINE adlı kitabımın tohumları atıldı.
Huzurlu bir köşe ve rahat bir koltuk bulun, benimle birlikte sevgi ve tutku dolu çok özel bir yolculuğa çıkmaya hazırlanın. Bazı konularda çok akıllı, bazı konularda da kafası son derece karışık olan sevimli bir kadın ve nefesinizi kesecek kadar güçlü, seksi, yürek hoplatan bir erkekle tanışacaksınız. Birbirlerine ne ifade ettiklerini unutmuş olan bir çiftle de…
NOBODY’S BABY BUT MINE iç sızlatacak ama şefkat, bol kahkaha ve zaman zaman da olsa gözyaşı getiriyor. En sevdiğiniz koltuğunuza kıvrılın ve kendinizi bu çıldırtıcı, uyumsuz ama bir o kadar da sevimli olan âşıkların maceralarında kaybolmaya hazırlayın.
Mutlu okumalar.
Anneme
1
Bakalım doğru anlamış mıyım,” dedi Jodie Pulanski. “Cal Bonner’a doğum günü hediyesi olarak bir kadın vermek istiyorsun.”
Chicago Stars oyuncularının DuPage bölgesindeki en sevdiği sporcu barı olan Zebras’ın arka sırasında oturmakta olan üç oyuncu aynı anda başlarıyla soruyu onayladılar.
Junior Duncan garson kıza içkileri tazelemesini belirten bir hareket yaptı. “Otuz altı yaşına basacağı için son derece özel bir şey yapmak istedik.”
“Saçma,” dedi Jodie. Futbol hakkında en ufak bilgisi olan biri bile Stars’ın harika oyun kurucusu Cal Bonner’ın son derece müşkülpesent, huysuz ve sezon başladığı an itibarıyla geçinilmesi zor bir adam haline geldiğini bilirdi. Bonner attığı sert paslarla halk arasında “Bombacı” olarak ün salmıştı. Amerikan Futbol Konferansı’nda en üst sırada yer alan bir oyun kurucu ve bir efsaneydi.
Jodie kollarını hostes üniformasının bir parçası olan beyaz üzerine oturan bluzunun önünde kavuşturdu. Masada oturmakta olan üç adamın sohbetlerinde ne ahlaki herhangi bir değer ne de bir mantık olduğunu düşünüyordu. Tabii bu ne de olsa Ulusal Futbol Ligi’ydi. “Ona bir kadın bulunca sizi rahat bırakacağını mı düşünüyorsunuz?”
Willie Jarrell gür ve kalın kirpiklerinin ardından birasına baktı. “O orospu çocuğu son dönemde hepimizi ezip geçiyor, kimse karşısında duramıyor.”
Junior başını iki yana salladı. “Dün Germaine Clark’a, ‘Sosyeteye ilk kez tanıtılan bir kıza benziyorsun,’ dedi. Germaine’e!”
Jodie bakır sarısı saçlarından birkaç ton daha koyu renge boyanmış olan tek kaşını kaldırdı. Germaine Clark Ulusal Futbol Ligi’ndeki en geçilmez iç savunma oyuncularından biriydi. “Gördüğüm kadarıyla Bombacı fazlasıyla kadına sahip ve onlara ne yapılması gerektiğini de biliyor.”
Junior onayladı. “Evet, ama görünen o ki onların hiçbiriyle yatmıyor.”
“Ne?”
“Bu doğru.” Stars’ın sol iç koruması Chris Plummer konuşuyordu. “Bunu yeni fark ettik. Kız arkadaşları bazılarımızın eşleriyle konuşmuş ve Cal onları sadece vitrin olarak kullanıyor gibi görünüyor.”
Sözü Willie Jarrell aldı. “Belki de kızların bezlerinden kurtulmalarını beklese tahrik olabilirdi.”
Junior bu teşhisi ciddiye aldı. “Böyle şeyler söyleme, Willie. Cal’ın yirmi yaşına gelmeyenlerle çıkmadığını biliyorsun.”
Cal Bonner yaşlanıyor olabilirdi ama hayatındaki kadınlar hiç yaş almıyordu. Kimse onun yirmi iki yaşından daha büyük bir kızla çıktığını hatırlamıyordu.
“Bilindiği kadarıyla,” diye devam etti Willie, “Bombacı, Kelly’den ayrıldığından beri kimseyle yatmamış ve bu da geçen şubat ayın-daydı. Hiç normal değil.”
Kelly Berkley, Cal’ın yirmi bir yaşındaki, yüzük beklemekten sıkılarak yirmi üç yaşındaki bir heavy metal gitaristine kaçan güzel kız arkadaşıydı. O günden sonra Cal Bonner sadece futbol maçlarını kazanmaya odaklanmıştı, her hafta yeni bir kızla çıkıyor ve takım arkadaşlarının tozunu atıyordu.
Jodie Pulanski, Stars’ın sevdiği hayranlardandı, henüz yirmi üç yaşında bile olmamasına rağmen adamlar onu Cal Bonner’ın doğum günü hediyesi olarak önermeyi akıllarından bile geçirme-mişlerdi. Cal’ın Jodie’yi pek çok kez reddettiği bilinen bir gerçekti. Bu da Bombacı’yı Jodie’nin bireysel nefret listesinde bir numaralı halk düşmanı haline getirmişti. Yatak odasındaki dolapta bugüne kadar yatmış olduğu her bir Stars oyuncusunun mavi-altın renkli forması duruyordu ama oraya bir yenisini daha eklemek için her zaman son derece istekliydi.
“İhtiyacımız olan tek şey ona Kelly’yi hatırlatan birini bulmak,” dedi Chris.
“Bu da çok klas biri olması anlamına geliyor,” diye ekledi Willie. “Ve biraz da büyük. Bombacı’nın artık yirmi beş yaşlarında biriyle olmasının daha iyi olacağını düşündük.”
“Biraz daha ağırbaşlı biri.” Junior birasından bir yudum aldı. “Şu sosyetik tiplerden olabilir.”
Jodie zekâsıyla tanınmazdı ama o bile buradaki sorunu görebildi. “O sosyetiklerden bir tanesinin bir erkeğin doğum günü hediyesi olmak için gönüllü olacağını hiç sanmam. Cal Bonner için bile bunu yapmazlar.”
“Evet, biz de öyle düşünmüştük, o zaman bir fahişe tutabiliriz.”
“Ama gerçekten klas olan bir tane,” dedi Willie telaşla. Herkes Cal’ın fahişelerle takılmadığını bilirdi.
Junior mahzun gözlerle birasını süzdü. “Sorun şu ki böyle birini bulamadık.”
Jodie birkaç fahişe tanıyordu ama hiçbiri klas denebilecek türden değildi. Arkadaşlarının arasında da öyle biri yoktu. Çok içki içen ve parti delisi pek çok arkadaşı vardı ve hepsinin de amacı mümkün olduğu kadar çok sporcuyla yatmaktı. “Benden ne istiyorsunuz?”
“Bağlantılarını kullanarak ona uygun birini bulmanı,” dedi Junior. “On gün sonra doğum günü ve bizim kadını o tarihten önce bulmamız gerekiyor.”
“Benim çıkarım ne olacak?”
Üçünün de forması zaten dolabında asılı olduğu için başka bir yol bulmak zorunda olduklarını biliyorlardı. Chris temkinli konuştu. “Koleksiyonuna eklemek istediğin özel bir numara var mı?”
“On sekiz dışında,” diye ekledi Willie hızla, on sekiz Bombacı’nın numarasıydı.
Jodie bu konuyu biraz düşündü. Bombacı’ya kadın bulmak yerine onu cehenneme göndermeyi tercih ederdi ama bu arada gerçekten çok istediği bir numara da vardı. “İşin aslında var. Doğum günü hediyenizi bulursam on iki numara benim olur.”
Adamlar homurdandı. “Lanet olsun Jodie, Kevin Tucker’ın zaten çok fazla kadını var.”
“Bu sizin sorununuz.”
Tucker, Stars’ın yedek oyun kurucusuydu. Genç, agresif, son derece yetenekliydi. Cal yaş ya da sakatlanma yüzünden oynayamayacak hale geldiğinde yerini alması için Stars tarafından özel olarak seçilmişti. Bu iki adam insanların karşısında birbirlerine karşı son derece kibar tavırlar sergiliyorlardı ama işin aslında amansız bir rekabet içindeydiler ve birbirlerinden nefret ediyorlardı. Jodie’nin Kevin Tucker’ı bu kadar çok arzulama sebebi de buydu.
Adamlar yakınmaya başladı ama sonunda Jodie doğum günü için doğru kadını bulacaksa Tucker’ın da üzerine düşeni yapması gerektiğine karar verdiler.
Zebras’a iki yeni müşteri girdi, Jodie barın hostesi olduğu için ayağa kalkarak onları karşılamaya gitti. Kapıya doğru ilerlerken aklından kız arkadaşlarını geçirmeye başladı, duruma uygun bir tane bulmaya çalışıyordu ama başaramadı. Pek çok kız arkadaşı vardı ama hiçbiri klas değildi.
İki gün sonra, kredi kartı borcunu ödeyene kadar geçici olarak kaldığı ailesinin Illinois, Glen Ellyn’deki evinin mutfağında oturmakta olan Jodie, bir yandan ayılmaya çalışırken bir yandan da aynı konuyu düşünmeye devam ediyordu. Günlerden cumartesiydi ve neredeyse öğlen olmak üzereydi, ailesi hafta sonunu başka bir yerde geçiriyordu ve o da saat beşe kadar işe gitmek zorunda değildi. Dün geceki partinin ardından tam olarak ayılabilmesini sağlayacak zamanının olması iyi bir şeydi.
Dolabı açtı ama kafeinsiz kahve paketi dışında bir şey göremedi. Lanet olsun. Dışarıda yağmur çiseliyordu ve başı araba süremeyecek kadar çok ağrıyordu ama başlama vuruşundan önce yeterince kahveyi iliklerinde hissetmezse oyunun tadını çıkarması mümkün olmayacaktı.
Hiçbir şey yolunda gitmiyordu. Stars bu akşamüstü Buffalo’da oynuyordu bu yüzden o oyundan sonra Zebras’a gelmelerini beklemiyordu. Geldiklerinde doğum günü hediyesini hâlâ bulamadığını nasıl söyleyecekti? Stars oyuncularının onu bu kadar çok sevmelerinin sebeplerinden biri onlara her zaman kadın bulmayı başarmış olmasıydı.
Mutfak penceresinden baktı ve yandaki ineğin evinde ışık yandığını gördü. İnek, Jodie’nin ailesinin komşusu olan Dr. Jane Darlington’a taktığı isimdi. Tıp doktoru değildi, Jodie’nin annesi onun buraya taşındıklarından beri posta ve o tür saçma işlerine yardımcı olduğu için ne mükemmel bir insan olduğunu söyleyip dururdu. Belki Jodie’ye de kahve bulmasında yardımcı olurdu.
Hemen makyajını toparladı, iç çamaşırı giyme zahmetine katlanmadan siyah dar kotunu, Willie Jarrell formasını ve Frye çizmelerini giydi. Annesinin kaplarından birini kaptığı gibi komşunun kapısına yöneldi.
Çiseleyen yağmura rağmen üzerine ceket giymemişti, Dr. Jane kapıyı açmaya geldiğinde titriyordu. “Merhaba.”
Dr. Jane ona inek gibi bakarak rüzgârlığın arkasında durdu, gözlerinde kaplumbağa kabuğu çerçeveli kocaman gözlüğü vardı.
“Ben Pulanski’lerin kızı Jodie’yim. Yan komşunuz.”
Dr. Jane onu içeri davet etmedi.
“Bak burası gerçekten buz gibi. İçeri girebilir miyim?”
İnek sonunda rüzgârlığı açarak içeri girmesine izin verdi. “Üzgünüm. Sizi tanıyamadım.”
Jodie içeri girdi ve Dr. Jane’in onu içeri almak için neden acele etmediğini iki saniyede çözdü. Camların ardındaki gözleri yaşlıydı, burnu da kırmızı. Jodie düşündüğünden de fazla akşamdan kalma değilse Dr. Jane’in o inek kalbi kırılmıştı.
İnek uzun boyluydu, bir yetmiş beş civarlarındaydı, Jodie elindeki pembe kabı uzatırken başını kaldırmak zorunda kaldı. “Kahvenden birkaç kaşık otlanabilir miyim? Evde sadece kafeinsiz var ve bana daha sert bir şey gerekiyor.”
Dr. Jane kabı aldı ama bu hareketi oldukça isteksiz yapmıştı. Jodie’ye hiç de cimri biri gibi görünmüyordu, bu tepkisinin sebebi muhtemelen şu an birileriyle birlikte olmak istememesiydi. “Evet, ben… biraz getireyim.” Arkasını dönerek mutfağa gitti, Jodie’nin olduğu yerde beklemesi gerektiğini düşündüğü ortadaydı ama
Jodie’nin oyunun yayını başlamadan önce geçirecek yarım saati vardı ve durumu merak ettiği için onun peşinden gitti.
İlk bakışta göze son derece sıkıcı gibi görünen salondan geçtiler: beyaz duvarlar, rahat mobilyalar ve her yere yayılmış olan sıkıcı kitaplar. Jodie son hızla odadan geçerken dikkatini duvarlarda asılı olan çerçeveli müze posterleri çekti. Hepsi Georgia O’Keeffe adlı bir kadın tarafından yapılmıştı, Jodie aklının edepsizliğe daha çok çalıştığının farkındaydı ama bu resimlerdeki çiçeklerin hepsinin kadın cinsel organına benzemesinin açıklaması sadece bu olamazdı.
Son derece karanlık kalpler gördü. Yaprakları nemli en gizli merkezin üzerine düşmüş çiçekler gördü. Hatta. Aman Tanrım! Bu küçük ıslak bir inciye sahip olan bir istiridyeydi, hiç fesat olmayan biri bile buna dönüp iki kez bakardı. Bu kadın salonuna her girişinde neden bu çiçekten oluşan kadın organlarını görmek istiyordu?
Jodie açık lavanta renkli mutfağa girdi, pencerelerde çok hoş çiçekli perdeler vardı ama bunlar salondaki resimlerdeki gibi on sekiz yaşından küçük olanlara yasaklı türden değildi. Mutfaktaki her şey Tanrı’dan da ağırbaşlı görünen sahipleri dışında son derece sevimli ve cana yakındı.
Dr. Jane o titiz, derli toplu kadınlardan biriydi. Küçük, siyah-kahverengi kareleri olan bir kumaş pantolon ve kaşmir gibi görünen yulaf rengi bir süveter giymişti. Uzun boyuna rağmen ince kemikliydi, oldukça oranlı bacakları ve ince bir beli vardı. Göğüsleri küçük olmasına rağmen ya da hakkında konuşulacak bir büyüklüğe sahip olmamalarına rağmen Jodie yine de bu şekilli bedeni kıskanabilirdi.
Saçları çene hizasındaydı, içinde keten sarısı, platin ve altın renkler bulunan ve boya olması mümkün olmayan açık sarı saçlardı bunlar. Jodie’nin ölse yapmayacağı, son derece muhafazakâr bir şekilde taranmıştı. Yüzünden geriye doğru bolca taranarak kahverengi kadifeden dar bir bantla yerlerinde durmaları sağlanmıştı.
Dr. Jane hafifçe dönünce Jodie onu daha iyi inceleme fırsatı buldu.
O koca inek gözlüğünü takıyor olması çok kötüydü. Oldukça güzel bir çift göz ardında saklanıyordu. Oldukça güzel bir alnı ve düzgün bir burnu vardı, ne büyük ne de küçüktü. Ağzı ilginçti, üst dudağı ince, alt dudağı ise dolgundu. Ve mükemmel bir cilde sahipti. Maalesef kendiyle pek ilgilenirmiş gibi bir hali yoktu. Jodie onun yerinde olsa bolca makyaj yapardı. Bu kadın kızarmış gözlerine rağmen oldukça hoş bir kadındı ama insanı korkutan bir yanı da vardı.
Kabın kapağını kapatarak Jodie’ye uzattı, Jodie kabı almak üzereyken masanın üzerindeki buruşuk ambalaj kâğıdını ve yanında duran küçük hediye yığınını gördü.
“Bunların sebebi nedir?”
“Önemli bir şey değil. Doğum günüm.” Sesinde ilginç bir boğukluk vardı, Jodie ilk kez kadının avucundaki buruşuk kâğıt mendili fark etti.
“Hey, dalga geçiyorsun. Mutlu yıllar.”
“Teşekkür ederim.”
Jodie, Dr. Jane’in uzatmış olduğu kabı görmezden gelerek masaya doğru yürüdü ve hediyeleri incelemeye başladı: küçük bir kutu düz beyaz kâğıt, elektrikli bir diş fırçası, bir dolmakalem ve bir adet Jiffy Lube hediye kartı. Acıklı. Ne seksi bir külot ne de bir gecelik.
“Rezalet.”
Dr. Jane, Jodie’yi şaşırtarak bir kahkaha attı. “Bu konuda haklısın. Arkadaşım Caroline her zaman mükemmel bir hediyeyle gelirdi ama şu an Etiyopya’da bir kazıda.” Ve sonra yine Jodie’yi şaşırtan bir hareket gerçekleşti ve gözlüğün altından bir damla yaş yanağına süzüldü.
Dr. Jane bu olay gerçekleşmemiş gibi toparlandı ama hediyeler gerçekten de acınacak durumdaydı ve Jodie onun adına üzülmekten kendini alamadı. “Hey, o kadar da kötü değil. En azından ölçüsü tutmadı diye üzüleceğin bir şey yok.”
“Özür dilerim. Ben…” Alt dudağı gerildi ve gözlüğünün altından bir damla yaş daha süzüldü.
“Sorun değil. Otur ve ben kahve yapayım.” Dr. Jane’i mutfaktaki iskemlelerden birinin üzerine itti. Kabı alarak kahve makinesinin bulunduğu tezgâha gitti. Dr. J’e filtrenin nerede olduğunu sormaya yeltendiği sırada alnının kırıştığını ve derin nefesler almaya çalıştığını gördü ve istediklerini bulana kadar dolapları karıştırmaya başladı.
“Kaçıncı doğum günün?”
“Otuz dört.”
Jodie şaşırdı. Dr. J’in yirmili yaşların sonunda olduğunu düşünmüştü. “Çifte rezalet.”
“Bu kadar mızmızlandığım için üzgünüm.” Burnunu mendille sildi. “Genelde bu kadar duygusallaşmam.”
Birkaç damla gözyaşı Jodie için mızmızlanmak anlamına gelmezdi ama böylesine kendini kasan bir civciv için bu durum muhtemelen bir isteri kriziydi. “Sorun değil dedim. Çörek ya da ona benzer bir şeylerin var mı?”
“Dondurucuda kepekli küçük keklerden olacak.”
Jodie yüzünü buruşturarak masaya döndü. Küçük, yuvarlak ve üstü camlı bir masaydı, metal iskemleleriyle birlikte bahçeye çok uygunlardı. Dr. Jane’in karşısına oturdu.
“Bu hediyeler kimden?”
O mesafeli gülümsemelerden birini takınmaya çalıştı. “Meslektaşlarımdan.”
“Yani birlikte çalıştığın kişilerden mi?”
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çağdaş Dünya Edebiyatı Edebiyat Roman (Yabancı)
- Kitap AdıSensiz Olmaz
- Sayfa Sayısı400
- YazarSusan Elizabeth Phillips
- ISBN9786053430254
- Boyutlar, Kapak14x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviPegasus / 2013
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Mekanik Prens ~ Andreas Steinhöfel
Mekanik Prens
Andreas Steinhöfel
Alman çocuk ve gençlik edebiyatının ilham veren yazarı Andreas Steinhöfel’in erken dönem yapıtlarından Mekanik Prens, büyükten küçüğe herkesi etkisi altına alabilecek bir “kendini var ediş”...
- Ateş Merdivenleri ~ Anais Nin
Ateş Merdivenleri
Anais Nin
Anaïs Nin’in kendi sözleriyle “kadındaki yıkımla ilgili” olan Ateş Merdivenleri daimi, yerleşik meskeni olmayan ruhların içsel kentlerden dışarı taştığı yakıcı bir roman.
- Tefeci Gobseck ~ Honore de Balzac
Tefeci Gobseck
Honore de Balzac
Balzac İnsanlık Komedyası’nda 19. yüzyılın ilk yarısını ve Fransa’yı kapsayan, yaşanmış gerçeklikten çok onun bir tür aynası niteliğini taşıyan, kendi tarihi, coğrafyası, soyluları ve...