Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Akrep Kral
Akrep Kral

Akrep Kral

William Golding

Akrep Kral William Golding’in tarihin üç farklı anını yeniden düşündüğü üç novelladan, üç roman çekirdeğinden oluşur. 1971’de yayımlanan kitaba adını veren ilk novella firavunlar…

Akrep Kral William Golding’in tarihin üç farklı anını yeniden düşündüğü üç novelladan, üç roman çekirdeğinden oluşur. 1971’de yayımlanan kitaba adını veren ilk novella firavunlar zamanında Mısır’da geçer, Golding bu kültürün ortasına, bir romanın içine düşmüş gerçek bir kişi gibi, Yalancı’yı yerleştirir. İkinci novella tarihöncesi dünyaya, erkeklerin yalnızca üreme için gerekli olduğu bir topluma bakar. Caesarlar döneminde Antik Roma’da kurulan üçüncüyse, vaktinden çok önce yapılan icatları konu alır. Bu üç resim de Golding’in üstün zanaatkârlığıyla işlediği farklı renkte mücevherler gibi, eski zamanların yok olmuş ışığıyla parlar.

# Akrep Kral

Gökyüzünde tek bir çatlak, yoğun mavi sırın üzerinde tek bir leke yoktu. Ortasında süzülen güneş bile altın sarsıyla deniz mavisi eriyip birbirine karışsın diye yakın çevresindekileri kaynaştırmaktan öte bir şey yapmıyordu. Bu gökten, ısı ve ışık çığ gibi iniyordu, öyle ki iki uzun falez arasındaki her şey bizzat falezler kadar hareketsizdi.

Nehir suyu durgun, donuk ve kımıltısızdı. Etrafta hareket hissi veren tek şey su yüzeyinden yükselen buharın iziydi. Nehir kıyısının çamurunun sertleşip altıgen biçiminde çatlaklara ayrıldığı yerde sürüler halinde duran nehir kuşları rengârenk bir halde hiçliğe bakıyorlardı. Kuru papirüs tarihları –ara sıra bükülen, kırılan ve diğerlerine yaşlanan bir sapla kesiliyordu bunlar– kurumuş bir papirüs şemsiyesinden bir tohumun düştüğü zamanların dışında, bir mezarın içine resmedilmiş sazlıklar kadar kıpırtısızdı; sığlıklara bir tohum düştüğünde ise orada kalır ve kımıldamazdı. Daha ileride su derindi – millerce derinlikte olmalıydı, zira güneş orada da yanıyor, alçalan göğün, kırmızı ve sarı falezler üzerindeki okkalı mavi kubbeye uyan mavi sırını eritiyordu. Şimdi de falezler, iki güneşe birden dayanamıyorlarmış gibi, kısmen havanın ardına saklanıp titremeye başladı.

Falezlerle nehir arasında, kara toprak yanıp kill olmuştu. Anız, ayrı çotuklar arasında her yere sıkışıp kalmış kuş tüyleri ne kadar canlı görünüyorsa, o kadar canlı görünüyordu. Birkaç ağaç, palmiyeler, akasyalar sanki pes etmişler gibi sarkıtmışlardı yapraklarını. Kireç badanalı evler de onlar kadar canlı görünüyordu, daha hareketsiz değildiler; nehre paralel uzanan, kıyıdan bir taş atımı uzaklıktaki bir uğrak yerinin her iki yanında duran erkekler, kadınlar ve çocuklardan daha hareketsiz değildiler. Bu insanlar hep birlikte bakışlarını ayaklarının dibinde kısa, kobalt gölgeler oluşturan güneşten çevirmiş, nehre bakıyorlardı. Gölgelerinin başında dikiliyor, ellerini biraz yukarı kaldırarak, gözlerini kırpmadan, ağızları açık, nehre bakıyorlardı.

Nehrin aşağısından belli belirsiz bir patırtı geliyordu. Bekleyen erkekler birbirlerine baktılar, terli avuç içlerini keten etekliklerine sildiler, sonra da avuçlarını açarak, ellerini daha da yukarı kaldırdılar. Çıplak çocuklar bağırıp çağrılarak etrafta koşuşturmaya başladılar, ta ki kadınlar göğüs kısımlarının üzerinde keten kuşakları olan uzun elbiselerinin içinde eğilip onları sarsarak sessiz sakin durmaya zorlayana dek.

Uğrak yerindeki bir grup palmiyenin gölgesinden çıkan bir adam göründü. Hareketleri bir nebze zangırdayan falceleri andırıyordu. Giyisinin garipliğinden ve herkesin ona bakmasından, onu bu mesafeden bile dört bir yana dağılmış diğer kişilerden ayırt etmek kolaydı. Anızların bulunduğu açık bir arazi parçasına varmıştı, şimdi de, yanından geçtiği gruplar bir yangın gözlerini ondan ayırmazken, el kol hareketleri yaparken, bağırıp el çırparken, onun koştuğunu, hafif bir koşu tuturduğunu, temposunu yükseltip düşürdüğünü izlemek mümkündü. Daha yakın bir açık alana ulaşmasıyla kıyafeti de hareketleri kadar net ve garip görünüyordu artık. Pilili bir etek giymiş, silindir bir şapka takmıştı; etek de, şapka da beyaz ketendendi. Sandaletlerinden, bileklerinden ve bağrında hoplayıp duran geniş kolyeden altın sarısı ve mavi parıltılar saçılıyordu; ellerinde tuttuğu asa ve kırbaçtan daha çok parıltı yayılıyordu. Terin üzerinden akıp çatlamış toprağa düştüğü kara teni bütünüyle parıldıyordu. İnsanlar terin yere düştüğünü gördüklerinde daha yüksek perdeden bağırdılar. Onunla kısa bir mesafe boyunca koşmuş olanlar, kendi terlerini sildiler, hızlarını düşürdüler ve koşucunun arazilerinden uzaklaşmasına izin verdiler.

Koşucu o kadar yaklaşmıştı ki artık görüntüsü bütün detaylarıyla ortadaydı. Yüzü bir zamanlar ovaldı, ama yüksek yaşam standardı ve yetke, bu yüzü tıknaz bedeniyle uyum sağlayacak biçimde dikdörtegene dönüştürmüştü. Pek az fikri olan, ama sahip olduğu fikirleri hiç sorgulamayan bir adama benziyordu, şu andaki fikri de koşmak ve koşmaya devam etmekti. Ama bu temel fikirle bağdaşmayan bir şeyler, hayret ve öfkeye benzer bir şeyler vardı. Öfke oldukça kabul edilebilirdi, zira keten şapka ara sıra koşucunun gözünün üstüne düşüyor, o da asayla onu dürterek doğrultuyordu. Kırbacın sicimlerine sırayla mavi ve altın sarısı boncuklar dizilmişti, onu fazla yükseğe kaldırdığında boncuklar yüzüne bir fiske vuruyordu. Ara sıra sanki kendi kendine bir şey hatırlatmış gibi, asayla kırbacını midesinin önünde çaprazlama tutuyor, koşunun gerektirdiği hareketler, onları bıçak biler gibi birbirine sürtmesine neden oluyordu. Bütün bunlar, bir de sinek sürüleri öfkesini açıklamaya yeterdi, oysa şaşkınlığının kaynağını tespit etmek o kadar kolay değildi. Arazinin bir ucundan diğerine gümbür gümbür ilerliyordu, şimdi yanında koşan bir kişi vardı yalnızca – bağırarak aynı anda cesaretlendiren, dua eden ve öven mesajlar veren zayıf ve kaslı vücutlu bir genç adamdı bu.

“Koş, Firavun Hatırım için koş! Yaşam! Sağlık! Güç kuvvet!”

İki adam arazinin daha yakın kesimine yaklaştıklarında görünmez bir sınırı geçmişlerdi sanki. Birkaç evin bulunduğu yerde toplaşan insanlar ilerleyip, bağırmaya başladılar.

“Tanrı! Tanrı! Firavun!”

Birden genç adam gibi hararetle konuşmaya başladılar, gürültücüydüler. Koşucuyu bağırıp çağrılarak, gözlerden yaş getiren kahkahalarla karşıladılar. Kadınlar aceleyle yoluna çıkmak üzere davrandılar, çocuklar ise hızla hareket eden kara ayakların

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Sineklerin Tanrısı ~ William GoldingSineklerin Tanrısı

    Sineklerin Tanrısı

    William Golding

    “Sineklerin Tanrısı, günümüzde bir atom savaşı sırasında, ıssız bir adaya düşen bir avuç okul çocuğunun, geldikleri dünyanın bütün uygar törelerinden uzaklaşarak, insan yaradılışının temelindeki...

  2. Mirasçılar ~ William GoldingMirasçılar

    Mirasçılar

    William Golding

    Mirasçılar Neandertal insanının Homo sapiens’le karşılaşmasının ardından uğradığı yıkımın öyküsüdür. William Golding 1955 tarihli romanında, bilinmeyen “öteki”ne karşı duyulan korkuyu, Neandertallerin dünyada son günlerini...

  3. Ceberut Martin ~ William GoldingCeberut Martin

    Ceberut Martin

    William Golding

    Bir deniz kazasından kurtulan Britanya donanması mensubu Christopher Hadley Martin, Atlantik okyanusunun ortasında bir ölüm kalım mücadelesinin ardından yalnızca hava durumu haritalarında görülen kayalık...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Bilmemek ~ Milan KunderaBilmemek

    Bilmemek

    Milan Kundera

    1968. Prag’da Sovyet tankları. Prag Baharı’nın sonu gelmiştir. Yurdundan ayrılan pek çok göçmenden biri de Irena’dır. Kocasıyla birlikte Paris’e yerleşen Irena, onun ölümüyle yalnız...

  2. Nana ~ Émile ZolaNana

    Nana

    Émile Zola

    Nana, 19. yüzyılın büyük Fransız romancısı Émile Zola’nın, bir ailenin tarihini anlatan yirmi romanlık dizisinin en ünlü eserlerinden biridir. Dizinin bütünü içinde bağımsız bir...

  3. Tilki 8 ~ George SaundersTilki 8

    Tilki 8

    George Saunders

    Mutlu sonları sadece istemek yetmez, bazen onu hak etmek gerekir… Yüzyılın en iyi öykücüleri arasında sayılan, Man Booker Ödüllü George Saunders’ın yazdığı Tilki 8, insanın...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur