Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

22 Tur
22 Tur

22 Tur

Caroline Wahl

Tilda, matematiği ve yüzmeyi seviyor ama her şeyden çok, rengârenk giyinen, hayalperest küçük kız kardeşi Ida’yı seviyor. Annesi alkolik, babası ise uzun zaman önce…

Tilda, matematiği ve yüzmeyi seviyor ama her şeyden çok, rengârenk giyinen, hayalperest küçük kız kardeşi Ida’yı seviyor. Annesi alkolik, babası ise uzun zaman önce evi terk etmiş. Günleri üniversitedeki eğitimi, süpermarketteki kasiyerlik görevi, ev işleri, on yaşındaki kız kardeşiyle ilgili sorumlulukları ve yağmurlu havalarda gittiği havuzdaki yüzme seansları arasında geçiyor. Tilda her seferinde 22 tur atıyor, ne bir eksik ne bir fazla, hiç ara vermeden.

Ancak Berlin’de doktora yapma fırsatı sunulmasıyla işler değişmeye başlıyor. O, bir seçim yapmak zorunda: Bir yanda özgürlük ve başarı dolu bir gelecek, diğer yanda sorumsuz annesiyle yalnız kalacak olan küçük kız kardeşi. Tilda tüm bu duygusal karmaşayla boğuşurken bir gün havuzda birini fark ediyor. Kendisi gibi 22 tur yüzen birini. Üçünün de hayatını değiştirecek olan Viktor’u. O andan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.

22 Tur, ailedeki tahribatın sonuçlarını, sorumluluk ile özgürlük arasında mutluluğun nasıl bulunacağını anlatan sert ama bir o kadar da etkileyici bir hikâye.

Der Spiegel Çok Satanlar Listesi – 4 Ödül – 500 Bin Satış Rakamı

“Caroline Wahl; günlük hayattaki özel anları, acılardaki o rahatlatıcı anları buluyor. İnsanın arkadaş olmak isteyeceği türden dokunaklı ve inceliklerle dolu bir kitap.” – Benedict Wells

“Hem içten hem acımasız hem de gerçekten çok güzel.” – Alina Bronsky

“Çok güzel yazılmış, çok sürükleyici… Çok özgün, çok yoğun, çok samimi bir kitap. Okumaktan inanılmaz keyif aldım.” – Elke Heidenreich, Spiegel.de

BİRİNCİ BÖLÜM

Yulaf sütü, badem sütü, kaju ezmesi, dondurulmuş frambuaz, humus, yulaf ezmesi, ch!a tohumu, muz, tam buğdaylı makarna, avokado, avokado, avokado. Evet, tahminleri alalım ama bakmak yok. Yaklaşık otuz yaşlarında, erkek, zayıf, çerçevesiz gözlükler, Levi’s tişört. “30,72 avro,” dedikten sonra başımı kaldırıp baktım ve Levi’s amblemini gördüğümde içimden kendimi tebrik ettim, hatta günümün en başarılı anı buydu. Sadece müşteri erkek değil kadındı, yine de tişört tahminim hedefi on ikiden vurmuştu. Dört saat sonra kasaya en uygun fiyatlı olanından bir paket makarnayı, yine en uygun fiyatlı bir paket yulafı, Dr. Oetker’in hazır vanilya sosunu ve sütü koydum. Bayan Bach, “4,06 avro,” dedi. Parayı ödedim, hepsini sırt çantama koydum ve metro istasyonuna koştum.

Tramvaya bin, üniversiteye git, ödevleri ve notları kopyala. Zamanım dakikası dakikasına planlıydı ve o gün bozulacağı tutan fotokopi makineleri bu planıma çomak sokuyordu.

“Fotokopi trafiği sıkışık.”

Bu kelimeleri duyar duymaz içimde yükselen öfkeyi hissettim, yumruklarımı sıktım ve önümde duran soluk tenli şapşala dik dik baktım. O an içimdeki öfkeyle onu yerle bir edebilirdim.

Tekrar tramvay, ödevleri yap, yüzmeye git, Ida. Ödevler kolaydı, üniversiteden yüzme havuzuna kadar olan 69 dakikalık yolculukta hepsini tamamlamayı başardım. Yüzme havuzuna girince havadaki klor kokusunu derin derin içime çektim, sırt çantamı Ursula’nın rengârenk hasır çantasının yanına fırlattım, elbisemi çıkarıp suya balıklama daldım, dibe kadar indim, zemine bağdaş kurup oturdum ve suyun yüzeyine baktım. Bir sürü koordinasyonsuz, kıpır kıpır çocuk bacağı; az çok koordineli, kıpır kıpır birkaç yaşlı bacak, suya dalan çocuk bedenleri, havuzun kenarında sallanan bacaklar. Birbirinden farklı bu hareketler bütünüyle bakıldığında eğlenceli görünüyordu. Her zamanki gibi 22 tur yüzmek için yüzeye çıktım ve yirminci turda mı yoksa yirmi ikincide mi olduğumu karıştırdığımı fark ettiğimde kendime sinirlendim ve ceza olarak beş tur daha yüzdüm.

Ursula: Az önce küçük bir çocuk üzerimden atladı. Öylece. Ona şaşkın gözlerle bakıyorum. Ursula: Ben gayet normal bir şekilde yüzüyordum. Her zamanki gibi rahat rahat arka kısma ilerliyordum ve birden kızıl saçlı bir yaramazın önümde üç adım geri gidip koşarak üzerimden atladığını gördüm. Gayet de umursamazdı. Ben: Yok artık. Ursula: Sana yemin ederim ki o üç adımı atmadan önce bakışlarını bir an olsun benden ayırmadı. Yani bilmeden yaptığı bir şey değildi.

Başımı salladım. Ben: Herhâlde canı sadece senin üzerinden atlamak istedi. Ursula: Herhâlde öyle. Bir an için sustuk. Ben: Hangisi olduğunu göstersene. Ursula başıyla çocuğu işaret etti. Ben: O zaman ben de gidip onun üzerinden atlarım. Ursula boş ver anlamında başını salladı. Sustuk. Ursula’yla susmak çok kolaydı. Aptalca sorular sormazdı. Sadece gerçekten anlatacak bir şeyleri olduğunda konuşurdu, biraz önce üzerinden atlayan çocukla ilgili anlattıkları gibi. Bazı günleri onun şezlongunda yan yana oturup birbirimizle tek kelime etmeden geçirirdik. Gözlerimizi kapatır, güneşin bizi kurutmasına izin verirdik. Vedalaşırken de başımızla selamlaşırdık. Ursula: Senin ufaklık nerede? Ben: Ida havuza sadece yağmur yağdığı zaman geliyor. Ursula başını salladı. Sırtımı güneşten ısınmış banka yaslayıp bir an gözlerimi kapattım. Yılın gerçekten ilk sıcak olan günleriydi. Haziran ayı bir sıcak bir soğuk geçmişti, daha çok nisan veya mayıs ayı gibiydi. Yaz havasını derin bir nefes alarak içime çektim. Güneş kremi, klor, cips ve Ursula’nın buram buram kokan parfümü bedenimi doldurdu. Gözlerimi açtım ve menekşe rengine bürünmüş akşam gökyüzüne baktım, özümsedim, hafiflemiş ve ısınmış hissettim. Bakışlarımı havuza çevirdim. Yüzme bilmeyenler için ayrılmış alan çoğu Ida’nın yaşlarında olan, çılgın ve havuza birbiri ardına fişek gibi dalan bir grup kayan çocuğun hâkimiyetindeydi. Diğer yanda ise kucaklarındaki küçük çocuklarıyla sohbet eden iki anne duruyordu, iple ayrılan yüzme alanının hemen önünde de bir adam vardı;  bir kız ve bir erkek çocukla su topu oynuyordu. Çocuklarıyla oynayan bir baba. Çocuklar sevinçle gülüyorlardı, acaba babalarıyla sık sık su topu oynuyorlar mıydı yoksa bu nadiren gerçekleşen bir şey olduğu için mi bu kadar mutluydular? Havuz kenarında birkaç genç sohbet ediyordu, eski sınıfımdan birkaç kızın da güneşlendiğini gördüm. Angelina, Lena ve Jana. Selam vermek için elimi kaldırdım. Angelina zoraki bir gülümsemeyle el salladı. Sanırım birbirimizden pek hazzetmiyorduk. Ancak asıl siyah bir şort giymiş, uzun boylu, sapsarı saçlı Ivan’ı gördüğümde ısınmış bedenim ürperdi, sırtımdan bir esinti geçti, yüzündeki o hiç değişmemiş kızgın bakışı fark ettiğimde yutkundum. Ivan’ın o dar, çarpıcı, bronzlaşmış yüzü, buz mavisi gözleri, kalın kaşları, çatık kaşlarının arasındaki o iz ve özenle çekilmiş çizgilere benzeyen ince dudakları… Ida’nınkinden sonra gördüğüm en güzel ikinci yüz. Yani öyleydi. Başım döndü. Boğazım düğümlendi. Birkaç kez yutkundum; yaz havasını içime çekmeye, gözlerimi kırpıştırıp odaklanmaya çalıştım. Bu, Ivan’ın abisi olmalıydı çünkü Ivan olması imkânsızdı. Abisinin adını hatırlamaya çalıştım ve hatırlayamadığım için kendime çok öfkelendim. Adını hatırlamaya çalışırken bir yandan da yüzünü incelemeye devam ettim, aramızda mesafe olduğu için zorlanıyordum ama yine de aslında Ivan’ın yüzünden hayli farklı olduğunu görebiliyordum. Bakışları Ivan’ınkinden daha sert ve hepsinden önemlisi daha anlaşılmazdı; kaşları birbirine daha yakın, kaşlarının ortasındaki çizgi daha derin ve dudakları daha da inceydi. Onun burada ne işi vardı ki? En son Londra ya da başka bir yerde yaşıyordu. Deniz gözlüklerini taktı, zarif bir dalış yaptı ve suyun altında süzüldü. Onun düz, hızlı ve güçlü hareketleri havuzdaki kaosun önüne geçti. Havuzun kenarından kendini itip yüzeye çıkana kadar en az on metre suyun altında ilerledi ve en fazla yarım dakika içinde havuzun kenarına ulaştı, ardından takla atarak ayaklarıyla kendini tekrar geri itti. Gözlerim onun her hareketini takip etti ve onun kardeşini, sessiz hırıltılı gülüşünü, boğuk sesini düşündüm. Abisini gözden kaybetmemeye çalıştım çünkü çıkıp gitmesinden korkuyordum. Ayrıca gerçekten de buralarda görmeye pek alışkın olmadığımız, güzel bir yüzme stili vardı. 22. turdan sonra dalmadı, havuzun kenarına dayandı, gözlüğünü çıkardı, dönüp bakışlarımı yakaladı. Bir süre birbirimize baktık. Aramızda 51 metre vardı ve her şey buğulu gibiydi. Sonra kaşlarını kaldırdı, ben ne yapacağımı bilemedim, toparlanıp elbisemi hâlâ ıslak olan mayomun üzerine geçirdim, sırt çantamı omzuma atıp Ursula’ya başımla veda ederek eve doğru yola çıktım. Eve dönerken zihnim bulanıktı, Ivan’ın adını bir türlü hatırlayamadığım abisini düşünmeden edemiyordum. Marlene kesin bilirdi. Bir parti olacağı için hafta sonu eve gelecekti. Yarından itibaren 23 tur yüzmeye karar verdim, her ne kadar bu sayıyı pek sevmesem de. Neşeli Sokak’a girdiğimde çimleri biçmekte olan Bay Feigel’a selam verdim ve geçen hafta hemen yanımızdaki açık mavi eve taşınan ve o sırada bahçede mangal yapan beş kişilik aileyi başımla selamladım. Bizim yaşadığımız apartman bu sokakta birden fazla ailenin bir arada yaşadığı tek binaydı ve bu yaz akşamında bahçelerinde çimleri huzurla biçilen ve mangal yakılan müstakil evlerin arasında her zamankinden daha hüzünlü görünüyordu. Hep yaptığım gibi yaşadığımız dairenin pencerelerine dikkatle baktım. Mutfak pencereleri buğulanmıştı, annem kesin yemek pişirmişti. Hızlıca sokak kapısını kapattım; sessiz, serin koridora çıktım ve önünde burada kimse hoş karşılanmasa da üzerinde “Hoş geldiniz” yazan bir paspasın durduğu ilk kapıyı açtım. Tam tahmin ettiğim gibi yanık ve körili tavuk kokusu aldım, mutfağa girip o sıcak buharla karşılaştım. Ida ocağı kapatmıştı bile. Ocağın üzerinde iki tencere duruyordu; birinde yanık pilav, diğerinde ise kömürleşmiş, tanımlanamaz bir köri kütlesi vardı. Pencereleri açtım, yangın alarmının devreye girmediğini görünce rahatladım. Bunun tekrar olması utanç verici olurdu. Mutfak tezgâhının üzerinde krema, un ve ne kadar baharatımız varsa dökülmüş duruyordu. !çindeki her şeyin yerlere saçıldığı bir çekmece açıktı. Makarna, mısır gevreği, pane harcı, yulaf ezmesi ve boş bir şarap bardağı. Belli ki annem bir şey aramıştı. Bulamayınca da yemek yapmayı öfkeyle yarıda bırakmıştı. Paketinden çıkarılıp boş yemek masasının üzerinde çiğ hâlde bırakılmış tavuk, mide bulandırıcı görünüyordu. Tavuğu dondurucuya attım, oturma odasının kapısını açtım, aşçımız koltukta iki seksen yatıyordu. Kahverengi saçları yüzüne düşmüştü, ağzı hafif aralıktı. Lekeli beyaz yazlık elbisesi, küçük bir çocuğun önlüğünü anımsatıyordu. Şarap içen küçük bir çocuğun önlüğünü. Annem yemek yaparken güzel kıyafetler giymeyi severdi çünkü yemek pişirmeye karar verdiğinde genellikle iyi bir ruh hâlinde olurdu. Bu köri ve kırmızı şarap lekelerini çıkaramayacağımı anladım, elbisesini atmam gerekecekti. Geçen seneki doğum gününde ona vücudu saran, örgü bir elbise vermiştim ve bu elbise artık ona çok büyük geliyordu. Saçlarını solgun yüzünden çektim ve başının altına bir yastık koydum. “Seni aptal tavuk,” diye söylendim, derin uykuda olduğu için tabii ki bunu duymadı. Oturma odasından çıktım ve Ida’nın 

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap Adı22 Tur
  • Sayfa Sayısı232
  • YazarCaroline Wahl
  • ISBN9786259562308
  • Boyutlar, Kapak13,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviYan Pasaj Yayınevi / 2025

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Düşesin Zaferi ~ Elizabeth LoupasDüşesin Zaferi

    Düşesin Zaferi

    Elizabeth Loupas

    Ferrara Sarayı yasak elma gibidir, güzel, kırmızı ve çekici, ama zehirli, çok zehirli… Rönesans İtalyası… Araf’ta kalan bir ruh ve Avusturya prensesi Barbara… Prenses...

  2. Kum Fırtınası ~ James RollinsKum Fırtınası

    Kum Fırtınası

    James Rollins

    NEFES KESEN BİR GERİLİM VE AKSİYON ROMANI DÜNYAYI KASIP KAVURAN SİGMA SERİSİNİN İLK KİTABI İNSANLIK GELMİŞ GEÇMİŞ EN KORKUNÇ FIRTINAYLA BAŞ EDEBİLECEK Mİ? Esrarengiz...

  3. Canlanan – Lenin’den Öpücükler ~ Yan LiankeCanlanan – Lenin’den Öpücükler

    Canlanan – Lenin’den Öpücükler

    Yan Lianke

    Hiciv romanlarıyla modern Çin edebiyatında özel bir yeri olan, 2014 Franz Kafka Ödülü’ne layık görülmüş Yan Lianke’nin, memleketi Balou Sıradağları hakkında yazdığı kitaplarından en...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur