İçindekiler
ÖNSÖZ
2. BiRiNcî Bölüm: Öncesî
3. ÎKiNcî Bölüm: 1993 Dönemi
4. Üçüncü Bölüm: 1994 Dönem!
5. Dördüncü Bölüm: 1995 Dönem!
6. Beşİncî Bölüm: Ekler
9
13
161
279
345
A. İSİMLERİYLE GÜNEŞİ YÜKSELTENLERİN KİMLİKLERİ 346
B. Hakkak! Harekat Bölgesi C. Harekat Fotoğraflar!
373
374
BU MU ÖMRÜNÜN ÖZETİ
Sen de uzak ülkelerden dönüyorsun
Ve bana bütün söyleyebildiklerin,
Akşam evinin eşiğine oturmuş
Serinleyen bilinin,
Aklına gelebilecek düşünceler.
Peki, ne anlamı var öyleyse;
Bunca yolculuğun.
LouisAragmı
“Tarih nankör değildir, bir kameti unutmaz; İstikbalin vicdanı aşk istemez, kin tutmaz”
Mekmet Emin Yurdakul
Önsöz
Savaşı, onun ne olduğunu bilmeyen ve hiçbir zaman ateş altında bulunmayanlar çıkarmış ve sebep olmuşlardır. Savaşın ahlâkla ilgili kısmı onu yapan ve yaşayanlarla değil, sebep olanlarla alakalıdır.
Bugüne kadar tüm savaşlarda sadece ve sadece anneler kaybetmiştir. Başka hiç
kimseye bir şey olmamıştır. Hiçbir sonuç, annenin mezara kadar devam edecek olan yûreğindeki ateşe derman olamaz. Acı çekmeyen ve çekenlerden haberi olmayan acıları dindirmenin yollarını aramaz, arasa da doğru şeklini bulamaz.
İnsanlığın 5000 yıllık yazılı tarihi aslında savaş tarihinden başka bir şey değildir. Korkular ittifakları, ittifaklar savaşları doğurmuştur. Bir savaş, daha sonraki savaşın tohumlarını atmıştır.
Dünyada insandan başka bir canlı türü var mı? Gençlerine silah verip, onlara kendi cinslerini nasıl öldürmesi gerektiğini öğreten? Öldürme işini iyi yaptın diye kahraman ilan eden ve madalya takan? Bunu tek hücreliden memelilere kadar ismen tanımlanabilmiş milyonlarca canlıdan sadece insanlar yapar.
Savaşla kıyaslandığında diğer insani tüm uğraşlar basit ve sıradan kalır.
İnsandaki altı temel duyu; mutluluk, üzüntü, öfke, korku, şaşkınlık ve tiksinme aynı anda sadece muharebelerde yaşanabilir.
İnsanlar, genellikle düştükleri yere bakarlar. Önce, neye takıldıklarına bakmalıdırlar. Tarih ise, hatır gönül tanımaz. Verdiği derslerin bedelini peşin alır. Gelecekte oynayacak film, her zaman bölümler halinde gösterilir, ama kasırgayı sezmek, bir algı ve kapasite meselesidir. ‘Tepenin öbür yanını görmek”
sıradanların sahip olduğu bir yetenek değildir. Topluma iyi ve kötü doğru şekliyle anlatılırsa, onlar mutlaka doğru olanı bulacaklardır. İnsanlar sorunun ne olduğunu öğrenmeye korkmamalıdır. Mesele tam ve ayrıntılarıyla bilinmezse, tamamı hiçbir zaman öğrenilemez.
Bu kitap, Türkiye’nin en uç köşesi, zamandan, mekândan ve hatta çağından uzak, dağların şehri Hakkari’de 1993-1995 yılları arasında 8 Unutulanlar Dişinda Yenî Bir Şey Yok
geçen 778 günde yaşananları gözler önüne serecektir.
Ben, anılarımı 1993-1995 yıllarında Hakkari ve Kuzey Irak’ta şehit düşen 427
vatansever (365 subay, astsubay, erbaş ve er, 60 korucu ve 2 polis) ve yaralanan 853 gazinin annelerine, en ağır koşullarda bile hiçbir şikayetlerine tanık olmadığım, ölümle eğlenen, oynayıp gülerek muharebeye girip şehit ulan ve yaralanan Türk askerlerine, tüm mücadele arkadaşlarıma bir vazife ve gönül borcu olduğu için yazıyorum.
Türk gençleri; Türk Devletinin gelecek kuşaklan, Ulu Önder’inin kendilerine hitabında yer alan “Memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler” sözünü hiç ama hiç akıllarından çıkarmamalıdır.Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ile yapılan mücadele Hakkari’de ve Kuzey Irak’ta 3000 m. üstündeki dağlarda ve dağ geçitlerinde ya kar üstünde ya da güneşin altında yürütülmüştür.
Bu vahşi doğada Nisan ayı ile birlikte rengarenk kır çiçekleri açar. Fakat içinde bulunduğumuz ruh hali bunların hiçbirinin farkına varılmasına imkan tanımaz.
Metrelerce derin kar ve kır çiçekleri vatanları için gözünü bile kırpmadan şehit olan kahramanlar, Oscar Wilde’ın, küçük yaşta ölen kardeşi için yazdığı şiiri
akla getirir:
“Sessiz yürü, O yakında, Karların altında; Usulca konuş, O duyabilir, Açan Papatyalarla..”
Osman PAMUKOĞLU 27 Aralık 2002
***
“Söylesem, tesiri yok; Sussam, gönül razı değil”
Fuzuli
Birinci Bölüm ÖNCESİ
* Bu kitapta yer alan olaylar; 13 klasör belge, 33 muharebe video kaseti, 28
albüm fotoğraf ve el yazılı 3 büyük cilt defterden kaleme alınmıştır.
10 Unutulanlar Dişinda Yeni Bîr Şey Yok
ÖNCESİ 11
“Ey oğul, bir gün yazıcı olursan,
Kuşkunun, birikmenin ve beklemenin yazıcısı,
Saten masal anlatma ülkemin çocuklarına.”
1974-1975 yıllarında Kars-Iğdır’da Hudut Bölük Komutanıydım, Üsteğmendim. Bölük merkezi; Taşburun isimli bir köyün yakınında olduğundan, bölük, Taşburun Hudut Bölüğü olarak tanımlanır. Bölük merkezi, SSCB’nin Ermenistan sınırına 6 km.
mesafedeydi. Aras Nehrinin çizdiği sınırdan 19 ve 25 numaralı hudut taşları
arasında kalan 46 km.lik bir hudut hatundan sorumluydum.
Elimdeki güç; 7 subay-astsubay, 225 asker1, 25 at, 13 katır, 7 motorlu araçtan ibaretti. Bu mevcutla 7 karakol ve müfreze halinde siyasi hudut boyunca tertiplenmiş durumdaydık. Genel coğrafi konumumuz Büyük ve Küçük Ağrı Dağları
ile Aras Nehri arasıydı. Tam karşımızda ise geniş bir alana dağılmış olan Ermenistan’ın başkenti Erivan şehri bulunuyordu.
Bölgede Türk ve Kürt vatandaşlar birbirinden ayrı köylerde yaşıyorlardı. Geçim kaynakları tarım ve hayvancılıktı. 1975 baharında bölüğün at, katır ve koyunlarını taze otlaklarda bir kaç ay beslenmeleri için Ağrı Dağlarının ortasında kalan Serdarbulak yaylalarına göndermiştim. Aradan bir aya yakın bir
zaman geçince durumlarını görmek için Serdarbulak yaylasına gitmeye karar verdim. İki saate kadar yakın ciple tırmandık; fakat öyle bir yere geldik ki artık cipin devam etmesi imkansızdı. Şoförü ve aracı bıraktım. Yanımdaki piyade tüfeği ve av tüfeğinden, av tüfeğini alarak yaya olarak tırmanmaya başladım. Bir saat sonra yaylanın düz kısmına ulaşpm. Diz boyu ot vardı, sanki bir ot denizinin içindeydim. Yarım saat kadar geçmişti ki karşıma ismini önceden bildiğim Rus süvari kışlasının kalıntıları çıktı. Iğdır ovasının büyük bir bölümü ve Erivan şehri ayaklar altındaydı. Büyük Ağrı istikametinde ilerledim, arazi otlaklıktan kayalıklara şeklinde değişiyordu. Görünürde bizim hayvanlı
müfrezeden eser yoktu. Her yer keklik kaynıyordu. Kimse bu kadar kekliğin bir arada bulunabileceğini hayal bile edemezdi. Bütün kayalıklar keklik doluydu.
Şaşırdığımdan ve kaybetme duygusu olmadığından uzun bir süre ateş bile edemedim.
Artık büyük kayalıklarla kaplı bir alandaydım, birden yukarılardan birinin beni gözetlediği hissine kapıldım. Bir süre sonra tepedeki kayalıklar arasında saklanıyor izlenimi bırakan bir insan başıgördüm. Kendimi kayalıklar arasında onun göremeyeceği gibi önce gizledim, gidiş yönümü değiştirerek tamamen farklı bir yerden, gizlenerek yukarı
tırmandım. Kayalıklar bitip de düzlüğe çıktığımda 25-30 m. ileride arkası bana dönük silahlı biri duruyordu. Sert bir ses tonuyla:
– Yarım saattir beni gözetleyen sen miydin? Döndü:
– Bendim kumandan bey, keklikler ürkmesin diye ses çıkarmadım. Yaşı 60’ların üzerindeydi. Sol gözü yoktu, kıyafetinden yoksul biri olduğu belliydi. Zayıf ve kemikli bir yüzü vardı.
– Hiç silah sesi duymadım. Gördüğüm kadarıyla bir şey vuramamışsın, dedim.
– Ben 10-15 kekliği bir arada görmeden ateş etmem, fişekler çok pahalı, o kadar param yok, kumandan bey.
– Diyelim o kadar kekliği uzaktan gördün, tüfeğin menziline kadar seni yaklaştırırlar mı? Sürünün gözcülerinden nasıl saklanacaksın?
– Bunların çaresi var, dedi.
20-30 m. kadar öteden kayalık bir kovuktan, kenarları 1,5 m. olan çıtaya çakılmış bezden bir çerçeve getirdi. Bez, arazinin doğal renkleriyle kamufle edilmişti. Çerçevenin tam ortasından beze iki göz deliği, göz deliklerinin 20
cm. altında da daha büyükçe tüfeğin atış deliği açılmıştı.
– Böylece onlara 30 metreye kadar yaklaşıyorum. Geçen hafta bir atışta 9 keklik vurdum.
– Gözle ilgili şeyleri halletmişsin ama, senin bir yılan sessizliğinde onlara yaklaşabilmen de herkesin yapabileceği iş değil, dedim.
– Sen kaç yaşındasın amca?
– 64. Yalnız nüfus kaydım 7-8 yıl sonra alınmış.
– Nerde oturuyorsun? Ailende kimler var?
– Büyüklerim öldü. Kardeşlerim şurada burada. Ben yalnız yaşıyorum. Aşağıda, Aralıkta (Türk-Ermenistan-İran sınır birleşim noktasındaki üçe) mevsimlik çobanlık yapıyorum. Kumandan bey ben seni ilk defa görüyorum, Aralık’taki zabitleri uzaktan tanırım.
– Ben Taşburun Hudut Bölük Komutanıyım. Bu yaylaya bölüğün hayvanlarının durumuna bakmak için geldim.
– Aman aman, senin Taşburun Bölüğü çetin bir bölüktür kumandan bey, Karaköse (Ağrı) başkaldırmasında ele avuca sığmadı. Birçok karakol çözüldü, ama senin bölük Nuh dedi Peygamber demedi. Yiğit askerlerdi.
– Sen o zaman kaç yaşlarındaydın?
– 16-17 var veya yoktum.
– Ne oldu da isyan çıktı? Alınıp verilemeyen ne? Siz bunu yaşamış insanlarsınız.
– Kumandan bey, siz bunları bizden iyi bilirsiniz. Ne zaman bu bölgelerde bir hareket olduysa, bunun arkasında, bilin ki ya İngiliz, ya Moskof (İran taraflarını göstererek) ya da bu Farslar, biri biri mutlaka vardır. Sonra bu Farslar ikili oynar. Önce Kürtlerden yanaydılar; kışkırttılar, desteklediler sonra birden dönüp T.C. Hükümetiyle anlaştılar. Ben ne diyeyim. Ateş kendi kendine yanar mı? Halk cahil, yoksul. Ne denirse hemen kanıyor. Bu kafirler her zaman bol vaatlerde bulunmuşlardır.
– Baban o zaman sağ mıydı?
– Sağdı kumandan bey. Babam o çatışmalarda ayağını kaybetti. Ne kıyamet koptu, ne kıyamet. Mustafa Kemal Paşa başımıza taş yağdırdı. Başka türlü de sükunet sağlanamazdı.
– Sizin gözünüze ne oldu?
-Avda oldu, bir canavarla (ayı) boğuşmak zorunda kaldım.
Pek inandırıcı gelmemişti. Ayıyla boğuşan iki kişi tanırdım. Yüze indirilen bir pençe darbesi sadece gözün işini bitirmekle kalmaz, yanağı da parçalardı. Israr etmedim, her şeyi içtenlikle anlatıyordu.
– Peki şimdi ne oluyor? Gene bu bölgede sağ sol diye ayrılmışlar, fırsat bulsalar birbirlerini acımadan boğazlayacaklar. Harman yakmalar, köy basmalar neyin nesi?
– Evveliyatı vardır. Devlet birini yakalayıp mahpusa koyunca her şeyi halletmiş
gibi rahatlıyor,
– Sebep sadece bu mu?
– Esas sebebi soruyorsun, anladım. Bu rey işi var ya. Reyini bana ver işi, her şey bu kağıttan çıkıyor. Yüz buluyorlar, benim adamım, senin adamın oluyor. Bu defaki çatışmaları çıkaranlar Ankara’da oturuyor.
İkindi vakti olmuştu. Torbasından iki elma çıkardı. İki küçük sarı elma, birini bana uzattı.
– Başka elman var mı?
– Birini sabahleyin yedim, üç taneydi.
– Sağol, ben acıkmadım, dedim. Almamak için birkaç adım uzaklaştım. Israr etti, aldım. Kırılabilirdi.
Uzaktan otları yara yara bize doğru biri yaklaşıyordu. Gelen cipin şoförü
onbaşıydı. Tüfekleri sırtına asmış, iki elinde de tipe konmuş olan kumanya (yiyecek) paketleri vardı.
– Neden cipi bırakıp geldin?
– Geç oldu, merak ettim komutanım, acıkmış olacağınızı düşündüm.
– Kendi kumanyanı da mı getirdin?
– Siz yemeden yiyemem.
– Cipin başına bir iş gelirse, ne olacak senin halin?
– Cesaret edemezler komutanım, aküyü de kimsenin bulamayacağı yere sakladım.
Yaşlı adamın bütün karşı koymalarına rağmen her iki kumanyayı da orada bırakıp, İran tarafına doğru yanından ayrıldık.
“Gölgede güneşlenilmez’
Niyetleri, amaçlan, hedefleri, yürüttükleri strateji ve taktikleri hakkında; kuruluş bildirisi, kongre kararlan ve yazılı dokümanlanyla, Partiye Karkeran Kürdistan / Kürdistan İşçi Partisi (PKK):
“Partinin taktiği gerilladır. Siyasi gelişmeleri bu yönlendirecektir. Gerilla çekirdeği, parti çekirdeğimizin daha da yoğunlaştırılmış ifadesidir. Sağlam partililer gerillayı geliştirecektir. Savaşı kurmaylık yürütür. Bizde savaş
kurmayı partidir.
PKK, program, manifesto ve burada dile getirdiği görevlerinin altından başanyla çıkmada, ancak Marksizm-Leninizm’e, dünya sosyalist güçlerine inanır.
Ama en önemli nokta…Parti ve cephe faaliyetlerinin temelinde gerilla olmasıdır. Burada gerilla cephe ve parti faaliyetlerinin özüdür, odak noktasıdır.
Dolayısıyla bunlar iç içedir.
Gerilla Botan bölgesine (Hakkari-Şırnak) oturduktan sonra burada kızıl bölge doğacaktır. Bu ne anlama gelir? Her şeyden önce köyler düşürülecektir.
Halkımızın başına bir karabasan gibi çökmüş olan bu alçak … düşmanla, ideolojik, kültürel vs. her alanda tam ve kesin bir kapışmayı gerçekleştirerek, düşmandan sinmiş olan her türlü pislikten kurtulacağız.
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Anı - Anlatı
- Kitap AdıUnutulanlar Dışında Yeni Bir Şey Yok
- Sayfa Sayısı391
- YazarOsman Pamukoğlu
- ISBN 9789751022547
- Boyutlar, Kapak, Karton Kapak
- Yayıneviİnkılap Kitabevi / 2004
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Düşüşten Sonra ~ Selim İleri, Burcu Aktaş
Düşüşten Sonra
Selim İleri, Burcu Aktaş
“BURCU: Pişmanlıklarınızı çok düşündünüz mü hastanede? SELİM: Düşünmeden pişmanlıklar gelip tokat attılar. Biri bitiyor, diğeri başlıyor. Hâlâ da öyle. Tam uykuya dalarken veya uyanınca,...
- Gezgin Günce – Britanya Defterleri, 2008 ~ Ali Teoman
Gezgin Günce – Britanya Defterleri, 2008
Ali Teoman
Gezgin Günce, Ali Teoman’ın 2008 yazında eşi ve arkadaşlarıyla birlikte gittiği Edinburgh ve Londra seyahatinin izlenimleri ve gözlemlerinden oluşuyor. Ancak, bir gezginin değil, bir...
- Gençlik ve Edebiyat Hatıraları Bütün Eserleri ~ Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atilla Özkırımlı
Gençlik ve Edebiyat Hatıraları Bütün Eserleri
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Atilla Özkırımlı
Yakup Kadri’nin anı kitaplarının sonuncusu. Yazar edebiyatla, edebiyatçılarla yakın ilişkiler kurduğu 1908 ve sonrasına, gençlik yıllarına döner ve bu kez anılarını anlatırken, öbür anı...