Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Finnegan Uy’anması
Finnegan Uy’anması

Finnegan Uy’anması

James Joyce

Modern edebiyatın en çetrefil, dilin, anlatımın sınırlarını yıkıp geçen, roman türünü bambaşka ihtimallerle tanıştıran yazarı James Joyce için Beckett, “Onun eserleri şeyle ilgili değil,…

Modern edebiyatın en çetrefil, dilin, anlatımın sınırlarını yıkıp geçen, roman türünü bambaşka ihtimallerle tanıştıran yazarı James Joyce için Beckett, “Onun eserleri şeyle ilgili değil, o şeyin ta kendisidir,” der. Jorge Luis Borges, Flann O’Brien, David Foster Wallace ve başka sayısız yazarı etkileyen Joyce, sadece Dublin’i ve İrlanda’yı anlatarak evrensel ve ölümsüz bir edebiyat bıraktı ardında.

Dublin’de bir gece sarhoşken düşen bir adamın ve ailesinin hikâyesinin dünyanın tarihine mal edilmesinin anlatısı. Gecenin, memleketin, imparatorluğun, ihanetin, ölümün, kaosun, yaşamın, kozmosun, trajedinin, ailenin, komedinin, meyhanenin, deneylerin, gerçeklerin, mitlerin, yalanların, sürçmelerin, sürtmelerin, tarihin, inancın, politikanın, dönüşümlerin, geçişimlerin, kahkahanın, bilincin içinin, dışının, altının, üstünün romanı. James Joyce’un on altı yılda ilmek ilmek işlediği, altmış beş farklı dilden sözcükleri melezleştirerek serpiştirdiği, az sayıda dile çevrilmesine cüret edilmiş Finnegan Uy’anması, Fuat Sevimay’ın olağanüstü çabasıyla yeniden dillendirildi.

Açık yapıtların şahikası: Okundukça yeniden yazılacak, çevrilecek, farklı farklı tekrarlanacak dipsiz bir dilsel macera. Bir noktanın tüm noktalarla kesişiminin çatlattıklarından göründüğü kadarıyla, Finnegan Uy’anması 20. yüzyılın başyapıtı.

“Muazzam komik bir görü, bize neredeyse her sayfasında kahkaha attıran dünyadaki az sayıda kitaptan biri.” –ANTHONY BURGESS

“Burada biçim içeriktir, içerik biçimdir. Bu şeyin İngilizce yazılmadığından şikâyet edebilirsiniz. Zaten hiç de yazılmamıştır. Okunmak için – ya da sadece okunmak için yani. Bakmak için ve dinlemek içindir.” –SAMUEL BECKETT

İÇİNDEKİLER
Çevirmenin Sözü……………………………………………………………..7
Finnegan Uy’anması……………………………………………………….13
I…………………………………………………………………………………..15
II………………………………………………………………………………..249
III………………………………………………………………………………441
IV ………………………………………………………………………………633
Finnegan Uy’anması’na Kılavuz……………………………………….671
Notlar…………………………………………………………………………699

I

nehiryatağında, Havva ile Adem’i geçip sahilin sapağından körfezin kıvrımını dolanır, emrisakin ve yılankavikus bir döngüyle bizi baştangeri Howth Cebelhisarı ve Efradına ulaştırır.

Sine kemani Bay Tristram, daha Kuzey Armorika’dan kalkıp da kanalın kaynaşan sularını geçerek, Küçürek Evropa’nın sıska kıstağını kasiktidarına katayazmak için, yineyeniden karaya ayak basmamışken: ne umman akıntısıyla sürüklenen kıdamlı bıçkıcı taşakları, Laurens Nahiyesi’nde mumbaraları duble götüren kıtıpiyoz gözlerde bizzat büyümüşken: ne toprağın bağrından asasıyla ateş çıkartanın, petrus kayasında yalazlanan çıtırtısı, mişeym mışım dolananı da tuaf tuaf taftiz edileni de iman ile körüklemişken: kör kuru ishak daha, kamışının dölüyle avulanup da tutub tepetaklak yere serilmemiş amma velakinaz kalmışken: vanessayken her şey yolundaysa da, çifte kız vanestela, cilveleştiği nathandjoe’ya diş bileyip daha elma gibi ikiye yarmamıştı. Pederin yedi dolu maltını Jhem veya Shen’in ark ışığında demlemesine ve ebemkuşağının doğuya bakan kızıl ucunun kutsuya değip yerkürede görülmesine de daha vardı.

Bir somonların simsarı ihtiyar duvarcının parrdır da küldür düşüşü (patırdara’dgurgulalivirhatditingümbürgökgürültüsüvorodumvrodinprasakgromakukihilişıbleğoğomakdagürül) önceleri yatakta sonra hayatta, Hıristiyan türküleriyle anlatılır da durur. Bu fıyytt diye düşüş, kaya gibi sağlam hımbıl ve tombul Kelt’imiz Finnegan’ın tepetaklak olup da doğrulmamacasına başı hisarlı tepeye yaslanmışken tombulayağını batında aradığıdır: ve delidumrul köprüsünde tepetaklak nakavta dönük parmağı da, Liffey’de akan hayata nazar edip de aşka düştüğünden beri portakalını kızarsın diye parkın yeşiline sereni gösterir.

Neydi, vurun ha diyenle durun ha diyeni kapıştıran, hastrigotlarla vizigotları kızıştıran! Vrak da Vurak, Kak Kak Kubarak, Geberek göverek! Ulayiğit ulaslan ulaoğul ulagitti! Vah eyvah! Kalemerbabı partizan keltoğlanların, Malakus’un aç açıklarını palayla çarpıp bölüp kılıçla hizaya çektikleri ve Verdunlular’ın, kukuletalı beyaz oğlanların Hodi dağından mancınıkla yamyamtaşları salladığı yerde. Kargıkapıkuşatanlar, yelbumeranglar. Yaşlıçayırın aziz evlatları, korkum sizden! Uğrunakanglo yaş ulu mu zaffer, kolhayın! Kolluğunuza karşı ağıt, korkut. Ölezulümöle, çanlar adağçin çalayor. Kamışlarımıza yol vermek varken, ilahiyleler duahlarla saldırıyor. Kaç gün’ahçıkartan, kaç baş’tançıkartanı günaha buğuladı kim bilir! O saf duygular, bu tok ses yakubun velâkin kılleller kimin, demek gibi! Ah o ilk veledi zinhar hatamız hâsılı da düşüp toza bulandıydı ama (parıldayan seher yıldızım ve bedenim, ah!) sonra kalkıp cennetin yücelerine reklam serpiştirdiydi ya! Ama bu ne? İzolde? Emin misin terzi mi? İhtiyar meşe torak oldu da külleri üstünde karaağaç salınıyor bak. Düşersin istemesen de madem ama kalkarsın tekrar ki kalkmalısın da: ve el’an içinde olduğun tuluat, an gelir fanikelinin anka misali hayatı olur.

Kekeme Teşkilatının Böykustası, farmasalmon duvarcı Finnegan, Yuşa kadıları bize sayıların sırrını vermeden ya da on emrin beşi (dünün mayalandığı paskalya günü kafasını, geleceğe dair alınyazımı yıkayayım diye yıldızdan düşer gibi sokmuş lengere fakat bir çırpıda çıkarmadan evvel musağanın kudretiyle su buharlaşmış ve tüm arpasuyu kavmi menziline ulaşmış ki bu da onun ne menem bir karazomilehacıleyla olduğunu gösteriyor sizlere) Helvetlere emanet edilmeden önce, aklayalesığyayan gepegeniş yoldan, kuru sazlı mum ışığıyla aydınlanan iki göz evinde yaşayıp gidiyordu ve seksen küsurluk bu harç, cüruf ve eser adamı, Akşamcılar Köyünün yamaçlarında, Vesairliler için inşeğit üstüne inşeğit yığıyordu. Allı laleli pullu bataklık gülü Annie’si ile oynaşıyor, ufaklığı elletiyordu. Karasaçlı akoğlan elinde solmadan da yatağa çivileyip yerleştiriveriyordu. Sıklıkla kafası Mitramsı bir dünya kekeleyerek, elinde malası takım taklavatı kuşanmış hâlde, pertavsız ve pervasızlığı huy edinmiş biçimde gülünç olsa da, Harun Childeric Egbert gibi caligula hesabına girişip, liköründen sızan ışık huzmesinde, herbişeyin ve herbikesin, nerde doğduklarına varana kadar boyunun ölçüsünü mölçüsünü alır, başka günlerde eyfalan kadar göğüdelen, kuytularından sarmaşık salınan, nerdeyse hiçten dikvarolmuş ve himaliyesiyle ve dahası ilahiyeye yükselen, ulvimi marisilsilestilduthâliyle, babilinin de en tepesinde yanan çalısı ve keskilerden salınan hırlı hırsız vızıltılar ile pıhtılaşmış kova sağanağının tangırtıları arasında kubbetülarz kulesinin çırılçıplak nasıl da yükseldiğine bakardı (muhtaşemmiş!).

Önce bir şu arması ve soyu’nası adı: Riesengeborglu Vasili Boşlaf. Tepede cariyeli, baş belası, gümüşi, tekemeşesi, yamak, feci, boynuzlu yeşil bir fah’i-şan sorgucu. Ortada yayını germiş okçular, uçuk mor kalanı da… Hohlayalım çiftine çubuğuna davranan çiftçiye. Hohohoho, Bay Finn, başımıza FinnGene mi oldun sen! Gelengününsabahı bakmışız ki ah, asmada üzümsün! Gidengününakşamına bir de bakmışız ki ah, sirkeye dönmüşsün! Hahahaha, Bay Filan, pirüpak-ı müstehakını bulacaksın gene!

Karayazılı göğürleyiperşembe zabit ağaları başımıza toplayan, belediyenin günahına işin ardında olan biten neydi ki? O kabevimizin kayası arafatın gök gürültüsüne şahadet ederek sallanır da durur ama çağlar boyu, khaliftesiz sarıkmüslezzimanların kayalarda çınlayan kureyşkorosunda, cennetten fırrlatılan aktaşın küfür kâfir karaya çalındığını da işitiriz. O halde aman, Ah Şefaatçi, sabah kalkmamızda, misvakamıza davranmamızda, deri döşeğe yayılmadan evvel, yatsıyı bulmamızda ve yıldızlar sönerken doğruyu arayışaşmayalım. Çünkü nebîye baş eğmek, yukarakıya göz kırpmaktan yeğdir. Yoksa başın, cebelle kırpti denizi arasında nereye konacağı vesveseye varır. Ot hışırdatan kulağıkesik verecek kararı. Sonra bakacağız bakalım cuma bayram mıymış. O hecinlinin ensağıra müjdesi ve çağrısı var belli ki. Hey! Hey! Ya kimilerinin dediğince ateşlenmemiş bir tuğladan ya da kimilerinin gördüğünce gödeni yanlış yere çöktüğünden. (Artık bin bir hikaye var aynı olayı türlü türlü anlatan.) Adama ne yazık Havva’nın kızıl kutsAlmasından aldığı ısırık öyle ekşiydi ki (ve öylece yol buldu valhalanın dehşet gümbürtüleri, çarpışanarabalar, Stonehenge, sandukalar, Tristram ağacı, çığırtkan ayaktakımı, otomofiller, ayrıldagelaygır, filolar, thurlayan taksiler, 80 günde devriâlem, sirkler ve vardiyalar, bazilikiliseler, bizinıskalaslar ve isaleler, ihalelerden indiragandiler, şen şakrak cemiyetler ve Mecklenburg kevaşelerinden para sızdıran cebi bol aynasızlar ve sazdan barakalar ve dirsek çürüten ihtiyar, fazla mesai karabasanları, anayollar, düzinesi on iki papele karaküflü tınazlar, Önceemniyet Caddesinde kızaklayan otobüsler ve AmanTerziDuymasın köşesindeki meraklı taze kenar mahalle dilberleri ve çakma Roma’nın yerli kapıcılarının dumanları, saltanatlar ve şamatalar, çöpçüler, yaltakçılar, kubbe tozunu alanlar, tırım tırım çamura bulanmakla kule dikilir sananlar ve tellalların çatapatası, butun gençler için bir çatı arası ve evsizlere bir ekmek kırıntısı) bir sabah sarardı, silme doldu beygirci Phill. Serhoş oldu ağırlaştı, duvarcı teknesi sallandı. (Dikik bir duvar vardı elbet) Dink! Merdivendelinde mektup, sendeledi. Dank! dandik oldu şimdi bak. Mastürbe mi bu, mastabamabet mi bu, başı bağlanınca başladı mı Amon’un keyfi gıcırken dinlediği gamlı udu. Dün ya da görüp göreceği buymuş demek .

Al sana yumurta gibi çatladı mı kafası? Bir göreydim mezarını! Makuul, Makuul, hakkgiden niye öldün ki? Ağulu dilimizin kuruduğu peherşembe sabahı? Memlekeytin cümle kutsal kopuk hulivanları neye uğradıklarına hayret, Finigan’a feryat figanla, neol kekini yutarken düzinesinin birden yüzlerine kan yürüyerek, Fillgene’nin cenazesinde meziyetle ağlayıp düzdüler methiyet. Aralarında zenci fil şakül sallayan ve badem şerif ve tarçan çalgıcı ve çapulcu zındık ve fıstık artizler de vardı. Hepsi de ta ciğerlerinden, avazları çıktığınca gösteri gösteri ağlıyordu. Ecüc Mecüc ve ortada mevta, on ikisi etrafında, ellerinde bildiğin boğma. Hanilehun, Hanımilehay cibirbiyetlerin yok edene değin eğlenti süredursun diye. Kimi damacanada dümtek çalar, kimi kankan ile ağıt yakar. Ellerini dizlerine vura vura. Kaya gibi sağlam duran, ozanların piri Priam Olim! Diyor ki ah tam da yevmiyesini kazanacak deliganlılık çağındaydı. Mezar taşını dikin, teskeresini tıklatın, birasını boşaltın! Şu yusyuvar kahpe dünyada böyle şamatayı bir daha nerde, hangi çağda duyarsın ki? Kalenin bedenleri bir yanda da profundişi öte yanda ahesteyle fidayda beri yanda. Yüzükoyun sonyaya yatırdılar. Ayakucuna bir kızılca fiski. Baş yanında da bir tekvin guiness. İçkilerle iç edibinizi bozmamaya dikkat edin, Ah aman!

Hurrallah, şu zıpkın gencin gömüldüğü baykuş bakışlı dolunay mı ki zati abuk totolojik mantıkla ikisi de aynı şey. Peki, kendi ayininde bebilin kulesine sığmayıp debelenenlere döndüğüne göre, bakalım hanesine dikiz atalım da Ona, tahtabağında kuzu gibi yatışı memlekette bir ilk olsa gerek. Humm! Şapelizod’dan Bailywick çiftliğine ya da Ashtown’dan düzlüğe veya yamacın ordan Howth tepesine yahut hesaplı kitaplı ayağından irlandayın gözüne kadar sükûnetle yayılıp yatmış ya. Ve nihayet (sur sesi mi o!) fiyortlardan tepeye, körfez rüzgârları obualara eşlik eder ve (hoğahoğahoğah!) Liffey’de yüzeryüzmüşyüzdüğü ve hayatının önünden aktığı, sırlarının ortaya saçıldığı gece, çançiçeği gecesi, nehrin sihirli flütünden dökülen büyülü notalar (Ah aşkım! Ah aşkım!) kayalıklarda yankılanıp onu diriltir. Yanıbaşında issisler vanessalar ve pıtırcekmartinler ve içi dışı her bir şeyi. Develer tellal iken bir fıçının masalı, sersefil Dabilinlinin diline dinine dününe dibeğine dair hikâyat. Oburlara ziyafet. İmanımızdandır bu şişkin şükür hâllerimiz. O zaman Poolbegg’den balıkları al pişir, İsa’ya zikir, mideye indir. Amin. Gaipten haver. Vah bize vahlar bize. Dedem düşmüşse düşmüş, ninem sofrayı hazırlar, ödülünü de kapar. Kim o ölüme yatan? Fanfinfon da Fış yallah. O domuz kellesindeki pişmiş şey de ne? Kennedy’nin Sanpatrik somunu. Kuyruğunda uçuşan o zımbırtı da ne öyle? Danu O’Donnell’in halis mulis eski Dublin mayasından kumarbazlara has mehfışır birasından bir bardak. Hele bakın, o puta dönmüş çiçekbeyazı bedenini hilesiyle hurdasıyla dişiyle duasıyla o lağım çukurunda iyice boğun ki dikkat edin behemotal boğuntuya getirip pörtleyip çıkmasın bir yerde karşınıza. Finiş işbitmiş! Artık sırf dünden kalan fadoğraf. Antik Agapemon çağının somon yanak Salmosalar’ı gibi bir kaba tıkılsın, sislerin ardında yitip gitsin. Mademki adamımız öldü gitti, gülelim oynayalım, balıketini çiğneyelim yutalım.

Daha halen pineklerken, Bronto’nun sevildiği Brunto’ya meyledilen gece âlemlerimizde bile, balık kaynayan nehrin sazlıklarında gürleyenbalığı görmesek artık. Hic cubat edilis. Apud libertinam parvulam. Ya çaputa, paçavraya bürünmüş baldırı çıplak olsa hanım ya da şıkşıkıdım, para bassa gıcır gıcır veya cepkeni delik bir dilenci. Amanın elbette, şemsiyesinin altında, tepeden şırıl şırıl inerken narin bir beden, keçi gibi sekerek bade süzerek dans ederek giderken hepimiz, ışıltılı, narin Anna Rayni’yi severiz de harap olmuş, sıradan, küçük Anny Ruyni’den pek hazzetmeyiz, demeye getiririz. Yoh! Bronto dırdır eder, sonra uyur yoh horlar. Ben Edar’ın tepesinde de Şapel İzod uyuklar. Bahaneler yaratır tepesinde kellesi, ırakları mimler gözleriyle yarıp sisi. Howtkim? Eteği kile, bakır yeşili çayıra bulanmış, dört ayağı üstüne düşüp mıh gibi çakılmış, hörgücünde, kızkardesisinin şalıyla bizim maggynin olan biten her şeyi gördüğü cephanelik duvarının oralarda. Bu güzellittifakın karşısında, Altmış hayalet tepesi her şey mübah tepesinin geçesinde! kalenin arkası, bom, tarabom, tarabom, pusuya yatanlar, ağırakan liffey, iskoçuklar ve bağırtkan yatağı. Hani bulutlar geçip giderken, kızışmış jamey’in tümseküstü gördüğü kuşakışı keyifli manzara, Wallinstone milli müzesi ve yeşilimtırak bir mesafede de, waterloo misali cazibela hela ve iki bembeyaz köycük ve kulak kabartınca, çalı ardı kıkırdayarak teşhir edilen güzellikler! Mütecavizlere müzören beleş. Galli ile Paddy Patkinses, bir’er şilink uçlanın! Muhafız alayının çürüğe çıkmış hadımları, kıçlarını koymaya bulurlar ampiri bir çekçek. Şifireli maymuncuk için de kapıcı hanım Kate’e ricacı olun. Bakşişş.

Hadi buyurun ilham almaya müzeye. Girerken başapkağzınızı kollayın! İşte o’da Willingdone Müzesinde. İşte bu Purusya silahı. Bunlar da Fransiz. Bakşişş. Pu da Purusya payrağı, fincanı tabağı falcısı. Şu ise Purusya bayrağını haklayan kuruşun. Bu, Purusya bayrağını haklayan Fırtansızın bineği. Salom sana Korsikağılı. Kargılar yabalar havaya! Bakşişş. (Uygun adım! Güzel!) İşte bakın Lipolyom’un üç köşe şapkası. Bakşişş. Diplomatşapkası. Beyaz atı Kopeğinag üstü Willingdone. İşte o kıyımın sırartırı Willingdone, bordolar içinde altın mahmuzlar macenta muhteşem pirinç kakma tahtayakkaplarıyla, şapkasının birinci sınıf hasırıyla magna kartadan el almış ozan ki ayağında mes, bacağında iç donu, baldırında tozluğu. İşte bakın koca beyaz bir at ki kabre ateş. Bakşişş. Hendeğin kuytusunda boyne homurdanan üç şapkalı askeroğlan. Bu düşmanlarını yere serveren ingilis, şu yarayalayan skoç, şuradaki de avınanefesaldıran galli. İşte bu da yalvaran bey babasının başını vuroğlan. Tam Gawilgar bababulası. Bu ise ne hey’be ne batak, tatlı bir çocukcağız. Oturun aşşa yeter oturun! Akıl küpü amkafa Fitz Tomais. Kirli hela MacDyke. Ve kıllıkıç O’Hurry. Hepsi de savaş zayisi. Bu Delian dağı. Bu Tivel Dağı, bu Tipsey Dağı, bu da Yüce Senjan Dağı. Bu da üç kırım askeroğlana sığınak olmayı uman sıradağlar güzergâhı. Bunlar da elyazması remil kitaplarından geliştirdikleri astrotejilerle Willingdone’a numaralar çekip de’onunu indiriveren ciniler. Ciniler elinde kumru gibi şakırken, saçına kuzgun gibi saldırırken, küçük Willingdone aldığı havadisle kalkık. Bu da büyük ustaların elinden çıkma, cinilerin kanadına karşı düşen Willingdone abidesi. Sekiskalibur beygirgücü. Bakşişş. Bu Belciğim’e sinsice süzülen filip pi postacı, Arsuz Guynesin arpasuyu Boktan Cromwell’den. Pusu yiyen. Hasting, Willingdone’un kulağına su kaçırsın diye yollanan cinilerin ham yemişleri. Alsın o haberi de piskıçlar, Belciğimin göğtsüne sızsın. Sen esnemesen uyan! Sevkili Ortor. Fethediyoruz, basıldın! Küçük hamımınız nasallar? Sımısıkı sarılın. Dikkayt Frengiz Nap. Cinilerin, Willingdone’ı sinir etmek için kullandığı tiktaktikler bunlar. Hi hi hii! Ciniler askeroğlanları acinkurtta kıskanıp mahkemeye gönderiyor. Ve askeroğlanlar da dellenip, birikicik Wilingdone’ı boykot ediyor. Ve küççük Willingdone yine kalkık. Bu, kutsal sözü kulağına fısıldayınca Willingdone’ın kafasını karıştıran, kalpaklı müjdeci Belcik. Bu alelacele koşturan ulak Willingdone’a giderimiş. Belciğimin oralarda böylesulak az görülür. Ah salaman ki semenderim! Ay ay ay! Kiraz dudaklı ciniler. İncirine çam diktim! Sahibnesine koduğum. Saykıllarımla Willingdone. İlk şakasıydı bu Willingdone’ın, dişe diş. He he hee! Bu da benim Belciğim, vik vik öten on iki fersahlık kauçuk çizmesiyle stamford meydanından cinilerin kampına yayan yol tepmekte. Siyah birayı iç etmek dururken guinefess alıp da bir yudum içmesiyle kafayı bulmuş. Rus güllesi şunlar. Furansızın siperi. Bu da pırade birliği. Top ağzına gelincik burunlu erat. Yüz gün nedametinden sonra. Yarasıyla kutsanmış. Taras Vedras! Blücher’den destek, süt gibi cinileri lekeler mi. Baldırı çıplak askeroğlanlar, kızıl çorap kuşanmış. Ahanda bu da Corklu parçalayıcıların başında Willingdone, ateş emri veriyor. Tonnere’de gürleyin! (Şakalaban! Bas git!) Süvariler, sel gibi piyadeler, iş üstünde denizciler, tertip seyyareler, banok’burun lağımcılar. Allahımeidayı aldım. Oarthuriz’i verdim, ben seni yendim! Willingdone ağıtı. Brom! Brom! Gümbür de bom! Cinilerin ağıtı. Gök delindi, göt göründü! Keçi soyundu, altından çıktı Finnkuzu, Tanrı’nın İngiltere’ye cezası! Cinilerin osterlitzden bankırhil yamaçlarına doğru akışına bakın. Çoluk çocuk çabuk çabuk usul usul usulcana Tiperary’ye. Çünkü yürekleri halen orda. Bakşişş. Teneke kutusunu bezlere dolamış, ah benim düşünceli Belciğim, teşekkürler, sivuple. Barış için üç papel uçlanın! Bismark’ın geride bıraktığı maratonun neşesi cinilerde ısırık izi. Vurgun peşinde, uçkuruna asılmış, heykel gibi Willingdone’ı görmeleriyle kaçıştıran cinilere göre, her koyan kendi bacağından asılır, velhasili boşanmanın sesleri. Dişi domuzun rakip iki bacağı! Dalavera’dan koru bizi ya’rab! Bu askeroğlanların en küçüğü, şeker hırsız, beyaz atlı Willingdone’ı Capeinhope’da gizlice dinleyip, gammazlayan. Taşduvar Willingdone dediğin sehven koca anıt. Çalıların ardında genç askeroğlanlar asılıp da ezber ediyor. Bu da Iena’da Willingdone’a kahkahayı basan sırtlan. Bu da katırın kıvılcımıyla savaşan dudakları hasta yoksul. Bu da yoksul oğlanla katırın arası Hindu Şiymar Şain. Bakşişş. Bu da, Allah’ın belası savaş meydanından diplomatın üç köşeli şapkasının yarısını çekip alan ihtiyar Willingdone. Bu da bombayla altına sıçan Hindu. Bu da diplomatların şapkasının yarısını, beyaz atının kuyruğuna asan Willingdone. Bakşişş. Bu da Willingdone’ın son şakası. Vur, vur, vur! Bu da Willingdone’ın aynı beyaz atı Culpahata, diplomatların kuyruğunda asılı yarım şapkasını, aşağılayayım diye Hindu denizcinin üstüne sallıyor. Ney, ney, ney! (Budala! Aptal!) Bu da Willingdone’a hoplaya zıplaya yalvaran, madarakafa denizci: Abokır! Kolla bizi Ya rab! Bu da ahır saman doğuşundan beri beyfendi Willingdone, kibritini lanet korsan Şimar Şin’e kızıştıran. Dik kafalı yalayıcı! Bu da, kaş yapayım derken göz çıkartan, büyük beyaz atın arkasında asılı, diplomatın şapkasının yarısını havaya uçuran denizci. Bah şişt (Alnınınçatı! Oyun bitti!) Kopenag’ın ni’hayeti can ehli. İşte o da müzeden çıkış. Çıkarken ayakaplarınıza dikkat.

Peh!

İçersi ne hoşıllıktı gel gör ki harabuz gibi can alıcı dışarısı! Hiçliğimizle burda onun nerde aktığını biliyoruz amalaaddinin lambası hatrına ammanna kimseye söylemeyin. Bir ay bir de yel esen, nohut oda bakla sofa, artık günlü kandilevidir Howth. Aşağıyukarlan, Yukarı Aşağıyukarlan. Ah, ay günüm ay. Ne makul hava! Yel vals ediyor dağ eteğinde ve patlamış tepeciğin kuytusunda (sıpanıza görünen elliyse dört de benden, alın size LIV) toplanan tepeli kuş, biraz koşturan ki az çalışan, azözgüç dürt de az beşey yakaran, altı üstü az fakir az yediğinden semiz az da tokuz on’dan kelli az yiyen az içen az mızırdanan az bilen az yardım edip az gösteren tepelisis. Ayazlı savaş meydanında ozanların hakikatini arayan kadın! Yedi varsıl hengâmesi arasında boylu boyunca yatan İmparator, Lazar. Kılıcı bir yanda kafası öte yanda. Sükûtu hayale uğramış. Çifte kumrular kuzeydeki kayalıklara uçurtuluyor.

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıFinnegan Uy’anması
  • Sayfa Sayısı712
  • YazarJames Joyce
  • ISBN9786052655511
  • Boyutlar, Kapak13,5 x 21 cm, Karton Kapak
  • Yayıneviİthaki Yayınları / 2025

Yazarın Diğer Kitapları

  1. Ulysses ~ James JoyceUlysses

    Ulysses

    James Joyce

    Joyce, 1904’te Nora Barnacle adında bir genç kadınla tanışmıştı. (Nora Barnacle ile 1931’de, evliliğe karşı olmasına rağmen, kızının ısrarları üzerine evlendi.) Ulysses, Joyce’un kendi...

  2. Dublinliler ~ James JoyceDublinliler

    Dublinliler

    James Joyce

    Edebiyata kazandırdığı yeni anlatım teknikleri ile yirminci yüzyıl modernizminin en önemli isimlerinden sayılan James Joyce (1882-1941), farklı türlerde eserler vermiş İrlandalı bir yazardır. Büyük...

Bebhome Kahve

Aynı Kategoriden

  1. Sinekler Diyarı ~ David ArnoldSinekler Diyarı

    Sinekler Diyarı

    David Arnold

    “Yamaçlarda dolaşarak bir ömür tüketirsin, yeryüzünün dört bir köşesini ararsın, sadece kahrolası biri gelip seni tutsun ve hiç bırakmasın diye umutsuzca dolanıp durursun. İşte...

  2. Martıya Uçmayı Öğreten Kedi ~ Luis SepúlvedaMartıya Uçmayı Öğreten Kedi

    Martıya Uçmayı Öğreten Kedi

    Luis Sepúlveda

    DOSTLUK NE ZAMAN BAŞLAR?Okyanusa dökülen petrolden zehirlenen genç martı Kengah, karaya ulaşmayı ve orada yumurtlamayı başarır. Ölmeden önce, içinde yavrusunun bulunduğu yumurtayı kedi Zorba’ya...

  3. Dalgalar Hep Aşk Getirse ~ Tawna FenskeDalgalar Hep Aşk Getirse

    Dalgalar Hep Aşk Getirse

    Tawna Fenske

    Deniz fobisi olmasına rağmen Juli’nin Virgin Adaları’na yolculuk yapması gereklidir. Dayısının vasiyetini gerçekleştirmek için oraya gidip, küllerini St. John’a savuracaktır. Kendine bir tekne gezisi...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur