Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Bir Halk Düşmanı
Bir Halk Düşmanı

Bir Halk Düşmanı

Henrik Ibsen

Norveç’in güneyindeki küçük bir kaplıca kentinde saygın bir hekim olan Dr. Tomas Stockmann, kaplıcanın suyunda hastalıklara yol açabilecek mikroorganizmalar bulunduğunu keşfeder. Bu keşfini kamuoyuyla…

Norveç’in güneyindeki küçük bir kaplıca kentinde saygın bir hekim olan Dr. Tomas Stockmann, kaplıcanın suyunda hastalıklara yol açabilecek mikroorganizmalar bulunduğunu keşfeder. Bu keşfini kamuoyuyla paylaşmaya karar verdiğinde ise karşısına bir engel çıkar: Kentte tüm idari yetkileri elinde toplamış olan ağabeyi Peter basını ve mülk sahiplerini kullanarak haberin yayılmasını önlemeye çalışır. Ama asıl kıyamet, Dr. Stockmann keşfini duyurmak için bir halk toplantısı düzenlemek istediğinde kopacaktır.

Henrik Ibsen’in başyapıtlarından Bir Halk Düşmanı, çoğunluğa karşı savaşan bireye, siyaset kurumuna ve basın özgürlüğüne dair, hiçbir karakterini idealleştirmeyen ve güncelliğini bugün de koruyan keskin bir eleştiri.

BİRİNCİ PERDE

Doktor’un oturma odasında akşam. Oda sadedir ama titizlikle döşenmiştir. Sağ duvarda iki kapı vardır, yakındaki kapı Doktor’un çalışma odasına, uzaktakiyse antreye açılır. Karşı duvarda, antreye açılan kapının tam karşısında, evin diğer odalarına açılan kapı vardır. Aynı duvarın ortasında bir çini soba, üzerinde ayna asılı alçak bir divan, divanın önünde ise üzerinde örtüsüyle bir masa vardır. Masadaki abajur yanmaktadır. Arka planda kapısı açık bir yemek odası görülmektedir. İçerideki masa akşam yemeği için hazırlanmıştır, üzerinde bir lamba vardır. Billing çenesinin altında bir peçeteyle yemek masasının başında oturmaktadır. Bayan Stockmann masanın yanında durmuş, üzerinde büyük bir dana kızartması olan tabağı Billing’e uzatmaktadır. Masanın etrafındaki diğer iskemleler boş, sofra dağınıktır, belli ki yemekten yeni kalkılmıştır.

BAYAN STOCKMANN: Evet, bir saat gecikirseniz Bay Billing, soğuk yemeğe talim edersiniz.

BILLING: (Yemeğini yerken) Çok lezzetli, gerçekten harika.

BAYAN STOCKMANN: Biliyorsunuz işte, Stockmann’ın yemek saatleri hiç şaşmaz.

BILLING: Benim için hiç fark etmez. Hatta tek başıma, rahatsız edilmeden oturup yediğimde yemek sanki daha bir lezzetli geliyor.

BAYAN STOCKMANN: Tamam, lezzetli buluyorsanız mesele yok. (Giriş kapısına kulak kabartır.) Hovstad da geliyor sanırım.

BILLING: Olabilir. (Elinde bastonu, üzerinde bir palto ve başında üniformasının parçası olan şapkasıyla Vali Stockmann içeri girer.)

VALİ: İyi akşamlar Yenge Hanım.

BAYAN STOCKMANN: (Oturma odasına girer.) Aa, iyi akşamlar, siz misiniz? Ne iyi yaptınız da bizi görmeye geldiniz.

VALİ: Buradan geçiyordum da. (Yemek odasına bir göz atar.) Ama görüyorum ki misafiriniz var.

BAYAN STOCKMANN: (Biraz utanarak) Hayır, kesinlikle öyle değil, tamamen tesadüf oldu. (Aceleyle) İçeri girip siz de bir şeyler yemez misiniz?

VALİ: Yok, çok teşekkür ederim. Tanrı korusun; gece vakti sıcak yemek! Bendeki hazımsızlıkla olacak iş değil.

BAYAN STOCKMANN: Ama bir defadan bir şey çıkmaz.

VALİ: Hayır, hayır, çok iyisiniz; ben çay ve sandviçimden vazgeçmeyeyim. Uzun vadede daha sağlıklı, ayrıca birazcık daha hesaplı.

BAYAN STOCKMANN: (Gülümser.) Sakın Tomas’la ikimizin müsrif insanlar olduğumuzu sanmayın.

VALİ: Siz değil, yenge; aklımın ucundan bile geçmez. (Doktor’un çalışma odasını gösterir.) Evde değil galiba?

BAYAN STOCKMANN: Hayır, yemekten sonra oğlanlarla birlikte kısa bir yürüyüşe çıktı.

VALİ: Sağlıklı bir şey mi bu, merak ettim doğrusu. (Dinler.) Geliyor sanırım.

BAYAN STOCKMANN: Hayır, o değil galiba. (Kapı çalınır.) Buyurun! (Antreden yazı işleri müdürü Hovstad girer.) Aa, Bay Hovstad mı gelmiş?

HOVSTAD: Evet, kusura bakmayın, matbaada takılıp kaldım. İyi akşamlar Vali Bey.

VALİ: (Biraz soğuk selam verir.) Müdür Bey. İş için geldiniz herhalde?

HOVSTAD: Bir bakıma. Gazetede yayımlanacak bir iki şey var.

VALİ: Anlıyorum. Duyduğuma göre kardeşim Halkın Sesi gazetesinin çok verimli bir yazarı olmuş.

HOVSTAD: Evet, herhangi bir konuda gerçeği dile getirmek istediğinde zahmet buyurup Halkın Sesi’nde yazıyor.

BAYAN STOCKMANN: (Hovstad’a) Buyurmaz mıydınız? (Yemek odasını işaret eder.)

VALİ: Tabii ki; yazılarını ses getireceğini umduğu kitleye hitaben yazdığı için onu suçlayamam. Ayrıca şahsen gazetenize garez beslemek için bir neden görmüyorum Bay Hovstad.

HOVSTAD: Hayır, ben de size katılıyorum.

VALİ: Şehrimize genellikle güzel bir hoşgörü hâkimdir; gerçekten güzel bir vatandaşlık ruhu. Bu da bizi bir araya getiren büyük bir ortak meseleden kaynaklanıyor, öyle bir mesele ki tüm aklı başında vatandaşları aynı derecede ilgilendiriyor.

HOVSTAD: Kaplıcalar, evet.

VALİ: Aynen öyle. Büyük, yeni, güzel kaplıcalarımız. Dikkatinizi çekerim! Kaplıcalar şehrin can damarı olacaktır. Hiç şüpheniz olmasın!

BAYAN STOCKMANN: Tomas da aynı şeyi söylüyor. VALİ: Son birkaç yılda buraların ne büyük bir ivmeyle yükseldiğini düşünün! İnsanlar para yüzü gördü, canlılık geldi, hareket geldi. Binaların ve arazilerin fiyatları her geçen gün artıyor.

HOVSTAD: İşsizlik de azalıyor.

VALİ: O da var, evet. Yoksulluğun varlıklı sınıflara getirdiği yükler yüzümüzü güldüren miktarda hafifledi, daha da hafifleyecek – eğer bu yaz güzel geçerse, kaplıcaların ününü yayacak çok sayıda yabancı ziyaretçi, pek çok hasta gelirse.

HOVSTAD: Öyle de olacak diye duydum.

VALİ: İyi gidiyor. Konaklama için her gün talep yağıyor.

HOVSTAD: O zaman Doktor’un yazısı iyi denk gelmiş.

VALİ: Bir şeyler mi yazdı yine?

HOVSTAD: Bunu kışın yazmıştı; yazıda kaplıcalar tavsiye ediliyor, bizdeki elverişli sağlık koşulları vurgulanıyor. O sıralar yazıyı bekletmiştim.

VALİ: Öyleyse yazıda bir sorun vardı herhalde?

HOVSTAD: Hayır, yoktu ama ben bahara yayımlanmasının daha iyi olacağını düşündüm; insanlar baharda hazırlıklarını yapmaya, yazın nerede kalacaklarını düşünmeye başlıyor.

VALİ: Çok doğru; çok haklısınız Bay Hovstad.

BAYAN STOCKMANN: Evet. Kaplıcalar söz konusu olunca Tomas yorulmak nedir bilmez.

VALİ: Tabii. Ayrıca kaplıcalarda görevli.

HOVSTAD: Evet, kaplıcaları yoktan var eden de kendisi.

VALİ: O mu? Öyle mi? Bazılarının böyle düşündüğü ara sıra kulağıma çalınıyor. Ama bu işte benim de mütevazı katkılarım olduğunu düşünüyorum doğrusu.

BAYAN STOCKMANN: Tomas da hep bunu söyler.

HOVSTAD: Evet, bunu kim inkâr edebilir Sayın Vali? İşi başlatan sizsiniz, hayata geçiren sizsiniz; bunu hepimiz biliyoruz. Ben sadece fikrin ilk kez Doktor’dan çıktığını söylemek istemiştim.

VALİ: Evet, kardeşimin vaktiyle pek çok fikri vardı maalesef. Ama bir şeyler hayata geçirilecekse başka türlü adamlara ihtiyaç vardır Bay Hovstad. En azından şuna inanıyorum ki, bu evdeki…

BAYAN STOCKMANN: Ama sevgili kayınbiraderim…

HOVSTAD: Ama Vali Bey, nasıl oluyor da?..

BAYAN STOCKMANN: İçeri girip bir şeyler yiyin Bay Hovstad, hem kocam da birazdan gelir.

HOVSTAD: Teşekkür ederim, bir lokma alırım belki. (Yemek odasına geçer.)

VALİ: (Biraz alçak sesle) Köy kökenliler bir tuhaf azizim, nezaketsizlikten asla kurtulamıyorlar.

BAYAN STOCKMANN: Bunu kafaya takmaya değer mi? Siz ve Tomas bu onuru kardeşçe paylaşamaz mısınız?

VALİ: Evet, öyle olmalıydı ama belli ki bazıları paylaşmak niyetinde değil.

BAYAN STOCKMANN: Bu ne biçim söz! Siz ve Tomas çok iyi geçiniyorsunuz. (Kulak kabartır.) Sanırım geldi. (Gidip kapıyı açar.)

DOKTOR STOCKMANN: (Dışarıda gülmekte ve konuşmaktadır.) Bak, sana bir misafir daha getirdim Katrine. Harika, değil mi? Buyurun Kaptan Horster, paltonuzu asın. Aa, siz palto giymiyorsunuz. Bir düşün hele Katrine, sokakta karşıma çıktı. Benimle yukarı çıkmaya nazlandı. (Kaptan Horster içeri girer, kadını selamlar.)

DOKTOR STOCKMANN: (Kapıda) İçeri buyurun çocuklar. Şimdi kurtlar gibi acıkmışlardır yine! Gelin Kaptan Horster, dana kızartması var. (Horster’i yemek odasına sokar. Ejlif ve Morten da onları takip eder.)

BAYAN STOCKMANN: Ama Tomas, görmüyor musun yahu?..

DOKTOR STOCKMANN: (Kapıda döner.) A, sen misin Peter! (Vali’yle tokalaşır.) Gerçekten harika oldu.

VALİ: Ne yazık ki birazdan gitmeliyim…

DOKTOR STOCKMANN: Laf! Birazdan masaya sıcak viski gelecek. Sıcak viskimizi unutmadın değil mi Katrine?

BAYAN STOCKMANN: Tabii ki hayır. Su kaynıyor. (Yemek odasına geçer.)

VALİ: Sıcak viski bir de!

DOKTOR STOCKMANN: Evet, otur bakalım, şimdi keyif yapacağız.

VALİ: Teşekkür ederim. Ben asla sıcak viski âlemlerine katılmam.

DOKTOR STOCKMANN: İyi de burada âlem falan yaptığımız yok.

VALİ: Bence öyle ama… (Yemek odasına bakar.) Bu kadar yemeği yalayıp yutmaları çok acayip.

DOKTOR STOCKMANN: (Ellerini kavuşturur.) Evet, gençlerin yemek yemesini seyretmek ne müthiş bir şey değil mi? Hep iştahlılar! Olması gerektiği gibi. Yemeği mideye indirmeliler! Güçlü olmak için! Geleceğin mayalanan güçlerini onlar karıştıracaklar Peter.

VALİ: “Karıştıracaklar” demekle neyi kastettiğini sorabilir miyim acaba?

DOKTOR STOCKMANN: Eh, zamanı geldiğinde bunu gençlere sorabilirsin. O günleri görmek tabii ki seninle benim gibi iki moruğa kısmet olmayacak.

VALİ: Daha neler! Ne acayip laf o öyle!

DOKTOR STOCKMANN: Ah, beni çok ciddiye almasan iyi olur Peter. Çünkü gerçekten çok mutlu, çok keyifliyim, biliyorsun. Gelişmekte, filizlenmekte olan yaşamın tam ortasında olmaktan tarifsiz bir mutluluk duyuyorum. Muhteşem bir çağda yaşıyoruz! Çevremizde yepyeni bir dünya oluşuyor sanki.

VALİ: Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?

DOKTOR STOCKMANN: Evet, doğal olarak bunu benim kadar iyi göremiyorsun. Tüm yaşamını burada geçirdin, duyuların köreldi. Oysa ben bunca yıl kuzeydeki ücra köşemde oturdum, beni bir iki lafıyla gaflet uykumdan uyandıracak bir yabancıya hasret kaldım, şimdilerde kıpır kıpır bir dünya şehrinin ortasına taşınmış gibiyim.

VALİ: Hımm, dünya şehri ha…

DOKTOR STOCKMANN: Evet, başka yerlerle kıyaslandığında koşulların sınırlı olduğunu biliyorum. Ama burada hayat var, umut var, uğraşacak, uğrunda mücadele edilecek sayısız şey var, mesele de bu zaten. (Bağırır.) Katrine, postacı gelmedi mi?

BAYAN STOCKMANN: (Yemek odasından) Hayır, kimse gelmedi.

DOKTOR STOCKMANN: Ve maddi bakımdan rahata ermek, Peter. İnsan bizim gibi açlıkla terbiye edilince bunun değerini anlıyor.

VALİ: Pek tabii ki…

DOKTOR STOCKMANN: Kuzeyde çoğu zaman zar zor geçiniyorduk, biliyorsun. Şimdiyse beyler gibi yaşıyoruz. Bugün mesela yemekte kızarmış biftek vardı, dahası akşama da biftek var. Bir tadına bakmaz mıydın? Yemeğe bir bak hiç olmazsa. Hadi gel!

VALİ: Yok, yok, dünyada olmaz.

DOKTOR STOCKMANN: O zaman buraya gel. Masa örtümüzü gördün mü?

VALİ: Evet, fark ettim.

DOKTOR STOCKMANN: Abajur da aldık. Gördün mü? Hepsi Katrine’nin arttırdığı paralarla alındı. Odayı sıcacık yapıyor. Sence de öyle değil mi? Şurada dur – hayır, hayır orada değil, tam şurada, tamam! Işık doğrudan aşağıya süzüldüğünde bak bakalım. Gerçekten çok zarif durduğunu düşünüyorum, sence de öyle değil mi?

VALİ: Evet, böylesi lükslere gücün yetiyorsa–

DOKTOR STOCKMANN: Evet, şimdi gücüm yetiyor. Katrine neredeyse harcadığımız kadar kazandığımı söylüyor.

VALİ: Neredeyse, evet!

DOKTOR STOCKMANN: Ama bilim insanı dediğinin bir parça seçkin bir yaşam sürmesi gerek. Sıradan bir memurun yılda benden daha fazla harcadığından eminim.

VALİ: Buna inanırım! Bir memur, yetkili bir memur…

 

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Adiller Bütün Oyunları 5 ~ Albert CamusAdiller Bütün Oyunları 5

    Adiller Bütün Oyunları 5

    Albert Camus

    Camus 1949 yılında kaleme aldığı ve tarihî bir hadise üzerine inşa ettiği Adiller’de, yirminci yüzyıl başında, Moskova’da, devrimci bir örgütün Grandük Sergey’e suikast girişimini konu alır.

  2. Kenan Çobanları – Maske ve Ruh ~ Halide Edib AdıvarKenan Çobanları – Maske ve Ruh

    Kenan Çobanları – Maske ve Ruh

    Halide Edib Adıvar

    “Bugün âdemoğlu ruhundan kurtulmanın çaresini bulmuştur… Bugün âdemoğlu hayatı sade ve sade bir yığın ete bağlamanın yolunu bulmuştur. Kulakları olan beni dinlesin… Maskeler elem...

  3. Ertuğrul Faciası ~ Behçet NecatigilErtuğrul Faciası

    Ertuğrul Faciası

    Behçet Necatigil

    Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin büyük ustası Behçet Necatigil, örneğine pek rastlanmayan, her biri inceliklerle örülü ‘Radyo Oyunları’ da kaleme getirmişti. “1 Kasım 1973 Perşembe”...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur