Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Türk Muhasebe Filozofları
Türk Muhasebe Filozofları

Türk Muhasebe Filozofları

Dursun Ali Yaz

Bir bilimin felsefesi varsa filozofu da olmalıdır. Muhasebe 1876 yılından beri bilimdir. Muhasebe felsefesi ismini taşıyan ilk kitap ise 1907 yılında yazılmıştır.

GIRIŞ

Bir bilimin felsefesi varsa filozofu da olmalıdır. Muhasebe 1876 yılından beri bilimdir. Muhasebe felsefesi ismini taşıyan ilk kitap ise 1907 yılında yazılmıştır. O hâlde muhasebe felsefesiyle ilgilenmiş çok sayıda muhasebe filozofu olmalıdır. Diğer taraftan felsefenin merakla merakın ise soruyla başladığını biliyoruz. Biz de meraklı şekilde soralım ‘Muhasebe bilimini günümüze taşımış bu filozoflar kimlerdir?’ Kolay ancak yanıtsız bir sorudur bu. Ludwig Wittegenstein’in dediği gibi ‘İnsan, gözünün önünde duranı kolayca göremez.’ Gerçekten de muhasebenin teorik ve pratik yönlerine katkı sunmuş filozofları, düşünürleri, aydınları, mütefekkirleri, münevverleri, entelektüelleri, reformistleri, üstadları, eğitimcileri veya adına ne derseniz deyin ‘Kim bu insanlar, nerede yaşamış, neler düşünmüş, neler yazmış, nelerle dertlenmiş?; Hangi ideallerin peşinden gitmiş, hangi ülkülerle cedelleşmiş, hangi rüyaları görmüş, ne fedakârlıklarda bulunmuş, devletlerin mali sistemlerine, işletmelerin finansal durumlarına ve nihayet ulaştığımız şu uygarlığa nasıl bir katkı sunmuş?’ derseniz maalesef bu soruları yanıtlamak uğruna bütünsel bir çalışma yapılmamıştır. Hatta şu an Google’a girip ‘muhasebe filozofu’ tabirini tırnak içinde arattığınızda alacağınız yanıt ‘Hiçbir sonuç bulunamadı.’ olacaktır.

Çünkü muhasebe ve filozof sözcükleri güzel Türkçemizde yan yana bile gelememiştir. İşte bu kitap, hiç irdelenmemiş yukarıdaki sorulara odaklanarak kayıp bir dünyanın gizemli kahramanlarının izinden gitmiştir. Günün sonunda otuz iki muhasebe filozofuyla geri dönen bu kitap sadece Orta Doğu coğrafyasındaki limanlara uğramıştır. Eğer yazma imkânı olursa ikinci seyahatte de Avrupa ve Amerika’da yetişmiş muhasebe filozofları keşfedilecektir.

Fen bilimlerinin sosyal bilimlere karşı dillendirdiği egemenlik sultası, akademi çatısı altındaki mantıksal çelişkilerin başında gelir. Hâlbuki her düşünsel çıktı, Covid aşısı üretmek kadar zordur. Dolayısıyla muhasebenin fonksiyonlarını yani yeteneklerini ekonomik atlasın ihtiyaçlarına göre dizayn eden fikirler de kolay çıkmaz. Örneğin muhasebenin teorik tarafının ilk harcı olan ancak günümüzde hepimize sıradan gelen hatta dikkatimizi bile çekmeyen çift taraflı kayıt yönteminin Goethe tarafından ‘uygarlığın en mükemmel icatları’ arasında gösterilmesi de bu yüzdendir. Tam da bu sebeple ilerleyen sayfalarda yer verilen düşünürlerin ontolojik, epistemolojik veya aksiyolojik açıdan ürettikleri her düşünce kırıntısının büyük bir özveri, derin bir samimiyet ve aşkın bir tutkuyla ortaya konduğuna eminim. Zira en sondaki beş filozofun nasıl çalıştığına ve nasıl ürettiğine bizzat şahit oldum. Doğru çoktur, gerçek tektir çünkü bakış açısı her şeydir. Hâliyle meslektaşlarımın okuyacakları her cümleyi bu açıdan değerlendirmesini beklerim.

Goethe’nin uygarlığın en mükemmel icatları arasında gösterdiği çift taraflı kayıt yöntemine ilişkin ilk yazılı eser günümüzden 702 yıl önce yani 1309’da İlhanlılar döneminde yazılmışken muhasebe felsefesi ismini taşıyan ilk yazılı eserin ise 114 yıl önce yani 1907’de Amerika Birleşik Devletleri’nde yazıldığını biliyoruz. Aslında bu çalışmaya başlarken yüzlerce yıllık bu sürece katkı sunmuş tüm muhasebe düşünürlerine yer vermek istiyordum. Ancak çok geçmeden bırakın dünyayı kendi muhasebe filozoflarımız hakkında bile yeterli bilgimiz olmadığını gördüm. Buna rağmen yabancı muhasebe filozoflarını da araştırdım. Fakat kısa süre içerisinde böyle bir projenin maddi ve manevi açıdan kişisel sermayeyle tamamlanmasının imkânsız olduğunu anladım. Örneğin Hollandalı Samuel Richard adlı bir muhasebe düşünürü 1709 yılında çift taraflı kayıt yöntemiyle ilgili önemli bir eser yazmıştı. Ben de Hollanda’daki arkadaşlarımdan bu filozofun kim olduğunu ve ne tür katkılar sunduğunu araştırmalarını istedim.

Gerek Amsterdam meslek odası gerekse Amsterdam Üniversitesi nezdindeki girişimler yetersiz kaldı. Birkaç filozof hakkında da benzer sonuçlar alınca mecburen rotamı bizimle sınırlandırdım. Ulaşabildiğim otuz iki filozofun yaşam öyküsünden ve yazdıkları eserlerden bir koro oluşturmaya çalıştım. Seslendirdikleri şarkının hakkını verdiğimi söylemek kabalık olsa da 21. yüzyılın ilk çeyreğini geride bırakmaya hazırlandığımız şu günlerde bu muhteşem konseri dinlemek ardından değerli filozoflarla kucaklaşmak hem muhasebecilerin içini ferahlatacak hem de kulaklarındaki pası silecektir.

Diğer taraftan 13 ila 16. yüzyıllarda yaşamış ilk beş muhasebe filozofunun sadece ismini bildiğimizi göreceksiniz. Osmanlı’nın yükselme ve gerileme dönemindeki muhasebe filozofları hakkında da tatmin edici bilgiye de sahip değiliz. Hatta 1990’larda kaybettiğimiz birçok değerli ismin hayatıyla ilgili temel malumattan bile yoksunuz. ‘Ben muhasebeciyim.’ diyenleri şaşkınlığa düşürmesi gereken bu eksikliğin iki sebebi var: Birincisi uzak geçmişi bilmiyoruz çünkü ülkemizdeki muhasebe tarihi çalışmaları oldukça yeni. İkincisi ise muhasebe öğreti kitaplarına özgeçmiş ekleme alışkanlığı 2000’li yıllardan sonra yani sadece 20 yıl önce başlamış. Örneğin 2008 yılında kaybettiğimiz ve muhasebe literatürüne felsefi açıdan muhteşem eserler kazandıran Mazhar Hiçşaşmaz’ın doğum tarihinden bihaberiz. Benzer şekilde Nurettin Togay, Süheyp Derbil, Hikmet Keyman, A. Tayfur Tarhan, Cevat Yücesoy ve Osman Fikret Arkun gibi isimler de araştırılmayı bekleyen muhasebe filozofları arasındadır. Ayrıca yeterli bilgiye sahip olmadığımızdan bu kitapta hiç yer veremediğim İstepan Arabyan, Aram Kaftanya, Agop Zakaryan, Alay Kâtibi Muhyiddin, Ahmet Ziya Bey ve 1959 yılında ‘İhtisas Muhasebeleri, Metodik Muhasebe Ansiklopidisi’ adlı devasa eseri bizlere sunan Kenan Asafkan’ın da incelenmesi gerekir. Muhasebe tarihini oldukça sığ bıraktığımızdan bahsetmiştik. İşte bu sığlık, kitabın kurgusunu sıkıcı bir kataloğa çevirmekteydi. Bu riski aşmak istedim. Madem bazı muhasebe filozofları hakkında yeterli bilgiye sahip değildik o hâlde onların bizlere bıraktığı eserlere ilaveten yaşadıkları dönemin ekonomi-politiğine, sosyolojisine veya kültürel dünyalarına girerek daha akıcı ve daha donanımlı bir metin ortaya koymayı denedim. Umarım gerek filozofları gerekse eserlerini zamanın ruhuyla sentezlemeyi başarmışımdır.

Bildiğiniz üzere muhasebe felsefesi; muhasebe ontolojisi, muhasebe epistemolojisi ve muhasebe aksiyolojisi bölümlerinden oluşur. Muhasebe ontolojisi muhasebe biliminin varlığına ilişkin sorgulamalar yaparken, muhasebe aksiyolosi muhasebenin etik yönlerine katkı sunar. Muhasebe epistemolojisi ise muhasebenin gövdesini yani bilgi sistemini inceler. Muhasebe bilgisinin zaman kapsülü tarih boyunca üç kez fay kırılması yaşamıştır. Finansal işlemlerin Sümerler tarafından kil tabletlere işlenmesi, muhasebe bilgisinin ilk zaman kapsülüydü. Ardından Mısırlılar tarafından papirüslere işlenen kayıtlar, muhasebenin ikinci zaman kapsülü oldu. Her ikisinin ortak özelliği ise muhasebe veri setlerinin muhafaza edilmesi hatta gizlenmesiydi. Fakat yaklaşık 30 yıl önce büyük bir kırılma daha yaşandı. Artık günümüzün veri setleri bulutlara yani dijital ortama kaydediliyor. Muhasebenin zaman kapsülüne dokunamıyoruz hatta göremiyoruz bile. Bunun yanında muhasebe bilgilerini saklamak değil şeffaf bir şekilde paylaşmanın marifet olduğu bir çağdayız. Peki bu paradigma değişimi mesleği nereye taşıyacak, geleceğin muhasebe veri setleri hangi kimliğe bürünecek? Bu soruların cevabını maliyeciler değil bizler vermeliyiz. Bizleri besleyen sosyal bilimlerde ise temel bir kural var, ‘Ne kadar uzak geçmişe bakarsanız o kadar uzak geleceği görürsünüz.’

İşte bu çalışma muhasebe felsefesi açısından gidebildiği en geriye giderek 13. yüzyılda İlhanlı Devleti’nde yaşamış Abdullah Ali ile başlıyor. Hemen peşinden yine İlhanlı muhasebe filozoflarından İmâd Es Serâvi ve Mazenderani ile devam ediyor. 15. yüzyıla geldiğimizde Osmanlı Devleti’nden Hacı Atmacaoğlu ve Kâtip Alaeddin Yusuf’u göreceğiz. Osmanlı’nın duraklama döneminde tarih sahnesine çıkan Koçi Bey, Tarhuncu Ahmed Paşa, Kâtip Çelebi ve Defterdar Sarı Mehmed Paşa’nın hayatları, meslektaşlarımıza vizyon kazandıracak tecrübelerle dolu. Osmanlı modernleşmesinin başladığı 19. yüzyıldan ise Ali Suavi, Mehmet Nüzhet, Hasan Tahsin ve Cavid Bey yer almaktadır. Hem Osmanlı hem Cumhuriyet vatandaşı olan Kirkor Kömürcüyan, Serkiz Nihad, Nurettin Togay ile devam eden çalışmamız Ord. Prof. Dr. Alfred Isaac ve hemen ardından Süheyp Derbil ismine yer veriyor. Hesap Uzmanları Kurulunun ilk banileri Ali Alaybek ve Rasim Saydar’ın mesleğimize sundukları katkıları ise dönemin aktörlerinden Selahattin Tuncer’in şahitliği perçinliyor. Benzer şekilde Osmanlı doğumlu ve Cumhuriyet vatandaşı olan Hikmet Keyman, Osman Fikret Arkun, Cevat Yücesoy, Tayfur Tarhan ve İsmail Otar’ın da okuyucunun tanışacağı muhasebe filozofları arasında yer aldığını mutlulukla belirtmek isterim. Çok kıymetli muhasebe filozofumuz Mazhar Hiçşaşmaz’ın ardından ise bu kitaba hayat veren 171 adet kaynakçanın 62’sine imza atmış rahmetli Oktay Güvemli’yi uzun uzun tanıtmayı çalıştım. Son olarak hâlen üretmeye devam eden Mustafa Aysan, Mehmet Yazıcı, Nalan Akdoğan ve Hamdi Aydın hocalarımızın birbirinden değerli tecrübeleri ile son noktayı koydum. Eksikleriyle tastamam bu kitapta, otuz iki muhasebe filozofu ve onların değerli eserlerine yer vererek Orta Doğu Muhasebe Düşüncesinin son 700 yılını aydınlatmak amacıyla titrek bir mum ışığı yakılmıştır. Böylesine bir mozaiği okumanın ve anlamanın her meslektaşa nasip olmayacağının farkındayım. Nitekim Alman filozof Heidegger, bazı düşüncelerini Arendt’e postalarken şu notu eklerdi. ‘Bunu anlayacak tek kişi sensin.’ Bu kitaptaki her muhasebe filozofunun hayatı ve ortaya koyduğu çabalar tarihten bize gönderilmiş birer mektuptur. Okuyup, anlayacak meslektaşlarıma ulaşması dileğiyle…

Cengiz Han (1162-1227) Orta Asya’da başlattığı fetihlerle Pasifik’ten Karadeniz’e uzanan yeryüzündeki en büyük siyasi oluşumlardan birisi kabul edilen Moğol İmparatorluğu’nu kurdu. Çinlilerden Kıpçaklara, Gürcülerden Ruslara, İdil Bulgarlarından İranlılara kadar geniş bir coğrafya ve farklı milletleri egemenliği altına alan Cengiz Han, tüm değerli madenleri toplayıp karşılığında kâğıt para basarak tedavüle sürmeyi de başaran isimdi. Modern merkez bankasının ilk temellerini atan Cengiz Han’ın ölümüyle koskoca imparatorluk dağıldı. Ortaya dört devlet çıkmıştı. Bunlardan birisi de oğlu Hülagü Han tarafından günümüz İran topraklarında kurulan İlhanlı Devleti’dir. 1258’de Bağdat’ı alarak Abbasi devletine son veren İlhanlı Devleti, bir asır gibi kısa bir süre yaşamış olmasına rağmen Moğollardan devraldığı finansal tecrübeleri ve Abbasilerin muhasebe kadrolarını Tebriz’e taşıdı. Moğol ve Abbasi birikimlerini harmanlayan İlhanlılardan günümüze ise dört adet muhasebe öğreti kitabı ulaştı.

İşte bunların en eskisi Saadetnâme adlı kitaptır. İlhanlı Devleti hanlarından Gazan Han’ın veziri Sa’deddin Muhammed İbn Taceddin Ali Üs Saveci, oğlu Şerâfeddin’in devlet muhasebesini öğrenmesi için bir kitap yazılmasını emretti. Saadetnâme ismi verilen bu kitabı Abdullah İbn-i Ali Felek Ali-i Tebrizi yazmıştır. Fakat Abdullah Ali’nin ne zaman doğduğu, ne zaman öldüğü veya hangi eğitimleri aldığını bilmiyoruz. 1309’da yazımına başlanan 1336 veya 1337’de tamamlandığı düşünülen Saadetnâme isimli muhasebe öğreti kitabının tam ismi, Saâdetnâme fi’t-Teressül ve Kavâidü’d-Defter olup Farsça yazılmıştır. Çift taraflı kayıt yönteminin güçlü izlerini barındıran tarihteki ilk eserdir. Çift taraflı kayıt yöntemi bugün bize basit gelse de Alman filozoflardan Goethe tarafından uygarlığın en mükemmel icatları arasında gösterilmişti.

Akıl dolu bu yöntem, muhasebenin bilim olma yolculuğunun da ilk adımıdır. Saadetnâme, o zamanların kripto yazım tekniği diyebileceğimiz siyakat1 usulünde kaleme alınmıştır. Orijinal nüshası 142 yapraktan oluşan kitabın bir kopyası Ayasofya Arşivleri’nde yer almakta olup Prof. Dr. Cengiz Toraman ve Prof. Dr. Batuhan Güvemli tarafından Türkçeye çevirme süreci devam etmektedir.

lhanlılar döneminde yazılmış Saadetnâme (1309), Kanun-u Saadet (1337), Cami’ül Hesap (1340) ile Risale-i Felekiyye (1363) isimli kitaplar ve özellikle Risale-i Felekiyye, çift taraflı kayıt yöntemine yer vermişti. Çift taraflı kayıt yöntemi, muhasebenin ilk adımı olan kaydetme fonksiyonunu ifade eder. İlhanlı muhasebeciler, çift taraflı kayıt yöntemini bilmelerine rağmen raporlama sistemi olarak Abbasilerden öğrendikleri Merdiven Yöntemi dediğimiz bir usulü kullanmaktaydı. Abbasiler’in icat ettiği bu yöntem, İlhanlılar ve Selçuklular da gelişmiş, Osmanlı da ise mükemmel bir seviyeye ulaşmıştı. Merdiven yöntemi, tüm finansal işlemleri basamak şeklinde kaydetmekte ancak günümüzdeki gibi kâr zarar hesaplamasına olanak vermemekteydi. Zaten merdiven yöntemini kullanan Abbasi, İlhanlı, Selçuklu ve Osmanlı’nın mali yapısı, devlet muhasebesi odaklı olduğundan kâr zararı öğrenme gibi bir ihtiyaçları yoktu. Çünkü devlet muhasebesinin özünü kâr zarar değil bütçe oluşturur.

 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Antik Çağdan Geleceğe Para ~ Dursun Ali YazAntik Çağdan Geleceğe Para

    Antik Çağdan Geleceğe Para

    Dursun Ali Yaz

    Para yokken insan vardı fakat insanlık tarihi parayla başladı.

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur