Benliğini Arayan Çocuk yazıldığı tarihten bu yana güncelliğini ve etkisini yitirmeyen, benzerleri arasından orijinalliği ve içtenliğiyle sıyrılan önemli bir mesleki ve edebi çalışma. Zeka geriliği olduğu düşünülen, içine kapanık ve iletişim kuramayan Dibs’in, oyun terapisiyle yeteneklerini adım adım nasıl keşfettiğini, benliğini ararken ortaya çıkan samimi duygularıyla nasıl baş ettiğini, sürece bizzat dahil olduğunuzu hissederek okuyacaksınız.
Bir anne baba gerçekten istemedikleri halde dünyaya bir çocuk getirirler mi? Peki, o çocuk ana rahmine düştüğü anda bunu hissedebilir mi? Böyle bir aile ortamında bir çocuğun sığınabileceği, kendi iç dünyasından daha güvenli bir yer var mıdır? Gerçek terapi kayıtlarından derlenerek yazılmış olan bu kitap, çocukları tanımak, anlamak ve onlara nasıl yaklaşmak gerektiği konusunda hayatınızda yeni ve çok insani bir pencere açacak.
Anne babalar, öğretmenler, öğrenciler ve çocukların eşsiz iç dünyalarını merak eden herkes için bir başucu kitabı olacağını düşündüğümüz Benliğini Arayan Çocuk, bir çocuk psikolojisi uzmanı eliyle yenilenen Türkçe çevirisiyle sizlerle…
“Bence tüm çocukların tırmanmak için kendi tepeleri olmalı. Ve bence tüm çocukların gökyüzünde sadece kendilerine ait bir yıldızları olmalı. Ve bence tüm çocukların kendilerine ait bir ağaçları da olmalı. Bence böyle olmalı…”
SUNUŞ
Bu kitap, başlangıçta ciddi davranış sorunları olduğu gözlenen bir çocukta güçlü ve sağlıklı bir kişiliğin ortaya çıkışının hikâyesidir.
Hikâyenin başında Dibs, yaklaşık iki yıldır okula gitmektedir. Hiç konuşamamaktadır. Bazı sabahlar diğer çocukların ve öğretmenin ilgisini çekmeyecek şekilde sadece sessizce yerinde oturur ve hiç kıpırdamaz ya da sınıfın içinde rastgele emekler. Kimi zamansa saldırganca öfke nöbetlerine tutulur. Öğretmenlerinin, okul psikoloğunun ve okulda görevli pediyatristin onunla ilgili olarak kafaları hayli karışıktır. Çocukta acaba zekâ geriliği mi vardır? Dibs ciddi bir psikolojik bozukluğa mı sahiptir? Doğum esnasında beyin hasarı mı meydana gelmiştir? Bu soruların cevabını kimse bilmemektedir.
Kitapta, zihinsel geriliği olduğu düşünülen küçük bir insanın, yazar tarafından isabetli bir şekilde “benliğin aranışı” olarak adlandırılan, iyileşme yolculuğu hikâyelendiriliyor. Hikâyenin sonunda, Dr Axline’ın ustaca uyguladığı klinik yardımı sayesinde, çocuğun parlak ve yeterli bir kişi, gerçek bir lider haline gelişine tanık oluyoruz.
Yazar, psikoloji çevrelerinde, çocuklarla Oyun Terapisi Tekniği’nin teori ve uygulamalarına yaptığı katkılarla ünlüdür. Oyun Terapisi: Çocukluğun içsel Dinamikleri adlı kitabı yaygın kabul görmüş ve övgüye mazhar olmuştur.
Benliğini Arayan Çocuk, genel okur kitlesi için de ilginç ve heyecan verici bir kitap olarak karşılanacaktır. Çocuklarının zihinsel gelişim aşamalarını merak eden tüm ebeveynler tarafından yararlanılacak ve zevkle okunacaktır. Ayrıca çocukluk ile normal ve anormal zihinsel yaşamın doğası üzerine eğitim alan öğrenciler de bu kitaptan istifade edeceklerdir.
Kitapta anlatılan çocuk, aslında ilk bakışta son derece sıra dışı bir örnek gibi görünüyor ancak psikoloji ve psikiyatri öğrencileri gayet iyi bilirler ki normal ve tipik zihinsel süreçler ile sağlıklı zihinsel gelişime ilişkin pek çok yeni bilgi, atipik bireylerdeki farklı ve aşırı davranış biçimlerine ilişkin gözlemlerden elde edilmiştir. Ayrıca modern psikoloji tek denekli vakaların analizine çok şey borçludur. Bu konuda Freud’un ve Morton Price’in erken dönem çalışmaları hatırlanacaktır.
Yaşadığımız bu kalabalık teknoloji çağının önemli sorunlarından birisinin kişilik ve davranıştaki kalıcı değişikliklere yol açan tekniklerin doğru anlaşılması olduğuna kuşku yoktur. Benliğini Arayan Çocuk, bir zihinsel örgütlenme ve davranış değişimi çalışması olarak, bu bağlamda önemlidir. Kitabı anlayarak okuyan hiç kimse insanın psikolojik büyümesinin, okul başarısının ya da karmaşık herhangi bir beceri kazanımının yalnızca düz tekrarlarla veya basit tepki örüntülerinin pekiştirilmesiyle gerçekleşebileceğini bir daha asla düşünmeyecektir.
Kitapta vurgulanan bir diğer yeni fikir de sorunlu bir çocuğun derinlemesine ve etkili olarak iyileşmesinin, çocuğun ebeveynlerinin de zihinsel olarak onarılmasını sağlamasıdır. Bu, sorunlu bir çocuğun iyileşmesinin en iyi yolunun, ebeveynlerinin klinik olarak başarıyla tedavisi
edilmesi olduğuna dair yaygın kabul gören görüşün, sıra dışı bir ters çevirmesidir.
Tüm bunlar bir yana, Benliğini Arayan Çocuk, iyi bir okumalıktır. Benim için birinci sınıf bir dedektif hikâyesi kadar da heyecanlı!
LEONARD CARMICHAEL Washington, D.C.
ÖN SÖZ
Bu kitap, psikoterapi sürecinde kişiliğini arayan bir çocuğun hikâyesini anlatmaktadır. Dibs adındaki küçük bir erkek çocuğun gerçek yaşamından alınmıştır. Küçük Dibs, yaşamın zorluklarıyla karşılaştıkça, benliğini fark etmeye başlamış; benliğini ve zekâsını keşfettikçe kendisini kimi zaman şaşıracağı kimi zaman da sevineceği bir yolculukta bulmuştur.
Dibs, büyümenin karmaşık bir iş olduğunu, hayatın içerisinde saklı hediyeleri elde edebilmenin güçlüğünü ve umudun bir gün ışığı, hüznünse ani bastıran bir yağmur gibi olduğunu, derinden hissederek öğrenen bir çocuktur. Kendini güvende hissetmenin tek yolunun dışarıdaki dünyadan geçmediğini, aksine, aradığı o sabit zeminin çok derinlerde de olsa kendi benliğinde var olduğunu, yavaş ve ürkek adımlarla keşfetmiştir.
Dibs’in konuştuğu dil pek çoğumuza kendi yeterliliğimizi sorgulatacak türdendir ve Dibs bu dünyada bir adının ve yerinin olduğunu ona hissettirecek bir benliğin eksikliğini duymaktadır. Tam da bu nedenle onun hikâyesi aslında herkesin hikâyesidir. Dibs, gelişen kişiliği, oyun terapisi odasında, evde ve okulda yaşadıklarıyla, onu tanıma ayrıcalığına sahip olan herkesin hayatına temas etmiş ve bizleri de kendisiyle birlikte gelişmeye teşvik etmiştir.
BİRİNCİ BÖLÜM
Öğle tatiliydi ve eve gitme zamanı gelmişti. Çocuklar paltolarıyla şapkalarını almak için her zamanki gibi bağrışarak ortalıkta koşturuyorlardı. Dibs hariç. O, sınıfın bir köşesinde başı yerde ve kolları göğsünde sıkıca kavuşmuş bir halde çömelmiş, eve gitmesi gerektiğinden haberi yokmuş gibi öylece duruyordu. Öğretmenleri önce bu duruma aldırmadılar. Ne de olsa Dibs, eve gitme zamanı geldiğinde hep böyle davranırdı. Bayan Jane ve Hedda, diğer çocukların giyinmelerine yardım ettiler. Bir gözleri ise her zamanki gibi belli etmeden Dibs’in üzerindeydi.
Annesi gelen her çocuk birer birer okuldan ayrıldı. Dibs ile baş başa kaldıklarında, öğretmenleri önce birbirlerine sonra da duvarın dibinde iyice büzüşmüş olan Dibs’e baktılar. Bayan Jane iş arkadaşına, “Senin sıran” deyip sessizce sınıftan çıktı.
Hedda sabırla, “Hadi bakalım Dibs, eve gitme zamanı, yemek zamanı geldi,” dedi. Dibs yerinden kıpırdamadı. Gergin ve kararlı bir şekilde karşı koyuyordu. Hedda “Paltonu giymene yardım edeyim,” diyerek çocuğa yavaşça sokuldu. Çocuk ona bakmıyordu. Başı kucağına gömülmüş halde, duvara yaslanmıştı.
“Lütfen Dibs, annen neredeyse gelir.” Annesi hep geç kalırdı. Öğretmenler o geldiğinde giyinme savaşı bitmiş ve kendisiyle birlikte sakince gitmeye hazır bir çocuk bulmak için annenin özellikle geç geliyor olabileceğini düşünüyorlardı.
Hedda, şimdi Dibs’e biraz daha yaklaşmıştı. Ona doğru eğilip omzuna dokundu. Nazikçe “Hadi gel Dibs,” dedi. “Gitme zamanı olduğunu biliyorsun.”
Dibs, küçük bir vahşi hayvan gibi atıldı ve küçük yumruklarını ona doğru savurarak, kadını tırmalamaya, Isırmaya başladı. Çığlık çığlığaydı. “Eve gitmek yok! Eve gitmek yok! Eve gitmek yok!” Her gün aynu sahne yaşanıyordu.
“İstemediğini biliyorum,” dedi Hedda, “ama yemek yemek için eve gitmen gerekiyor. Büyüyüp, koca bir adam olmayı istemiyor musun yoksa?”
Dibs birden sakinleşti. Hedda’ya saldırmayı bıraktı. Onun kollarını paltosuna geçirmesine ve düğmelerini iliklemesine izin verdi.
“Yarın yine geleceksin” dedi Hedda.
Annesi geldiğinde, Dibs yüzünde boş bir ifade ve ya naklarında gözyaşı izleriyle gitti.
Bazı günler bu savaş daha uzun sürerdi ve annesi geldiğinde hâlâ bitmemiş olurdu. Böyle zamanlarda annesi Dibs’i alması için şoförünü gönderirdi. Adam uzun boylu ve iri yarıydı. İçeri girer, Dibs’i kucağına alır ve kimseyle konuşmadan çocuğu arabaya götürürdü. Bazen Dibs arabaya gidene kadar çığlıklar atar ve adamı yumruklardı. Bazen de tıpkı o günkü gibi aniden sakinleşir, yenilgiyi kabullenmiş bir ifadeyle götürülmeye razı olurdu. Şoför Dibs’in debelenip çığlık atmasına ya da susup sakin durmasına aldırmazdı.
Dibs, bu özel anaokuluna başlayalı neredeyse iki yıl olmuştu. Öğretmenler onunla bir ilişki kurabilmek ve on-
dan bir tepki alabilmek için ellerinden geleni yapmışlardı. Ancak bu, her seferinde baştan başlayan ve bitmek bilmeyen bir mücadele gibiydi. Dibs, insanları uzağında tutmaya çok kararlı görünüyordu. En azından Hedda böyle düşünüyordu. Yine de çocuğun okulda bir miktar ilerleme kaydettiği söylenebilirdi. Örneğin ilk zamanlarda hiç konuşmaz ve sandalyesinden bir an olsun kalkmazdı. Tüm sabah boyunca oturduğu sandalyede hareketsiz ve dilini yutmuş gibi beklerdi. Haftalar sonra sandalyesinden kalkmaya, odanın içinde emeklemeye ve ilgisini çeken bazı nesnelere bakmaya başladı. Ancak hâlâ birisi ona yaklaşmak istediğinde yerde top gibi oluyor ve hareket etmeden öylece kalıyordu. Kimseyle doğrudan göz teması kurmuyordu. Kendisiyle konuşulduğunda asla cevap vermiyordu.
Dibs’in okula devam durumu mükemmeldi. Annesi onu her gün arabasıyla okula bırakıyordu. Bazen yüzü asık ve sessiz bir şekilde kendisi onu elinden tutup içeri getiriyor, bazen de şoförü çocuğu kucaklayıp okul kapısından içeriye bırakıyordu. Dibs okula gelirken hiç çığlık atmaz ya da ağlamazdı. Binadan içeriye bırakıldığında ise olduğu yerde mırıldanarak birilerinin gelip onu alması ve sınıfına götürmesi için öylece beklerdi. Üzerinde paltosu varsa, çıkarmak için hiçbir harekette bulunmazdı. Öğretmenlerden birisinin onu karşılaması ve paltosunu çıkarması gerekiyordu. Sonrasında kendi kendine kalıyordu. Diğer çocuklar kısa sürede grup faaliyetlerine veya bireysel görevlerine başlayabiliyorlardı. Dibs ise zamanını sınıfın köşelerinde emekleyerek, masaların altına veya piyanonun arkasına saklanarak, saatlerce kitaplara bakarak geçiriyordu.
Dibs’in davranışlarında öğretmenlerin onunla ilgili bir yargıda bulunmalarını zorlaştıran ve bu yüzden de onu kendi haline bırakmalarına neden olan bir başkalık vardı. Davranışları tutarsızdı. Bir an ağır zekâ geriliği olan bir çocuk gibi davranıyorsa, başka bir zaman ona söyleneni üstün zekalı olduğunu düşündürecek kadar hızlı ve sakince yerine getirebiliyordu. Eğer birisinin onu izlediğini fark ederse hemen kabuğuna çekiliyordu. Çoğunlukla duvar diplerinde emekliyor, masaların altına siniyor, ileri geri sallanıyor, elinin kenarını ısınıyor, başparmağını emiyor ve öğretmeni veya çocuklardan birisi onu bir faaliyete dahil etmeye çalıştığında yattığı yere iyice yapışıyordu. Ona soğuk ve yabancı gelen bir dünyada, yapayalnız kalmış bir çocuk gibi görünüyordu.
Eve gitme zamanı geldiğinde veya istemediği bir işi yapmaya zorlandığında kimi zaman kendini kaybediyordu. Öğretmenleri onu her çalışmada gruba katılması için çağırma, ancak gerçekten gerekmedikçe herhangi bir faaliyet için zorlamama karan almışlardı. Ona kitaplar, oyuncaklar, yapbozlar ve ilgisini çekebilecek başka malzemeler gösteriyorlardı. Dibs doğrudan doğruya kimsenin elinden bir şey almıyordu. Eğer nesne masanın üzerine veya yerde ona yakın bir yere konmuşsa, sonradan uzanıp alıyor ve dikkatlice inceliyordu. Kitapları ise asla geri çevirmiyordu. Sayfaları incelerken, Hedda sık sık onun okumayı bilip bilmediğinden şüphelenirdi.
Bazen öğretmeni, Dibs yerde yüz üstü yatarken yanına oturur ve ona bir hikâye okur ya da bir şeyler anlatırdı. Dibs böyle anlarda olduğu yerde kalır ancak yine de başını kaldırıp öğretmenine bakmaz, anlatılanlarla ilgileniyormuş gibi görünmezdi. Bunu genellikle Bayan Jane yapardı. Elinde birtakım nesnelerle çocuğun yanına oturur ve onları göstererek pek çok şey anlatırdı. Örneğin bazen bir mıknatısla gelir ve manyetik çekim hakkında konuşur, bazen de çocuğun ilgilenebileceğini düşündüğü herhangi bir konudan bahsederdi. Kadıncağız böyle zamanlarda kendisini budala gibi hissettiğini ve yaptığı şeyin kendi kendine konuşmaktan başka bir anlamı olmadığına inandığını söylerdi. Ancak çocuğun ona doğru duruşunda sanki aslinda onu dinliyormuş gibi bir hava vardı ve Bayan Jane de “Bunu yapmakla ne kaybederim ki,” diyerek her defasında anlatmayı sürdürürdü.
Dibs’in tüm öğretmenleri hayrete düşüyordu. Okul psikoloğu onu gözlemlemiş ve defalarca ona bazı testler uygulamanın bir yolunu aramıştı ancak Dibs henüz test almaya hazır görünmüyordu. Okul pediyatristi onu defalarca muayene etmiş ancak her seferinde çaresizce pes etmişti. Dibs beyaz önlüklü doktorlardan korkardı ve onları yanına yaklaştırmazdı. Duvara yaslanır, doktor yanına yaklaşacak olursa “tırmalamak üzere” ellerini ileriye doğru uzatırdı.
Doktor bir keresinde “Tuhaf bir çocuk,” demişti. “Zekâ geriliği mi? Psikotik mi? Beyin hasarlı mı? Nereden bilebiliriz? Kimse bunu anlayabilecek kadar yakınına sokulamıyor ki!”
Gittiği okul, zekâ geriliği ya da psikolojik bozuklukları olan çocuklar için değildi. Burası, yukarı doğu yakasında eski ve güzel bir binada konumlanmış, yaşları üç ila yedi arasındaki çocukların kabul edildiği, son derece seçkin bir özel okuldu. Çok parlak ve sosyal yönden gelişmiş çocukların ailelerine hitap eden, geleneksel bir yapısı vardı.
Dibs’in annesi, oğlunu kabul etmeleri için okul müdiresini ikna etmişti. Hatta mütevelli heyetini etkilemek için nüfuzunu kullanmaktan da çekinmemişti. Dibs’in büyük
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Çocuk Psikolojisi Kişisel Gelişim Roman (Yabancı)
- Kitap AdıBenliğini Arayan Çocuk
- Sayfa Sayısı268
- YazarVirginia M. Axline
- ISBN9786052221426
- Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviPanama Yayıncılık / 2021
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Kana Bulanmış Sakal ~ Daniel Galera
Kana Bulanmış Sakal
Daniel Galera
Buraya kim gelse aynı şeyi söyler, diyor kadın tatlılıkla. Tek istediğim deniz kenarında yaşamak. Tek istediğim sörf yapmak. Tek istediğim düşüncelerimle baş başa kalmak....
- Titan’ın Sirenleri ~ Kurt Vonnegut
Titan’ın Sirenleri
Kurt Vonnegut
UZAYDA VEZAMANDA CURCUNALIBİR YOLCULUK.Kesinkes bildiğim ilk şey şu: Eğer sorular mantıksızsa, cevaplar da mantıksız olacaktır. Milyoner kâşif Winston Niles Rumfoord uzaygemisiyle bir kronosinklastik infundibulumun...
- Esme Lennox Nasıl Yok Oldu ~ Maggie O’Farrell
Esme Lennox Nasıl Yok Oldu
Maggie O’Farrell
HAMNET’IN YAZARINDAN 1930’lar, Edinburg… Lennox Ailesi’nin, kızları Esme’yle yaşadığı sorunların sonu gelmiyor. Açık sözlü, kalıplara sığmayan bu genç kadın ailesi için bir utanç kaynağı....