Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Ateşten Sırlar
Ateşten Sırlar

Ateşten Sırlar

Nil Ergü Muradoğlu

Seni seviyorum de Defalarca de Yüzlerce, binlerce kez de Yorulmadan, bıkmadan her gün de Ne olursa olsun, Nerde olursan ol Kimseden korkmadan, Utanmadan, sıkılmadan, Seni seviyorum de.

Seni seviyorum de
Defalarca de
Yüzlerce, binlerce kez de
Yorulmadan, bıkmadan her gün de
Ne olursa olsun,
Nerde olursan ol
Kimseden korkmadan,
Utanmadan, sıkılmadan,
Seni seviyorum de.
Üzüldüğünde öperek de.
Yorulduğumda elimi tutarak de.
Korktuğumda sarılarak de
Gözlerinle de, bakışlarınla de.
Hiç bir şey yapmadan
Yanımda durarak de.
Konuşmadan seni seviyorum de.
Hakan, sevgilisi Özlem için yazdığı bu şiiri kulağına fısıldayarak onu uyandırmaya çalıştı. Özlem, Uyanmak istemiyordu. Hangi kadın bu sözleri duyduktan sonra yataktan hemen çıkmak isterdi ki. Bu anın tadını daha çok çıkarmak için şımarıkça bir o yana bir bu yana dönüp duruyordu. Gözlerini aralayıp Hakan’a doğru baktığında yatağın ucunda oturduğunu, kendini seyrettiğini fark etti. Özlem, bakışlarıyla seni seviyorum diyordu. Hakan da yatakta yatan sevgilisinin beyaz çarşafa sarılmış çıplak bedeninin üzerine eğilerek dizginlemeye çalıştığı iç güdüsüyle dudaklarına bir öpücük kondurarak seni seviyorum dedi. Onlar birbirlerine konuşmadan seni seviyorum diyebiliyordu.

 

Özlem, öyle büyük hayalleri olan dünyanın merkezinde ben olayım diyen bir kız değildi. Çok varlıklı bir ailenin kızı olmasına rağmen hep mütevazi bir hayat yaşamıştı. Belki de bunda hiçbir zaman onu şımartacak büyüten bir annenin veya babanın olmayışının rolü de vardı. Küçük yaşta annesini kaybetmesiyle, onu ve ablasını babaannesi büyütmüştü.

 

Özlem’in öğretmen olma hayalini gerçekleştirmenin ilk adımını atarken Balıkesir’de okumak pek de aklında yoktu. İstanbul’da babaannesi ve babasının yanında okumak istiyordu. Çünkü Ablasının da kendisinin de küçük yaştan beri hayatı hep yatılı okullarda geçmişti. İstanbul’da onu çok seven insanlar varken, bu kadar yalnızlık çekmenin ne manası olabilirdi ki. Yalnızlıktan bıkmış usanmış bir halde tercihlerini İstanbul üniversitelerinden yana yaparken tesadüfen gözüne takılan Balıkesir üniversitesi Edebiyat Öğretmenliği bölümünü tercihlerinin arasına en kötü ihtimal oraya giderim diye koymuştu. Büyük ihtimal İstanbul olur ama olmazsa da Balıkesir de çok güzel bir yermiş orda okur, okul bitince de İstanbul’da ailemin yanında, bir okulda çalışırım diye düşünmüştü. Sonuçlar açıklandığında Balıkesir Üniversitesini bilgisayarın ekranında görünce gözlerine inanamamıştı. Özlem sanki sonuçlar değişecekmiş gibi şifresini tekrar tekrar girip kazandığı yer gerçekten Balıkesir mi diye bakmaktan kendini alamamıştı. Sonunda ne kadar bakarsa baksın sonucun değişmeyeceğine gönlüde kanaat getirince bir çıktı alıp Balıkesir’in yolunu tutmaktan başka çaresi kalmamıştı. Her ne kadar babaannesi ve ablasına İstanbul’da Özel bir Üniversitede okumak istemediğini söylese de pişman olmamışta değildi. Oysa ki bazen tercihleri yaptıran bir güç vardır ki o kaderi yaşamamız için bizi yönlendirdiğinin biz bile farkına varmadan yola çıkarız. Özlem’de son nefesini verene dek unutamayacağı bir aşkın çağrısına doğru ilerlediğinin farkında bile varmadan yollara düşmüştü.

 

Özlem, Üniversite de ki ilk gününde çok heyecanlıydı. Evden kahvaltı yapmadan çıktı. Bugün için özel almış olduğu dar kesim pantolonu ve göğüs çatalına kadar dekoltesi olan askılı tişörtü giydi. Omuzlarına gelen dalgalı ve parlak saçlarını saldı. Güneş gözlüklerini gözlerine taktığında tam bir manken gibiydi. Bir erkeğin dönüp bakmamasının imkanı yoktu. Özlem de güzel bir kız olduğunun farkındaydı. Bu güzelliğinin her zerresini ağıra satmasını da biliyordu. Kampüsün kapısından girdiğinde heyecandan sıcağında etkisiyle avuçlarının içi su gibi olmuştu. Müthiş bir kalabalık vardı. Herkes gülümsüyor çok mutlu görünüyordu. Neşe içerisinde cıvıl cıvıl enerji dolu çok güzel bir genç topluluk vardı. Hiç kimseyi tanımadığı için bahçede bulunan bankların birinin üstüne oturdu. Yalnız olmanın, değişik bir ortama girmenin huzursuzluğu ile ne yapacağını bilememenin tedirginliği birleşince kendini biraz kötü hissetmeye başladı. ‘Keşke İstanbul’da bir üniversite de olsaydım şimdi’ diye düşünmekten kendini alamıyordu. Zaten onu, hep yeni ortamlar, yenilikler biraz gererdi. Alışılmışın dışına çıkmak, yenilenmek, yenilenirken eskiyi gömmek zordu. Ama Özlem biliyordu ki tüm zorluklar bir gün sürerdi ikinci gün her şey daha kolay olurdu. Bugünü atlattı mı yarın daha güzel olacaktı.

 

Çok geçmeden yanına erkek ve kızlardan oluşan bir grup geldi. İçlerinden biri “Hoş geldiniz okulumuza. İsminiz ne? Nerden geliyorsunuz?” diye nefes bile almadan arkası arkasına sorular soruyordu. Konuşan kişinin sanki Özlem’in vereceği cevap umurumda değilmiş de sadece konuşmak için konuşuyor gibi bir hali vardı. Özlem ne olduğunu pek anlayamamıştı. Kendini bu kalabalık grubun içinde buluvermişti. “ Merhaba, ben Özlem, İstanbul’dan geliyorum’ dedi. Başka hiçbir şey demeden gözleri aralarında duran Hakan’a takıldı. Uzun boylu sarışın iri ela gözleri olan çok yakışıklı biriydi. Sanki gözlerinin içinde kaybolmuştu. O da Özlem’e doğru bakıyordu. Birbirlerine karşı öyle bir çekim gücü hissetmişlerdi ki bir an yeryüzünde kimse kalmamış bir tek ikisi varmış gibi gözleri birbirlerine kilitlenmişti. Aşk gözlerden yüreğe delicesine, önüne konulan her seti devirerek akmaya başlamıştı. Hesapsız kitapsız içlerindeki ateş alevlenmişti bir kere. Artık kalplerinin atışları kaderlerinin sesiydi. Gözlerini birbirinden alamıyorlardı Bu sese kulak vermeden yola devam etmek imkansızdı. Gözler, yürekler ilk bakışta bir kez birbirine kilitlendin mi artık ayrı kalmak, uzaklaşmak insana dayanılmaz bir acı verirdi. İkisi de birbirinden gözlerini başka yöne çevirirken içleri acımıştı. Hep o anda kalmak istemişlerdi. Özlem de Hakan da kendilerini toparlayıp grupta olan konuşmalara yoğunlaştıklarında, İçlerinden en çok konuşanı “Hoş geldin Özlem, hangi bölümdesin” dedi. “Edebiyat Öğretmenliği” dedi. Diğerleri büyük bir gururla “Bizde hepimiz Mühendislik Fakültesindeyiz.” Dedi. Sanki nefes almadan konuşan genç çocuk eliyle Hakan’ı göstererek. “Hakan’da bu sene Bursa’dan aramıza katıldı.” Dedi. Zaten o günden sonra her şey başladı. Hakan’la tutkulu, fırtınalı bir aşkın tohumları atıldı. Birbirlerine açılmaları uzun sürmedi, aralarında öyle bir çekim vardı ki birinin olduğu yere diğeri ister istemez gidiyordu. Birliktelikleri başladıktan kısa bir süre sonra Hakan, Özlem’in evine taşındı, birlikte yaşamaya başladılar. Artık tek amaçları okul bitince evlenip ömür boyunca ayrılmamaktı. Özlem’in de Hakan’ın da hayatların en güzel 5 yılı rüya gibi geçip gitmişti. Ama her güzel şeyin bir sonu vardı farkında olmasa da artık Özlem ve Hakan için gerçek hayat başlıyordu. Okulun son günleriydi. Birbirlerinden ayrılmak ne kadar zor gelse de memleketlerine dönme zamanı gelmişti.

