İntikam duygusuyla yanıp tutuşan bir mahkûm
Bahis düşkünü bir keskin nişancı
Ayrıcalıklı hayatını geçmişte bırakan bir kaçak
Hayalet ismiyle tanınan bir casus
Hayatta kalmak için sihir kullanan bir cellat
Ve hepsini bir araya getiren kaçış uzmanı bir hırsız
6 Tehlikeli serseri
İmkânsiz görev
Bu ekip büyük bir felaketi önleyebilecek tek seçenek, tabii önce birbirlerini yok etmezlerse.
“Kargalar Meclisi, elinizden bırakmak istemeyeceğiniz, nadir bulunan kitaplardan. Bir çırpıda çevirdiğiniz sayfalarda karakterlerin sıradaki hamlelerini öğrenmek için sabırsızlanacaksınız.”
—Michael Dante DiMartino, Avatar: Son Hava Bükücü ile Avatar: Korra Efsanesi ortak yapımcılarından
*
I
JOOST
Joost’un iki sorunu vardı: ay ve bıyığı.
Aslında Hoede hanesinde devriye gezmesi gerekiyordu. Fakat son on beş dakikadır bahçelerin güneydoğu duvarında dolanıyor, Anya’ya söyleyebileceği zekice ve romantik laflar düşünüyordu.
Anya’nın gözleri keşke deniz mavisi ya da zümrüt yeşili olsaydı. Fakat kahverengiydi; sevecen, hayalperest… erimiş çikolata kahverengisi? Tavşan tüyü kahverengisi?
“Ona teninin ay ışığı gibi olduğunu söyleyiver,” demişti Joost’un arkadaşı Pieter. “Kızlar bu tarz şeylere bayılır.”
Bu, kusursuz bir çözümdü ama Ketterdam havasının yardımcı olduğu söylenemezdi. O gün limanda hiçbir esinti yoktu. Bunun yanı sıra kentin kanallarını ve çarpık ara sokaklarını gri süt renginde bir sis kaplamıştı. Burada, Geldstraat’ın köşkleri arasında bile havada kesif bir balık ve sintine suyu kokusu vardı. Ayrıca kentin dış adalarındaki rafinerilerden yükselen duman, gece göğünü tuzlu bir pusla lekelemişti. Dolunay, bir mücevherden ziyade patlatılması gereken bir kabarcığa benziyordu.
Belki Anya’nın gülüşüne iltifat edebilirdi. Tek sorun, onun güldüğünü hiç duymamış olmasıydı. Espri yapmayı beceremezdi.
Joost evden yan bahçeye açılan çift kanatlı kapılara yerleştirilmiş cam panellerden birindeki yansımasına baktı. Annesi haklıydı. Yeni üniformasıyla bile bir bebek gibi görünüyordu. Parmağını usulca üstdudağında gezdirdi. Ah, bıyıkları bir uzasaydı. Düne göre kesinlikle daha serttiler.
Stadwatch’taki işine başlayalı altı haftadan az olmuştu. Umduğu heyecanı bulamamıştı. Fıçı’daki hırsızları kovalayacağını ya da limanlarda devriye gezeceğini, rıhtımlara yanaşan gemilerin yüklerine ilk bakanlardan olacağını sanıyordu. Fakat Ticaret Konseyi, o büyükelçinin belediye binasında suikasta kurban gitmesinden bu yana güvenlikten dert yanmaktaydı. Peki, Joost ne yapıyordu? Talihli bir tüccarın evinin etrafında daireler çizip duruyordu. Fakat bu tüccar sıradan bir tüccar değildi. Konsey üyesi Hoede, Ketterdam hükümetinde neredeyse en yüksek mevkide bulunuyordu. Kendisinden büyük işler bekleniyordu.
Ceketini ve tüfeğini düzelten Joost kalçasındaki copuna hafifçe vurdu. Belki Hoede onu severdi. Keskin bakışlı ve eli çabuk, derdi Hoede. Bu adam bir terfiyi hak ediyor.
“Komiser Muavini Joost Van Poel,” diye fısıldadı, kelimelerin sesinin keyfini çıkararak. “Komiser Joost Van Poel.”
“Kendine hayran hayran bakmayı kes.”
Henk ve Rutger yan bahçeye girerlerken aniden dönen Joost’un yanakları kıpkırmızı kesildi. Henk ve Rutger, Joost’tan yaşça daha büyük, daha iri ve daha geniş omuzluydular. Ayrıca ev muhafızları, Konsey üyesi Hoede’nin özel hizmetkarlarıydılar. Bu da demek oluyordu ki soluk yeşil üniforma giyinip Novyi Zem’den gelen gösterişli tüfekler taşıyorlardı. Joost’a sıradan bir kent muhafızı olduğunu da her daim hatırlatıyorlardı.
“O ufak tüyler okşamakla uzamaz,” dedi Rutger abartılı bir kahkahayla.
Joost temkini elden bırakmamaya çalıştı. “Devriyemi bitirmem gerek.”
Rutger, Henk’i dirseğiyle dürttü. “Abayı yaktığı o kıza bakmak için kafasını Grisha atölyesinden içeri sokacak yani.”
“Ah, Anya, Grisha sihrini kullanarak şu bıyıklarımı uzatsan olmaz mı?” diye alay etti Henk.
Yanakları alev alev olan Joost topukları üzerinde dönerek evin doğu tarafına doğru yürüdü. Geldiğinden beri onunla dalga geçiyorlardı. Anya olmasaydı muhtemelen amirinden onu başka bir yere atamasını rica ederdi. Joost devriyelerinde Anya’yla sadece bir iki kelam edebilmişti ama yine de Anya, gecesinin en güzel kısmıydı.
Ayrıca itiraf etmeliydi ki Hoede’nin evini de pencerelerden içeri atabildiği birkaç bakışı da seviyordu şimdi. Hoede, Geldstraat’taki en şatafatlı köşklerden birine sahipti. Yerler parıldayan siyah beyaz kare taşlarla döşenmişti. Işıldayan koyu renk ahşap duvarlar tekne tavanlara yakın, denizanası gibi dalgalanan üfleme camdan şamdanlarla aydınlatılıyordu. Joost bazen buranın kendi evi, kendisinin de harikulade bahçesinde yürüyüşe çıkmış varlıklı bir tüccar olduğunu hayal ederdi.
Köşeyi dönmeden önce derin bir nefes aldı. Anya, gözlerin… ağaç kabuğu gibi kahverengi? Bir şeyler düşünecekti. Olayları akışına bırakmakta daha başarılıydı zaten.
Grisha atölyesinin cam panelli kapılarının açık olduğunu görünce şaşırdı. Hoede’nin zenginliği, mutfaktaki elle boyanmış mavi fayanslar ya da üzerinde lalelerin yer aldığı şömine raflarından ziyade, bu atölyede gözler önüne seriliyordu. Grisha çalışanlanı oldukça masraflıydılar; Hoede’nin emrindeyse tam üç Grisha çalışıyordu.
Fakat Yuri, uzun çalışma masasının başında oturmuyordu.
Anya da görünürlerde yoktu. Sadece koyu mavi cübbesiyle bir sandalyeye yayılmış Retvenko oradaydı. Göğsünde bir kitap vardı ve gözleri kapalıydı.
Joost kapıda oyalandıktan sonra boğazını temizledi. “Bu kapıların geceleri kapalı ve kilitli olması gerekir.”
“Evin içi finın gibi,” dedi Retvenko gözlerini açmadan. Ravka aksanı belirgindi. “Hoede’ye, terlemediğimde kapıları kapatacağımı söylersin.”
Diğer Grisha çalışanlarından yaşlı olan Retvenko, bir Rüzgarın Hâkimi’ydi. Saçları gümüş rengiydi. Söylentilere göre Ravka içsavaşında mağlup tarafta mücadele etmiş ve savaşın ardından Kerch’e kaçmıştı.
“Şikayetlerini Konsey üyesi Hoede’ye seve seve iletirim,” diye yalan söyledi Joost. Hoede’nin kömür yakma zorunluluğu varmış gibi evin içi sürekli aşırı sıcak olurdu fakat Joost bunu ona aktaran kişi olmayacaktı. “O zamana dek…”
“Yuri’den haber var mı?” diye araya girdi Retvenko nihayet ağır gözkapaklarını kaldırarak.
Joost çalışma masasının üzerindeki kırmızı üzüm kâselerine ve kırmızı kadife yığınlarına huzursuzlukla baktı. Yuri, Bayan Hoede için meyvelerin renklerini perdelere akıtmakla meşguldü ancak birkaç gün önce fena halde hastalanmıştı. Joost o zamandan beri onu görmemişti. Kadifenin üzerinde toz birikmeye, üzümler de bozulmaya başlamıştı.
“Hiçbir bilgim yok.”
“Hiçbir bilgin olmayacak tabii. Aptal mor üniformanla sağda solda dolaşmaktan başka bir şey yaptığın yok çünkü.”
Üniformasının nesi vardı ki? Hem Retvenko niye burada olmak zorundaydı ki? O, Hoede’nin kişisel Rüzgârın Hâkimiydi. Çoğunlukla tüccarın en kıymetli kargolarıyla seyahat ederek gemilerin sağ salim ve olabildiğince çabuk bir şekilde limana ulaş…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Bilimkurgu-Fantazya Edebiyat Roman (Yabancı)
- Kitap AdıKargalar Meclisi
- Sayfa Sayısı528
- YazarLeigh Bardugo
- ISBN9786051869360
- Boyutlar, Kapak13.5x21 cm, Karton Kapak
- YayıneviMartı Yayınevi / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Sonsuza Kadar ~ Susanna Tamaro
Sonsuza Kadar
Susanna Tamaro
Kırılganlığımız güce, kader bilgeliğe, trajediler aşka, zifiri karanlık içsel aydınlığa dönüşebilir. “Öyle bir an oldu ki, ikimizin minik taşları düzgün biçimde yan yana düştüler....
- Lizbon’a Gece Treni ~ Pascal Mercier
Lizbon’a Gece Treni
Pascal Mercier
Antik diller öğretmeni Raimund Gregorius lisede ders sırasında ansızın sınıftan çıkar, duyduğu Portekizce bir kelimenin büyüsüne kapılarak yaşadığı şehri, düzenli hayatını terk edip hakkında...
- Işığın Ölümü ~ George R. R. Martin
Işığın Ölümü
George R. R. Martin
Westeros’tan önce Worlorn vardı… Dirk t’Larien, yıllar önce kaybettiği aşkı Gwen Delvano tarafından, uzayın öbür ucundan Worlorn’a çağrıldığında, içinde çılgın bir umut ışığı yanar....