Zamanın ve mekânın içinden devşirilmiş, Latin Amerika’nın bilinç örgüsünü oluşturan düşler, efsaneler ve anekdotlarla örülü Yürüyen Kelimeler, Eduardo Galeano tarafından yaratılan dünyaya sayısız pencere açan bir yol haritası.
Sözlü tarih geleneğini takip eden Galeano, poetik ve politik sesiyle Latin Amerika’nın kolektif deneyiminde yatan özgürlük ruhunu körüklüyor. Kıtanın kültürel belleğinden beslenen usta kalem, mitolojiye ve kutsal değerlere temas ederek, sıradanlıkla olağandışılık, insanlarla hayvanlar, gökyüzüyle yeryüzü,yaşamla ölüm, dile gelenle gelemeyen arasına çekilmiş bariyerleri kaldırıyor. Satırlardan süzülüp gelen bu şölen, hatta karnaval havası hayatı ve insanı bayağılaştıran her şeyin reddine dahil oluyor.
Kapağını kapattığınızda bile uzun süre sizi büyülemeye devam edecek çarpıcı bir eser…
*
Bu Kitaba Açılan Pencere Kırık dökük bir masa, sürekli hareket eden kurşundan ya da ahşaptan bir sürü yıpranmış baskı harfi, belki de Gutenberg’den kalma bir matbaa: Burası José Francisco Borges’in Kuzeydoğu Brezilya’nın iç kesimlerinde, Bezerros Köyü’ndeki atölyesi.
Hava mürekkep kokuyor, ahşap kokuyor. Yeni bitirilmiş ıslak baskılar tellere asılmış kururken, üst üste yığılmış ahşap plakalar sıranın kendilerine gelmesini bekliyor. Ahşaba işlenmiş yüzüyle Borges tek kelime etmeden bana bakıyor.
Televizyon çağının ortasında, Borges hâlâ eski cordel geleneğini sürdüren bir sanatçı. Küçük kitapçıklarda efsaneler ve yaşanmış olaylar anlatıyor.
Dizeleri kendi yazıyor, çizimleri yapıyor, basıyor, sonra bunları omzuna atıp pazarlarda satıyor, köy köy dolaşıp insanların ve hayaletlerin kahramanlıklarını tekrar tekrar anlatıyor. Ben Borges’in atölyesine birlikte çalışmayı önermek için geldim. Projemi açıkladım: Onun çizimleri, gravür sanatı ve benim kelimelerim. O susuyor, ben konuştukça konuşuyorum, sürekli açıklıyorum. Tek kelime etmiyor.
Bu böyle sürüp gidiyor. Ta ki ben birden farkına varıncaya kadar: Benim kelimelerimin müziği yoktu. Kırık bir flütü üfleyip duruyordum. Daha doğmamış olan ne açıklanabilir ne de anlaşılır; ancak hareket ettikçe hissedilir, ele gelir. Bunun üzerine, açıklamayı bırakıp anlatıyorum. Ona yazmak istediğim tutku ve korkuların hikâyelerini anlatıyorum; yollardan derlediğim sesleri, yürürayak daldığım gündüz düşlerini, çıldırtan gerçekleri ve gerçekleşen çılgınlıkları, rastladığım “ya da bana rastlayan” yürüyen kelimeleri anlatıyorum.
Ona hikâyeler anlatıyorum; bu kitap doğuyor.
Yedi Mucizenin Hikâyesi
Todos los Santos Körfezi’yle Amazon Nehri’nin ağzı arasında bir daha ne böyle zorlu bir kadın görüldü ne de böylesine büyücü bir erkek.
María’nın gönlünü kazanmak için José yedi mucize gerçekleştirdi.
María’nın babası:
“Açlıktan ağzı kokuyor,” dedi.
Bunun üzerine José havaya hiçbir el tarafından yapılmamış dantelli bir örtü serdi ve emretti:
“Sofra kurulsun!”
Hiçbir şeyin üstünde dalgalanan örtünün üzerine, hiç kimse tarafından servis edilmeyen, hâlâ buğusu tüten pek çok tabağın olduğu büyük bir sofra kuruldu. Herkesin midesi bayram etti.
Ama María tek bir pirinç tanesi bile yemedi.
Köyün sahibi, toprağın ve insanların efendisi:
“Fukaranın önde gideni,” dedi.
Bunun üzerine José hiçbir yerden sıçrayarak gelen keçisini çağırdı ve ona emretti:
“Sıç, keçi!”
Keçi altın sıçtı. Herkesin avuç avuç altını oldu.
Ama María bu ışıltıya sırtını döndü.
Maria’nın balıkçı nişanlısı:
“Balıktan hiç anlamıyor,” dedi
Bunun üzerine José deniz kıyısına inip üfledi. Kendisinin olmayan ciğerlerle üfledi ve emretti:
“Kuru, deniz!”
Deniz her yanı balıklarla kaplı gümüş rengi kumunu bırakarak çekildi. Herkesin sepeti balıklarla dolup taştı.
Ama María yalnızca burnunu tıkadı.
María’nın ateşten bir hayalet olan ölmüş kocası:
“Onu kömüre çevireceğim,” dedi
Alevler dört bir yandan José’ye saldırdı.
Bunun üzerine José kendisinin olmayan bir sesle emretti:
“Serinlet, ateş!”
Ateşin ortasında banyo yaptı. Herkesin gözleri yuvalarından fırladı.
Ama María gözlerini kapadı.
Köyün papazı:
“Tam cehennemlik,” dedi.
José’nin şeytanın ortağı olduğunu, büyücülük yaptığı için de günahkâr olduğunu açıkladı.
Bunun üzerine José papazı boğazından yakaladı ve emretti:
“Sıkıl, kol!”
José’nin artık kendisinin olmayan kolları papazı evrenin yakıcı uçurumlarına götürdü. Herkesin ağzı açık kaldı.
Ama María korkudan bir çığlık attı ve o upuzun kol, ateşte kızarmış papazı bir saniyede geri getirdi.
Polis:
“Tam hapislik,” dedi.
Elinde sopasıyla José’nin başına dikildi.
O zaman José emretti:
“Vur, sopa!”
Polisin sopası polise vurdu, kendi silahı tarafından kovalanan polis koşarak kaçtı ve gözden kayboldu. Herkes güldü.
María da.
María, José’ye bir kişniş yaprağı ve bir beyaz gül sundu.
Yargıç:
“Tam İdamlık,” dedi.
José; kanunlara saygısızlıktan, babanın kızı, ölünün dul karısı üzerindeki mülkiyet haklarına tecavüzden, sisteme karşı gelmekten, polise mukavemetten ve bir din adamını öldürmeye teşebbüsten mahkûm oldu.
Cellat elleri ve ayakları bağlı José’nin boynu üzerinde baltasını kaldırdı.
Bunun üzerine José emretti:
“Dayan, boyun!”
Balta indi ve boyun baltayı paramparça etti.
Herkes için bayram oldu. Herkes insan adaletinin aşağılanışını ve ilahi adaletin yıkılışını kutladı.
María, José’ye bir parça peynir ve bir kırmızı gül sundu.
José’nin, yoksul galibin, aşk mağlubu galibin dizleri titredi.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Deneme
- Kitap AdıYürüyen Kelimeler
- Sayfa Sayısı320
- YazarEduardo Galeano
- ISBN9789755709376
- Boyutlar, Kapak13,5*21, Karton Kapak
- YayıneviSel Yayınları / 2018
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Vejetaryenliğin Yararları ~ Sadık Hidayet
Vejetaryenliğin Yararları
Sadık Hidayet
Modern İran edebiyatının büyük ustası Sadık Hidayet’in Vejetaryenliğin Yararları, vejetaryenliği kişisel bir seçim olmaktan öte, bir dünya görüşü olarak ele alıyor. “İnsan kan döküyor,...
- Hükümdar ve Siyaset Kitabı ~ İbn Abdirabbih
Hükümdar ve Siyaset Kitabı
İbn Abdirabbih
Bu kitap, tarihteki klasik İslâm devletlerinde idareyle ilgili olarak dikkate alınması gerektiğine inanılan pratik öğütleri sunuyor bize. Bir yanda adaletin tam olarak sağlanması, servetin...
- Sanatın ve Edebiyatın Dayanılmaz Hafifliği ~ Ülkü Tamer
Sanatın ve Edebiyatın Dayanılmaz Hafifliği
Ülkü Tamer
Hamlet’i kim yazdı? Tolstoy ve Dostoyevski’nin en sevdiği roman neydi? Mark Twain nasıl rüyalar görürdü? Paul Klee için resmin tanımı neydi? Thomas Hobbes yatmadan...