“Namık Kemal’in gerek mevzuu, gerek karakter itibarıyla en dikkate değer piyesi şüphesiz Akif Bey’dir. Akif Bey, sadece herhangi bir fikrin muhtelif ağızlara taksim edilmiş metih ve senası değildir; birbirine zıt yaratılışta ve düşüncede insanların, ayrı ayrı ihtirasların karşılaşmasından doğan bir vakadır. Kaptan Akif Bey çok yanlış tanıdığı ve görünüşüne aldandığı Dilrüba ile yeni evlenmiştir. Dilrüba modern fizyolojinin erkek yiyici, nymphomane diye adlandırdığı kadınlardandır. Kırım Savaşı başlamıştır, Akif Bey vazifesine gidecektir. Genç kadından ayrılmak onun için güçtür fakat öbür tarafta ikinci sevgilisi deniz ve vatan vardır…”
Ahmet Hamdi Tanpınar
Namık Kemal’in 1873 yılında Magosa’da sürgündeyken kaleme aldığı Akif Bey, Kırım Savaşı esnasında yaşanan Sinop baskını arka plan alınarak kurgulanan, Türk edebiyatında deniz temasının işlendiği ilk eserdir. Savaş gemisi kaptanı Akif Bey, ölümlerle pençeleşmiş bir gazi olarak evine döner ancak hiçbir şey bıraktığı gibi değildir.
Sunuş
19.yüzyılın Türk yazın ve siyasi hayatında öne çıkan bir figür olarak Namık Kemal, vatanseverlik ve reformun ölümsüz bir sembolü olmaya devam etmektedir. Namık Kemal’in Türk edebiyatına yaptığı derin ulusal kimlik, sosyal ve siyasal adalet duygusuyla yoğrulmuş katkıları arasında Akif Bey oyunu görev, fedakârlık ve insan duygularının karmaşıklığının dokunaklı bir keşfi olarak dikkat çekmektedir.
Akif Bey, ilk önce Dâniş Bey yahut Fâhişe-i Nâibe adıyla bir hikâye olarak tasarlanmış fakat daha sonra, 1873 yılında, yazari Magosa’da sürgünken kaleme alınmıştır. Akif Bey, romantik dram ve vatanseverlik coşkusunun ustaca bir karışımıdır. Doğrudan bahsedilmese de Kırım Savaşı esnasında yaşanan Sinop baskınını arka plan alan oyun, karısı Dilrüba’ya olan aşkı ile ülkesine olan bağlılığı arasında kalan deniz subayı Akif Bey’in trajik hikâyesini anlatır. “Ne yapayım? Vatanımı ne kadar sevsem karımı da ona yakın seviyorum, ayıp mı?” diyen Akif Bey’in iç mücadelelerini ve karşılaştığı toplumsal baskıları ustalıkla tasvir eder, fedakârlık, sadakat ve ihanet yargıları üzerine ilgi çekici yorumlar sunar.
Akif Bey, bir taraftan yazıldığı tarihte çok boyutlu bir dönüşümün içinde olan Osmanlı İmparatorluğu’nun sosyo-politik bağlamına ışık tutarken, öte taraftan kendi döneminin sınırlarını aşarak bugün de geçerliğini koruyan evrensel temalara değinmektedir. Kişisel arzular ile toplumsal beklentiler arasındaki gerilimler, vatanseverliğin gerektirdiği fedakârlıklar, sadakat ve adalet arayışı 19. yüzyılda olduğu gibi, bugün de güncelliğini korumaktadır. Kemal, Akif Bey aracılığıyla bizi bu kalıcı insani ikilemler üzerine düşünmeye davet ediyor ve kendi toplumlarımızdaki rollerimizi düşünmemiz için bize ilham veriyor.
Akif Bey’in ilk baskısı 1873 [1290] yılında, ikinci baskısı 1908 [1326] yılında yapılmıştır. Yayımlandıktan bir yıl sonra, 1874 yılında Selanik’te İtalyan Tiyatrosu’nda, 1883’te Şehzadebaşı’nda Güllü Agop’un tiyatrosunda, İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra, 1908 yılının Ağustos ve Eylül aylarında da yine Selanik’te Vatan ve Beyaz Kule İttihat Bahçesi’nin kışlık tiyatrosunda sahneye konulmuştur. Cumhuriyet döneminde ise Reşat Nuri Güntekin uyarlamasıyla 1958 yılında İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nda sahnelenmiştir. Eserin Osmanlıca her iki baskısında da Namık Kemal ismi bulunmamaktadır. Elinizdeki nüsha, eserin 1873 yılında yapılan ilk baskısı esas alınarak yayıma hazırlandı. Bununla birlikte 1908 baskısından da faydalanıldı. Akif Bey, gerekli yerlerde dipnotlar eklenerek günümüz Türkçesine uyarlanmıştır.
Selda Şen
Kişiler
AKİF BEY Gemi Kaptanı
SÜLEYMAN KAPTAN Akif Bey’in babası
ESAT BEY Kâtip
ŞAHİN BEY Çürüksu ileri gelenlerinden
SELİM BEY İleri gelenlerden
BAHTİYAR BEY İleri gelenlerden
HALİM EFENDİ İleri gelenlerden
DİLRÜBA HANIM Akif Bey’in karısı
KAMER Dilruba Hanım’ın cariyesi
SÜFYAN Kayıkçı
NİKOLİ Meyhaneci
Uşaklar Ahali Çalgı
1.Perde
Süslü Bir Oda
Birinci Sahne ŞAHİN BEY, AKİF BEY
ŞAHİN
Birader! Allah bilir ki haline bakan, seni lala kucağında büyümüş bir şehir hoppası zanneder. Ne oluyorsun? Annenin kucağından yeni ayrılıp da mi gurbete çıkacaksın? Ölümden korkuyorsan niçin asker oldun? Yediğin nimeti kendine helal etmek istemez misin? Ah! Acaba bir kere buraları fetheden ecdadımız mezarlarından kalksalar da bizi bu halde görseler ne derlerdi? Kesinlikle kendi soylarından geldiğimize inanmazlardı. Onlar böyle günü ömürlerinin en mutlu zamanı bilirlermiş. Onlar böyle günde can vermek için yaşarlarmış. Onlar savaş zamanı evlerinde kalmaya mecbur olsalar, kederlerinden can verirlermiş. Biz şimdi savaş meydanını görmeden korkumuzdan helak olacak derecelere geliyoruz. Devletimiz için birkaç ay evlerimizden ayrılmak istemiyoruz.
AKİF
Bey! Sen lakırdıya hiç ehemmiyet vermeyerek başlıyorsun da insana adeta hakaret ediyorsun. Savaştan kim korkuyor? Övünmek gibi olmasın, ben gerçekten o söylediğin kahramanların ahlakını miras almış evlatlarındanım. Hiç insan, vatan uğruna ölmekten çekinir mi? Hiç ben, bugün için doğduğumu, bugün için asker olduğumu bilmez miyim? Hiç ben, devletimden can mı sakınırım? Akif’i yeni mi öğreneceksin? Gözümde dünyanın ne kadar kıymetsiz olduğunu bilmez misin? Geçenki hücumda sizinle beraber bulunmak benim vazifem miydi? Değildi ya! Öyleyken yine o kanlı şanlı bayrağımızı düşmanın tabyasına1 ilk diken ben değil miydim? Sen şimdi ne hakla bana korkak diyorsun? Ama buradan ayrılırken biraz mahzun oluyormuşum! Ne yapayım? Vatanımı ne kadar seversem karımı da ona yakın seviyorum. Ayıp mı? Karımdan ayrılırken kederle ayrılırım. Yine devletim için ölürken sevinçle ölürüm. Vatanını seven adama dünyada başka bir şey sevmemek mi lazım gelir?
ŞAHİN
Ben seni belki senden iyi bilirim lakin… Haydi, haydi… Bana emanet mi vereceksin, ne yapacaksın? İşte bir iki saate kadar çıkıyorsun.
AKİF
Dur getireyim. (Odadan çıkar)
ŞAHİN
Melun kadın bu yiğidi nereden tuzağına düşürdü? Zavallı adam! Hâlâ dul buldum da aldım sanıyor. Böylesi Frengistan’da2 değil, cehennemde bile güç bulunur. Melek yapılı şeytan, bilmem Çürüksu’da3 nereden ortaya çıktı? Köpek, sadık da duruyor; aşk, sevgi taklidi yapmayı da beceriyor. Bir eve girince eşyanın en kıymetlisini paralayan gelincik gibi, devletin en gayretli, en namuslu bir subayını pençesine düşürmüş! Gerçeği Akif’e kim söyleyecek? Mübarek, sözünü işitir işitmez alev kesiliyor. Aleve kim söz anlatabilir?.. AKİF
(Kapıdan girerek) İşte emanetler…
ŞAHİN
(Ürkerek) Ha! Sen misin? Getir bakalım!
AKİF
Dünyada ne kadar malım mülküm varsa hepsinin senetleri, hesapları şu zarfın içindedir. Şu da babama bir mektup. İşte, üstü de yazılı. “Eyüp’te iskele civarında tersane emeklilerinden velinimetim, babam Süleyman Kaptan’a.” Dünyada her hal bizim içindir. Bilirsin ya… Savaşta dünya ile ahiretin arası bir süngü boyu yerdir. Eğer Cenabıhak nasip eder de şehit olursam yahut başka türlü bir kazaya uğrarsam, yine şehit sayılırım ya, savaşa o niyetle gidiyorum, zarfların ikisini de babama gönderirsin. Ben mektubumda yazdım, sen de ayrıca özellikle yazarsın. Beni severse arkamdan bir damla gözyaşı dökmesin! Vatanım için öldüğüm için iftihar etsin! Bu bir… Mektuplarımı kardeşime okusun da desin ki ahirette kendisini beklerim, vatana benim kadar olsun hizmet etmeden gelirse yanıma, kabul etmem! Bu iki…
İhtiyarlığına bakmasın. Rahatını düşünmesin. Buraya gelsin. Karımı alsın, İstanbul’a götürsün. Her tavrında, her muamelesinde benim yerime koysun, benden geriye kalan yadigâr bilsin. Kızı sefil bırakmasın. Ben ona gerçekten oğulluk ettim. Sonra ahirette hakkımı helal etmem! Bu üç…
ŞAHİN
Allah Allah!
AKİF
Birader! Babam yardım etmezse Dilruba sefil kalır. Sen halini bilmezsin. Benden sonra kimseye varamaz.
ŞAHİN
Sizin mektepte keramet de mi öğretirler? Dilrüba’nın senden sonra kimseye varamayacağını nerden bildin? O kadar vefalıymış da eski kocasının üzerine sana acaba nasıl varmış?
AKİF
Zavallıyı ilkin zorla evlendirmişler. Sen de buralıyken bilmez gibi söylersin! Ben alıncaya kadar neler çektim? Bereket versin tabiatta şefkat galip. Yoksa… Hem seni ne ilgilendirir? Dostluğun yalan değilse vasiyetimi yerine getirirsin, o kadar.
ŞAHİN
Ben vasiyeti yerine getiririm. Hatta o yolda ölmek lazım gelse yine çekinmem lakin senin haline şaşıyorum. Bir kadın… Akif’i kendisine bu kadar esir etsin!
AKİF Sus!
ŞAHİN
Bir kadın…
AKİF
(Sözünü keserek) Sus diyorum, bir daha bana karımdan bahsetmeyeceksin! Yoksa dinim hakkı için seninle bozuşuruz. Hem öyle bozuşuruz ki belki kıyamette bile birbirimizin yüzüne bakamayız.
ŞAHİN
Ey canım, ey! İşte sustum. İşte gidiyorum. İnşallah gelir bu emanetlerini elimden kendin alırsın. Ama ben de savaşta değil miyim? Şayet şahadet nasip olursa emin ol ki vasiyetin yine harfi harfine yerine getirilir. Benim senden evvel ahirete gitmemle senin işin zerre kadar aksamaz. Şimdi gider babama, kardeşlerime, akrabamın, dostlarımın cümlesine ayrı ayrı tembih ederim, vasiyetin elbette yerine gelir.
AKİF
Teşekkür ederim.
ŞAHİN
Bugün çıkıyorsun ya?
AKİF
Ona şüphe mi var?
ŞAHİN
Gemiye ne vakit gideceksin?
AKİF
Bir saate kadar.
ŞAHİN
Şimdilik Allah’a ısmarladık. Artık gemide veda ederiz.
AKİF
Beklerim.
İkinci Sahne
AKİF
(Yalnız) Şu ayrılık olmasa ne de memnun gideceğim! Düşman karşısına varılacak, mektepte on sene verdiğim emeklerin neticesi şimdi görülecek. Devletimin şanına, milletimin…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Oyun-Tiyatro
- Kitap AdıAkif Bey
- Sayfa Sayısı96
- YazarNamık Kemal
- ISBN9786254298370
- Boyutlar, Kapak12,5x20,5 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİş Bankası Kültür Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Hitler’in Ordusu ~ Chris Mcnab
Hitler’in Ordusu
Chris Mcnab
2 Ağustos 1934 tarihinde bütün Alman askerlerinin şu yemini etmesi kararlaştırıldı: “Tanrı’nın huzurunda yemin ederim ki Alman Reich’ının ve halkının lideri ve Wehrmacht’ın (Savunma...
- Keşanlı Ali Destanı ~ Haldun Taner
Keşanlı Ali Destanı
Haldun Taner
Keşanlı Ali Destanı dilden dile çevrilerek dünyanın pek çok ülkesinde sahnelenmiş; oyuncusu ve seyircisiyle bütünleşmiş; dahası, Türk tiyatrosuna yıllarca öncülük etmiş bir başyapıt. Haldun...
- Kibarlık Budalası ~ Molière
Kibarlık Budalası
Molière
Moliere oyunları, geçen yüzyılın ortasına kadar insan zaaflarının, takıntılarının eleştirisi olarak yorumlandı. Klasik eleştiri için zamandışı, tarihüstü, akla, doğal olana aykırı sayılan bu aksaklıkların,...