Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Belalı Düğün
Belalı Düğün

Belalı Düğün

Jamie McGuire

Abby Abernathy beklenmedik bir şekilde Bayan Maddox olmuştu. Abby ve Travis’in bir anda ortadan kaybolarak, Vegas’ta evlenmeleri hakkındaki her şey bir sırdı… Şimdiye kadar…

belali-dugun-jamie-mcguire-yabanci-yayinlariAbby Abernathy beklenmedik bir şekilde Bayan Maddox olmuştu. Abby ve Travis’in bir anda ortadan kaybolarak, Vegas’ta evlenmeleri hakkındaki her şey bir sırdı…

Şimdiye kadar Abby neden Travis’e bir anda evlenme teklif etmişti? Düğünden önce neler yaşanmıştı? Bütün bunları başka kim biliyordu? Ve en önemlisi Travis ve Abby için gerçekten bir mutlu son var mıydı? Tatlı Bela ve Ayaklı Bela hayranlarının tüm soruları bu kitapta cevaplanıyor!

***

Birinci Bölüm

Tanık

Abby

İçten içe büyüyen ısrarcı, bir türlü yakamı bırakmak bil­meyen bir huzursuzluğun yaklaştığını hissedebiliyor­dum. Onu görmezden gelmeye çalıştıkça daha da daya­nılmaz hale geldi: kaşımadan duramadığım bir yara, her an bağrımdan kopmak üzere olan bir feryat. Babam işler kötüye gitmek üzereyken bir anda beliren acilen kaçma ihtiyacının istemsiz bir hareket gibi olduğunu, bunun Abemathy’lerin atalarından miras aldığı, kanlarına işle­miş bir savunma mekanizması olduğunu söylerdi. Bunu yangın çıkmadan birkaç saniye önce hissetmiştim, şimdi de hissediyordum.

Yangından sadece birkaç saat sonra, Travis’in yatak odasında oturuyordum; kalbim hiç sakinleşmeyecekmiş gibi hızla atıyor, kaslarım seğiriyordu. İçgüdülerim beni kapıya itekliyorlar, gitmemi söylüyorlardı; kaçmamı, bu­rası hariç herhangi bir yerde olmamı. Ama hayatımda ilk defa yalnız gitmek istemiyordum. Öylesine sevdiğim o sesin bana, beni kaybetmekten nasıl da korktuğunu ve durup, arkasına dönüp bana doğru koşmaya başlamadan önce, kurtulmaya ne kadar yaklaşmış olduğunu anlatma­sına bile dikkatimi zar zor verebiliyordum.

Çok fazla insan ölmüştü, bazıları Devlet Üniversitesinden gelen yabancılardı ama bazıları kafe­teryada, derslerde ve diğer dövüşlerde gördüğüm insan­lardı.

Bir şekilde kurtulmuştuk ve şimdi de dairesinde otur­muş olan bitene bir anlam vermeye çalışıyorduk. Korku­yorduk, onlar öldüğü ve biz hayatta kaldığımız için… Suçluluk hissediyorduk. Ciğerlerim alevler ve örümcek ağlarıyla doluymuş gibi hissediyordum ve kavrulmuş in­san teninin o mide bulandırıcı kokusu bir türlü burnum­dan gitmiyordu. Beni fena bunaltıyordu ve her ne kadar duş almış olsam da hâlâ oradaydı, üstümden söküp at­mak için tenimi keselerken kullandığım nane ve lavantalı sabunun kokusuyla karışıyordu. Aynı şekilde aklımdan çıkmayan başka bir şey de seslerdi. Sirenler, bağırıp ağ­layanlar, kaygılı ve paniğe kapılmış güruhun gürültüsü ve olay yerine gelenlerin bir arkadaşlarının hâlâ içeride olduğunu keşfettiklerinde attıkları çığlıklar. Herkes birbi­rine benziyordu; baştan aşağı kurumla kaplanmış ve yüz­lerde de aynı müthiş şaşkınlık ve çaresizlik ifadesi vardı. Tam bir kâbustu.

Odaklanmak için gösterdiğim bütün çabalanma rağ­men, ancak şunu söylediğini duydum: “Korktuğum tek şey sensiz bir hayat, Güvercin.”

Şansımız fazla yaver gitmişti. Vegas’ın karanlık bir kö­şesinde, Benny’nin fedailerinin saldırısına uğradığımızda bile bir şekilde avantajı elimizde tutmayı başarmıştık. Tra- vis yenilmezdi. Ama Çember’e dahil olmak ve güvenli olmayan koşutlarda dövüş organize ederek sayısız üniver­sitelinin ölümüne neden olmak… Bu Travis Maddox’un bile kazanamayacağı bir dövüştü. İlişkimiz çok şeye gö­ğüs germişti, ama şimdi Travis’in hapse girmesi söz ko­nusuydu. Her ne kadar, o henüz bunun farkında olmasa da bizi birbirimizden ayırabilecek tek engel buydu. Üs­tünde herhangi bir gücümüz olmayan tek engel.

“O zaman korkacak hiçbir şeyin yok,” dedim. “Biz sonsuza dek beraber olacağız.”

İçini çekip dudaklarını saçlarıma bastırdı. Bir insan için bu kadar çok şey hissetmenin mümkün olabileceği­ni hiç düşünmemiştim. O beni korumuştu. Şimdi de onu koruma sırası bendeydi.

“İşte bu,” dedi.

“Ne?”

“Seninle tanıştığım ilk andan itibaren sende ihtiyacım olan bir şeyin olduğunu anlamıştım. Şu işe bak ki sende olan bir şey değilmiş. Şenmişsin.”

İçim eridi. Onu seviyordum. Onu seviyordum ve onun güvende olması için elimden gelen her şeyi yapmak zo­rundaydım. Her ne gerekiyorsa, ne kadar çılgınca olursa olsun. Tek yapmam gereken onu ikna etmekti.

Ona yaslanıp yanağımı göğsüne bastırdım. “Önemli olan biziz Trav. Beraber olmadığımız sürece hiçbir şeyin anlamı yok. Bunu fark ettin mi?”

“Fark etmek mi? Bir yıldır sana bunu anlatmaya çalışı­yorum! Artık resmiyet kazandı. Kaşarlar, kavgalar, ayrı­lıklar, Parker, Vegas… ve hatta yangınlar… ilişkimiz her şeyin üstesinden gelebilir.”

“Vegas’a ne dersin?”

O anda aklımda, olabilecek en çılgınca plan şekillendi ama o sıcak, kahverengi gözlerine baktıkça bu fikir daha anlamlı gelmeye başladı. O gözler her şeye anlam veri­yorlardı. Yüzü ve boynu hâlâ terle karışık isle kaplıydı, her şeyi kaybetmeye ne kadar yaklaştığımızın bir kanıtı.

Aklım bütün hızıyla çalışıyordu. Sadece temel ihti­yaçlarımızı karşılayacak bir şeyler almamız gerekiyordu, dolayısıyla beş dakika içinde kapıdan çıkmış olabilirdik. Elbiselerimizi oraya vardığımızda alabilirdik. Ne kadar erken yola çıkarsak o kadar iyi olurdu. Kimse iki kişinin böylesine büyük bir trajedinin ardından uçağa bineceğine inanmazdı. Hiç mantıklı bir şey değildi, dolayısıyla tam olarak yapmamız gereken şeydi.

Travis’i yeterince uzağa götürmek için belirli bir ne­den bulmalıydım… Çılgınca da olsa inanılır bir neden olmalıydı. Neyse ki çılgınca şeyler yapmak Travis ve ben söz konusu olduğumuzda pek de alışılmışın dışında sa­yılmazdı ve soruşturmayı yürütenlerin, olaydan saatler sonra Vegas’ta evlendiğimizi gösteren bir kanıtlan olur­sa, gece Keaton Hall’un bodrumunda Travis’in dövüştü­ğünü gören düzinelerce tanığın yanıldıklarını ya da kan­dırılmış olduklarını düşünmeleri mümkündü. Kesinlikle çılgmcaydı ama başka ne yapabilirdim bilmiyordum. Daha iyi bir plan yapacak zamanım yoktu. Çoktan yola çıkmış olmalıydık.

Travis beklentiyle bana bakıyor, o çılgın ağzımdan çı­kacak her sözü koşulsuzca kabul etmeyi bekliyordu. Onu seviyordum. Kahretsin, onu seviyordum ve onu şimdi kaybedemezdim, bu âna ulaşmak için birlikte mücadele ettiğimiz onca şeyi atlattıktan sonra olmazdı. Kime sor­san evlenmek için fazla genç olduğumuzu, fazla tutarsız olduğumuzu söylerdi. Katettiğimiz onca yol boyunca birbirimizi kaç defa incitmiştik, kaç defa bir an birbirimize deliler gibi bağırıp, bir an sonra birbirimizin kollannda kendimizi yatağa bırakmıştık? Ama hayatın ne kadar na­rin bir şey olduğunu daha yeni kendi gözlerimizle gör­müştük. Sonun ne zaman geleceğini, kaderin ne zaman birimizi alıp götüreceğini kim bilebilirdi ki? Ona baktım, kararımı vermiştim. O benimdi ve ben de onun. Eğer bu hayatta bir şey öğrendiysem, o da sadece bu iki gerçeğin önemli olduğuydu.

Kaşlarını çatta. “Yani?”

“Geri dönmeyi düşündün mü?”

Kaşlarını kaldırdı. “Bunun benim için iyi bir fikir ola­cağını düşünmüyorum.”

Haftalar önce kalbini kırmıştım. İlişkimizin bittiğini anladığında Travis’in, America’nın arabasının peşinden koşmasının anısı hâlâ tazeydi. Vegas’ta Benny için dövü­şecekti ve ben de oraya geri dönmeyecektim. Onun için olsa bile. Ayrı kaldığımız süre içinde cehennemi yaşamış­tı. Dizlerinin üstüne çökerek ona dönmem için yalvar­mıştı ama ben Nevada’daki hayatıma asla dönmemeye ölümüne kararlı olduğum için, ona aldırmadan yürüyüp gitmiştim. Oraya dönmesini istesem tam bir hıyarlık et­miş olurdum. İçten içe sırf bunun konusunu açtığım için defolup gitmemi istemesini bekliyordum ama elimdeki tek plan buydu ve ben de çaresizdim.

“Ya tek geceliğine gidecek olsaydık?” Bütün ihtiyacım olan bir geceydi. Tek ihtiyacımız başka bir yerde olmaktı.

Travis karanlık odasında sağa sola bakınarak, duymak istediğim şeyin ne olduğunu anlamaya çalıştı. Açık söz­lü olmayıp, kocaman, aptalca bir yanlış anlamaya neden olan o kızlardan olmak istemiyordum. Ama Travis’e az önce ona önerdiğim şeyin ardındaki gerçeği söyleyemez­dim. Gitmeye asla ikna olmazdı.

“Bir geceliğine mi?” Ne tepki vereceğini bilemediği çok belliydi. Büyük ihtimalle bunun bir test olduğunu dü­şünüyordu ama ondan istediğim tek şey evet demesiydi.

“Benimle evlen” deyiverdim bir anda.

Ağzı açıldı ve öylece kaldı. Dudaklarının uçlan yuka­rı kıvrılarak gülümsemesini dudaklarımla mühürleyene dek ölüp ölüp dirildim. Öpücüğüyle binlerce farklı duy­guyu haykırıyordu. Beynim, rahatlama ve panik duygu­larının birbiriyle mücadelesinden şişmişti. Bu işe yaraya­caktı. Evlenecektik, Travis’in, orada olmadığına dair bir tanığı olacaktı ve her şey yoluna girecekti.

Of, Tanrım.

Lanet olsun. Kahretsin.

Ben evleniyordum.

Travis

Abby Abemathy bir şeyiyle meşhurdu: Aklından geçeni okumanın hiçbir yolunun olmamasıyla. Suç işlerken dün­yanın en sıradan işini yapıyormuş gibi gülümseyebilir, gözünü bir defa bile kırpmadan yüzünüze bakıp yalan söyleyebilirdi. Dünyada onun bir şeyler çevirdiğini an­lamayı sağlayacak işaretleri öğrenme şansına tek bir kişi sahip oldu ve o kişi de bunu Abb’yle beraber olabilme şansım yakalayabilmek amacıyla yaptı.

O kişi benim.

Abby çocukluğunu kaybetmişti, ben de annemi, dola­yısıyla iki kişinin aynı noktada buluşması gerektiğinde ikimiz de aynı hikâyeydik. Bu bana bir avantaj sağladı ve geçen aylar boyunca o işaretleri bulmayı amaç edinerek bir yanıta ulaştım:

Abby’nin bir şeyler sakladığının işareti, hiçbir işaret olmamasıydı. Çoğu insan için bu anlamsız olabilir ama bana son derece anlaşılır geliyordu. Onu ele veren nor­malde geri kalan herkesi ele veren işaretlerin eksikliğiy­di. Gözlerindeki o huzur, gülümsemesinin yumuşaklığı, omuzlarının gevşemesi bana bir şeylerin yolunda gitme­diğini söylüyordu.

Onu daha iyi tanıyor olmasam, bunun sadece mutlu sonumuzdan ibaret olduğunu düşünürdüm ama bir do­lap çeviriyordu. Terminalde Abby bana sokulmuş halde oturup Vegas’a giden uçağa binmeyi beklerken bunu yok saymanın kolay olduğunu biliyordum. İkide bir elini kal­dırıp ona aldığım yüzüğe bakıp içini çekiyordu. Karşı­mızda oturan orta yaşlı kadın büyük ihtimalle hayatının daha yeni başladığı yılları hayal ederek taptaze nişanlımı izleyip gülümsüyordu. Kadının o iç çekmelerin ne anlama geldiği hakkında bir fikri yoktu ama benim vardı.

O kadar ölümün gölgesi hâlâ üstümüzdeyken kısa süre sonra yapacağımız şeyden ötürü mutlu olmak zordu. Aslında üstümüzde olan görüntüsüydü; duvara monte edilmiş bir televizyonda yerel haberler açıktı. Yangından görüntüler ve en son haberler ekrandan geçiyor, yan ta­rafta da bir muhabir Josh Farneyle röportaj yapıyordu. Josh is içinde kalmıştı ve berbat görünüyordu ama kur­tulduğunu gördüğüme sevinmiştim. Onu dövüşten önce gördüğümde kafası epey iyiydi. Çember’in izleyicilerinin çoğu ya sarhoş gelirlerdi ya da rakibimle yumruklaşmaya başlamamı beklerlerken çakırkeyif olacak kadar içerlerdi. Alevler odaya yayılmaya başlayınca herkesin damarla­rına yüksek doz adrenalin pompalanmış ve en zil zuma sarhoş olanlar bile bir anda ayılıvermişlerdi.

Bunun yaşanmamış olmasını dilerdim. Çok fazla ki­şiyi kaybetmiştik ve bu düğününüzün hemen öncesinde yaşanmasını isteyeceğiniz tarzda bir olay değildi. Bir tra­jedinin anılarının başka şeylerin nasıl hatırlandığını etki­leyebileceğini kendi tecrübemden biliyordum. Bu tarihi sonraki uzun yıllar boyunca tekrar tekrar kutlayacağımız bir olayla ilişkilendirmek yangını asla aklımızdan çıkartamamamıza neden olacaktı. Kahretsin, binadan hâlâ ce­setleri çıkartıyorlardı ve ben de oturmuş canımı sıkan sı­radan bir şeymiş gibi bunu izliyordum. Benim gibi bunu izlerken perişan halde çocuklarını bir daha görüp göre­meyeceklerini merak eden anne babalar vardı.

Bu bencilce düşünce kendimi suçlu hissetmeme ne­den oldu ve suçluluk duygusu da yalan söylememe. Her neyse, şu anda evlenebiliyor olmamız zaten bir mucizey­di ve Abby’nin evlendiğimiz için havaya girmiş olmam dışında bir şey düşünmesini istemiyordum. Onu tanıdığım kadarıyla böyle olmamamı yanlış anlayıp fikrini de­ğiştirirdi. Dolayısıyla ona ve yapmakta olduğumuz şeye odaklandım. Son derece normal, lanet-olsun-az-sonra- heyecandan-kusabilirim diyen bir damat adayı olmak is­tiyordum ve o da bundan bir gram azını hak etmiyordu. Bu, aklımdan çıkaramadığım bir şeyi umursamıyormuş numarasını ilk yapışım olmayacaktı. Bunun kanlı canlı kanıtı koynuma sokulmuş, yanımda oturuyordu.

Televizyonda Keaton Hall’un dışında duran muhabir mikrofonu iki eliyle tutmuş, kaşlarım çatarak, “… kur­banların aileleri şu soruyla baş başa olacaklar: Bu katlia­mın sorumlusu kim? Sana dönüyoruz Kent,” dedi.

Bir anda farazi bulantım gerçeğe dönüştü. O kadar çok kişi ölmüştü, tabii ki bililerini sorumlu tutacaklardı. Bu Adam’ın hatası mıydı? Hapse mi girecekti? Peki ya ben? Abb/yi kendime çekip saçlarını öptüm. Masalardan biri­nin arkasında duran bir kadın eline bir mikrofon alıp ko­nuşmaya başlarken dizim kontrol dışı bir şekilde hafifçe sallanmaya başladı. Eğer kısa süre içinde uçağa binmez­sek Abby’yi kaptığım gibi Vegas’a doğru koşmaya başla­yabilirdim. Oraya uçaktan önce varabilirmiş gibi hisse­diyordum kendimi. Daha önce muhtemelen milyonlarca kez tekrarladığı hazır metni okuyan yer hostesi uçağa git­memizi anons ederken, sesi bir alçalıp bir yükseliyordu. Sesi Snoopy’deki öğretmen gibi geliyordu kulağa: sıkılmış, monoton ve anlaşılması imkânsız. Anlamı olan tek şey hiç durmadan kafamın içinde yankılanan düşüncelerdi: Hayatımda sevmiş olduğum ikinci kadının kocası olmak üzereydim.

Neredeyse zamanı gelmişti. Lanet olsun, evet! İşte bu!

Ben evleniyordum!…

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Edebiyat Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıBelalı Düğün
  • Sayfa Sayısı152
  • YazarJamie McGuire
  • ÇevirmenBoran Evren
  • ISBN9786055016098
  • Boyutlar, Kapak14 x 21 cm , Karton Kapak
  • YayıneviYabancı Yayınevi / 2014

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Ayaklı Bela ~ Jamie McGuireAyaklı Bela

    Ayaklı Bela

    Jamie McGuire

    Aşıksan başın belada! Abby Abernathy; geçmişini unutmak için kalkıp uzak bir şehre okumaya gelen, temkinli, kendi hâlinde bir kız. Travis Maddox; hayatını dövüşerek kazanan...

  2. Cennet – Providence Üçlemesi 3 ~ Jamie McGuireCennet – Providence Üçlemesi 3

    Cennet – Providence Üçlemesi 3

    Jamie McGuire

    Işığın olduğu yerde, karanlık da vardır. Aşk, her şeye rağmen kazanacak mı? Kelimelerle tarif edilemeyecek kadar korkunç şeyler yaşamış, bilinmeyenleri öğrenmişti. Şimdiyse kazanamayacağını bildiği...

  3. Tatlı Bela ~ Jamie McGuireTatlı Bela

    Tatlı Bela

    Jamie McGuire

    Aşıksan başın belada! Abby Abernathy karanlık geçmişiyle arasına mesafe koymuş olan, alkol kullanmayan, küfür bile etmeyen kendi halinde bir kız, fakat hayatını dövüşerek kazanan...

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Gir Kanıma ~ John Ajvide LindqvistGir Kanıma

    Gir Kanıma

    John Ajvide Lindqvist

    Yer Blackeberg Size Hindistan cevizli kurabiyeleri, hatta belki de uyuşturucuları düşündürürdü. “Saygın bir hayat.” Metro istasyonu, banliyö hayatı. Muhtemelen aklınıza başka bir şey gelmez....

  2. Tek Tadımlık Hayat ~ Dr. Lee LipsenthalTek Tadımlık Hayat

    Tek Tadımlık Hayat

    Dr. Lee Lipsenthal

    Her günü son günmüş gibi yaşayın Nasıl olsa bir gün haklı çıkacaksınız! Steve Jobs (Stanford Üniversitesi’ndeki konuşmasından…) Çoğu zaman uçurumun kenarına gelmeden hayatın değerini...

  3. Harvard Meydanı ~ André AcimanHarvard Meydanı

    Harvard Meydanı

    André Aciman

    1977 yazı. Ruhları Akdeniz kıyılarında, bedenleri kuzeyin ıssız sokaklarının karmaşasında salınan iki delikanlının yolları Harvard Meydanı’nda kesişir. Birbirinden gece ile gündüz kadar farklı bu...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur