Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Dersim & Herkesin Bildiği Sır
Dersim & Herkesin Bildiği Sır

Dersim & Herkesin Bildiği Sır

Şükrü Aslan

Bir eski öyküdür bileceksiniz Masallardan kalmıştır Dersim Ülkemin ortasında gizli Yanık bir türküdür Dersim Yıl otuz sekizdi dağlarda İri ceviz ağaçları ve atım vardı…

Bir eski öyküdür bileceksiniz
Masallardan kalmıştır Dersim
Ülkemin ortasında gizli
Yanık bir türküdür Dersim
Yıl otuz sekizdi dağlarda
İri ceviz ağaçları ve atım vardı
Belki bir gökyüzü savaşçısıydım
Bir arpa ekmeği kadar sıcaktı
Toprağım, karım ve çocuklarım
Oysa soğuk bir kuştur
Parıldar süngü
Bana niçin uzaksın düşündün mü?
Kurda kuşa dostluğumu
düşündün mü?
Bu sularda ölüm bile güzel
Sen hiç kurşunların anlamını düşündün mü? Yıl otuz sekizdi dağlarda İri ceviz ağaçları ve atım vardı Güneş ve sular ülkesinde orda Orda ki eski bir öyküdür Dersim Kemal Burkay

Tunceli’nin hakiki/otantik adı Dersim, artık daha sık telaffuz ediliyor.
Dersim adının değiştirilmesine, dahası yasaklı bir kelimeye dönüşmesine yol açan 1938 kıtali, bir zamandır Türkiye’nin gündeminde. Sadece coğrafyasıyla değil, özel kanunuyla, onyıllardır süren tedbirlerle “kapatılmış” Dersim, herkesin bildiği bir sır, aslında.
Şükrü Aslan’ın hazırladığı kapsamlı derlemede, Tunceli’nin/Dersim’in sadece acılı tarihine değil, toplumsal yapısına, ekonomisine, ekolojisine, etno-dinsel mirasına, diline, müziğine, kültürüne, Almanya’daki Dersim diasporasına ilişkin yazılar da yer alıyor. Gündelik hayata ilişkin canlı gözlemlerle, Tunceli’de “büyümenin” ve nüfus cüzdanında “Tuncelili” yazmasının anlamı üzerine tanıklıklarla birlikte… Hüseyin Ağuiçenoğlu, Muzaffer Akın, Alişan Akpınar, Mikail Aslan, Şükrü Aslan, İmran Ayata, Sezen Bilir, Serhat Bozkurt, Kemal Burkay, Sema Buz, Hıdır Eren Çelik, Yücel Demirer, Namık Kemal Dinç, Ali Ekber Düzgün, Fuat Ercan, Harun Ercan, Serkan Erdoğan, Gülsün Fırat, Sabır Güler, Ali Haydar Gültekin, Azat Zana Gündoğan, Zeliha Hepkon, Hüseyin Irmak, Mesut Keskin, Muzaffer Oruçoğlu, M. Ali Sağlam, Dilek Soileau, Bahar Şimşek, Cemal Taş, Volga Hüseyin Sorgu Tekinoğlu, Beyza Üstün, Sibel Yardımcı, Özkan Yıldız, Murat Yüksel’in katkılarıyla…

Sunuş

ŞÜKRÜ ASLAN

“Dersim” Anadolu’nun doğusunda bir coğrafi bölgeyi anlatmaktan daha çok, neredeyse tarihi boyunca ama özellikle 1930’lu yılların sonlarına doğru maruz kaldığı siyasal ve askeri müdahalelerin yarattığı derin toplumsal tahribatla belleklerde yer etmiş toplumsal ve kültürel bir varlığa işaret eder Fakat aynı zamanda nehirleri, dağları. zengin bitki örtüsü ve vadileriyle de ilgi çekici coğrafyanın mekânı olan Dersim, bu özellikleriyle hemen her dönemde ülke gündeminde önemli bir yer almıştır Dersim’in kendine özgü fiziki ve toplumsal niteliklerini bugünde gözlemlemek mümkündür. Üç noktadan (Mazgirt. Pertek ve Mutu) giriş yapılabilen bölgedeki askeri güvenlik kontrolleri adeta kente geldiğinizi haber verir. Sonrasında diğer kentlerden farklılığı kolaylıkla hissedilenden gündelik hayata ilişkin sayısız ritüele tanıklık edebilirsiniz.

Yüzyıldan daha fazla zamandır yazılmış bütün resmi raporlarda Dersimlilerin inanç pratikleri dili ve diğer nitelikleri problem edilmiş; özellikle kültürel kimliği bir muhalif dinamik olarak algılanmış ve dönüştürülmesi hedeflenmiştir. Fakat sadece toplumsal kültürel nitelikleri değil, askeri müdahalelerin başarısına engel teşkil ettiği için, dağlık, ormanlık, derin vadilerden oluşan, sayısız korunaklı alana sahip ve geçitvermez coğrafi özellikleri de bir sorun olarak görülmüştür. Böylece Dersim, onu kontrol altına almak isteyen hâkim siyasetler için daima bir “tatbikat alanı” olmak durumunda kalmıştır.

Bu “tatbikatlar” aracılığıyla modern tarihin en vahşi saldırılarına tanıklık eden Dersim’de 19501i yıllardan itibaren yeni bir özellik ortaya çıkmış; Tunceli Dersimli aileler çocuklarını cumhuriyetin okullarında okutmaya özel önem vermişlerdir. Büyük ölçüde yaşanan toplumsal deneyimlerin tetiklediği bu eğitimle birlikte bölgede sadece okuma yazma oranı yükselmemiş aynı zamanda yüksek öğrenim görmüş çok sayıda Dersimli genç de siyasal hayatta görünür olmaya başlamışlardır. Bu durum ülkedeki toplumsal muhalefetle Dersimli aydınların aktif yer almaya başladığı bir sürece işaret eder. Yüksek öğrenim görmüş Dersimli gençler bu yıllardan başlayarak sosyalist örgütlerde politika yapmaya başlamışlardır.

1970’li yılların muhalif politik ortamında Dersimliler hemen her alanda baskın bir gruptu ve Tunceli Dersim, sosyalist hareket ile anılır olmuştu. O kadar ki bu yıllarda hakim siyaset için “Tunceli doğumlu” olmak adeta “suçlu sayılmak” için yeterliydi. 1980’li yıllarda ise bu risk, genç Tuncelililer için ülke sathına yayıldı. Dönemin iki idari bu insanları bir yandan kovuşturmaya tabi tutarken öte yandan “asıl Türk” ve “gerçek Müslüman” olduklarına inandırmak için “bilimsel çalışmalar” bile düzenledi. Bu eğitime uygun olarak Dersimlilerin “öz kimliğine” yeniden ve daha güçlü dahil olmalarını sağlamak amacıyla köylerine, kasabalarına camiler yapıldı. Alevi oldukları için namaz kılmayan ve dolayısıyla camiye ihtiyaçları olmayan bu topluma, camiye gitmek dışında bir seçenek bırakmayan siyasal bir ortam inşa edildi. 19901ı yıllarda ise sistemin içinden başka bir görüş gelişti. Aleviliğin kamusal alana çıkabildiği bu dönemde çok büyük bölümü Alevi olan Dersim Tuncelililer bu kimlikleriyle şeriatçı eğilimlerin karşısında ülkede “laikliğin güvencesi” olarak görüldü. Buna karşılık Dersimliler bütün bu dönemde de farklılıklarını gösteren bir dizi siyasal pratik geliştirdiler.

Özetle dışarıdan Dersim Tunceli ile kurulan temas ve onu tarif etme biçimi hemen her zaman iktidarların siyasal çizgisine ve sistemin beklentilerine göre gerçekleşti. Dersimlilerin kendilerini nasıl ve hangi kimlikle tanımladıkları ise aslında pek önemsenmedi. Bu durum bugün de değişmiş değildir. Modern tabuların çözülmesiyle Dersim’in kültürel kimliği ve toplumsal yapısına yönelik büyük tahribatın üzerindeki perde aralanırken, hâkim söylem bu kez daha “sevecen” bir dönüştürücü güç olarak görünür olmaya başladı.

Dersini üzerine bu kitabı hazırlamaya karar verdiğimde Onur Öymen Dersim’de “anaların ağlamasını” hafife alan konuşmasını henüz yapmamıştı. Bu konuşmanın yarattığı hararetli tartışmalar içinde Başbakan’ın, “Dersim katliamı” ifadesini kullanacağı ve “Dersim sürgünlerinin listesi’nden söz edeceği bilinmiyordu. Dersim meselesini alışılmışın dışında kavramlarla değerlendiren yayınların yakın gelecekte çoğalacağı beklentisi de bu kadar güçlü değildi. Özetle ’38. öncesi ve sonrası 70 yıldan daha Fazla bir zamandır nasıl anlatılıyorsa yine öyle anlatılıyordu ’38 vakası uygulayıcıların da mağdurların da belleklerine bir çeşit “ulusal sır” gibi nakşedilmişti. Hakim söylemin etkisiyle ondan bahsetmek bir anlamda “vatana ve millete ihanet” gibi algılanıyordu. O kadar ki üst düzey bir kamu yöneticisi hatıralarını yazarken 1937 yılı bahar aylarında Dersim’de yaşadıklarını “okuyucularının affına sığınarak” atlamıştı.

Bununla birlikte Dersim’le ilgili bölgenin ve toplumun tarihi üzerine konuşurken aslında çoğu insan kulaklara fısıldayarak 1938 vak’asının pek çok boyutunu konuşmaktaydı. “Dersim kırımı” bir fısıltı olarak kulaktan kulağa yayılıyor fakat kamuya bir ses vermek gerektiğinde “ulus devlet inşasının zorunlu sonuçlarından biri” denilerek olan bitenler meşrulaştırılıyor ve “konu kapanıyordu”. Böylece Dersim’de devletin başvurduğu fiziki tasfiye süreci herkesin bildiği ama konuşmadığı bir “ulusal sır” olarak kalmaya devam ediyordu.

Bu kitabın hazırlanmasında “herkesin bildiği sırrın olabildiği kadar geniş boyutlarıyla deşifre etmek niyeti de elbette etkili oldu. Fakat Dersim’i anlatmak için bu “ulusal sır”rın konusu olan tarihsel dönemeçten geriye ve ileriye doğru yolculuk yapmak gerekliği açıktı. Bu çerçevede hazırlanan kitap, 1938’den iki yöne doğru yapılan yolculuğun izlerini sürüyor. Bu izler bizi Dersim’in tarihine, diline, müziğine, inanç pratiklerine, mücadelelerine, başarılarına, yenilgilerine vb. götürüyor. Kitapta bunların her birinden değerli örnekler yer almaktadır. Dolayısıyla sadece bir kırılma noktası olarak ’38 üzerine değil; bu toplumsal olay üzerinden giderek onun öncesini ve sonrasını da içeren bütünsel bir anlatı yaratmak amaçlandı. Bu bağlamda tarihi, kültürü ve kimliği kimi zaman bilimsel metodolojiyle kimi zaman da hatıralar üzerinden ama olabilecek en geniş ölçüde ele alındı. Aynı zamanda kentin bölgenin bugününü de verilerle tasvir eden yazılara yer verilerek günümüz Dersim’i üzerine yapılan değerlendirmelerin somut bir eksene çekilmesine olanak sağlandı.

Elbette kitap, Dersim’e ilişkin her meselenin yazıldığı ve dolayısıyla her tartışmalı meseleye kesin açıklık getirdiği iddiasında değildir. Bilakis kendi içinde de farklı tezlere yer vermektedir. Bu kitabın şimdiye kadar Dersim üzerine yapılmış bir dizi değerli çalışmadan yararlanarak olsa olsa bu süreci bütünlüklü olarak anlamaya katkıda bulunacak yeni bir kapı açtığı söylenebilir Bu kapıdan Türkiye ve ülke dışından pek çok araştırmacı girmeye devam edecektir. Artık üniversitesi de olan Dersim’de genç öğretim elemanlarına önemli görevler düşmektedir. Politik ve akademik birikimiyle her zaman enformel bir üniversite olmuş Dersim Tunceli’de formel üniversitenin başarısı büyük ölçüde bu akademik kanalın inşasına bağlı olacaktır. Dolayısıyla üniversite üzerinden yeni çalışmalarla devam etmesini umduğum ve dilediğim bu sürecin sonunda Dersim Tunceli’ye ilişkin hatırı sayılır bir külliyat oluşturmak mümkün olabilirse bundan mutluluk duyacağım.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur