Megalopolitan Basın Şirketi’nin patronu ve Garabet gazetesinin sahibi Lord Copper her zaman parlak muhabirleri bulmaktaki sezgisel yeteneğine güvenmiştir. Tabii durum böyle olsa da nadiren, belki de bir anlık bir zaafIa bazı şeyleri karıştırabilir.
Bir yemek davetinde Mrs. Algernon Stitch’ten aldığı tüyo sonrası, Afrika devleti İşmaelya’daki “çok ümit vaat eden ve dünya sahnesinde yaşananların küçük bir temsili olduğunu” düşündüğü savaşa göndereceği doğru muhabiri bulduğundan emindir. Ancak Garabet’teki “Yeşil Yerler” köşesinin yazarı sönük William Boot’un becerikli bir yazarla karıştırılması işlerin gidişatını değiştirecek bir hata olabilir.
Önsöz
Bu neşeli öykü her ne kadar kaygının ve sıkıntının kol gezdiği günlerin bir meyvesi olsa da aslında yazarının tuhaf bir mutluluğa sahip olduğu bir dönemde yazılmıştır. Kitabın önceki baskıları “Gazeteciler hakkında bir roman” alt başlığını taşıyordu. Bu başlık bugün lüzumsuz geliyor. Bu hikâyenin kaleme alındığı zamanlarda dış muhabirler eşi benzeri görülmemiş, hiç hak etmedikleri bir üne sahiptiler. O günlerde gündemde olan bazı alt konuların, bilhassa da “ideolojik savaş” bugün eskidiyse de, bazı paralellerine Uzakdoğu’da hâlâ rastlamak mümkün. Kitabın yazıldığı günlerde kamuoyunun gözü Habeşistan’dan İspanya’ya henüz çevrilmişti. Niyetim yazdığım savaşı bu iki savaşa da benzetmekti. İkincisi konusunda doğrudan bir bilgim yoktu. Habeşistan’da olduğum sırada bir İngiliz gazetesinin dış muhabiri olarak görev yapmıştım. Bu işten hiç anlamasam da meslektaşlarımın tuhaflıkları ve aşırılıklarını neşeyle gözlemlemiştim. İşmaelya’nın siyasi koşulları değilse de coğrafi konumu Habeşistan’ınkiyle aynıdır ve Jacksonburg’deki gazetecilerin hayatına dair yazılanlar, 1935’te Addis Ababa’dakilere çok yakındır. Kitabın günümüzde en çok yadırganacak kısmı Boot Magna’daki ev hayatı olmalı. Lord Copper, Lady Metroland ve Mrs. Stitch gibileri uzaktan andıran suretleri bugün bulmak mümkünken Bootlar tümüyle kaybolup gitmiştir. Genç okurlarıma bu kişilerin ve hizmetkârlarının çok eski denemeyecek bir zamanda gerçekten yaşadıklarının ve hayal ürünü olmadıklarının güvencesini vermek durumundayım. Ayrıca burada sözü edilen paraları oldukça ucuz bulacaklarından bazı alışverişlerin gerçek değerini görmeleri için kendilerinin bu rakamları birkaç misline katlamaları gerekebilir.
E. W.
Combe Florey 1963
BİRİNCİ KİTAP
STITCH SERVİSİ
Bir
Henüz genç yaşta olmasına rağmen John Courteney Boot yayınevinin deyişiyle kendine “çağdaş yazında sağlam ve gıpta edilecek bir yer” edinmişti. Romanları yayımlandıkları yıl on beş bin satıyor ve John Boot’un fikrini önemsediği kimseler tarafından okunuyordu. İki roman arasında kendisine kazancı olmasa da tasvip edilen tarih ve gezi kitapları kaleme alıyor, aydın çevrelere de adını unutturmuyordu. İmzalı ilk baskıların bazen fiyatının bir iki şilin üzerinde el değiştirdiği olurdu. Toplam sekiz kitabı vardı (ilki on sekiz yaşındayken yazdığı bir Rimbaud yaşam öyküsüydü ve Patagonya yerlileri arasında geçirdiği sancılı ayları titiz bir tevazuyla betimlediği Vakit Kaybı şimdilik son eseriydi); Lady Metroland ile öğle yemeğine çıkanların çoğu bu kitaplardan üç dördünün ismini ezbere bilirdi. Birçok değerli dosta sahipti ve içlerinde Mr. Algernon Stitch’in hanımının ayrı bir yeri vardı. Çevresindeki herkes gibi John Boot da çözmesi için dertlerini ona açardı. Ayaz mı ayaz bir haziran ortası sabahında bu niyetle parkı geçerek dostunun kapısını çaldı (Nicholas Hawkmoor’un nadide eserlerinden biri olan bu konak, St. James Sarayı civarında bir çıkmazda gizliydi). Algernon Stitch holde duruyordu. Başında melon şapkası vardı; kraliyet armasıyla süslü kırmızı evrak çantasını tutan sağ eli paltosunun sol kolundan fırlamıştı; diğer eliyse huysuzca ön cebini yokluyordu. Sol kolunun altına sıkıştırdığı şemsiye onu ayrıca zorlamaktaydı. Söyledikleri, dişlerinin arasına sıkıştırdığı sabahki gazete yüzünden tam anlaşılmıyordu. “Şunu giyemedim,” der gibiydi. Kapıyı açan adam hemen onun imdadına yetişti ve şemsiyesini, evrak çantasını alıp mermer masaya koydu; sonra paltosunu çıkardı ve beyine arkadan uzattı. John da gazeteyi ağzından aldı. “Teşekkür ederim. Çok teşekkürler. Sağ olun. Julia’yı görmeye mi gelmiştiniz?” Yukarılarda bir yerden, konağın merdiveninin görkemli kıvrımlarından aşağı ince fakat gür çıkmaya alışkın bir ses indi. “Akşam yemeğe geç kalmamaya çalış, Algy; Kentler gelecek.” Stitch “Kendisi yukarıda,” dedi. Paltosunu giymişti ve şimdi tam bir İngiliz bakanı gibi duruyordu; uzun ve ince boyu, uzun ve ince burnu, uzun ve ince bıyığıyla kıta Avrupası karikatüristlerinin bayılacağı bir numuneydi. “Onu yatakta bulabilirsiniz,” dedi. “Konuşmanızı sabah okudum, çok beğendim.” John, Stitch’e karşı herkes gibi hep çok nazikti; İşçi Partisi üyeleri onu çok severlerdi. “Konuşma mı? Benimki mi? Demek öyle. Beğendiniz yani? Bence berbattı. Yine de teşekkür ederim. Çok teşekkürler. Sağ olun.” Bu sözlerin ardından Stitch, İmparatorluk Savunma Bakanlığı’na doğru yola koyuldu ve John, Julia’yı görmeye çıktı. Mrs. Stitch saat on biri geçtiyse de kocasının söylediği gibi hâlâ yataktaydı. Normalde rahat durmayan yüzü kaskatı bir kille kaplıydı ve bir Aztek maskesi gibi dehşet vericiydi. Fakat istirahat falan etmiyordu. Sekreteri Miss Holloway hesap defterleri, faturalar ve yazışmalarla yanıbaşına oturmuştu. Mrs. Stitch bir eliyle çekleri imzalarken diğer elinde tutmakta olduğu ahizeye yardım amaçlı bir balo gösterisi için gereken kostümleri ayrıntılarıyla sıralıyordu. Kibar bir genç adam bir merdivenin tepesinde, tavana harabe hâlde şatoların resmini yapıyordu. Stitchlerin sekiz yaşındaki küçük dehası Josephine ise yatağın ucuna oturmuş, günün Vergilius alıntısını çözmekle uğraşıyordu. Hizmetçisi Brittling ise Mrs. Stitch’e sabah bulmacasının sorularını sormaktaydı. Yedi buçuktan beri bu bulmacayla meşguldü hanımı. Josephine dersi bırakıp içeri giren John’a bir tekme attı. Vahşi bir sesle “Boot,” dedi, “Bot.” Önce bir diz kapağına, sonra diğerine tekmeyi indirdi. Uzun zamandır aralarında devam eden bir şakaydı bu. Mrs. Stitch’in misafirine çevirdiği kil suratında yalnız gözleri hoş geldin der gibiydi. “İçeri gelsene,” dedi, “ben de birazdan çıkacağım. Neden Mrs. Beaver’a yirmi sterlin diyormuşuz?” “O para Lady Jean’in nikâh hediyesi içindi,” dedi Miss Holloway. “Ay aklımı kaçırmıştım herhalde. Romalı piyadenin zırhındaki aslan başını yaparken, Salisbury yakınlarında Twisbury Manor adlı bir konak var, onun kapısındaki aslan başını olabildiğince taklit etmeye çalış; Country Life dergisini ara ve ‘eski sayıları’ soruştur, iki yıl önceki sayılardan birinde bir fotoğraf olması lazım. Arthurcuğum, kuleyi iyice sarmaşığa boğdun ama; taşı sade bir şekilde yapmazsan baykuş hiç gözükmeyecek, ben de baykuşu özellikle istiyorum. Munera diye okuyacaksın canım, tiktaktaki a gibi, nötr çoğullardaki a her zaman kısa olur. Bana anagram gibi geldi; ‘terakota’yı bir dene bakalım. Seni gördüğüme çok sevindim, John. Nerelerdesin şekerim? Hadi benimle halı alışverişine gel bugün. Bethnal Green’de bir dükkân buldum, sahibi olan Yahudi enteresan bir tip, tek kelime İngilizce bilmiyor; sürekli kız kardeşinin başına gelen acayip olaylardan bahsediyor. Viola Chasm’ın ‘işsizlik bölgesi’ne niçin gidecekmişim, o benim ‘numunelik tımarhane’me gelmiş miydi?” “Elbette gelmişti, Mrs. Stitch.” “O hâlde ona da iki gine ayırıyoruz. Vakit Kaybı’na nasıl bayıldım, nasıl, anlatamam. Blackewell’de birbirimize okuduk da. Başsız başkeşiş muazzam.” “Başsız başkeşiş mi?” “Senin vakit şeyini demiyorum canım. Arthur’un tavandaki resmini diyorum. Hem başbakanın odasına da bıraktım.” “Okumuş mudur?” “Bana pek okuyan biri gibi gelmiyor.” “Terakota sığmadı madam, r harfi de geçmiyor.” “Bir de hotantoyu denesene. Öyle sözcüklerden biri. Gözümle görmeyince de çözemiyorum ki. Hayır hayır, Twisbury, kesin duymuş olman lazım.” “Floribus Austrum,” diye başladı söze Josephine, “perditus et liquidis immisi fontibus apros; güneyde çiçeklerle yolunu kaybetmiş ve su çeşmelerine rastlamış; apros yabandomuzu demek ama o kısmı tam anlamadım.” “Yarın bakarız. Şimdi benim çıkmam lazım. ‘Hotanto’ oldu mu bari?” “İçinde h de yok, madam,” dedi Brittling tarifsiz bir kederle. “Vah vah. Banyodayken bakacağım artık. On dakikaya gelirim. Sen burada kal John, Josephine’le konuş.” Mrs. Stitch yataktan kalktı ve odadan çıktı. Brittling de peşi sıra gitti. Miss Holloway yataktaki çekleri ve belgeleri topladı. Merdivendeki genç adam fırçasıyla harıl harıl uğraşıyordu. Josephine yatağın başucuna doğru emekledi ve tavana baktı. “Ne banal, değil mi, Boot?” “Ben çok beğendim.” “Öyle mi? Bence Arthur’un tüm yaptıkları çok banal. Vakit Kaybı kitabını okudum.”
….
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
- Kategori(ler) Roman (Yabancı)
- Kitap AdıFlaş Haber!
- Sayfa Sayısı268
- YazarEvelyn Waugh
- ISBN9786057496117
- Boyutlar, Kapak13,5x19,5, Karton Kapak
- YayıneviYedi Yayınları / 2024
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Wardstone Günlükleri – 13: Hayaletin İntikamı ~ Joseph Delaney
Wardstone Günlükleri – 13: Hayaletin İntikamı
Joseph Delaney
Dikkat: Karanlık bastıktan sonra okunmamalı! İngiliz yazar Joseph Delaney’in efsane dizisi tamamlanıyor… Şiirsel anlatımıyla korku edebiyatında bir başyapıta dönüşen “Hayalet” serisi, başrollerini Julianne Moore...
- Şu An Neredesin? ~ Mary Higgins Clark
Şu An Neredesin?
Mary Higgins Clark
Amerika’nın macera roman Kraliçesi Mary Higgins Clark’tan genç bir kadının kendi aile dramının sırrını çözmeye çalıştığı sürükleyici ve muhteşem bir hikaye. Yirmi bir yaşındaki...
- Şahsi Bir Mesele ~ Beppe Fenoglio
Şahsi Bir Mesele
Beppe Fenoglio
20. yüzyıl İtalyan edebiyatının güçlü isimlerinden Beppe Fenoglio Şahsi Bir Mesele’de faşizme direnişin insani yüzünü gerçekçi bir bakışla aktarıyor. Söze dökülmemiş bir aşk, kıskançlık...