O yıl bahar bize eksik yanlarımızı, hiç tamamlanmayacak şeyleri hatırlatarak gelmişti. Yarım yamalak bulutlar, sahanda yumurta güneşi, neremizi ısıttığı belli olmayan bir sıcaklık. Burnumuzu mu, kalbimizi mi yoksa kasıklarımızı mı?
İki yakın arkadaşın aynı kadına âşık olması ve kahvaltıda peynirin üzerine reçel sürebilme iştahı.
*
1
Her şeyin geçip gittiğine, yaşadıklarımızın geçmişte kaldığına kim inandırabilir bizi? Anılarımızı avuç dolusu su gibi her sabah yüzümüze çarpmanın işe yaramayacağına kim inandırabilir?
Tanıklarla, kanıtlarla, uygun adım yürümek için ikide bir ayak değiştirme imkânı veren gerçeklerle ne kadar üstümüze gelseler, boşuna! İnanmayız. “Geçen bir şey yok!” diye bağırırız. “Her şey tam şimdi yaşanıyor!”
Tam şimdi, bir yaz öğlesi, Nihal halılarını kaldırdığımız salonun parkesinde çıplak ayaklarıyla geziniyor…
Odamda, pencere pervazına dayalı masamda oturuyorum. Okuduğum kitaptan başımı kaldırıp salonun uzun duvarı boyunca gidip gelen Nihal’e kulak kabartıyorum. Ayaklarının bir canlılık belirtisi olarak bir an için parkeye yapıştığını, sonra hafif bir şapırtıyla ayrıldığını duyuyorum. Ayak sesleri uzaklaşırken, odamın duvarındaki saatin aynı sesi, aynı hafif şapırtıyı taklit etmeye başladığını fark ediyorum. “Zaman sensin zaman kadındır” diyorum içimden.
Sen Çetin, günlük hayatın şiirle yaptığı bu alışverişle ilgili değilsin. Her zamanki gibi yere yanlamasına yatmış, elini halının desenleri üzerinde gezdiriyor, Nihal’in, bizim küçük mucizemizin, otuz altı numara ayaklarını düşünüyorsun. Başparmakları nemden kızarmayan (Kızarmış başparmaklardan nefret edersin, nefret ettiği şeyler bile gülünç olan sevgili dostum!), ayakkabıların biçimini bozmayan o taraksız ayaklar, salondaki kitaplık boyunca gidip geliyorlar, yakınlaşıp uzaklaşıyorlar. Ama sen, huyun kurusun, dikkatini bu küçük geçit törenine daha fazla veremiyorsun. Sırtını masama yaslayıp kulağınla oynamaya başlıyorsun. Kulağının iç kısmındaki bir kılı iri parmaklarınla, bir hayli uğraştıktan sonra, tutup koparıyorsun. Sımsıkı bastırdığın parmaklarının arasındaki kılın siyah, kalın ve hafif sarmal oluşuna seviniyorsun. Heyecanla, övünçle bana gösteriyorsun. (Nasıl hatırlamam! Bir pansiyonun açık penceresinden gördüğü çıplak kadını benim de görmem için koşarak haber vermeye gelen Erden Çetin’i, şimdi nasıl hatırlamam!)
Senin bu başarına gülümseyerek karşılık veriyorum. Sonra kahkahalarla gülmeye başlıyoruz. Yirmi yıldır güldüğümüz gibi, dünyanın kıldan tüyden şeylerin etrafında döndüğünü bilerek, gülüyoruz.
Bir yaz öğlesi, Nihal halılarını kaldırdığımız salonun parkesinde çıplak ayaklarıyla geziniyor işte…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yerli)
- Kitap AdıBizim Büyük Çaresizliğimiz
- Sayfa Sayısı167
- YazarBarış Bıçakçı
- ISBN9789750502637
- Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
- Yayıneviİletişim Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- İffet-i Kalp ~ Nuriye Çeleğen

İffet-i Kalp
Nuriye Çeleğen
Ağlıyorum… Her anıma bir gözyaşı damlıyor. Biliyorum, kelimeydi o. Varlığı yokluğun ellerinden kurtaran kelamdı. En güzel kudretin kelimesiydi o. Üfledi, âmâ gözler açıldı; dermansız...
- Hilkat Garibeleri ~ Serdar Uslu

Hilkat Garibeleri
Serdar Uslu
Ölüm her halükârda yaşamak arzusundan doğmalı, hayatın üzerinde yükselmelidir. Gerçek bir hayata sahip olmayanın gerçek bir ölümü de olmaz. Toparlayınız kendinizi! Uzun ve zorlu...
- Volkan’ın Romanı ~ Ahmet Tulgar

Volkan’ın Romanı
Ahmet Tulgar
Sustu. Önüne baktı. Ağlamaya başladı. “Volkan’ın o kamera görüntüsünde ne yaptığını sizden iyi kim anlar? Otogarın altında ne aradığını ya da?” diye konuştu sonra...



