
Sevdiğin her şeyi kaybetmeye hazırsan, uğruna savaşacak ne kalır?
Ellinci Açlık Oyunları’nın günü ağarırken, Panem’in mıntıkaları korkunun etkisi altında. Bu yıl Çeyrek Asır Oyunları onuruna iki kat daha fazla haraç alınacak.
12. Mıntıka’da Haymitch Abernathy şansına ne çıkacağını düşünmemeye çalışıyor. Onun umursadığı tek şey sevdiği kızla birlikte günlerini geçirmek.
Adı söylendiğinde Haymitch’in tüm hayalleri yıkılıyor. Ailesinden ve aşkından koparılıp, diğer üç 12. Mıntıka haracıyla birlikte Başkent’e gönderiliyor: kız kardeşi gibi hissettiği bir dost, takıntılı bir bahisçi ve kasabanın en kibirli kızı.
Oyunlar başlarken Haymitch, başarısız olacağını kabulleniyor.Ama içinde savaş isteyen bir dürtü hissediyor, hem de Açlık Oyunları arenasının çok ötesinde yankılanmasını istediği bir savaş…
*
“Tüm propagandalar yalandır, insan doğruyu söylediğinde dahi. Ben kişinin ne yaptığını, niye yaptığını bildiği sürece bunun önemli olduğunu düşünmüyorum.”
George Orwell
“Kötü niyetle söylenmişse eğer bir gerçek İcat ettiğin tüm yalanları kötülükte geçecek.”
William Blake
“İnsan ilişkilerine felsefi gözle bakanlar için çoğunluğun azınlıkla yönetilmesi ve insanların kendi duygu ve arzularını yönetcilerinin eline teslim ettiği örtük teslimiyet kadar şaşırtıcı bir şey yoktur. Bu hayret verici olayın nasıl gerçekleştiğini sorguladığımızda şunu görürüz ki, gücün her zaman yönetilenin tarafında olduğu gibi yönetenlerin de kendilerini desteklemek için görüşlerinden başka hiçbir şeyleri yoktur. Dolayısıyla hükümet sadece görüş üzerine temellenir ve bu kural en despot, en askeri yönetimlerde geçerli olduğu kadar en özgür, en popüler yönetimlerde de geçerlidir.”
David Hume
“Yarın güneş doğmayacak önermesi, yarın güneşin doğacağına dair olumlamadan daha az anlaşılabilir değildir ve böyle bir iddia herhangi bir çelişme de içermez.”
David Hume
1.BÖLÜM
DOĞUM GÜNÜ
1
“İyi ki doğdun, Haymitch!”
Hasat gününde doğmanın iyi yanı, yaş gününde geç kalkabilmektir. Ancak ondan sonrası gitgide daha berbat bir hal alır. O gün okulun tatil olması, kura çekiminin getirdiği dehşeti pek telafi edemez. Bundan sıyırsan bile iki çocuğun katledilmek üzere Başkent’e sürüklenmesini seyretmenin üzerine kimsenin canı pasta çekmez. Yatakta dönüp çarşafı kafamın üstüne çektim.
“İyi ki doğdun!” On yaşındaki kardeşim Sid, omzumu sarstı. “Sana horozluk yapmamı söyledin. Gündüz vakti ormana gitmek istiyorum dedin.”
Doğru. Törenden önce işimi bitirmeyi umuyordum, böylece öğleden sonrayı en sevdiğim iki şeyi yapmaya –aylaklık etmeye ve sevgilim Lenore Dove’la birlikte olmaya– ayırabilecektim. Gerçi annem hiçbir işin benim için fazla zor ya da pis ya da çetrefilli olmadığını, en fakir insanın bile kendi sefaletini başkasına itelemeye yetecek üç beş kuruşu şuradan buradan toplayabileceğini bana sürekli olarak hatırlatarak her ikisinden aldığım hazza taş koyuyordu. Ancak günün çifte etkinliğini göz önünde bulundurunca, işlerim hallolduğu sürece bana biraz özgürlüğü hoş göreceğini düşünüyordum. Planlarımı esas mahvedebilecek olanlar Oyun Kurucular’dı.
“Haymitch!” diye inledi Sid. “Güneş doğuyor!”
“Tamam, tamam. Ben de doğuyorum.” Döşekten doğruca yere yuvarlanıp devletin dağıttığı un çuvalından yapılma şortumu altıma çektim. “BAŞKENT’İN LÜTFUYLA” sözcükleri damga misali kıçıma denk geldi. Annem de hiçbir şeyi israf etmez. Babam kömür madeni yangınında vefat edince genç yaşta dul kalan kadıncağız, Sid’le beni çamaşır yıkayıp hiçbir şeyi heba etmeyerek büyüttü. Ateş çukurundaki kereste küllerini sabun yapmaya, yumurta kabuklarınıysa ezip bahçede gübre yapmaya ayırdı. Günün birinde bu şort da şeritlere ayrılıp örülerek kilim olacak.
Giyinip Sid’i yatağına geri ittim, doğruca yamalı yorganının içine gömüldü. Mutfakta mısır ekmeğinden bir lokma kaptım; Başkent unundan yapılma o pütür pütür, kapkara şeye kıyasla yaş günüm için bir terfi sayılırdı bu. Annem çoktan arka bahçede giysi dolu bir kazanı sopayla karıştırmaya başlamış, madenci tulumunun tekini tersine çevirirken kaslarını zorluyordu. Daha otuz beşindeydi ama hayatın çilesi, hep yaptığı gibi şimdiden yüzüne derin çizgiler kazımıştı.
Kapı girişinde beni gördü ve alnını sildi. “On altıncı yaşın kutlu olsun. Ocakta sos var.”
“Sağ olasın, annecim.” Pişmiş erikle dolu bir tencere buldum ve kepçeyle ekmeğime sürüp yola koyuldum. Bunları geçen gün ormanda bulmuştum ama böyle sıcak ve şekerli yemesi hoş bir sürpriz oldu.
“Bugün sarnıcı doldurman lazım,” dedi annem yanından geçerken.
Soğuk musluk suyumuz vardı ama o kadar cılız akıyordu ki tek kovayı doldurmak asırlar sürüyordu. Annemin ek ücret karşılığında kullandığı, saf yağmur suyu dolu özel bir varili de vardı çünkü kıyafetler daha yumuşak çıkıyordu ama bizim kuyu suyunun çoğunu çamaşır yıkamaya kullanırdı. E hal böyle olunca pompasıyla çekmesiyle sarnıcı doldurmak, Sid’in yardımıyla bile iki saatlik bir işti.
“Yarını bekleyemez mi?” diye sordum.
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Fantastik Roman (Yabancı)
- Kitap AdıHasatta Gündoğumu - Açlık Oyunları 5
- Sayfa Sayısı384
- YazarSuzanne Collins
- ISBN9786255572042
- Boyutlar, Kapak13,7x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviDex Kitap / 2025
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Utz ~ Bruce Chatwin
Utz
Bruce Chatwin
“Savaşlar, soykırımlar ve devrimler,” derdi Utz sık sık, “koleksiyonculara mükemmel imkânlar sunar.” Varlıklı bir aileden gelen Alman asıllı Kaspar Joachim Utz, İkinci Dünya Savaşı’ndan...
- Geceyarısı Tutkusu ~ Tracy Anne Warren
Geceyarısı Tutkusu
Tracy Anne Warren
Eliza Hammond huysuz, bakımsız ve içine kapanık biri olarak herkesin köşe bucak kaçtığı biriydi. Ne var ki teyzesinden kalan büyük miras sayesinde bir anda...
- Beyaz Diş ~ Jack London
Beyaz Diş
Jack London
Vahşi kapitalizmin “Altına Hücum” dönemini konu alan yüzlerce eserin çoğu, altın arayıcılarının kişisel öykülerini yüzeysel bir yaklaşımla anlatır. Farklı bakış açısıyla diğerlerinden ayrılan Charlie...