 

Balıkesir Üniversitesi Kampusu bahçesinde ağaçların altında oturmuş, Meltem ve Fatih sohbet ederken karşıdan beş yılın hemen hemen her günü birlikte geçirdikleri can dostları Özlem ve Hakan’ın sarmaş dolaş geldiklerini gördü. Gülümseyerek Meltem,“Ooooo arkadaşlar bakın kimler geliyor” dedi. Fatih hemen lafa karıştı. “Günaydın mı desem tünaydın mı desem hoş bilemedim ama. Zaten şu okuldan mezun oluyoruz. Bu ikinci öğretimlere alışamadım Hiç bana göre değil. Akşam okula git gündüz yat.” Dedi. Özlem ve Hakan da ikinci öğretimde okuyorlardı. Aslında bu durumdan ikisi de pek memnun değillerdi ama öyle ya da böyle artık okul bitiyordu. Özlem, “Arkadaşlar, bugün çok mutluyum. Kimse, hiçbir şey moralimi bozamaz. Hakan da bende finallerden geçtik hiç bütünlemeye dersimiz kalmadı. İkimizde Okulu bitirir bitirmez evleneceğiz diye ders çalışmaktan helak olduk” dedi. Fatih sanki bu işe biraz bozulmuştu. “Neden canım ne aceleniz var. İşlerinizi ayarlayın ondan sonra evlenirsiniz. Hem siz Kpss ye hazırlanmıyor musunuz?” dedi. Fatih evlilik taraftarı biri değildi. Daha çok gezip dolaşıp eğlenmek hayatını yaşamak istiyordu. Evlilik Fatih için mutluluk değil, disiplin demekti. İnsanlar neden evlenir ki diye hep kendi kendine sorar bir türlü mantıklı bir cevap bulamaz kendince toplumun dayatması olduğuna inanırdı. Toplumda evli barklı insanın daha fazla saygı gördüğü, sözüne daha çok itimat edildiği düşünürdü. Birde Fatih’e göre olayın başka boyutu vardı o da en önemlisiydi evlilik demek düzenli seks hayatı demekti. Bu kadar düzene ve tekdüzeliğe de genç yaşta hiç gerek yoktu. Hakan ise pek Fatih’e katılmıyor ne başka kadın istiyor ne de başkasıyla gezmek tozmak o sadece Özlem’i istiyordu. O nedenle bir an önce Özlem ile evlenip hayatı boyunca ondan ayrılmayacağını kağıt üzerine resmileştirmek için sabırsızlanıyordu. Hakan, arkadaşının evlilik için düşüncelerini bildiği için konuyu fazla uzatmadan başka yöne çekmek istedi. “Finallere çalışmaktan Kpss’ye pekte çalışamadım. Zaten hayatımı Kpss’ye göre mi yaşayacağım.” Dedi. Özlem sevgilisinin böyle düşünmesine umursamaz gibi görünse de aslında içten içe seviniyordu. Ya Hakan evlilik konusunda Fatih gibi düşünseydi ya da bekleme taraftarı olsa ne yapardı. Diye de düşünmeden edemiyordu. Özlem “Kpss ye gireriz baktık olmuyor. Özel sektörde çalışmaya başlarız ne yapalım olmuyor diye evlenmeyelim mi?” Fatih işi yokuşa sürmek onları vazgeçirmek için elinden geleni yapıyordu. Fatih ”Tamam Kpss işini halettiniz diyelim daha Askerlik var. Askere de gitmeyeceğim demeyeceksin ya.” Dedi. Hakan, Fatih ile bu konuda başa çıkamayacağını biliyordu. Hakan, insanlarla tartışarak onların fikirlerini değiştiremeyeceği kanaatindeydi o nedenle mümkün olduğunca kimseyle tartışmazdı. İşin içinden çıkamayacağı durumlarda şaka yapar ve arkasını döner giderdi. Hakan “ Bak Oğlum sen ne diyorsun. Benim raporum var. Deli raporum beni askere almazlar.” Dedi. Rapor işine bir an Fatih inandı. “Ne raporu nerden aldın bizde alalım.” Dedi. Özlem gülümsedi. Hakan’ın şaka yaptığını anlamıştı. Hakan “Deli gibi Özlem’e aşıktır. Onsuz hiçbir işe yaramaz, yaşayamaz raporum var.” Özlem’in bu sözler hoşuna gitmesine gitmişti ama artık sıkılmıştı. Ortamdan bir an önce uzaklaşmak istiyordu. “Aşkım benim, bunlar bizi caydırmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Gel kaçalım buradan. Aşkı bilmeyene anlatamazsın.” Diyerek Hakan’ı kolundan çekerek oradan uzaklaştırdı. Hakan, Özlem’in bu muhabbetten sıkıldığını anlamıştı. “Gerçekçi düşünecekler ya. Boşver sen onlara aşkım.” Diyerek yanağına ufacık bir öpücük kondurdu. Özlem, mutluluk sarhoşuydu. Sanki bu dünyada değil bambaşka alemlerde yaşıyordu. Özlem “ Boşver sen onlara aşkışto, Gerçeklerin içinde ikimiz yan yana olmadıktan sonra hayatımız yalan olsun ne çıkar.” Diyerek arkadaşlarının yanından uzaklaştlar. Meltem “Akşam finallerin bitişini kutlayacağız gelecek misiniz?” diye arkalarından bağırdı. Özlem avazı çıktığı kadar bağırarak “Geliriz” dedi. Sonra Hakan’ın yüzüne ona sormadan geliriz dediği için gider miyiz manasında baktı. Hakan “Tabi olur neden olmasın gideriz.” Dedi.
Özlem ve Hakan arkadaşlarının yanından ayrılır ayrılmaz Fatih ve Meltem arkalarından konuşmaya başlamışlardı. Fatih “Özlem’de evlilik konusunda çok acele ediyor. Bence biraz bekleseler daha iyi olur. Bence Hakan’ı bu konuda Özlem çok fazla o sık boğaz ediyor.” Dedi. Meltem böyle düşünmüyor. Bu konuya biraz daha romantik bakıyordu. “Görmüyor musun birbirlerine nasıl aşıklar. 5 yıldır birbirlerinden hiç ayrılmadılar. Keşke bende böyle bir aşk yaşayabilseydim.” Dedi. Fatih “Bence siz kadınlar evlilikle bozmuşunuz kafayı. Kültürlüsü kültürsüzü, akıllısı delisi, iyisi kötüsü bu memlekette herkesin her şeyin ölçüsü evlilik.” Dedi. Meltem içten içe Fatih’e kızıyor ama onu kırmakta istemiyordu. Çünkü hiçbir zaman bunu dile getirmese de Fatih’ten çok hoşlanıyordu. Ama Fatih’le bir ilişki yaşamak başlarda onu mutlu etse de sonrasın da acıdan başka bir şey veremezdi. Bunun farkında olduğu için hep ona karşı olan duygularını dizginlemişti. Ama iç güdülerini dizginleyemiyordu. Hemen hemen her gece rüyasında Fatihle şehvetli bir şekilde okulda sıraların üzerinde öpüştüklerini görüyordu. Meltem, karşısında duran Fatih’e bakınca heyecanlandı ve kızgınlığını hafifletilmiş kelimelerle ona karşı içini dökmek için “Tabi hiç sana göre değil, değil mi? Sen daha gezip dolaşıp eğleneceksin. Ne evliliği.” Dedi. Fatih “Tabi eğleneceğim. Bunca sene okumuşum. Elime kendi paramı alacağım sefasını süreceğim. Bekarlık sultanlık kızım. Başıma ne alacağım hemen bir hatun. İş çıkışı eve git. Giderken markete uğra ekmek al süt al. Eve gel yemek ye televizyon seyret. Hatun başında onu yapma bunu yap. Sen benimle ilgilenmiyorsun tiripleri cabası. Bir de çocuk oldu mu yandın. İçim bayıldı doğrusu hiç çekemem.” dedi. Meltem, belli etmese de bu sözleri duymak içini acıtıyordu. “Ay inanmıyorum sanki evlilik size cefa, kadınlara sefa. Bütün işi kadınlar yapar gene yaranamazlar. Kadınlar hem çalışır, hem ev işi yapar bu arada çocuğa bakar, bunları yaparken kendine de bakar. Kendine bakmazsa pis pasaklı olur. Adam sadece çalışır ve evlilikten şikayet eder. Evlenmezseniz evlenmeyin sanki biz erkeklerle evlenelim diye bayılıyoruz.” Dedi. Fatih de aslında Meltem’in kendinden hoşlandığının farkındaydı. Ama ona umut vermemek için anlamamazlıkdan geliyordu. Belki de sonra onun gibi bir kızı kaybetmenin pişmanlığını yaşayabileceğini de biliyordu. Fakat hayatında ciddi bir ilişki için kendini hazır hissetmiyordu. ”Yalana bak bayılmıyorlarmış mış. Şimdi sana evlenme teklif etsem düşüp bayılırsın” dedi. Meltem ”Evet bayılırım, bayılırım ama neden bu denyo bana evlenme teklif etti. Ben buna mı layığım diye bayılırım. Aman be ben gidiyorum. Sizle uğraşamayacağım kuaförü oradan da diskoya gelirim.” Dedi ve Fatih’in yanından içinde esen fırtınaları belli etmeden uzaklaştı. Ne zordu sevdiğini belli etmemek. Ne zordu sevildiğini hissetmemek. Kor ateşlerde yürüyüp, yanmadım demek. Gözyaşlarını içine döke döke yürümek. Üzüntü, keder, acı insanın içinin ezildiğini hissetmesi gibi bir histi. Sevilmemek zordu ama en zoru da sevilmediğini bile bile sevmekti.

 

Özlem ve Hakan akşam olunca arkadaş grubunun toplandıkları diskoya gelmişlerdi. Hakan’ın morali bozuktu. Özlem akşamüstü Hakan’ın babasıyla yaptığı telefon görüşmesinin ardından moralinin bozulduğunun farkındaydı. Fakat Hakan’a bir şey sormadı. Çünkü Sormadan anlatmasını bekliyordu. Özlem, sevgilisini özgür bırakarak kendine bağımlı yapmıştı. Özlem’e göre herkes tercihlerini yaşardı. Kimi tercih ediyorsa, neyi tercih ediyorsa onu yaşardı. Kimseyi yönetemez zorla bir şey yaptıramazdı. Zorla, korkuyla biri beni sevecekse, yanımda duracaksa hiç durmasın, sevmesin. Diye düşünürdü. Gitmek istiyorsa gider, kalmak istiyorsa kalır, anlatmak istiyorsa anlatırdı. Özlem’in bu tavrı Hakan’ın ona daha fazla sarılmasına sevmesine neden oluyordu. Özlem’in onu her konuda özgür bırakması Hakan’ı aslında birazda olsa korkutmuyor da değildi. Çünkü bazen acaba beni, benim onun sevdiğim kadar sevmiyor mu düşüncesine kapılmasını da neden oluyordu. Hakan, sevgilisinin ‘neyin var’ demesini bekledi. Bekledi. Ama bir türlü Özlem ona bu soruyu sormadı. Özlem’de aşkının sormadan anlatmasını bekledi. İki iyi niyetli düşünce farkında olmadan bazen kötü sonuçlara neden olabiliyordu. Hissettiklerini anlatmadan bir başkasının anlamasını beklemek belki de bu dünyadaki en büyük sorundu. Fatih, arkadaşının durgunluğundan bir şeylerin ters gittiğini anladı. Özlem’in Hakan’a karşı duyarsızmış gibi davranması Fatih’i kızdırıyordu. Arkadaşına yardımcı olmak yanına çağırdı. Fatih “Ne oldu kanka sende bir şey var.” dedi. Hakan yok bişey anlamında kafasını iki yana salladı. Fakat kaç yıllık arkadaşıydı Fatih’i böyle başından atamayacağını da biliyordu. Arkadaşının biraz daha ısrar etmesini bekledi. Aslında arkadaşına anlatıp rahatlamak da istiyordu. Fatih “Hadi kalk bir sigara içelim kapının önünde” dedi. Hakan sanki istemiyormuş gibi isteksizce Fatihle dışarıda sigara içip geleceğini Özlem’e söyleyerek dışarı çıktı. Fatih “Anlat Abi şimdi ne oldu” dedi. Zaten anlatıp içini dökmek isteyen Hakan daha fazla ısrar ettirmeden hemen anlatmaya başladı. ”Babamdan telefon geldi. İşler iyi gitmiyor Hakan. Okulun sınavların bittiyse hemen gel. Yarın Bursa’da ol dedi” Fatih “Özlem’in bundan haberi var mı?” diye sorarken aslında cevabı tahmin edebiliyordu. Hakan “Yok daha söylemedim.” dedi. Fatih bu duruma hiç şaşırmadı. Özlem’in her halinden haberi olmadığı belliydi. Özlem’in planına göre bir ay daha Balıkesir’de kalır okulun son günlerini birlikte geçiririz fikri olduğunu herkes biliyordu. Fatih “Abi ne zaman söylemeyi düşünüyorsun. Şu anda yarın olmuş durumda saat 01:00.” Dedi. Hakan “Eve gidince söyleyeceğim.” Dedi. Fatih, Özlem kısmına boş vermeye karar verdi. “Abi sizin fabrikada mı işler iyi gitmiyor. Ne olmuş ben o kısmı pek anlayamadım da.” Dedi. Hakan “Babam ödemeleri yapmakta zorlanıyormuş. Eldeki gayrimenkulleri satmasını söyledim. Onlar ipotekli dedi. Büyük bir iş almış anladığım kadarıyla onunda altından kalkamamış.” Dedi. Hakan’da aslında babasının anlattıklarını kafasında daha tam oturtamamıştı. Her şey Bursa’ya gidince netlik kazanacaktı. Fatih “Peki senin Bursa’ya gitmen neyi değiştirecek ki olan olmuş senin elinden ne gelir ki.” dedi. Hakan “Ben ailemin tek çocuğuyum benden başka kimseleri yok. Bu vaziyette onları yalnız bırakamam. Bir an önce yanlarına gitmem lazım.” Dedi ve gözleri doldu. Fatih üstüne gitmemeye karar verdi. Arkadaşının şu anda sağlıklı düşünemediğinin farkındaydı. “Git de gitmesine bu işte bir iş var sanki. Hadi hayırlısı. Sıkma canını, her işte bir hayır vardır” dedi. Hakan ”Ne olabilir ki. Benim yanlarında olmamı istiyorlar. Ben en çok anneme üzülüyorum. Babamın da benim de kahrımızı çok çekti. Şimdi tam rahat edeceği sırada böyle bir şey olması onu yıkacak. Yoksa benim fabrika umrumda bile değil. Biz zaten Özlem’le bir işe girip kendi ayaklarımızın üzerinde durarak yaşamayı planlıyorduk.” Dedi. Sessizlik çöktü. Bir an İçerde kızları da yalnız bıraktıkları akıllarına geldi. İçeri girdiklerinde Meltem piste hiç tanımadıkları biri ile dans ediyordu. Fatih bu durama çok bozulmuştu. Ama belli etmedi. Fatih “Bu çocuk kim ya” dedi. Özlem, “Bilmem burada tanıştı. Doktormuş tıp okuyormuş” dedi. Fatih “Ya bu kız hiç akıllanmayacak. Bir gün başına bir iş gelecek hiç tanımadığı insanlarla fazla yakınlaşıyor. Tek savunması Bana Bir şey olmaz.” Diyerek Fatih, sanki onu bir arkadaş olarak korumaya çalışıyormuş havası takındı. Özlem “İnşallah olmaz.” Dedi. Fatih içinde öyle bir fırtına çıkmıştı ki şu anda Meltemi kolundan tutup yeter artık sen benimsim. Seni böyle görmeye dayanamıyorum dememek için zor tutuyordu. Neden tuttuğunu kendi de bilmiyordu ama tutuyordu işte. Fatih ”İçti mi bu ya şunun oynayışına baksana kendinden geçmiş.” Dedi. Özlem, “Bir bira içti. Eh ona koklasa bile yeter. Hiç anlayamıyorum insan duygusal olarak sevmediği biriyle nasıl bu kadar samimi olabilir. Ben gideyim şunu alayım. Bu işin sonu iyiye gitmiyor.” Diyerek ayağa kalkarak Meltem’in yanına doğru ilerledi. Özlem “Hadi Meltem masaya gel. Artık gidiyoruz.” dedi. Meltem alındırmaz bir biçimde ”Birazdan gelirim. Acelesi ne.” Dedi ve çocukla dans etmeye devam etti. Özlem, Meltem’in kulağına eğilip fısıldayarak “Kızım sen kafayı mı yedin bu çocuğu tanıyor musun. Ne bu samimiyet.” Diye uyarmak istedi. Ama nafile Meltem pek anlayacak durumda değildi. “Tanıyorum. Tıp okuyormuş.” Dedi. Özlem “Hı tamam anlaşıldı. Doktor ya akan sular durur. Zaten biz Türkler doktorlara taparız. Onlar ne derse ne yaparlarsa doğrudur.”dedi. Meltem “Evet doktorları seviyorum” der demesine ama Özlem’in kendini kolundan bir hışımla çekmesiyle masaya doğru ilerlediler. Meltem tüm şımarıklığı ile Fatih’in ona bunca sene açılmasını beklemenin verdiği acıyı çıkartırcasına piste geri dönmeye çalıştı. Özlem’e “Nereye gidiyorsun” diye bağırdı. Meltem “doktora” Fatih daha fazla dayanamayıp araya girdi. “Özlem, gel tut şunu hiçbir yere gitmiyorsun. Eğer gidersen seni burada yalnız bırakıp gideriz. Ciddiyse git telefonunu ver yarın seni arar.” Dedi. Meltem bir an donup kaldı. Sanki buz dolu bir kova su üstüne boşalmış gibi hissediyordu. Meltem “iyi fikir ben gidiyorum.” Dedi ve çocuğa telefonu verip ayrıldı. O gece artık Meltem’in Fatihle ilgili son ümidi de bitmiş oldu. Bu olayın ardından arabaya binip herkes evine gitti. Özlem ve Hakan evlerine girdiklerinde hala Hakan durgundu. Özlem, eve girer girmez Hakan’ın boynuna sıkı sıkı sarıldı “Aşkım seni çok seviyorum.” Diyerek bütün gece canının neden sıkkın olduğunuz anlatmasını da amaçlıyordu. Hakan “Aşkım, Ne olursa olsun her zaman yanımda olur musun?” dedi. Özlem, “Bu nasıl bir soru elbette olurum. Ben bu dünyaya seninle olmak için geldim. Seninle olmayacaksam hiçbir yerde olmamayı tercih ederim.” dedi. Hakan, “Bende sensiz olamam. Senden bir saniye bile ayrılmaya tahammülüm yok. İlk seni gördüğüm gün sana aşık oldum. Hayatımda ilkleri hep seninle yaşadım. Ben bu dünyada senden başkasını bilmiyorum. Seninle varım. Sensiz yaşayamam ölürüm.” Dedi. Özlem “Seni gördüğüm gün gözlerinden ayrılamadım. Hala o gözlere bakıyorum. İçinde kaybolup gidiyorum. Aşkım, Okulda bitti ya biz nasıl ayrılacağız. Ama şimdi bunları düşünmeyelim daha bir ayımız var” dedi. Hakan söylemek istediklerini söylemenin tam sırası geldi diye düşündü “Aşkım bir ayımız yok” dedi. Özlem, “yok ne yok. Anlamadım” dedi. Hakan, mahcup bir şekilde “Bir ayımız yok ben bu sabah Bursa ya kesin dönüş yapıyorum. Eşyalarımı toplayıp Balıkesir den ayrılıyorum.” dedi. Özlem’in gözlerinin içine bakamıyordu. Özlem , şu anda Hakan’a karşı kendini çok sinirli hissediyordu. Kendini işi bitip atılmış gibi hissediyordu. Bu nedenle sert konuşabilirdi. Ses tonunu bu gibi durumlarda ayarlaması gerektiğinin farkındaydı. Yumuşak bir ses tonuyla konuşmakta zorlanacaktı ama bunu yapmalıydı. Fevri davranmak istemiyordu. Konuyu anlamak için kendi kendini bir an sakinleştirdi. Ani konuşmalar, kararlar, kötü, tamiri zor sonuçlar doğurabilirdi. Özlem tüm gücünü toplayarak “Neden. Ama böyle konuşmamıştık. Yoksa benden bıktın mı bir an önce gitmek mi istiyorsun.” Dedi Hakan, sevgilisinin konuşurken sesinin titrediğini fark etti. “Deli misin hayatımın en güzel günlerini geçirdiğim kişiden nasıl sıkılırım. Ama gitmem gerek işte.” Diyebildi. Neden bu kadar acil gitmesi gerektiğini kendi kafasında bile oturtamamışken Özlem’e bunu nasıl açıklayabilirdi ki. Özlem ”Benden ne saklıyorsun.” Dedi. Hakan “Yok bir şey gitmem gerek işte” Özlem daha fazla gözyaşlarına hakim olamadı. Yanağından çift sıra yaşlar dökülüyordu. Ağlamak istemiyordu ama gözleri ağlıyordu. Göz kapaklarını açıp kapadıkça yaşlar sanki gözlerinden değil de yüreğinden dökülüyormuş gibi yağıyordu.

 

Hakan ”Aşkım neden ağlıyorsun. Sanki ömür boyu ayrılacağız. Altı üstü Bursa’ya gidiyorum. Gene görüşeceğiz. Hem bu sefer sizin eve seni ömür boyu almaya geleceğim. Biz bunca sene beklemedik mi okulu bitirip, birbirimize ebediyen kavuşalım diye.” Dedi. Özlem ”Ama ama bu çok ani oldu. Hazırlıksız yakalandım. Daha kendimi senden ayrılmaya hazırlamıştım.” Dedi. Hakan’da kendini kötü hissetmeye başladı. “Ne fark eder canım ha bir ay önce ha bir ay sonra. Eninde sonunda bu olacaktı. Belki de böylesi daha iyi oldu. Yoksa biz ayrılamazdık.” dedi Özlem “Seni çok seviyorum. Beni unutma oldu mu? İçimde sanki kötü bir his var. Her şeyin sonu gelmiş gibi geliyor.” Dedi. Hakan, “Saçmalama Aşkım, bu kısa süreli, olması gereken bir ayrılık. Senle bir ömür geçirebilmek için yaşanması gereken bir ayrılık. Bak Özlem ne olursa olsun hep yanımda olacaksın değil mi? Bana söz ver.” Dedi. Özlem “Söz veriyorum. Neden bana güvenmiyorsun. Ben sensiz yaşayamam. Sen benim için hava gibi, su gibisin. Sen olmadan nefes alamam. Neden gidiyorsun biraz daha kal ne olur. Neden gidiyorsun. Neden neden neden” diye kısık bir ses tonuyla ağzından kelimeler gözyaşlarıyla dökülüyordu. Hakan “Sana anlatıp moralini bozmak istemiyorum. Ayrıca ne tepki verirsin onu da bilemediğim için anlatmaya da korkuyorum.” Dedi. Özlem ne olduğunu bilmek istiyordu. Ne olursa olsun her zaman sevgilisinin yanında olacağı için duyacakları umurunda bile değildi. Özlem ona herşeyi anlatması için meraklı gözlerle aşkının yüzüne masumca baktı. Özlem’in bu bakışı Hakan’ın içini delip geçmişti. Hakan başını öne eğip anlatmaya başladı. “Aşkım babamın işleri bozulmuş anlayacağın karşında iflas etmiş bir ailenin oğlu duruyor.” Dedi. Özlem bir an şaşırdı. Hakan’ın söylediklerinin anlattıklarının onun için bir önemi yoktu. Özlem “Bunu anlatmaya çekinecek ne var anlayamadım. Para için üzülmeye hiçbir zaman değmez. Para çalışıp kazanırız. Ben zaten hiçbir zaman aileden gelecek olan paraya güvenmedim. Hep kendi ayaklarımın üzerinde durmak için çabaladım.” Dedi. Özlem aslında bir nebze sevinmişti. Özlem’in aklına aslında başka bir kız ile evlenmesi için mi Hakan’ı acil çağırıyorlar diye bir düşünce vardı. Bu olayı duyunca çok rahatlamıştı. Hakan “Acil İş bulmam lazım. Eskiden iş bulamasamda, fabrikada işim hazır diye, hiç düşünmüyordum ama şimdi herşey değişti.” dedi. Özlem “Ben senin yanında olayım yeter ki çadırda bile oturmaya razıyım. Ben seni sevdim fabrikanı değil. Seninle her şeye varım. Yeter ki sen beni sev. Bu gece uyumayalım. Seninle son gecemi uyuyarak geçirmek istemiyorum.” dedi.

 

Hakan ve Özlem’in ateş gibi yanan pembe dudaklarından öpüşmeye başladı. İkisi de bilmiyordu ki bu son sevişmeleriydi. O kadar duygusalca ve haz dolu bir sevişmeydi ki ikisi de birbirlerini sindire sindire her anın tadını çıkara çıkara acele etmeden tenlerinin birbirlerinin ateşinde erimesini hissede hissede sabahın ilk ışıklarına kadar seviştiler. Birbirlerine dokunmak bir buzun ateşte erimesi gibiydi. Ateşten vücutları birbirlerine değdikçe ter içinde kalarak eriyorlardı. Hakan’ın sevgilisini öpmekten dudakları uçuklamıştı. Özlem zevklerin doruğunda başka alemler de kaybolmuştu. Sabahın ilk ışıklarıyla kendilerine gelebildiler. Hakan “Sen benimsin Özlem. Sana başka birinin dokunduğunu hayal etmek beni delirtiyor.” Dedi. Özlem’in bu sözcükler çok hoşuna gitmişti. Özlem “Sen benim, bende seninim. Aşkım bu hep böyle olacak.” Dedi

 

Dün gece ateş olup yandım.
Dün gece kor olup söndüm
Dün gece kollarında öldüm
Hüznü gözlerinde gördüm
Geceyi teninde yaşadım
Mutluluğu yüreğimde duydum
Dün gece kollarında öldüm.
Bu sabah kollarında hayata döndüm.

 

Özlem’in dudaklarının arasından hesapsızca bu mısralar kendiliğinden çıkmıştı. Özlem, bir edebiyat öğretmeni olarak içindeki duyguları hiç çaba harcamadan kelimelere dökebiliyordu. Hakan, sevgilisinin hiç beklemediği anlarda ona hitaben böyle sihirli sözlerle ona aşkını anlatmasına bayılıyordu. Gözlerini kapatarak bir sükûnetle sevgilisini dinledi. Hakan hiç ayrılmak istemiyor, ama aşklarının kaderin sınavından geçmesi gerekiyordu. Ayrılmazlarsa sonları mutluluk, ayrılırsa sonları hüsran olacaktı. Bir bilinmezliğe doğru birbirlerinden ayrı yol alacaklardı. Özlem sevgilisinin onu gözlerini kapatmış dinlediğini görünce son bir şiir daha okudu.

 

Ben senin oldum
Sensiz sahipsiz oldum
Yetim oldum
Gözlerinde kayboldum
Kollarında can buldum
Sensiz her şeyden
aciz oldum.
İki çift sözünle kölen oldum
Günahın oldum, sevabın oldum
ama hep senin oldum.

 

Dizelerini okumasının maksadı Özlem’in Hakan’dan başka bir erkekle bir birliktelik yaşamamış olması ve yaşamayacağını hatırlatmaktı. Hakan’da sevgilisinin bu dizeleri ile vermek istediği mesajı gayet iyi anlamıştı. “Sen benim helalim olacaksın. Asla seni bir başkasına bırakmam, bırakamam. Eğer bırakırsam sonum, ölüm olsun.”dedi.
Ayrılık vakti gelmişti. Otagar da birbirlerine sarılarak hiç konuşmadan kafalarında binbir çeşit soruyla bekliyorlardı. Hakan “Otobüsün kalkmasına yarım saat var sen bekleme artık. Eve git uyu zaten bütün gece uyumadın.” Dedi Özlem “Sen gittikten sonra ben o eve nasıl yalnız girerim. Ne uykusu artık sensiz uyumak haram bana.” Dedi. Hakan daha fazla işi zorlaştırmak istemediği için duygusal sözcüklerden kaçınıyordu. “Bursa’ya gidince hemen seni ararım. Senin de yarın için İstanbul biletini aldım. Sende beni habersiz bırakma.” Dedi. Özlem, “Tamam. Bir dakika telefonum çalıyor.” Dedi. Hakan, “Titreşime mi aldın ben duymadım.” Özlem telefonuna baktı. Hakan’ı bir an öyle bir kıskançlık sardı ki sevgilisinin elinden telefonu deli gibi çekip aldı. Hakan “Kimse aramamış sana öyle gelmiş. Neyse otobüs geldi.” dedi. Böyle bir hareket yaptığı için kendi kendine kızdı. Hakan’ın bineceği otobüs perona girmişti. İkiside telefon olayını unuttu. Özlem, Hakan’a sımsıkı sarılarak ağlamaya başladı. Özlem “Seni seviyorum. Seni seviyorum.” Dedi. Hakan “Aşkım kendine çok iyi bak. Seni seviyorum. Bu yüzüğü al. Sana daha romantik bir biçimde vermek isterdim ama olmadı. Senin benim olduğunun nişanı olsun.” Dedi. Yüzüğü son anda cebinde unutmadan verdiği için sevindi. Yoksa kaç gündür nasıl versem planları yapıyor bir türlü istediği bir ortam olmadığı için veremiyordu. Böyle de vermek istemezdi ama artık son çaresiydi. Özlem “Daha gitmeden özledim. Ben sensiz ne yapacağım şimdi. Sanki kolum kanadım kırıldı. Gitme beni bırakma. Ben sensiz ne yaparım. Korkuyorum. Sensizten çok korkuyorum.” Dedi. Hakan’la son kez sarılarak ayrıldılar. Özlem hıçkıra hıçkıra bir çocuk gibi ağlıyordu Hakan ise ağlamıyordu. Donuk bir şekilde sadece seyrediyordu. Özlem içinden, Ayrılırken ağlamıyorsa eğer bir daha kavuşacağı içindir. Ayrılırken ağlıyorsam eğer, bir daha kavuşamama ihtimalim olduğu içindir. diye düşündü. Demek ki Hakan kavuşacağından emindi. O zaman ben niye bu kadar emin olamıyorum diye düşünmekten kendini alamadı.

 

Özlem evinin kapısını anahtarı ile açtı. Kanepenin üzerine oturdu. Yüzüğüne baktı ve gene ağladı. Özlem bu kadar ağlamanın iyilik getirmeyeceğini düşündü. Babaannesi hep “Ağlamak ağlamak getirir” derdi. Ama kendine engel olamıyordu. Göz kapaklarını açıp kapadıkça çift sıra gözyaşları dökülüyordu. Özlem diye Hakan’ın ona seslendiğini duydu. Heyecanlandı. Dayanamayıp geri gelmiş olmalı diye düşündü. Ama kapıya gidip baktığında kimse yoktu. Tekrar kanepenin üzerine oturdu. Oturmasıyla uyuması bir oldu. Uyandığında hazırlanıp İstanbul için yola çıkması gerektiğini geç kalmak üzere olduğunu fark etti. Aceleyle hazırlanıp evden çıktı. Bir taksiye atladı. Taksici “Nereye abla.” Özlem “Otagara gidelim lütfen.”dedi. Taksici “Yolculuk nereye abla” Özlem “istanbul’a”dedi. Özlem, taksici ile pek konuşmak istemiyordu. Kafası binbir çeşit düşünce ile doluyken başka birine laf anlatmak hiç ona göre değildi. Taksici “Balıkesir’i sevdim mi abla? Abla Akçay, ören, altınoluk, ayvalık oralara da gittin mi? Buralara gelen bir daha unutamaz. Geldik abla 15 Tl. Hadi abla yolun açık olsun.” Dedi. Şöfor pek müşterisinin konuşmamasını takmadan yol boyunca devamlı konuşmuştu. Otobüse bindiğinde de yanında ki yaşlı teyze, taksi şoförü gibi Özlem’i sorularıyla bunaltmıştı. Özlem, İstanbul’a ulaşır ulaşmaz telefona sarıldı. Özlem “Aşkım ben İstanbul’a geldim. Şimdi eve gidiyorum. Sen ne yapıyorsun.” Dedi. Hakan “Bende şimdi seni arayacaktım. Merak etmeye başlamıştım” dedi. Özlem “Baban ve annen nasıl” dedi Hakan “Nasıl olabilirler ki. Dedemden kalan tüm mal varlığını kaybetmekle karşı karşıyalar. Özellikle annem bu konuda çok hassas.” Dedi. Özlem “Üzülme belki bir çaresi bulunur. Benim yapabileceğim bir şey var mı?” dedi. Hakan “Evet var.” Özlem, bir an aşkına yardım edebileceği için sevinerek “Nedir o yardımın dokunacaksa hemen yapayım.” dedi. Hakan “Beni sevmek. Sen sadece beni sev bu bana yeter. Bana yapabileceğin en büyük yardım bu.” Dedi. Özlem’in ağzı kulaklarında bir vaziyette. “Aşkım bunu söylemene gerek yok ben zaten sen söylemesen de 7 gün 24 saat hep seni seviyorum. Başka hiçbir iş yapmıyorum.” Dedi. Hakan sevgilisinin yüz ifadesini gözünde canlandırabiliyordu. “Biliyor musun seni çok özledim.” Dedi. Özlem “Bende aşkım. Hadi şimdi kapatıyorum akşam konuşuruz.” Dedi
Özlem doğu Anadolu kökenli, istanbul’a yerleşmiş zengin bir ailenin kızıydı. Annesi öldüğü için Babası ve babaannesiyle yaşamaktaydı. Annesinin ölümünden sonra babası hayata küsmüş hiç evden çıkmayan bir adam olmuştu. Bu nedenle Memleketlerinden İstanbul’a göçmüşlerdi. Birde onu çok seven evli bir çocuklu ablası vardı.

 

Özlem büyük bir heyecanla evlerinin kapısını hızlı bir şekilde arkası arkasına çaldı. Kapıyı Özlem’in ablası Dilek açtı. “Hoş geldin kardeşim. Gözümüz yollarda kaldı valla. Şöforu göndertip aldırmamızı da istemedin. Zaten senin şu ben hallederim hallerine, hep hasta olmuşumdur.” Dedi. Özlem “Tamam abla geldim işte söylenip durma” dedi. Ağır adımlarla babaanne Pervin hanım, geniş ve ferah villanın salonundan kapıya doğru geldi. “Kara gözlü kuzum gelmiş benim. Hoş geldin Hoş geldin.” Dedi. Özlem “Hoş bulduk babaannecim, Anca gelebildim? Malum İstanbul trafiği. Valla bu trafik beni yordu” dedi. Dilek “Canım kardeşim benim, yeğenini özlemedin mi.” Salonda dadısının kucağında Emir bebek vardı. Özlem yeğenini hemen kucağından alarak sıka sıka sevmeye başladı. Eniştesi Ahmet, dayanamadı. “Bu kadar da sıkılmaz ama bak ağlayacak şimdi.” dedi. Özlem “Ağlamaz o teyzesine.” Dedi ve sevmeye devam etti. Eve Özlem’in ayak basmasıyla bir neşe bir huzur gelmişti sanki. Herkes çok mutluydu. Özlem de eve gelmenin huzurunu ilk adım atmasıyla sanki yaşamaya başlamıştı. Bir an durakladı gözleri babasını aradı. Her zaman ki gibi gene babası odasındaydı. Özlem “Babam nerede onu da çok özledim.” dedi. Dilek “Nerede olacak gene odasında.” Dedi. Pervin hanım konuya müdahale etme gereksimi hissetti. Pervin hanım yönetimi hiçbir zaman kimseye bırakmayan. Güçlü bir kadındı. Ama ailesi uğruna da herşeyi yapabilecek kadar da diktatör bir yapıya sahipti. “Dün gece hiç uyumadı. Biraz önce baktım uyuyordu uyandırmadım. Ama istiyorsan bir bak uyanmıştır artık.” Dedi. Özlem hiç kimseye cevap vermeden arkasını dönerek koşar adımlarla üst katta bulunan babasının odasına yöneldi. Özlem kapıyı yavaşça sanki babasını uyandırmaktan korkarcasına çaldı. Ses gelmeyince kapıyı biraz araladı. Babası koltukta oturmuş camdan bakınıyordu. Yanına doğru yürüdü. O anda sanki boğazında bir şey düğümlendi zor konuştu. Özlem “Baba ben geldim.” dedi. Babası İsmail Bey kafasını çevirip kızına bakmamıştı bile sanki bu alemde değil başka bir alemde yaşıyor gibiydi. Duyguları alınmış hissizleşmiş bakışları daha da donuklaşmıştı. İsmail Bey, “Hoş geldin.” Dedi. Özlem babasına sımsıkı sarıldı. Babasına karşı sevgiden öte bir de acıma hissi yaşıyordu. Özlem “Baba seni çok özledim. Hadi herkes salonda yemek yiyeceğiz sende gel.” Dedi. İsmail Bey, “Gelemem.” Dedi. Özlem “Neden baba, gelebilirsin. Hiç mi beni özlemedin. Hatırım için.” Dedi. Osman Bey, “Gelemem odadan çıkamam.” Dedi. Özlem babasının yardıma ihtiyacı olduğunu biliyor ama kimsenin neden bunca zamandır bu durumu görmezden geldiğini bir türlü anlayamıyordu. Özlem “Neden? Neden baba” dedi. Pervin hanım, koridorda torunu ve oğlunun konuşmalarını dinlemekteydi. Artık içeri girmenin zamanı geldiğini düşündü. “Özlem hadi kızım, sofra hazır. Sen gel babanı yalnız bırak.” Dedi. Özlem, Babaannesine karşı gelmenin büyük saygısızlık olacağını düşünerek, biraz üzülerek odadan çıktı. “Babaanne anlamıyorum. Yeter artık odadan çıkması lazım. Hayatı bu odanın içinde geçti.” Diyerek kestirip attı. Pervin Hanım, “Kızım, annenin ölümü onu çok etkiledi. Kaç sefer konuştuk bu konuyu.” Dedi. Özlem “Evet sadece konuşuyoruz. Onun için bir şey yapmıyoruz. Bence Babaanne ona böyle yardım değil zarar veriyorsun.” Dedi. Özlem bu cümleyi kurabilmenin cesaretini, gururunu ve rahatlığını hisseti. Pervin hanım, bu sözlere belli etmese de çok sinirlenmişti. “Hiçbir anne, evladına zarar verecek bir şey yapmaz” dedi. Birden kendine karşı kurulan saygısızca bu cümlenin hakkını daha fazla vermek istedi ama eve dönüşün ilk günü bir tatsızlık yaşansın istemiyordu. Dilek. “Nerde kaldınız?” diye sesleniyordu. Özlem “Geliyoruz abla.” Dedi.

 

Yemek masası harika görünüyordu. Herkes büyük bir iştahla çeşit çeşit özenle hazırlanmış yiyeceklerden yemeğe başladı. Ortamın biraz gergin olduğunuz anlayan Ahmet “Eeeee Özlem okul da bitti. Pembe hayat bitti. Artık gerçek hayat başlıyor.” dedi. Özlem “Aman enişte korkutma beni. Sanki dışarıda canavarlar bekliyor beni.” dedi. Ahmet “Evet evet canavarlar bekliyor. İnsan yiyen canavarlar.” Dedi. Özlem “Bak seni yememişler ama.” Dedi. Dilek “ Ben kocamı Yedirir miyim o canavarlara. Onları ben yerim.” Sözlerine dadısının kucağından Emir bebek gülmeye başlayınca, ortamın gerginliği birden kayboldu. Özlem bu mutlu geçen yemeğin ardından odasına dinlenmek için çıktığında yatağına uzanıp Hakan acaba şimdi ne yapıyor diye düşünmeye başladı. Telefonu eline aldı. Saatin geç olduğunu görünce yarın ararım diyerek uyuyakaldı.

 

Hakan, Bursalı Tekstilci, zengin bir ailenin tek oğlu olmanın sorumluluklarını yerine getirmesi gerektiğinin bilincinde yetişmiş bir gençti. Hakan, babası ve annesi kendilerine ait olan tekstil fabrikasında müdürler ile birlikte toplantı yapıyorlardı. Hakan durumu anlamaya çalışıyordu. Genel Müdür “Son aldığımız işleri zor yetiştireceğiz. Acil nakit girişi lazım.” Demesiyle ailesini bu zor durumdan kurtarabileceğine inanan Hakan tüm deneyimsizliğiyle “Elimizde ne var ne yoksa satalım veya bankalardan destek alamayız mı?” diye sordu. Hakan’ın Babası Bülent Bey, suskundu. Oğlunun bu işin eğitimini almış olsa da hiçbir deneyiminin olmadığını biliyordu. Babasının gözünde Hakan sadece Tekstil Mühendisiydi. Mali konulara uzaktı. Bu işin içinde pişe pişe öğrenecekti. Bülent Bey, Öğrenmek bilmenin yarısıdır. Yapmak ise tamamıdır. derdi Bugünde böyle düşünmekte ne kadar haklı olduğunu düşündü. Müdür “Hakan bey, hepsi denendi. Artık çok geç. Şirketin iflas edeceği belli biz sadece borçsuz kurtulmaya çalışıyoruz.” Demesiyle Hakan büyük bir şok yaşadı. Annesinin gözlerinin içine baktı. Annesi gayet sakin bir ses tonuyla “ Müdür Bey, iflastan sonra borcumuzun olma ihtimali ne kadar?” dedi. Müdür “Nilgün hanım, aslında sevindirici olan bir noktada borcunuz kalmayacak. Fakat elinizde de hiçbir şey kalmayacak.” dedi. Nilgün hanım, tüm bu olaylar karşısında her zaman ki asaletini koruyordu. “Evet hiç olmazsa eksiye düşmüyoruz. Kimseye borçlu kalmak istemem.” Dedi. Bülent Bey, tüm olanlardan kendini suçlu hissediyordu. Masanın başında sanki omuzları düşmüş yıkılmış gibi oturuyordu. “Teşekkür ederiz. Verdiğiniz bilgiler için Siz gidebilirsiniz” dedi. Annesi ve babasıyla kalan Hakan “Baba bir şeyler yapmalıyız. Ellerimizin arasından 100 yıllık birikimimizin kaymasına nasıl mani olamayız?” dedi. Bülent Bey, başını yerden kaldırmadan oğluna bunu söyleyip söylememek arasında tereddüt ederek “Aslında bir çare var.” Dedi. Hakan “Nedir o çare.” Bülent Bey “Ali Bey, durumumu biliyor ortaklık teklif ediyor.” dedi. Nilgün hanım, bu işlerin içinde olduğu için batan bir şirketle kimsenin bir çıkarı olmadan ortak olmayacağının farkındaydı. Bu işin içinden bir şeyler çıkacağını hissetti. Fakat Hakan çok sevindi bu bir kurtuluş, çareydi onun için ve ailesi için. Bülent Bey “Bizim 100 yıllık ismimiz var onun ismi yok parası var. Bir nevi bizim ismimizi kullanarak daha fazla büyüceğine inanıyor. Bu ortaklık sonucunda bize yüzde yirmi pay verecek.” Dedi. Hakan “Şu an için cazip bir teklif. Bir çıkış yolu bizim için. Bu teklife hayır diyebilecek durumda değiliz.” Dedi. Nilgün hanıma çevrilen gözlerle konuşmak zorunda kalan anne “Düşünmekte fayda var.” Diyebildi. Hakan “Seni bu kadar düşündüren ne ki anne sanki başka çaremiz var. Hemen evet demeliyiz.” Dedi. Bülent Bey “Bunu senden istemeye gücüm yok.” Dedi. Hakan “Neyi baba.” Dedi. Bülent Bey “ Ali Bey kızıyla evlenmeni ima ediyor. Her ne kadar bunu net bir şekilde dile getirmese de çocukların birliktelikleri ile de bunu taçlandırırız. Dedi. Böyle bir cümle kurduysa şartı bu demektir.” dedi. Nilgün hanım’ın içi cız etti. Oğluna bunu yapamazlardı. Sadece “Kızı güzel mi, ne mezunu?” diyebildi. Bület Bey, “Bir defa gördüm. Lise mezunu babasının yanında çalışıyor.” Hakan suskun bir vaziyette düşünmeye başladı. Sonra Yaşadıklarının bir an Türk filmini andırdığını düşündü. Kahkahalar atmaya başladı. Odanın içinde ayakta bir oraya bir buraya giderek gözlerinden yaşlar gelene kadar güldü. Annesi ve babası bir an Hakan’ın delirdiğini bile düşündüler.

 

Özlem odasında uyuyordu. Ablası Dilek odanın kapısını çalmadan gayet neşeli bir şekilde içeri girdi. Ve pervasızca perdeleri açtı. “Günaydın canım, dışarısı çok güzel hadi uyan artık” dedi. Özlem ”Abla saat kaç ya. Evinden, sıcacık yatağından, evladından, kocandan ayrılıp. Sabahın köründe ne diye geldin?” dedi. Dilek “Aslında günaydın denilmeyecek kadar geç. İyi akşamlar denilmeyecek kadar da erken. Hem ne saçmalıyorsun msj gönderip gel alış veriş yapalım diye sen çağırmadın mı beni?” dedi. Özlem “Ben mi ne mesajı ya. Rüyanda gördün galiba. ”dedi. Dilek “Hadi hadi hazırlan sen daha uyanamamışsın.” Dedi. Özlem “Nereye abla ya.” dedi. Dilek “En sevdiğimiz yerlere, yaşama sebeplerimize.” dedi. Özlem bir an afalladı. “Neresi orası ya.” Dilek “Tabi ki A V M ler.” Dilek alışveriş yerlerine bayılırdı. Günün çoğunu oralarda alış veriş yaparak geçirirdi. Özlem “Çok açım, bir şeyler yeseydik bari.” Dedi. Dilek “Hadi hadi dışarıda kahvaltı yaparız.” Dedi. Uzun zamandır kardeşini dört gözle bekleyen Dilek artık bir an önce kardeşine kavuşmanın verdiği mutlulukla bir saniyeyi bile onsuz geçirmek istemiyordu. Özlem “Tamam kalkıyorum. Zaten uyku falan kalmadı” dedi. Ablasıyla konuşurken telefonu eline aldı. İçinden “Hakan da aramamış nedense. Ben arayayım bari.” Diye düşündü. “Abla sen git ben giyinip geliyorum.” Ablası kapıdan çıkar çıkmaz telefona sarıldı. “Günaydın aşkım, nasılsın.” Hakan “İyim canım.” Dedi sesi düşünceli geliyordu. “Ne yapıyorsun? İşlerini biraz halledebildin mi?” dedi. Hakan “Hallettim gibi ama malum bir sürü sorun var. Kafam çok dolu. Çatlayacak gibi başım ağrıyor.” dedi. Özlem “Aşkım seni çok özledim. Şimdi yanında olsam ben sana bakardım. Ben senin baş ağrını ne geçirir biliyorum.” Diyerek ortamı biraz yumuşatmak istedi. Hakan “Benim baş ağrımın ilacı sende. İnan bana bende seni çok özledim. Şimdi yanında olabilmek için herşeyi verirdim.” dedi. Özlem “Bende öyle. Sensiz uyuyamıyorum. Alışkanlık yapmışın bana. Bağımlın olmuşum senin.” Hakan “Allahtan zararlı bir bağımlılık değilim. Bugün ne yapıyorsun.” Dedi. Özlem “Ablam geldi. Onunla alışverişe çıkacağız.” Dedi. Hakan, o kadar düşünceliydi ki bir an önce telefonu kapatmak için fırsat bulmuştu. “Tamam canım ben kapatıyorum. O zaman sen ablanı bekletme. ” dedi. Özlem “Bir dakika bugün ablama senden bahsedeceğim. Sen ailene benden bahsettin mi?” dedi. Hakan ne diyeceğini bilemedi. “Durumları biliyorsun daha fırsatım olmadı. Uygun zamanda anlatacağım.” Diyebildi. Özlem “Tamam canım öptüm. Ablamı daha fazla bekletmeyeyim.” Dedi demesine ama sanki bir şeylerin yolunda gitmediğini de kadınlık içgüdüleri ile anlamıştı. Kadınların önsezilerinin erkeklere oranla daha güçlü olduğu kanısındaydı. Hadi hayırlısı kötü şeyler düşünüp durumu kötüye yöneltmeyeyim diye ablasıyla alış veriş merkezlerine gitmek üzere hazırlanmaya başladı. Arabaya bindiğinde yol boyunca ablasıyla, gerekmedikçe konuşmadı. Ablası bir şeyler olduğunu hissediyordu. Dilek “Canım ilk önce bir kahvaltı yapalım. Kendimize gelelim. Uzun zamandır seninle doyasıya sohbet edemedik.” Dedi. Özlem, olur anlamında başını salladı. Yol boyunca Hakan’ın neden ailesine ondan bahsetmediğini düşündü durdu.

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Beni Hafife Alma ~ Nil Ergü MuradoğluBeni Hafife Alma

    Beni Hafife Alma

    Nil Ergü Muradoğlu

    “O günden sonra ki gün fark ettim ki, artık ben aynı ben değildim. Herşey o kadar farklıydı ki… Taşıyamayacağım kadar ağır, söyleyemeyeceğim kadar da hafifti.”

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Şahmelek ~ Merve AkıncıŞahmelek

    Şahmelek

    Merve Akıncı

    “Elimden gelse hâli hazırda kenetlenmiş ellerimizden güç alıp onu bu evden kaçırırdım. Denizi görebileceğimiz bir yere giderdik belki… Hiç konuşmazdık. Dudaklarımız değil, dokunuşlarımız konuşurdu...

  2. Kehribar Zamanında Aşk ~ Bige Güven KızılayKehribar Zamanında Aşk

    Kehribar Zamanında Aşk

    Bige Güven Kızılay

    Yüzyılın aşkı! Üstelik gerçek… “Münevver titreyen elini yavaşça o’nun eline bırakıverdi. Elini sımsıkı kavradı eli. Sıkı ama nazikçe… Öyle nazik bir tutuş ki, sanki...

  3. Dünyadan Aşağı ~ Gaye BoralıoğluDünyadan Aşağı

    Dünyadan Aşağı

    Gaye Boralıoğlu

    “Önümde belki bir dakika var, belki bin dakika.Belki bir gün var, belki bin gün… Geride ise yüzlerce hatayla, çok eksiklerle, dile gelmemiş suçlarla, telafi...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur