Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Hani Seninle Susar, Yürür ve Susardık
Hani Seninle Susar, Yürür ve Susardık

Hani Seninle Susar, Yürür ve Susardık

Behçet Necatigil, Hazırlayan: Serenad Demirhan, Tahir Alangu

“Hani Seninle Susar, Yürür ve Susardık” Behçet Necatigil ile Tahir Alangu’nun 1933-1953 yılları arasındaki yazışmalarından oluşuyor. Alangu ile Necatigil’in kırk yıllık dostluğuna dair ilginç…

“Hani Seninle Susar, Yürür ve Susardık” Behçet Necatigil ile Tahir Alangu’nun 1933-1953 yılları arasındaki yazışmalarından oluşuyor.

Alangu ile Necatigil’in kırk yıllık dostluğuna dair ilginç ipuçları içeren mektuplar iki edebiyatçının geçmişte birbirleri hakkındaki yorumlarını ve görüşlerini dile getirdikleri yazıları da açıklar nitelikte. Çocukluk hevesleri, ilkgençlik aşkları, maddi sıkıntılar, hayaller, hayal kırıklıkları, öfkeler, isyanlar, okudukları kitaplar, merakla peşine düştükleri yazarlar, ilk şiirler, ilk yazılar, ilk çeviriler ve yıllar içinde Alangu’nun uzmanlık alanı olan masallar… 1940 kuşağının iki edebiyatçısına ilgi duyanlara yeni bir kapı aralayabilir Hani Seninle Susar, Yürür ve Susardık.

“Yıldız’dan ötede alabildiğine uzayan tarlalar vardır hani. Ne kadar isterdim bugün onlardan birine rastlamayı. Ne kadar isterdim Beşiktaş-Ortaköy yolunun üzerinde olmayı. Bir duvar dibinden, bir kedi gibi sürtünerek yürümeyi. Hani seninle susar, yürür ve susardık. Bir köşe başına gelince ben, sana sezdirmemeye çalışarak firarî bir nazar atfederdim görünmeyen bir eve doğru hani…”

İçindekiler
Mektuplar Üzerine Birkaç Not • 7
1933 • 11
1937 • 15
1938 • 74
1940 • 97
1941 • 99
1942 • 135
1943 • 149
1944 • 162
1945 • 166
1946 • 172
1947 • 177
1948 • 178
1952 • 178
1953 • 181
Dizin • 185

Mektuplar Üzerine Birkaç Not

Necatigil’in mektuplar külliyatının altıncı kitabı olan Hani Seninle Susar, Yürür ve Susardık’ta yakın dostu Tahir Alangu’yla karşılıklı mektupları yer alıyor. 1933-1953 yılları arasında yazılmış mektupların bulunduğu kitapta, Kabataş Lisesi’nin ortaokul bölümünde filizlenen bir gençlik arkadaşlığının, edebiyat odaklı bir dostluğa dönüşmesinin izi sürülebiliyor: Çocukluk hevesleri, ilkgençlik aşkları, maddi sıkıntılar, hayaller, hayal kırıklıkları, öfkeler, isyanlar, okudukları kitaplar, merakla peşine düştükleri yazarlar, ilk şiirler, ilk yazılar, ilk çeviriler ve yıllar içinde Alangu’nun uzmanlık alanı olan masallar… Mektuplaşmaya öğrencilik yıllarında, ayrı düştükleri yaz aylarında başlayan iki arkadaş, 20 yıl boyunca mektup yazmayı sürdürüyor. 1943-1955 arasında askerlik, tayin vb nedenlerle Anadolu’nun farklı kentlerinde görev yapan Alangu’nun İstanbul’a dönmesiyle mektuplaşmalar sona eriyor.

Mektuplarda karşımıza çıkan, “Yakınım Tahir, oysa seni pek o kadar da sevmiyorum. Ama bununla beraber yakınım Tahir” ya da “Mektupların on para etmez ama şiirlerinden bir şeyler anlamak kabil. Bana mektup yerine onlardan birkaç tane gönder, bana bir ay yeter” vb ifadeler, aralarındaki yakınlığın somut örnekleri… Alangu ile Necatigil’in 40 yıllık dostluğuna dair ilginç ipuçları içeren bu mektuplar, iki edebiyatçının geçmişte birbirleri hakkındaki yorumlarını ve görüşlerini dile getirdikleri yazıları da açıklar nitelikte: Alangu’nun “Behçet Necatigil’in Odası” (Yenilik dergisi, S. 37, Ocak 1956) ve “Behçet Necatigil Üzerine” (Yeditepe dergisi, S. 125, 15 Şubat 1957) başlıklı yazıları, “‘Masal-Edebiyat-Yaşam’ Bileşkesinde Necatigil Şiiri” başlıklı söyleşisi (Düzyazılar II), Necatigil’in “Alangu’nun Yolu” ve “5. Ölüm Yıldönümünde Tahir Alangu” yazıları (Düzyazılar I). İki dostun ilişkisiyle Alangu-Necatigil ailelerinin birlikteliğine dair ayrıntılara ise Necatigil’in Alangu’nun eşi Mesude Hanım’ın emeklilik kutlaması için yazdığı “Kaside-i Tekâüddiyye” kasidesinin de yer aldığı Dost Meclislerinde Kasideler ile Çok Şey Yarım Hâlâ adlı kitaplardan ulaşmak mümkün. Necatigil’in Alangu’ya yazdığı mektuplardan bazıları, Bütün Eserleri’ni yayına hazırlayan Hilmi Yavuz ve Ali Tanyeri’nin derlediği Mektuplar seçkisinde yer almıştı. Bu kitaba, seçkiye alınmayanlarla birlikte Şadan Önen’in babasının arşivinde buldukları da eklendi ve böylece tüm mektuplar bir araya getirilmiş oldu. Özellikle 40’lı yıllardan önce yazılan mektuplarda Osmanlıca kelimelerin, terkiplerin sıkça kullanıldığı dikkat çekiyor. Bu ifadelerin günümüzdeki karşılıkları dipnotlarla verilirken kullanımdan kalkmış olanlara öncelik tanındı. Kimi eserlere yapılan göndermeler bulunabildiği kadarıyla açıklandı, okunamayan yerler ve bazı ifadeler […] işaretiyle belirtildi. Çoğu eski yazı olan mektupların çevriyazısını üstlenen Yücel Demirel ve ekibine, kitabın yayına hazırlanmasında yardımlarını esirgemeyen Abdullah Okal’a, Ekin Dedeoğlu’na, Ozan Torun’a, Tuba Nur Bakaçhan’a ve Millî Kütüphane’de tarama yapan İlayda Atıl’a çok teşekkür ederiz. Bu mektupların 1940 kuşağının iki edebiyatçısına ilgi duyanlara yeni bir kapı aralamasını umuyoruz.

Ayşe Sarısayın
Serenad Demirhan
Heybeliada, 2 Ekim 2024

Mektuplar

Beşiktaş, 2.8.9331

Talat,
26 Temmuz tarihli ve okuduktan sonra insanda istemeyerek, baştan savmak için yazılmış tesirini bırakan mektubun vasıl oldu.
“Hane-i Behçet-i saadet-nümâ”ya ve dolayısıyla yedime!..
Susamış bir susuz gibi satırları gözlerimle içtim âdeta. Mektubunu sonuna kadar bir anda okudum. Bu, bir ihtiras şeklinde olan okuyuşu pek tabii görmelisin! Çünkü, senden bir aydır mektup alamadım.
Sen bana karaya çıkar çıkmaz –hatta İzmir’den– bir mektup yollayacağını vaat etmiş olduğun hâlde mektup yazmadın. Haydi bu hâli, “Söz namus demektir!” düsturuna muvafık olmadığı hâlde mazur göreyim. Aramızdaki arkadaşlığı temsil eden bir lakaydi diyelim!!! Fakat… Hiç sıkılmadan, utanmadan, arlanmadan benden mektup beklemiş olduğunu yazmak… Bilmem ne dereceye kadar yakın bir maziyi hatırlayabildiğine delalet eder?
Son görüş ve ondan evvelki telakilerimizde ilk mektubu sen kendin yazacağını söylerdin. Bizim evin önünde… Serin bir bahar akşamı… Birbirimizden ayrılırken sen adresimi almıştın. Ben bu adresi bir kart dö vizit üstüne yazmıştım. Hatırla bunları.
Yine ben senin adresini almamıştım. Nedendi bu? Neden almadım? Çünkü, ilk mektubu hemen karaya çıkınca sen yazacaktın.
İlk mektupla beraber adresini de bildirecektin. Fakat… Heyhat!
Sözünde durmadın. İlk mektubu sen yazmadın. Çünkü, uzun bekleyişlerden sonra sabrımın tükendiğini hissederek sana ilk mektubu
–bir kartpostal hâlinde– ben yazdım.
Görüyorsun ki söz vermediğim hâlde arkadaşın hatırını sormak, ilk mektubu yazmak nezaketi yine bende kaldı.
Bu ilk mektup meselesine ve senin şaşılacak bir ifade ile benden mektup beklediğini yazmana neden bu kadar cevap verdiğime şaşıyorum. Tuhaf şey. Yine çok tuhaf ki sen böyle mi hareket edecektin?
(Bu parantez sahasında 20, 30, 40, 100, 1000 namütenahi nokta var farz et. Bu noktalar, sözün değiştiğini ifade ederler.)
Gezip tozuyormuşsun. Allah versin. Öyle ya… Sen gezmeyip de kim gezecek? Muvaffakıyetle sınıfını geçtin. Hakkındır. Gez dostum.
Gez!
Sözlerime cevap ver! Gezme bahsini alaylı bir lisanla o kadar anlatmakta ne mânâ var? Gezmeye gittiğini yaz. Yaz… Lakin aynı zamanda neler yazmalıydın biliyor musun? Şunları yazmalıydın:
“Riyaziyeyi bir kere devrettim. Günde sekiz saat çalışıyorum.
İmtihanda aliyyülâlâyla muvaffak olacağımdan emin olmalısın!”
Boş tasavvur. Mektubunda bu mevzu üzerine bir satır yazı bile yok. Yoksa benden çekiniyor musun? Arkadaşlığımızı yalnız alay, istihza üzerine mi kurulmuş sanıyorsun?
Öfkeleniyorum doğrusu. Ben senden öyle mektup beklemiyordum. Bana çalışmanı anlat, çalışmanı. Gezme, tozma… Senin için ikinci derecede kalacak şeylerden!
(Tafsilat evvelce geçen parantezde mevcuttur.)
Bana, üç renk üzerine kanaviçe mi işlediğimi soruyorsun. Hayır.
Elimden o iş gelmez. Hem renklerle aram pek hoş değildir. Bütün bir sene kendini bir serabın renkleri uğrunda feda etmiş bir kimsenin renklerle başı hoş olur mu? Çıkmaz sokak. Mersi… Alakana teşekkürler. Ah… Ara sıra…
(Ayağını tetik al. Koltuklarını kabartma. İfadeyi değiştireceğim!)
Çöplenmeye, daha kibarcası taayyüşe başlayıp başlamadığımı soruyorsun. Sad hezar teessüf. Demek benim düşüncelerimin çöplenmek olduğunu zannediyorsun ha.
Bu mevzu üzerine bu kadar alaylı bir ağız kullanmamanı rica edeceğim. Sana kaç kere söyledim İlahi bir mevzudur bu çünkü. Hem… Hep aynı sükûnu muhafaza etmekteyim. Görememek sükûnunu! Projeler (Hayır. İdealim olan ona ait hakiki projeler değil.) Basit projeler. (Nihat’la veya Cevdet’le yapılması mümkün kabul edilen projeler.) Geberdiler. Onları ben öldürdüm. Kafamın çemberinde öldürdüm. Selameti için!
(Evvelkiler gibi bu parantez de yine aynı mânâya gelir.)
Eserimin doğup doğmadığını soruyorsun. Eser bir hayvan yavrusu gibi bir anda doğmaz. Eser, damla damla billurların terakümüdür.8
Yoksa ki bir anda vücut bulmaz bence! Şimdiki hâlde eser müsveddesini (!) bir sümüklü böcek yavaşlığıyla yazmakta ber-devam!
( )
Boğaz gezintileri? Ara sıra. Denizin enginliğine dalmış gözlerimle sessiz sedasız, aynı ıttıratla yapılan gezintiler.
Yalnız, yapayalnız, Nihatsız, sensiz, Muzaffersiz yapılan gezintiler. Ara sıra tekrar ediyor. Hoş oluyor doğrusu. Rüzgârlara yoldaş oluyorum öyle zamanlarda. Yani rüzgâr gibi yalnız oluyorum.
Bu sahifede olan yazılarımda bedbinlik izlerim başladı. Mevzu değiştiriyorum.
( )
Gazeteyi10 soruyorsun? Ne hakla? Muharriri olmak hakkıyla mı? Yazı göndermeden ne diye haber istiyorsun? Öyle ya sen zaten sebatkâr bir adam değil misin? Gazete çıkarmaya karışmak senin nene gerekti?
Birinci nüshayı senin iki şiirin ve benim yazılarımla çıkarmıştım.
Fakat… Senden mektup ve yazı gelecek diye bir hafta bekledim.
İki hafta bekledim, baktım olmadı. Öyle ya. Gazeteyi yalnız benim yazılarla çıkaracak değilim ki. Hususi değil ki. Müşterek. Mutlaka her nüshada ikimizin yazısı bulunacak.
İşte bekledim, bekledim ve baktım: Sen, bizleri ve gazeteyi unutmuşsun. Üçüncü haftanın sonunda lanet okuyarak (kim olduğunu

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Mektup
  • Kitap AdıHani Seninle Susar, Yürür ve Susardık
  • Sayfa Sayısı192
  • YazarBehçet Necatigil, Tahir Alangu
  • ISBN9789750864902
  • Boyutlar, Kapak22 x 27,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2025

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Küçük Muharrir – Çocukluk ve Gençlik Yazıları ~ Behçet NecatigilKüçük Muharrir – Çocukluk ve Gençlik Yazıları

    Küçük Muharrir – Çocukluk ve Gençlik Yazıları

    Behçet Necatigil

    “Küçük Muharrir” elle yazılıp yakın çevreye okutulmuş bir öğrenci gazetesinin adı. Aynı zamanda Behçet Necatigil’in çocukluk yıllarında kullandığı takma adlardan biri. Birkaç yıl sonra,...

  2. Şiirler – Bütün Eserleri / Behçet Necatigil ~ Behçet NecatigilŞiirler – Bütün Eserleri / Behçet Necatigil

    Şiirler – Bütün Eserleri / Behçet Necatigil

    Behçet Necatigil

    Behçet Necatigil: Şiirde “hikmet burcu”nun seçkin sakini: Şiirimizin, en köklü gelenek tadıyla en köktenci yenilik çabasını şiirinde buluşturmuş, altın oranı bulmuş şairi… Necatigil’in Türk...

  3. Ertuğrul Faciası ~ Behçet NecatigilErtuğrul Faciası

    Ertuğrul Faciası

    Behçet Necatigil

    Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin büyük ustası Behçet Necatigil, örneğine pek rastlanmayan, her biri inceliklerle örülü ‘Radyo Oyunları’ da kaleme getirmişti. “1 Kasım 1973 Perşembe”...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Milena’ya Mektuplar ~ Franz KafkaMilena’ya Mektuplar

    Milena’ya Mektuplar

    Franz Kafka

    Franz Kafka, Milena’yı 1920 yılının başlarında, Prag’da, edebiyatçıların toplandığı bir kafede tanıdı. Milena 24 yaşında genç bir gazeteciydi, Kafka ise 38’ini sürüyordu. Milena’nın onun yapıtlarını Çekçeye çevirme arzusu ikisinin yakınlaşmasıyla sonuçlandı, çok geçmeden de defalarca buluşmaları ve mektuplaşmalarıyla birlikte derin ama umutsuz bir aşka dönüştü.

  2. Posta Kodu Aşk ~ Mehmet ŞamilPosta Kodu Aşk

    Posta Kodu Aşk

    Mehmet Şamil

    “Posta kutuma gönderdiğin yalnızlığım’ı aldım. Nazik düşüncene teşekkür. Uygun zaman ve şartlarda balkona sandalye atıp ağlamayı düşünüyorum. … Önce kendimi yazıyorum sonra katlıyor ve...

  3. Anneme Mektup ~ Waris DirieAnneme Mektup

    Anneme Mektup

    Waris Dirie

    Bütün bir yılı susuz geçirse de her daim ayakta kalır Çöl Çiçeği. Güçlüdür. İnatçıdır. Aslında çiçek de değil küçük, asi bir çalıdır… Sanki annesi...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur