Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Annem Ve Hayatın Anlamı
Annem Ve Hayatın Anlamı

Annem Ve Hayatın Anlamı

Irvin David Yalom

İÇİNDEKİLER 1     Annem ve Hayatın Anlamı 2    Paula’yla Yolculuklar 3   Güneyli Rahatlığı 4   Yas Terapisinde Yedi İleri Ders. 5   Çifte Açıklama 6   Macar Kedinin…

İÇİNDEKİLER
1     Annem ve Hayatın Anlamı
2    Paula’yla Yolculuklar
3   Güneyli Rahatlığı
4   Yas Terapisinde Yedi İleri Ders.
5   Çifte Açıklama
6   Macar Kedinin Laneti
Yazarın Notu.
Son söz

1
Annem ve Hayatın Anlamı
Alacakaranlık. Belki de ölüyorum, Uğursuz şekiller yalağımın etrafını çevreliyor: kalp monitörleri, oksijen tüpleri, serum şişeleri, plastik boru sarmalları  ölümün bağırsakları. Göz kapaklarımı kapatıp karanlığa süzülüyorum
Ama sonra yatağımdan fırlayıp parlak gün ışığının aydınlattığı, on yıl önce yazları pek çok pazar gününü geçirdiğim Glen Echo Eğlence Parkı’na gidiyorum. Atlıkarıncanın sesini duyuyorum. Yapış yapış karamelli patlamış mısır ve elmanın kokusunu alıyorum. Ve ileriye doğru yürüyüp Kutup Ayısı Donmuş Krema standında, çifte İniş çıkışlı eğlence treninde ya da dönme dolapta tereddüt etmiyorumKorku Evi için bilet kuyruğuna giriyorum, bilet ücretini ödüyorum, sonraki vagonun köseden dönüp şangırdayarak önümde durmasını bekliyorum. Vagona binip güvenlik çubuğunu geçirdikten sonra kendime son defa bakıyorum  ve orada, küçük izleyici kalabalığının arasında onu görüyorum.
iki elimi sallayıp herkesin duyabileceği kadar yüksek sesle bagırıyorum, “Anne! Anne!” Tam o sırada vagon ileri atılıp koyu karanlığa açılan iki kanallı kapıya çarpıyor. Karanlık tarafından yutulmadan önce olabildiğince arkama yaslanıp tekrar sesleniyorum, ‘Anne! Nasıldım anne? Nasıldım?”
Babımı yastıktan kaldırıp rüyanın etkisinden kurtulmaya (alışırken bile sözcükler boğazıma yapışıyor: “Nasıldım anne? Nasıldım?”
Ama annem iki metre altla. On yıldır Washington, D.C.’nin dışındaki Anacosta mezarlığında, meşeden yapılma sade tabutu içinde, taş soğukluğunda bir ölü. Ondan geriye ne kaldı? Yalnızca kemikler sanırım. Mikropların bütün et parçalarını sıyırdıklarından hiç kuşkum yok. Belki incecik gri bir sac tutamı kalmıştır  belki bazı parlak kıkırdak izleri femur ve tibia gibi büyük kemiklerin ucuna yapışmıştır. Ve ah evet, yüzük. Kemik tozlarının içinde bir yerde babamın, en ucuz sınıf uçak biletiyle dünyanın bir ucundaki Rusya shtetl’inden’ New York’a vardıklarından kısa bir süre sonra Hester Caddesinden aldığı ince gümüş örgülü nikah yüzüğü duruyor olmalıydı.
Evet, annem uzun sûredir yok. On yıl. Bu dünyadan göçtü ve çürüdü. Saç, kıkırdak, kemik ve ince gümüş örgülü bir nikâh yüzüğünden başka bir şey kalmadı geriye. Hayali hatıralarımda ve rüyalarımda dolaşıp duruyor.
Neden rüyalarımda anneme el sallıyorum? El sallamayı yıllar önce bıraktım. Kaç yıl? Belki onlarca yıl. Belki de yarım yüzyıl kadar önce, sekiz yaşındayken beni, babamın dükkânının köşesindeki mahalle sineması Sylvana götûrdügûndeydi. Birçok boş koltuk olmasına rağmen mahallenin azılılarından olan benden bir yaş büyük çocuğun yanına oturdu. “Burası tutuldu hanfendi,” diye kükredi çocuk.
“Ya, ya! Tutuldu!” diye küçümseyerek cevapladı annem koltuğa İyice yerleşirken. “Beyimiz koltuk tutuyor, ne kadar önemli birisi!” dedi herkesin duyabileceği şekilde.
Bordo renkli kadife koltuku kaybolmayı çalalım. Daha sonra, karanlıkla cesaretimi toplayıp hasımı yavana çevirdim İşle oradaydı, birkaç sıra geride arkadaşıyla oturuyordu Hır hala olamazdı, bana bakıp işaret ediyorlardı. Bir tar.e.: yumruğunu sallayıp dudaklarını oynatarak, “Daha sonra!” diyordu
Annem Sylvan Sinemasını benim için mahvetmişti. Artık orası düşman topraklardı. Yasak bölgeydi, en azından gün ışığında. Eğer cumartesi oynatılan serileri takip etmek istersem Buck Rogers, Batımın, Yeşil Eşek Ansı, Hayalet film başladıktan sonra gelip en arkadaki ve çıkışa olabilecek en yakın yerdeki koltuğuma karanlıkta oturmalı ve ışıklar yeniden vanadan önce çıkmalıydım. Benim mahallemde hiçbir şey dayak yemenin büyük tehlikelerinden kaçmaktan daha büyük öncelik taşımazdı. Yumruklanmak  hayal etmek pek zor değil: çeneye bir darbe ve hepsi bu. Ya da tokatlanmak, tekmelenmek, kesilmek  aynı şey. Ama dayak yemek  aman tanrım. Nerede son bulur? Senden geriye ne kalır? Oyun dışı kalırsın, sonsuza kadar “dayak yedi” etiketi yapışır yakana.
Ya anneme el sallamak? Neden yıllar yılı onun sarsılmaz düşmanlığıyla yaşadıktan sonra şimdi el sallıyorum ona? Kibirli, kontrol edici, her şeye kansan, şüpheci, kindar, oldukça dik başlı ve son derece cahildi (ama zekiydi  bunu ben bile görebiliyordum). Onunla hiçbir zaman, tek bir kez bile, sıcak bir anı paylaştığımı hatırlamıyorum. Hiçbir zaman onunla gurur duymadım veya benim annem olduğu için memnun olmadım. Herkes hakkında zehirli bir dili ve kendini beğenmiş sözleri vardı  babam ve kız kardeşim hariç.
Hannah halamı severdim: tatlılığı, sonsuz sıcaklığı, çıtır çıtır bologna dilimlerinin arasına yerleştirilmiş kızarmış sosisleri, eşi benzeri olmayan turtası (oğlu bana göndermediği İçin tarifini sonsuza dek kaybettim  ama bu başka bir hikaye). Hannah’yı en çok da pazar günleri severdim. O gün Washington D.C., Navy Yard’ın yakınındaki şarküterisi kapalı olurdu ve langırt makinesine bedava oyunlar koyup saatlerce oynamama izin verirdi. Daha yüksek skorlar yapabilmek için topların hızını azaltmak amacıyla makinenin ön taraftaki ayaklarının altına birer parça kağıt yerleştirmeme hiç itiraz etmezdi. Hannah’ya karsı duyduğum hayranlık, annemin görûmcesine karsı nispetçi saldırılara geçmesini sağlardı. Annem kendi Hannah nakaratını geliştirmişti: Kannah’nın yoksulluğu, dükkanda çalışmaktan nefret etmesi, zayıf iş mantığı, ahmak kocası, gurur eksikliği ve daha önceden giyilmiş eskileri kolayca kabul edişi.
Annemin konuşması iğrençti, ingilizcesinde ağır bir aksan vardı ve Ibranice terimlerle allanıp pullanmış». Hiçbir veliler günü ya da AnneBabaÛgreımen Derneği toplantısı için okuluma gelmemişti. Tanrıya şükür! Arkadaşlarımı onunla tanıştırma düşüncesi korkudan büzülmeme neden oluyordu Annemle savaştım, ona meydan okudum, yüzüne haykırdım, ondan kaçtım ve son olarak ergenlik dönemimin ortalarında onunla konuşmayı tamamen kestim.
Çocukluğumun en büyük bilmecesi babamın ona nasıl katlandığıydı. Babamla satranç oynadığımız, neşeyle Rus veya Yahudi şarkılarına eşlik ettiğimiz ve başının müziğe uygun olarak iki yana sallandığı o harika pazar sabahlarını hatırlıyorum. Er ya da geç sabah havası annemin üst kattan gelen feryadıyla parçalanırdı, “Gevalt, Gevalt, yeter) Vay iz mir, müzik yeter, gürültü yeter!” Babam tek kelime bile etmeden yerinden kalkar, pikabı kapatırdı ve satranç oynamayı sessizlik içinde sürdürürdük. Kaç kez dua ettim, lütfen baba, lütfen, yalnızca bir kez olsun yumrukla onu!
Peki neden el sallıyorum? Ve neden hayalımın sonunda. ‘Nasıldım anne?” diye soruyorum Bütün hayatımı bu acınası kadım esas dinleyicim yaparak ki bu olasılık beni serse m Islıyor kurmuş olabilir miyim? Hayalım boyunca kaçmaya, geçmişimden uzaklaşmaya çalışımı  shlell, ucuz biledi bölüm, gello, harcanan paraların hesabı. İlahi söyleme, siyah Yahudi cübbesi, bakkal dükkanı. Butun hayalım boyunca özgürlük ve gelişime doğru uzandım. Ne geçmişimden ne de annemden kaçamamıs olmam olabilir mi?
Sevimli, zarif, destekleyici anneleri olan arkadaşlarım  onları ne kadar kıskanıyorum. Ve onların annelerine bağlı olmamaları, telefonla aramamaları, ziyaret etmemeleri, Kıyalarında görmemeleri, halta sık sık düşünmemeleri ne kadar garip. Şimdi bile, yani ölümünün ustünden on yıl geçmişken, gece gündüz annemi aklımdan çıkarmak zorunda olmama rağmen sık sık refleks olarak onu aramak için telefona uzanıyorum.
Ah, bunlun entelektüel olarak çok iyi anlayabiliyorum. bu olgu konusunda dersler veriyorum. Taciz görmüş çocukların kendilerini işlevsel olmayan ailelerinden ayırmalarının çoğunlukla zor olduğunu, oysa çocukların sevgi dolu, iyi eltine babalardan çok daha az çatışmayla uzaklaştıklarını başlatanına açıklıyorum. Sonuçta iyi bir ebeveynin görevi çocuğunu evden ayrılabilecek kadar güçlü kılmak değil midir?
Dunu anlıyorum, ama hoşuma gitmiyor. Annemin beni her gün ziyaret etmesinden hoşlanmıyorum. Zihnimdeki yarıklara onu oradan koparıp alamayacağım şekilde yerleşmiş olmasından nefret ediyorum. Ve en çok da hayalimin sonunda. “Nasıldım anne?* sorusunu sormak zorunda kalmaktan nefret ediyorum………..

Eklendi: Yayım tarihi

“Annem Ve Hayatın Anlamı” için bir yanıt

ayşegül için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Psikoloji
  • Kitap Adı Annem Ve Hayatın Anlamı
  • Sayfa Sayısı319
  • Yazarİrvin D. Yalom
  • ISBN9758240226
  • Boyutlar, Kapak 13,5x19,5 cm, Karton Kapak
  • YayıneviKabalcı Yayınları / 2002

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Aşkın Celladı ~ İrvin D. YalomAşkın Celladı

    Aşkın Celladı

    İrvin D. Yalom

    Bu kitapta, psikoterapist Irvin D. Yalom’un, yalnızlık, ölüm korkusu, yaşama amacını yitirme gibi, aslında hiçbirimizin tamamen kaçamayacağı temel insanlık kaygılarından rahatsız olan hastalarıyla yaptığı...

  2. Her Gün Biraz Daha Yakın ~ İrvin D. YalomHer Gün Biraz Daha Yakın

    Her Gün Biraz Daha Yakın

    İrvin D. Yalom

    Genç, yetenekli yazar Ginny Elkin ile psikiyatr Irvin Yalom özel seanslara başlarlar ve seanslara dair ayrı ayrı günlükler tutmaya karar verirler. Böylece, psikiyatr ve...

  3. Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek ~ İrvin D. YalomGüneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek

    Güneşe Bakmak Ölümle Yüzleşmek

    İrvin D. Yalom

    Öz-farkındalık büyük bir armağan, hayat kadar değerli bir hazinedir. Bizi insan yapan şeydir. Ama bedeli de çok ağırdır – ölümlülük yarası. Varoluşumuz, büyüyüp gelişeceğimiz...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur