İnsanlar kafamı karıştırıyor. Bunun iki temel sebebi var. İlk sebep, insanların hiç kelime kullanmadan bir sürü şey söylemeleri. Siobhan, tek kaşını kaldırmanın bir sürü anlama gelebileceğini söylüyor. Bu ifade “Seninle seks yapmak istiyorum” anlamına da “Biraz önce söylediğin şeyin aptalca olduğunu düşünüyorum” anlamına da gelebilirmiş.
Bu komik bir kitap olmayacak. Espri yapmayı bilmiyorum çünkü onları anlamıyorum.
Esrarengiz bir cinayet ve bu cinayeti aydınlatmaya çalışan, dünyanın en dikkatli dedektifi: Christopher John Francis Boone. On beş yaşındaki dedektifimiz, yaşadığı sokaktan öteye tek başına hiç geçmemiş ama astronot olmak istiyor, dünya üzerindeki bütün ülkeleri ve onların başkentlerini sayabiliyor bir de 7507’ye kadar bütün asal sayıları…
Yayınlandığı günden itibaren satış rekorları kıran ve bugüne kadar 15 dile çevrilerek 32 ülkede okurlarıyla buluşan Süper İyi Günler sizin de favoriniz olacak.
“Hayranlık uyandırıcı… Nefis… Çok dokunaklı, çok ikna edici ve çok komik.” –Oliver Sacks
“Muhteşem bir başarı. Haddon, nadir rastlanan duygudaşlık yeteneğine sahip, bilge bir yazar. –Ian McEwan
“Okurun yolunu önce kaybetmesine ve sonra bulmasına sebep olan… Gerilimli ve yürek parçalayıcı…” –The New York Times Book Review
“Bu özgün ve dokunaklı roman bir empati zaferi.” –The New Yorker
Gece yarısını 7 dakika geçiyordu. Köpek, Bayan Shears’ın evinin önündeki çimlerin ortasında yatıyordu. Gözleri kapalıydı. Yattığı yerde koşuyor gibi görünüyordu, rüyasında kedi kovalayan köpeklerin koştuğu gibi. Ama köpek ne koşuyor ne de uyuyordu. Köpek ölmüştü. Köpeğe bir bahçe tırmığı saplanmıştı. Tırmık dimdik durduğuna göre köpeği delip geçmiş, toprağa saplanmış olmalıydı. Köpeğin tırmıkla öldürülmüş olabileceğine karar verdim, çünkü köpekte başka yara göremiyordum ve kimse kanser ya da trafik kazası gibi bir nedenden ölen bir köpeğe tırmık saplamazdı. Ama bu konuda kesin bir karar veremedim. Bayan Shears’ın bahçe kapısından içeri girip kapıyı arkamdan kapattım.
Bahçeye girdim ve köpeğin yanında diz çöktüm. Elimi köpeğin burnuna koydum. Hâlâ sıcaktı. Köpeğin adı Wellington’dı. Aile dostumuz Bayan Shears’a aitti. Bayan Shears yolun karşı tarafında oturuyordu, soldan üçüncü evde. Wellington kanişti. Tüyleri şekilli kesilen o küçük kanişlerden değildi, büyük bir kanişti. Siyah kıvırcık tüyleri vardı ve yakından bakıldığında tüylerinin altından, tavuğunkine benzer çok açık sarı renkli derisi görülebiliyordu. Wellington’ı okşadım ve onu kimin ve neden öldürdüğünü düşündüm. Benim adım Christopher John Francis Boone. Dünya üzerindeki bütün ülkeleri, onların başkentlerini ve 7507’ye kadar bütün asal sayıları biliyorum. Sekiz sene önce, Siobhan’la ilk tanıştığımız gün bana bu resmi gösterdi: Bunun “üzgün” anlamına geldiğini biliyordum, ölü köpeği bulduğumda kendimi hissettiğim gibi. Sonra bana şu resmi gösterdi: Bunun da “mutlu” anlamına geldiğini biliyordum, tıpkı Apollo Uzay Projesi hakkında bir şeyler okuduğumda ya da sabah saat üç ya da dörtte hâlâ uyanıkken, sokakta bir aşağı bir yukarı yürüyebildiğim ve dünya üzerinde yaşayan tek insan olduğumu düşündüğüm zamanlarda kendimi hissettiğim gibi.
Sonra başka resimler çizdi: Ama bunların ne anlama geldiğini bilemedim. Siobhan’dan bu suratlardan bir sürü çizmesini, yanlarına da tam olarak ne anlama geldiklerini yazmasını istedim. O kâğıdı cebimde taşıyor, biriyle konuşurken ne demek istediğini anlamadığımda çıkarıp bakıyordum. Fakat insanların yüzleri çok çabuk değiştiğinden konuşurlarken aldığı şeklin bu şekillerden en çok hangisine benzediğine karar vermek çok zordu. Siobhan’a yaptığımı anlattığımda eline başka bir parça kâğıt ve kalem aldı ve bu hareketim karşısında insanların muhtemelen böyle hissettiğini söyledi: Sonra da güldü. Ben de şekillerin olduğu kâğıdı yırtıp attım. Siobhan da benden özür diledi.
Artık biri konuşurken ne dediğini anlamadığımda ya ne demek istediğini soruyor ya da çekip gidiyorum. Saplanan tırmığı çıkarıp köpeği kucağıma aldım ve ona sarıldım. Tırmığın açtığı deliklerden kanlar akıyordu. Köpekleri severim. Bir köpeğin ne düşündüğünü her zaman bilirsiniz. Dört ruh hali vardır: mutlu, üzgün, kızgın ve odaklanmış. Ayrıca, köpekler sadıktırlar ve yalan söyleyemezler çünkü konuşamazlar. Çığlığı duyduğumda köpeğe sarılalı 4 dakika olmuştu. Kafamı kaldırdığımda Bayan Shears’ın verendadan bana doğru koştuğunu gördüm. Üzerinde pijamaları ve sabahlığı vardı. Yalınayaktı ve ayak tırnakları parlak pembeye boyanmıştı. Bağırıyordu: “Köpeğime ne yaptın Tanrı’nın cezası!” İnsanların bana bağırmasından hoşlanmam. Bana vuracak ya da dokunacaklar diye korkarım ve ne olacağını bilemem. “Bırak köpeği!” diye bağırdı. “Tanrı’nın cezası, bırak o köpeği dedim sana.” Köpeği çimenlerin üzerine bıraktım ve 2 metre geri çekildim.
Yere eğildi, köpeği kucaklayacağını düşündüm ama yapmadı. Belki de köpeğin üzerinde ne kadar çok kan olduğunu fark etti ve üstünün başının kirlenmesini istemedi. Bunun yerine tekrar bağırmaya başladı. Kulaklarımı ellerimle kapatıp gözlerimi yumdum ve kamburumu çıkarıp alnımı çimenlere bastırana dek öne eğildim. Çimenler ıslak ve soğuktu. Bu hoşuma gitti. Bu bir cinayet romani. Siobhan, okumaktan hoşlanacağım tarzda bir şey yazmam gerektiğini söyledi. Genellikle matematik ve bilimle ilgili şeyler okurum. Edebi romanlardan hoşlanmam. Edebi romanlarda insanlar şöyle şeyler söyler: “Demir, gümüş ve adi çamur damarlarıyla kaplı biri olarak dürtülere bağlı olmaksızın sıkılmış o yumruğun içine sıkışıp kalamam.”1 Bu ne demek?? Bilmiyorum. Babam da bilmiyor. Siobhan ya da Bay Jeavons da. İkisine de sordum. Siobhan’ın uzun sarı saçları ve yeşil plastik çerçeveli bir gözlüğü var. Bay Jeavons her zaman sabun kokar ve her birinde yaklaşık 60 minik yuvarlak delik olan kahverengi ayakkabılar giyer. Ama cinayet romanlarını severim ben.
Bu yüzden bir cinayet romanı yazıyorum. Cinayet romanlarında birinin, katilin kim olduğunu bulmaya çalışması ve sonra da onu yakalaması gerekir. Bu bir bilmecedir. Eğer iyi bir bilmeceyse yanıtı bazen kitap bitmeden bulabilirsiniz. Siobhan kitabın insanların dikkatini çekecek bir şeyle başlaması gerektiğini söyledi. Bu yüzden köpekle başladım. Köpekle başladım, çünkü bu benim başımdan geçen bir şey ve başımdan geçmemiş şeyleri uydurmak benim için zor.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıSüper İyi Günler
- Sayfa Sayısı232
- Yazar Mark Haddon
- ISBN9786254296253
- Boyutlar, Kapak13x19,5, Karton Kapak
- Yayıneviİş Bankası Kültür Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Şeytan Yemini ~ Jean Christophe Grange
Şeytan Yemini
Jean Christophe Grange
Birbirinin benzeri cinayetler işlenmektedir. Bu cinayetlerin ortak noktaları, katillerinin öldükten sonra hayata döndürülmüş ve uzun süre komada kalmış insanlar olmasıdır. Öldürülen kişiler de, onların...
- Mucizeler ~ Elena Medel
Mucizeler
Elena Medel
María, Carmen ve Alicia’nın hikâyesi, 1969’da, yeni doğan kızı Carmen’i geride bırakarak çalışıp eve para yollama umuduyla Madrid’e taşınan María ile başlar. Fakat umutları...
- Şimdi Sadece Ona Bir Ad Koymam Gerek ~ Ali Alkan İnal
Şimdi Sadece Ona Bir Ad Koymam Gerek
Ali Alkan İnal
Ali Alkan İnal’ın bir yapboz oyununu andıran yeni romanı “Şimdi Sadece Ona Bir Ad Koymam Gerek” yazarın arkada küçük ipuçları bırakarak okuru iç içe...