
Eugenio Borgna (22 Temmuz 1930, Borgomanero) Novara, Maggiore Hastanesi’nde Psikiyatri Başhekimi, Milano Üniversitesi Sinir Hastalıkları ve Zihinsel Hastalıklar Kliniği’nde öğretim üyesi olarak hizmet verdi. 2015’te YKY’den yayımlanan Bekleyiş ve Umut kitabıyla Bagutta Ödülü’nü alan Borgna, 4 Aralık 2024’te Borgomanero’da vefat etti.
Başlıca kitapları: I conflitti del conoscere. Strutture del sapere ed esperienza della follia (1988, Bilmede Yatan Çatışmalar. Bilmenin ve Deliliğin Yapısı), Malinconia (1992; Melankoli, YKY 2014), Come se finisse il mondo. Il senso dell’esperienza schizofrenica (1995, Dünyanın Sonu Gibi. Şizofrenik Deneyimin Anlamı), Le figure dell’ansia (1997, Anksiyetenin Türleri), Noi siamo un colloquio (1999, Biz Bir Söyleşiyiz), L’arcipelago delle emozioni (2001, Duyguların Takımadası), Le intermittenze del cuore (2003, Yüreğin Duraklamaları), L’attesa e la speranza (2005; Bekleyiş ve Umut, YKY 2015), Come in uno specchio oscuramente (2007, Karaltılı Bir Şekilde Aynada Gibi), Nei luoghi perduti della follia (2008, Deliliğin Kayıp Yerlerinde), Le emozioni ferite (2009, Yaralı Duygular) ve La solitudine dell’anima (2011, Ruhun Yalnızlığı, YKY 2013), La fragilità che è in noi [2014; Şu Bizim Kırılganlığımız, YKY, 2018], Sull’amicizia [2022; Dostluk Üzerine, YKY, 2025].
“Bizler birbirinden uzak adalar değiliz, bizler geleceğe açık topluluklar olmalıyız.”
Saatlerdeki zaman, takvimdeki zaman hayatımız süresince akıp geçse de dostlukta zaman, içsel zaman, geçmişten şimdiki zamana, şimdiki zamandan geleceğe baş döndürücü bir şekilde uzanıveren yaşanmış zaman asla zedelenmez. Bir kez daha söylemek isterim ki, birbirini yeniden gören dostlarda sessizliğin ve yokluğun dili yerini çehrenin ve gözlerin, tebessümün ve gözyaşlarının diline bırakır ve bunlar zaman zaman konuşmaktan da parlak bir iletişim yoludur.
İtalyan psikiyatr Eugenio Borgna’nın sıcak, yaratıcı ilişkiler kurmamızı sağlayan kocaman bir köprü olarak nitelediği dostluğun günlük hayatımızın, ruhsal ve mistik dünyamızın alanlarındaki yeri üzerine bir kitap Dostluk Üzerine…
İÇİNDEKİLER
Önsöz • 7
Birinci Bölüm • 9
İkinci Bölüm • 23
Üçüncü Bölüm • 43
Dördüncü Bölüm • 55
Beşinci Bölüm • 65
Kaynakça • 83
Önsöz
Dostluk hayattaki en güzel ve en parlak deneyimlerden biridir ve zamanla kapsamı değişse de her yaşta böyledir. “Dostluk” dikkat ve hayretle bakılmaya, insani zenginliği ve zaman zaman psikiyatrik tedavi alanına kayan sonsuz anlam ufukları keşfedilmeye değer her dem yeni bir sözcüktür. Psikiyatrik tedaviyle ilgili söylediğim söz, psikiyatriye ancak ilişkisel ve insani nedenleri üzerinden bakılırsa geçerlidir elbette. Önce üniversite kliniğinde, sonra da akıl hastanesinde geçirdiğim zamanda dostluğun ışığı ve karaltılarıyla karşılaştım ve onun psişik acıyı haysiyetle ve nezaketle, şefkatle ve beraberlik hasretiyle yaşamanın bir şekli olduğunu gördüm. En nihayetinde yazdığım (tüm) kitaplar sürekli diyalog kurmakla, kabul etmekle, anlamakla ve yeniden değerlendirmekle meşgul olduğum delilikten filizlendi. Bu hayat biçimini genellikle düşüncelerimizin dışında bırakıyoruz, oysa her zaman dikkate ve dostluk idealine muhtaç.
BİRİNCİ BÖLÜM
Yalnız başına kalmayı öğren,
bunu hiç olmazsa gerçek dostluğu hak etmek için yap.
SIMONE WEIL
Dostluğu çeşitli yönlerden, psikolojik, insani, edebi ve ruhsal açıdan ele alan bu kitap onun, özelliklerinin ve duygulanımsal yankılarının ışığında daha iyi tanınmasını ve daha iyi değerlendirilmesini amaçlıyor. Simone Weil’in dostluğun derin, sırrına erilmez, aydınlık ve mistik doğasını gün yüzüne çıkaran muhteşem metinlerini sevmeseydim bu konuyu işlemeye kalkışmazdım. Çalışmamdan ruhun karanlık gecelerinde parlayan bir dostluğun imgelerinin filizlenmesini ve bunun psişik acının tedavisiyle daha iyi yüzleşmemize (de) yardımcı olmasını dilerim. Evet, tedavi eden kişiyle tedavi edilen kişinin arasındaki dostluk, bazen, intiharı arzu eden, yalnız ve umutsuz bir kimsenin sahip olduğu yegâne can simididir. Dostlukla ilgili sayısız kitap var ama dostluğu klinik alanların uzağındaki konularla yüzleşmekten korkmayan bir psikiyatrinin olası bir boyutu olarak gören pek kitap yok.
Dostluk yaşam pınarıdır
Simone Weil’in bir mektubunda geçen ve okurken insanın boğazını düğümleyen, anlatılmaz derecede duygulandırıp yakan dostluk tanımından daha dokunaklısını ve büyüleyicisini düşünemiyorum.
Bir insanın bana karşı dostluk hissedebilme ihtimalini hiçbir şekilde anlayamama noktasına vardım. Sizin dostluğunuza inanıyorsam şayet, bunun nedeni sadece aklımın bana size inanmamı öğütlemesi, zira size güveniyorum ve bu dostluğun güvencesini sizden alıyorum. Ancak benim imgelemimde, bu gene de imkânsız bir şey olarak kalıyor. Zira dostluk bana göre kıyaslanamaz ve ölçüsüz bir nimet, metaforik olarak değil de kelimenin tam anlamıyla bir yaşam pınarı. Zira sadece bedenim değil, bizzat ruhum da tamamen acıyla zehirlendiğinden düşünceme mesken olamıyor, düşüncemin başka bir yere taşınması gerekiyor. O Tanrı’da ancak bir anlığına kalabilir. Çoğunlukla şeylerde kalır. Ama insani bir düşüncenin insani olan bir şeyi asla mesken tutmaması doğaya aykırı olur. Böylelikle de kelimenin tam anlamıyla dostluk, hayatının Tanrı’dan ya da dünyanın güzelliğinden geri kalan kısmının tamamını düşünceme armağan eder. Dolayısıyla dostluğunuzu sunarak bana ne denli büyük bir armağan verdiğinizi gayet iyi kavrayabilirsiniz.
Bu yürek dağlayan mektupta dostluk ruhsal boyutuyla ve tanımlanamaz zarafetiyle yeniden doğuyor.
Sonsuz diyalog olarak dostluk
Dostluk görüşülmediği, konuşulmadığı, buluşulmadığı zaman da devam eden sonsuz bir diyalog anlamına gelir. Bir dostumuzla yeniden görüştüğümüzde sessizlik silinir, yokluk da silinir, sadece görünüşte yitirdiğimiz diyalog yeniden kurulur. Kum saati zamanı askıda kalmışsa da içsel zaman anlamındaki zaman asla yara almamış, asla zedelenmemiştir. Sessizliğin dili yerini yeniden sözlerin ve çehrelerin diline bırakır. Bakışlar gözlerin sesidir ve çehreye yansır. Dostluk diyalogdur elbette, hem sessiz hem sözlü diyalogdur, hem de her an haberleşebileceklerini, görüşebileceklerini bilen yakında ya da uzakta bulunan kişilerin arasında gizlice akan karstik akıntıdır… Hüzün, acı, kaygı ve umutsuzluk dağından inerken ve dinlenilmeye, yakınlığa, anlayışa, dayanışmaya gereksinirken bize yardım eli uzatan bir insan hâlidir dostluk…
Saatlerdeki zaman, takvimdeki zaman hayatımız süresince akıp geçse de dostlukta zaman, içsel zaman, geçmişten şimdiki zamana, şimdiki zamandan geleceğe baş döndürücü bir şekilde uzanıveren yaşanmış zaman asla zedelenmez. Bir kez daha söylemek isterim ki, birbirini yeniden gören dostlarda sessizliğin ve yokluğun dili yerini çehrenin ve gözlerin, tebessümün ve gözyaşlarının diline bırakır ve bunlar zaman zaman konuşmaktan da parlak bir iletişim yoludur. Sevinç ve acı, yaralı hassasiyet ya da özlem anlarında asla yalnız olmayacaklarının bilincinde olan yakın ya da uzak kişilerin arasında dostluk ışıl ışıl ve sessizce akar. Evet, derin dostluklar ve derin olmayan dostluklar vardır, bir ömür süren dostluklar ve bir anda dağılıveren ham dostluklar vardır ama kırılgan ve kesintili bile olsa her dostlukta illaki dinlemeye, diyaloğa, karşısındakini kabul etmeye ve dayanışmaya yönelik içsel atılımlar mevcuttur. Bunlar asla unutmamamız ve içimizde filizlenmesine izin vermemiz gereken şeylerdir.
Dostluk hayatı dönüştürür
İster eski ister yeni olsun (kısa zamandır tanışan ve nadiren görüşen insanların arasında aniden doğan dostluklar da vardır) içten ve gerçek bir dostlukta paylaşma ve birliktelik arzusu hiç sönmez. Dostluk, hayattaki her temel deneyim gibi, duygusal ve varoluşsal ufuklarımız üzerinden bizi dönüştürür ve içimizde, ruhumuz ve bedenimiz acı çektiğinde de bulutlara ve ruhun karanlık gecelerine dayanmamızı sağlayan umutlar filizlendirir. Hayatımızda olup bitenlerin izinde yükselişe ya da inişe geçen farklı dostluk türleri vardır, bununla birlikte her dostluk deneyiminin gizli çekirdeği asla eksik olmayan karşılıklılıktır. Dostluğu her birimiz farklı duygulanımsal şekillerde yaşarız ama (bütün) bu şekiller geçmiş ve gelecek deneyimler arasında gidip gelerek yaşanır. Yaşanmış belleğin sayıların, rakamların, tarihlerin ve yıl dönümlerinin belleğiyle, hayatımıza anlam vermemizde asli rol oynayan duygulanımlara yabancı olan kronolojik bellekle hiçbir alakası yoktur.
Dostluk ve güven
Dostluk içimizdeki güveni tazeler, onu yitirmişsek şayet yeniden filizlendirir. Güven sıcak, yaratıcı ilişkiler kurmamıza yardım eden kocaman bir köprüdür. Güvenin eşlik etmediği bir dostluk yoktur, anlayamadığımız varoluş biçimlerini, sözleri ve davranışları onun sayesinde yargılamayıp kabul ederiz. Güvenmek demek, dost bir insana sessizlik ve mahremiyet isteyen şeylerimizi açmaktır, bunun hayatta asli olan şeylerle olmayanları ayırt etmemize yardımcı olacağını, acılı ve kederli günlerimizde onun yardımından, yakınlığından, varlığından ve dayanışmasından asla mahrum kalmayacağımızı bilmektir. Bunlar hayatı kabule ve umuda daha açık kılan şeylerdir. Güven yorgun ya da yaralı da olabilecek sözlerden de ziyade, sessizlikte yanımızda yol alır. Evet, dostluk ve güven birbirine yakın hayat biçimleridir. Bizi her an birlikte tutan dostluğun yolunu ne sessizlik ne mesafe keser. Bir insana güvenmek, daha tatlı ve müzikal bir tabirle birisiyle içli dışlı olmak anlamına gelir. Güvenme ve içli dışlı olma sadece şimdiki zamanda yaşanmaz, bunlar dostluğun ve umudun zamanı olan geleceğe de açılır. Sözcükler karşımıza yine yaşam şeklimizi ve dost olma biçimimizi etkileyen düşünce ve duygu taşıyıcıları olarak çıkıyor. Güvenmek bizi kaygıdan, acıdan, yaralı özlemden ve yalnızlıktan uzaklaştıracak bir gelecek ummak değil de nedir?
Dostluğun kırılganlığı
Yorgunluğa, dikkatsizliğe, anlayışsızlıklara, kayıtsızlığa, can sıkıntısına ve ruhsal kuraklığa maruz kaldığı için dostluğun da hayattaki her büyük deneyim gibi kırılgan olduğunu asla unutmamalıyız. İçten olan hiçbir dostluk kendi içine hapsolmaz, bir kelebek hafifliğiyle insan ilişkileri âlemine akar ve bunların nezakete, şefkate, cömertliğe ve dayanışmaya açık olmasını sağlar. Kendi kırılganlıklarının bilincinde olma her içten dostluğun bir parçasıdır ve bu bilinç bizi düşüncelerimizi ve kesinliklerimizi mutlaklaştırmamaya, onları dost insanlarla görüşmeye, birliğe, dayanışmaya, yakınlığa ve insani sıcaklığa her an tanıklık etmeye sevk eder. Kırılganlık hem eski hem de zayıflıktan zedelenebilir olmaya, incelikten duyarlılığa varan geniş anlam yelpazesi günümüzde yeniden keşfedilen çağdaş bir sözcüktür. Hem gölge, kesif hayat yorgunluğu, ruhun karanlık gecesi (acı, yaşama sancısı, delilik) mahiyetindeki kırılganlık vardır hem de zarafet olan, loş ve aydınlık bir çizgi taşıyan kırılganlık vardır ve bu ikisi iç içedir. O engin acısıyla delilik kırılgandır ve onu anlamsız bir deneyimden ibaret sayan acımasız önyargıdan kurtulmamız, onu saygıyla karşılamamız ve içinde barındırdığı haysiyeti dinlenilme ve diyalog özlemini tanımamız gerekmektedir. Delilik kırılgandır, evet, ama insan hâlinin aksi takdirde gizli kalacak derin gerçeklerini gün ışığına çıkarır.
Beklentileri ve umutları her zaman kavranmadığından toplumla çatışma içindeki ergenlik de, zayıflıkları, kaygıları, istekleri ve imkânsız hayalleriyle yaşlılık da kendilerine özgü bir şekilde kırılgandır. Kendi kırılganlıklarımızı ve başkalarınınkileri nasıl fark edebiliriz? İçselliğimizden öylesine uzak olan, dur durak bilmeyen gündelik endişelerimizden uzaklaşıp yalnızlığımıza, Rainer Maria Rilke’nin genç bir şaire yazdığı mektupta geçen büyük içsel yalnızlığa yeniden kavuşarak… Yalnızlığımızı, hep aranan ve hep yitirilen, asla da tam anlamıyla bulunamayan bu Define Adası’nı kurtarmak kolay değil ama onu aramaya çıkmaktan yılmayalım. Bunu yapmak bizi duygulanımlarımızla ve çelişkilerimizle yüzleştirdiğinden sahip olmak istemediğimiz ancak sahip olduğumuz kırılganlıklara yaklaşmamızı sağlar. Kırılganlığı yaşamak istemeyiz, onu sürekli yok saymaya, hayatımıza yabancı bir şey olarak görmeye meyleder, bizimle alakası olmayan deneyimlerin sınırlarına hapsetmek isteriz. Bununla birlikte kırılganlık inatçıdır, yaşamımıza eşlik eder ve onun, içimizde bulunan ve dostlukla iyileşen yaralı duyarlılıkları, ruhun ve bedenin acısını kabullenmeye açık olmasını sağlar.
Dostluk sevinç kaynağıdır
Sevinç hayattaki en güzel, en asil duygulardan biridir ve onun bir kaynağı da dostluktur. Rainer Maria Rilke sevinçle ilgili çok güzel şeyler kaleme aldı: İçimizde sevinç filizlendiğinde hayattaki sıradan ve anlamsız şeylerden kurtulur, sessizliğin ve duanın, zihinsel derlenmenin ve içe bakışın, kendi içselliğimizde ve başkalarının içselliğinde olup bitenleri dinlemenin güzelliğini ve ışıltılarını yakalamayı biliriz. Sevinçle mutluluk yakın duygulanımlar olduğundan, bu ikisi zaman zaman birbiriyle karıştırılır, her halükârda her ikisi de insanların sadece olası olumsuz ve karanlık yönlerini değil de olumlu ve aydınlık yönlerini de görmemizi sağlar. Işıklar ve gölgeler her birimizin içinde birbirinin peşi sıra gider, iç içe geçer ve gölgeler ancak kendi içsel hayatımızla ve başkalarının içsel hayatıyla diyalog içinde olmamız halinde seyrelir. Simone Weil’in sözlerinden ışıkları ve gizeme açılan pencereleriyle tanıdığımız dostluk acı ve yalnızlık dolu saatlerde ve dönem-
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Düşünce-Genel
- Kitap AdıDostluk Üzerine
- Sayfa Sayısı88
- YazarEugenio Borgna
- ISBN9789750864926
- Boyutlar, Kapak13.5 x 21 cm, Karton Kapak
- YayıneviYapı Kredi Yayınları / 2025