Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Pastoralya
Pastoralya

Pastoralya

George Saunders

“Çok güzel bir dünyada yaşıyoruz, güzel maceralar, çiçekler, kuşlar ve harika insanlarla dolu, ama ne yazık ki bu dünyada çürük elmalar da var.” Dünyanın…

“Çok güzel bir dünyada yaşıyoruz, güzel maceralar, çiçekler, kuşlar ve harika insanlarla dolu, ama ne yazık ki bu dünyada çürük elmalar da var.”

Dünyanın yaşayan en iyi öykücülerinden sayılan George Saunders’tan canlı ayrıntılarla kurgulanmış, tamamen kendine özgü bir sosyal hiciv: Pastoralya.

Yedi hikâyeden oluşan Pastoralya’nın ilk hikâyesi, kitaba adını veriyor. Novella tarzındaki bu uzun hikâye, tema parklar üzerinden insanoğlunun yalnızlığını ve tüketim kültürünü anlatıyor. Çocukluk travmalarımız, tüketim, yabancılaşma ve yalnızlık gibi temalarla çok katmanlı bir yapıya bürünen bu hikâyenin kahramanları kaybeden orta sınıf insanlar.

Sunday Herald’da yer alan bir yorumda “hayal gücü çılgınca kuvvetli bir mizah yazarı” olarak tanımlanan Saunders, Pastoralya’da ritmi yüksek üslubuyla çocukluğumuzun, hayal kırıklıklarımızın yaşamımızı nasıl etkilediğine dair tanıdık detaylarla bizi yakalayıveriyor.

Pastoralya, tema parklardan kişisel gelişim seminerlerine, striptiz kulüplerinden depresif berberlere, birbirinden yalnız ve özgün karakterleri kullanarak tüketim toplumunu ve kapitalizmi eleştiriyor.

“George Saunders’ın son derece komik Pastoralya’sı muhteşem hayal gücüyle başlı başına bir tür.” Liz Jensen, “Yılın Kitapları”, Independent “

Saunders’ın gerçeküstü tarzıyla, Amerikalı yalnız insanların ve dışlanmışların girift ve çarpık hikâyeleri. Elinizden bıraktıktan çok sonra bile peşinizi bırakmayacak.” Uncut

Pastoralya

1

Kendimi çok iyi hissetmediğimi itiraf etmeliyim. Durumum kötü olduğundan değil. Aslında yakınacak bir şeyim yok. Yakınacak bir şeyim olsa da söylemezdim gerçi. Hayır. Çünkü ben olumlu düşünüp olumlu konuşurum. Çömelmiş oturuyorum ve insanların başlarını içeri uzatmalarını bekliyorum. Kimse başını uzatmayalı on üç gün oldu ve Janet ikide bir benimle İngilizce konuşuyor; zaten biraz da bu yüzden bu kadar kötü hissediyorum. “Yok artık,” diyor bu sabah ilk iş olarak. “Kızarmış keçi etinden o kadar usandım ki çığlık atabilirim.” Buna ne diyebilirim ben şimdi?

Beni güç duruma düşürüyor. Benim uslu çocuk olduğumu ve onun İngilizce konuşmasının beni huzursuz ettiğini düşünüyor. Haklı da. Ediyor. Çünkü burada rahatımız yerinde. Her sabah Büyük Kovukta yeni kesilmiş bir keçi buluyoruz. Küçük Kovukta da bir kutu kibrit. Bazılarına göre daha iyi durumdayız. Bazılarının kapan kurup yaban tavşanı avlaması gerekiyor. Bazıları ise öncü göçmen kıyafeti içinde tavuk kesmek zorunda. Bizim böyle zorunluluklarımız yok. Benim tek yapmam gereken ölü keçiyi Büyük Kovuktan çekip çıkarmak ve keskin bir çakmaktaşıyla derisini yüzmek. Janet’in ateşi yakması gerekiyor. Yani durumumuz oldukça iyi. Eski günlerdeki kadar iyi değil, ama çok kötü de değil. Eskiden, başlarını içeri uzatan birileri varken yaptığımız işi seviyorduk. Gerçekten yüreğimizi koyuyorduk ortaya. Homurdanarak küçük kavgalar ediyorduk. Janet’in yüzüne bir avuç toprak fırlatacağım zaman önce öfkeyle bir taşı diğerine çarpıyordum. Böylece gözlerini kapatması gerektiğini anlıyordu. Bazen böyle, ilkel dokumalar yapıyordu. İlk dokuma örnekleri gibi bir şey. Bazen mangal partisi için Rus Köylülerin Çiftliğine gidiyorduk, hatırlıyorum. Murray ve Leon vardı; Leon, Eileen’le çıkıyordu, Eileen’in bir sürü kedisi vardı, ama başını uzatanlar iyice azaldığında Rus Köylülerin hepsi başka yere gitti, bazıları İdareye geçti ama çok azı. Eileen’in kedileri vahşileşti ve Tanrı biliyor ya, bazen Büyük Kovuğa gidip orada keçi bulamamaktan korkuyorum.

2

Bu sabah Büyük Kovuğa gidiyorum, keçi falan yok. Keçi yerine bir not var: Bekleyin, bekleyin, diyordu. Keçi geliyor, Tanrı aşkına. Hemen kızmayın.Sorun şu ki normalde çakmaktaşıyla keçinin derisini yüzdüğüm sürede şimdi ne yapacağım? Çok fena hastaymışım gibi yapmaya karar veriyorum. Bir köşeye çekiliyorum ve inleyerek sallanıyorum. Bir süre sonra sıkıcı oluyor. Çakmaktaşıyla keçiyi yüzmek bir saatten fazla zaman alıyordu. Bir saat boyunca inleye inleye sallanmamın imkânı yok. Janet Kendi Bölmesinden çıkıyor ve kaşlarını kaldırıyor. “Yok mu kahrolası keçi?” Gırtlağımdan çıkardığım sesler ve jestlerle anlatıyorum: Çok yağmur yağdı, bum oldu, keçiler kaçtı, keçiler şimdi uzakta, yüksek tepelerde; ben çok korktum, peşlerinden gitmedim. Janet maymun gibi sesler çıkararak koltukaltını kaşıyor, sonra bir sigara yakıyor. “Amma boktan iş,” diyor. “Neden ısrar ettiğini asla anlamayacağım. Kim var burada? Burada bizden başka kimseyi görüyor musun?” Ona sigarasını söndürmesini ve ateşi yakmasını işaret ediyorum. O da, “kıçımı öp!” hareketi yapıyor. “Neden ateş yakacakmışım?” diyor. “Ortada keçi meçi yokken. Adak ateşi mi? Adak mı adayacağız? Hayır, hiç kusura bakma, benim canıma yetti. Gerçek dünyada gök gürlese ve keçilerimiz gerçekten kaçsa falan ne yapardım? Belki üzülürdüm, o çakmaktaşı parçasıyla kendimi keserdim ya da belki keçileri yağmurda bırakacak kadar aptal olduğun için kıçına tekmeyi basardım. Ne! Büyük Kovuğa keçi koymamışlar mı?”

Kaşlarımı çatarak ona bakıyorum ve başımı iki yana sallıyorum. “Küçük Kovuğu kontrol ettin mi bari?” diyor. “Belki küçük bir keçiydi ve oraya tıkıştırdılar. Belki bir sefer olsun bize güzel bir bıldırcın falan vermişlerdir.” Ona bir bakış atıyorum, sonra sallana sallana Küçük Kovuğu kontrol etmeye gidiyorum. Hiçbir şey yok. “Kahretsin!” diyor. “Gidip ne haltlar döndüğüne bakacağım.” Ama gitmeyecek. Bunu o da biliyor, ben de biliyorum. Kendi kütüğünün üzerine oturuyor ve sigara içiyor. Birlikte, Büyük Kovuktan ses gelecek mi diye bekliyoruz.

Öğle yemeği vaktinde Yedek Krakerlerden yiyoruz. Akşam yemeği için yine Yedek Krakerlere başvuruyoruz. Kimse başını uzatmıyor, ne Büyük ne de Küçük Kovuktan ses geliyor. Sonra ışık değişiyor ve Janet odasının kapısında duruyor. “Yarın da keçi gelmezse buradan çıkıp gidiyorum ve tepeden aşağı iniyorum,” diyor. “Yeminle. İzle de gör.” Kendi Bölmeme gidiyorum, çoraplarımı giyiyorum. Biraz kakao içiyorum ve Günlük İş Arkadaşı Performans Değerlendirme Formunu çıkarıyorum. Herhangi bir davranışsal güçlük dikkatimi çekti mi? Hayır. İş Arkadaşımı genel olarak nasıl değerlendiriyorum? Çok iyi. Arabuluculuk gerektiren herhangi bir Durum yaşandı mı?

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Öykü
  • Kitap AdıPastoralya
  • Sayfa Sayısı238
  • YazarGeorge Saunders
  • ISBN9786055060572
  • Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
  • YayıneviDelidolu /

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Kurtuluş Günü ~ George SaundersKurtuluş Günü

    Kurtuluş Günü

    George Saunders

    Dünya yeterince haşin bir yerse; kurtuluş günü yakın! Time’ın İngilizce yazan “en iyi öykücü” olarak nitelendirdiği, 2017 Man Booker sahibi George Saunders’ın kaleminden çıkan Kurtuluş...

  2. Tilki 8 ~ George SaundersTilki 8

    Tilki 8

    George Saunders

    Mutlu sonları sadece istemek yetmez, bazen onu hak etmek gerekir… Yüzyılın en iyi öykücüleri arasında sayılan, Man Booker Ödüllü George Saunders’ın yazdığı Tilki 8, insanın...

  3. İkna Ulusu ~ George Saundersİkna Ulusu

    İkna Ulusu

    George Saunders

    “İnsanın tercih ettiği yaşam tarzını korumasından daha dürüst bir şey var mıdır?” Dünyanın yaşayan en iyi öykücülerinden sayılan Folio Ödüllü George Saunders’tan çarpıcı, tüyleri...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Nar ~ Ece Gamze AtıcıNar

    Nar

    Ece Gamze Atıcı

    Aşk hiç böyle anlatılmadı. Nar, 21. yüzyılda yazılmış, bestesi Zeki Müren’e ait, bir kadınla bir adamın seslendirdiği tuhaf bir neşe ve keder hikâyesi. Nar...

  2. Kör Pencerede Uyuyan ~ B. Nihan ErenKör Pencerede Uyuyan

    Kör Pencerede Uyuyan

    B. Nihan Eren

    “Kör Pencerede Uyuyan” Ecel teri kumsalın ortasından bir bıçak gibi geçiyordu. B. Nihan Eren’den “Gece”li “Gün”lü öyküler YKY’den çıktı. Daha önce yine YKY’den çıkan...

  3. Satranç Ve Şövalye ~ Erol ÇelikSatranç Ve Şövalye

    Satranç Ve Şövalye

    Erol Çelik

    Bilinci yavaşça yerine geliyordu, bunu kulağına gelen bebek ağlamasının içine doğurduğu huzurdan dolayı anladı. Bebek, çaresiz ama o kadar tatlı ağlıyordu ki, bir an...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur