
Tek bir soru hayatımın merkezine yerleşmiş, tüm düşüncelerimi esir almış ve kendimle baş başa kaldığım her ânı işgal etmişti: Geçmişimden nasıl ve ne şekilde intikam alabilirdim? Her şeyi denedim.
Édouard Louis, doğup büyüdüğü, tüm bireylerini sanki aynı kadere mahkûm eden taşra kasabasındaki yoksulluk, ayrımcılık ve şiddetin ötesinde özgür bir yaşam kurmak zorunda hisseder kendini; bu yüzden bir keşif ve dönüşüm yolculuğuna çıkar. İsmini, yüzünü, konuşmasını, hareketlerini değiştirir; kendi oluşturduğu kimlikle yeniden doğar. Asla erişemeyeceğini düşündüğü bir dünyaya, egemenlerin dünyasına girmek için, o dünyanın bir parçası olabilmek için zihninin ve bedeninin tüm sınırlarını zorlar. Yaptığı her şey tek bir takıntı tarafından güdülenmektedir: Şiddete kurban gitmiş çocukluğunun intikamını almak için başka biri olmak.
Kendi kuşağının en önemli seslerinden biri olarak gösterilen Édouard Louis sadece kişisel bir macerayı, bir hayalin hikâyesini ya da “kendini kurtarış”ını anlatmakla kalmıyor, aynı zamanda sınıf, güç ve eşitsizlikle bölünmüş bir toplumun canlı bir portresini çiziyor. Değişmek sosyal sınıf, dönüşüm ve geçmişi geride bırakmanın tehlikeleri üzerine otobiyografik bir roman.
*
“Artık sadece bir bahaneyim.”
Jean Genet, Hırsızın Günlüğü
İKİ PROLOG
Saat gece yarısını otuz üç geçiyor ve ben bu karanlık, sessiz odada yazmaya başlıyorum. Açık pencereden, dışarıdaki gecenin seslerini ve uzaktaki polis sirenlerini duyabiliyorum.
Yirmi altı yıl artı birkaç aydır hayattayım, birçoğuna göre önümde uzun bir ömür uzanıyor ve henüz hiçbir şey başlamadı, ama ben uzun zamandır gereğinden fazla şey yaşadığım izlenimiyle yaşıyorum; yazma ihtiyacımın bu kadar derin olmasının sebebi de bu sanırım, galiba geçmişi yazarak sabitlemeye çalışıyor ve bunu geçmişten kurtulmanın bir yöntemi olarak uyguluyorum; belki de tam tersine, geçmiş içimde o kadar derinlere kök salmış durumda ki, beni her an her fırsatta kendinden bahsetmeye zorluyor, beni çoktan ele geçirdi ve ben ondan kurtulduğumu düşünerek sadece varlığını ve hayatım üzerindeki etkisini güçlendiriyorum, belki de çoktan kapana kısıldım – bilmiyorum.
Yirmi bir yaşındaydım ve artık çok geçti, çok şey yaşamıştım bile – çocukluğumda sefaleti, yoksulluğu tanımıştım, annem parası kalmayınca beni komşulara ya da teyzeme, kapılarını çalıp ağlamaklı bir sesle onlardan bir paket makarna ve bir kavanoz salça istemeye gönderirdi, bir yetişkine acımasalar da bir çocuğa mutlaka acıyacaklarını bilirdi.
Şiddeti tanımıştım, kuzenim otuz yaşında hapishanede ölmüş, ağabeyim ergenliğe girer girmez alkolizmin pençesine düşmüştü, alkol tüm bedenine o denli sinerdi ki sabahları sarhoş uyanırdı, oğlunu korumak için bu gerçeği tüm gücüyle reddeden annemse, her seferinde bunun son olduğuna, oğlunun bundan sonra ağzına içki koymayacağına dair bize yeminler ederdi. Kasabadaki kafede çıkan kavgalar, kırsaldaki izole toplulukların neredeyse her sözcüğünde, her cümlesinde kendini gösteren saplantı boyutundaki ırkçılık, memleketin içine sıçtılar, Fransa falan tarihe karıştı tarihe, Afrika’nın göbeği artık burası; ay sonunu getirememe, evi ısıtmak için odun alamama ya da çocukların yırtık ayakkabılarını değiştirememe korkusu, annemin cümleleri, Okulda başı öne mi eğilsin çocuklarımın, ve babam; fabrikada, üretim bandında, sonra sokakta, başkalarının çöplerini süpürerek geçen bir çalışma hayatının hasta ettiği babam; büyük büyükbabam, büyükbabam, babası ve oğluyla neredeyse birebir, aynı hayatı sürmenin –mahrumiyet, güvencesizlik, on dört ya da on beş yaşında okuldan ayrılma, fabrikada yaşam, hastalık– hasta ettiği büyükbabam. Altı ya da yedi yaşındayken etrafımdaki bu adamlara bakar ve onların hayatlarının benim hayatım olacağını, bir gün benim de onlar gibi fabrikaya gideceğimi ve fabrikanın benim de belimi ezeceğini düşünürdüm.
Bu kaderden kaçıp bir fırında tezgâhtar, bir binada bekçi, kitapçı, garson, çeşitli tiyatrolarda biletçi, sekreter, özel öğretmen, orospu, tatil kamplarında eğitmen, tıbbi deneyler için kobay olmuştum. Mucizevi bir şekilde Avrupa’nın en prestijli okullarından birinde okumuş ve ailemde kimse okumamış olmasına rağmen felsefe ve sosyoloji bölümlerinden mezun olmuştum. Platon, Kant, Derrida ve Beauvoir okumuştum. Fransa’nın kuzeyindeki en yoksul sınıfları tanıdıktan sonra, taşralı küçük burjuvaziyi ve onun acımasızlığını, ardından da Paris’in entelektüel dünyasını, Fransız ve uluslararası üst burjuvaziyi tanımıştım. Dünyanın en zengin insanlarıyla takılmıştım. Salonlarını Picasso, Monet ve Soulages’ın eserleriyle süsleyen, sadece özel uçakla seyahat eden ve zamanlarını bir gecelik ücreti, sadece bir gecelik ücreti, ben çocukken tüm ailemin yedi kişilik bir evi geçindirmek için bir yıl boyunca çalışarak kazandığı paraya denk gelen otellerde geçiren adamlarla sevişmiştim. Aristokrasiye –en azından fiziksel olarak– yakın olmuş, dükler ve prenseslerle aynı sofrada oturmuş, onlarla haftada birkaç kez havyar yemiş ve nadir şampanyalar içmiş, tatillerimi sonradan arkadaşım olan Cenevre belediye başkanının konuğu olarak İsviçre’deki malikânelerde geçirmiştim. Uyuşturucu satıcılarının yaşamına şahit olmuş, önce demiryolu raylarını tamir eden bir adamı, sonra otuz yaşına yeni basmışken hayatının üçte birini hapiste geçirmiş bir başkasını sevmiş, Fransa’nın en tehlikeli banliyölerinden birinde yine bir başkasının kollarında uyumuştum.
Henüz yirmi yaşındayken mahkemede soyadımı değiştirmiş, adımı değiştirmiş, yüzümü dönüştürmüş, saç çizgimi baştan tasarlatmış, birkaç ameliyat geçirmiş, hareket etme, yürüme ve konuşma şeklimi baştan yaratmış ve çocukluğumun Kuzey aksanını yok etmiştim. Düşmüş bir aristokratla yeni bir hayata başlamak için Barselona’ya kaçmış, Hindistan’a taşınıp her şeyden vazgeçmeyi denemiş, Paris’te tek odalı küçük bir dairede yaşamış, New York’un en zengin semtlerinden birinde büyük bir daireye sahip olmuş, Amerika Birleşik Devletleri’nin fazla bilinmeyen, ıssız kasabalarında haftalarca tek başıma yürürken hayatıma ne olduğunu çözmeye çalışmıştım. Babamı ya da annemi görmeye gittiğimde artık birbirimize ne
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıDeğişmek
- Sayfa Sayısı248
- YazarÉdouard Louis
- ISBN9789750765735
- Boyutlar, Kapak12,5x19,5 cm, Karton Kapak
- YayıneviCan Yayınları / 2025
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Gece Yarısı Tuzağı ~ Lara Adrian
Gece Yarısı Tuzağı
Lara Adrian
Kurşunlar ve bıçaklarla eğitilmiş bir savaşçı olan Renata’yı, -ölümlü ya da vampir- herhangi bir erkek yenemez. Ancak onun en güçlü silahı, nadir görülen ve...
- Bin Dokuz Yüz Seksen Dört ~ George Orwell
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört
George Orwell
“Çok genç yaşındayken bile gözüpek ve yürekli biri olan George Orwell (1903-1950), önce döneminin ve ülkesinin toplumsal düzenine karşı çıktı. Büyük Rus Devrimine inandı....
- Aşk Kaç Beden? ~ Sarra Manning
Aşk Kaç Beden?
Sarra Manning
Kitap Kurdu olan tatlı Neve Slater oyunu hep kurallarına göre oynardı, ta ki Max’la tanışana kadar. Neve Slater, arşivde çalışan kitap tutkunu yirmi beş...