Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

Geçmişi Unut
Geçmişi Unut

Geçmişi Unut

Ashley March

“Aşk romanlarında yeni ve muhteşem bir soluk.” Elizabeth Hoyt Yine skandallarla dolu bir gece geçirmektedir… Kumar. İçki. Flört. Rutherford Düşesi Charlotte, kocasını en sonunda…

“Aşk romanlarında yeni ve muhteşem bir soluk.”
Elizabeth Hoyt

Yine skandallarla dolu bir gece geçirmektedir…

Kumar. İçki. Flört. Rutherford Düşesi Charlotte, kocasını en sonunda boşanmak için mahkemeye başvurmak zorunda bırakacak kadar büyük bir skandal bir yaratmak için elinden gelen her şeyi yapmaktadır. Bir zamanlar Philip’e deli gibi âşık olduğu halde, artık kepaze evliliklerinden ve kocasının ihanetinin anılarından kaçmaya kararlıdır.

Derken kocası onu alıp götürür…

Rutherford Dükü Philip Burgess pişmanlık çekecek bir adam değildir. Charlotte’la aşk için veya mantıklı olduğu için değil, en sonunda Charlotte’un nefretini kazanacağını bile bile intikam için evlenmiştir. Ama bir gün Charlotte’un ilgisini çekmek ya da yanında bulunmak için yanıp tutuşacağını hiç tahmin etmemiştir.

Ve ona daha fazlasını verir…

Philip, onun yıllar önce evlendiği o soğuk ve yalancı adam değildir artık. Ve başka bir kadın için daha iyi bir koca olmasına yardımcı olduğu takdirde Charlotte’a kendisinden boşanacağına söz verdiği zaman, Charlotte, onu gerçekten kaybetmek isteyip istemediğini ve bütün olanlardan sonra Philip’in hâlâ kalbinde bir yeri olup olmadığını merak eder.

***

BİRİNCİ BÖLÜM

Muhteşemdi o, keyif alınan ve asla pişman olunmayan bir günah gibiydi.

Kahkahası tok ve canlıydı, sanki Philip’in ruhunu yakalayan bir denizkızı şarkısıydı. Neredeyse at arabasının penceresine burnunu yapıştırıp onu koltuğun ucuna mıhlayacak kadar cezbetmişti bu ses.

Bir hanımefendi gibi yürümüyordu, hatta şimdiye kadar tanıdığı başka hiçbir kadın gibi de yürümüyordu. Her hareketi –kalçalarının alaycı salınışı, belkemiğinin belli belirsiz kavisi, başının davetkâr eğimi– erkeklerin bakışlarının, onun şehvet uyandıran vücut hatlarına çekilmesi için hesaplanmıştı. Ay bile onun âşığı olmayı dilerdi, kumarhaneye girip gözden kaybolmadan önce uzun parmaklarını hayranlıkla onun yüzünde ve boğazında gezdirmek isterdi.

Büyüleyiciydi. Muhteşem bir yosmaydı.

Altı ayını ona kur yaparak geçirmişti Philip. Tiyatrolara, operalara davet etmeler… En sonunda kendisine meyledeceğini umarak kesintisiz ilgi göstermeler… Çok yakında gülümsemesiyle onurlandıracağı kişinin, her gece onunla beraber eve dönecek kişinin kendisi olacağını bilerek diğer erkeklere aldırmamaya çalışmıştı. Sabırla ve çaresizce beklemişti. Hatta bu gece bile, bütün Londra’da onu oradan oraya, bir etkinlikten diğerine, her seferinde kolunda başka bir adamla gezerken takip etmişti…

Fakat artık bu böyle gitmeyecekti.

Kalbi ahmakça bir hızla çarparken, binanın girişine gözlerini dikti. Uzanıp kapıyı açtı ve arabadan indi.

Kumarhanenin girişinden geçer geçmez, gözleri onu seçti; şanslı, tıknaz bir alçağın kucağına tünemişti, yarı çıplak göğüsleri de adamın art niyetli bakışlarının gözetimindeydi. Neşeli tıkırtılar saçarak dönen zarları elinden fırlatmak için masaya eğilirken dengesini sağlamak için eldivenli kolunu herifin boynuna sıkıca dolamıştı.

Philip ona doğru ağır ağır yürürken, elini kravatına doğru götürüp uşağının akşamüzeri özenle düzelttiği düğümü yavaş ve kararlı bir biçimde gevşetti.

Kravat parmaklarının arasında kolayca çözüldü, ezilmiş olan kumaş parçası şimdi parmak uçlarında sallanıyordu.

“İyi akşamlar, baylar.”

Küçük masadan yükselen neşeli sesler bir anda kesildi. Adamlardan birkaçı yeni geleni süzerken sandalyelerini gıcırdatarak geriye doğru ittiler, adamların gözleri gergin bir biçimde hızla Philip ve kadın arasında gidip geliyordu.

Kadının hareketlerinin ve arkadaşlık ettiği insanların, kendisi için hiçbir önemi olmadığını düşünmelerine fazlasıyla izin vermişti. Şimdi herkesin önünde, inkâr edilemez derecede bariz olan mesajını vermek üzere bir skandal yaratmaya hazırdı: Geçmişindeki tüm âşıklarına rağmen, o çok yakında sadece ona ait olacaktı.

Kadının kucağında oturduğu adam, onunla göz göze geldi ve dudaklarını ıslatmak için dilini dışarı çıkarırken hemen gözlerini kaçırdı. Philip onu bu kararsızlığı için suçlayamazdı; eğer kadın onun kucağında oturuyor olsaydı, o da kadından vazgeçmek için isteksiz olurdu.

Philip başıyla işaret etti. “Sen, oradaki. Senin adın ne?”

Adamın gözleri yuvalarından fırladı. “Lord Denby, Ekselansları. Benim adım De-Denby.”

Philip kafasını salladı. “Çok güzel. Denby, benim sevgili dostum, sanırım sende bana ait olan bir şey var.”

Adamın alnında bir ter damlası belirdi. “E-Efendim?”

Şimdiye kadar olan biteni memnuniyet dolu bir gülümsemeyle izleyen kadın gözlerini kısarak Philip’e baktı ve Denby’nin boynuna dolanmış kolunu daha da sıktı. “Beni kastediyor, Lord Denby.”

“Ah.” Adam ürkerek, kadını tuttuğu titreyen parmaklarıyla onu çılgınlar gibi itmeye başladı. Kesik kesik nefes alıyor ve Philip’e gözlerinde bir yalvarma ifadesiyle bakıyordu. “Kendisi bırakmıyor, Ekselansları.”

“Off, Denby, seni korkak,” diye mırıldandı kadın. Başını geriye atarak kendini adamdan ayırdı ve büyük bir zarafetle kucağından kalktı. Uzun bir süre Philip’in gözlerinin içine baktı; canlı mavi gözleri cüretkâr ve alaycıydı.

Kadın yanından geçip gitmeye çalışırken, Philip onu kolundan yakalayıverdi.

Bütün oda sessizliğe gömülmüştü. Philip her hareketini takip eden yüz tane gözü üzerinde hissedebiliyordu.

Ertesi sabah, bu olay dedikodu gazetelerinde ve herkesin dilinde olacaktı. İstese bile artık geri dönüş yoktu. Kararını vermişti.

Onu durdurduğunda, kadın çenesini dikleştirdi. Philip de ona, dişlerini bir an için ortaya çıkaran bir gülümsemeyle baktı. Kadının keskin bir soluk alması, Philip’e pek de azımsanmayacak bir memnuniyet verdi; kadın ona karşı o kadar da duyarsız değildi.

“Lord Denby,” dedi Philip, gözlerini kadının çekici, baştan çıkaran yüzünden ayırmadan.

“Evet, Ekselansları?”

Philip kadını, adamla kendisi arasında kalacak şekilde geriye çekti. “İyi bir adam ol ve kısa bir süre için onu tutmaya çalış, olur mu? Kaçmasına müsaade etme.”

“Iıı, tamam, Ekselansları.” Denby kalın, yüzüklerle dolu parmaklarını kadının omuzlarına yerleştirdi.

“Bunun anlamı nedir?” diye sordu kadın, adamın elinin altında kıvranırken. Gözleri safir mavisinden alacakaranlığın loş pusuna doğru değişen bir karanlıkla öfke saçıyordu.

Philip kadının mücadelesini görmezden geldi. Kollarını tek eliyle tutup bir araya getirdikten sonra diğer eliyle kravatını bileklerine doladı. Sonra da, kadın direnme şansı bulamasın diye kravatı hızla düğümleyip şöyle bir çekti.

Mükemmel.

“Çok iyi. Artık onu bırakabilirsin, Lord Denby.”

“Ne yapıyorsun, Philip? Bu çok gülünç. Hemen çöz beni!”

Adını söylemesinin üzerinden çok uzun zaman geçmişti. Her ne kadar dudaklarından bir küfür gibi dökülmüş olsa da, yine de duymak güzeldi.

Philip kadının kolunu kavradı ve odada etrafına bakındı. Fahişeler ve sürtükler, zamparalar ve puştlar ağzı açık ona bakıyorlardı. Onları başıyla selamladı, kadının teninden kıvrılarak yükselen sıcaklığı gitgide daha fazla fark ediyordu –kendi eldiveninden içeri nüfuz edip avucunun içini yakan, yılan gibi kıvrılan serseri bir ateşti bu.

Kadın silkelenip kendini kurtarmaya çalıştıysa da Philip onu sıkıca tutmayı başardı. Gitmesine bir daha asla izin vermeyecekti. “Bırak beni, seni küstah, aşağılık–”

Philip eliyle kadının ağzını kapattı. Başını sallayarak cebinden keten bir mendil çıkardı. “Bunun gerekli olmayacağını düşünmüştüm ama beni buna zorluyorsun, tatlım.”

Kadın dişlerini avuç içine geçirmeye çalıştı ama neyse ki Philip elini zamanında geri çekmeyi başardı. Kadının, elini kanatma niyetinde olduğundan emindi. Kadın ağzından küfürler saçarken, Philip, kumaşı başına dolamaya girişti; bu işi de ağzını tamamen tıkamayıp sadece sesini boğacak şekilde yapmaya özen gösterdi. Parmakları kadının tepede toplanmış olan saçlarının ipek buklelerinde gezinerek, kafasının arkasından kumaşı bağladı. Simsiyah bukleler, Philip’in kendini tutma çabasını baltalayıp, bir zamanlar onun saçlarında özgürce gezinen parmaklarının kışkırtıcı anılarını canlandırarak loş, dumanlı ışıkların altında parıldıyordu. Bir zamanlar kadının onun dokunuşunu, onun sarılışını arzu ettiği zamanların anılarını…

Philip bu sırada kadının tekmesinden kendini korumak için yeterince hızlı davranamadı, böylece kadının ayağını acı içinde bacağında hissetti.

Ellerini o nefis ve dolgun göğüslerinin altına koyup sırtı göğsüne gelecek şekilde onu sıkıca kendine doğru bastırdı. Kadını kapıya doğru ilerletmeye çalıştığındaysa kadın kollarının arasında sanki bir ölü gibi hareketsiz durdu. Sadece Philip onu sürüklemeye çalıştığında debelenip karşı koyuyordu.

İzleyicileri görünüşe göre uyuşukluklarından sıyrılmışlardı, Philip kapıya yaklaştıkça seslerinin ateşli bir şekilde artmasından belli oluyordu bu. Fakat Philip kadının kaçma girişimlerine odaklandığından bu gürültü onun için sadece arka planda kalan belli belirsiz bir uğultuydu.

Kadın bu sırada dirseğiyle kaburgalarına bir darbe indirmeyi başardı. Philip acıdan inledi, sonra da kadını omzuna atıp kapının dışına kadar taşıdı. Kadının ağzındaki kumaş, küfürlerini duyabileceği kadar gevşekti ama Philip büyük bir kararlılıkla yürümeye devam etti. Kadın her adımda sırtını yumruklasa da Philip arabasının yanına gelene dek durmadı.

Seyis onlara kapıyı açtı.

“İşte geldik.”

Philip başını öne doğru eğip kapıdan geçmesine yardım ederek onu içeriye doğru iterken, kadın avaz avaz bağırıyordu.

“Lanet olsun, Philip!”

Philip de, eteklerine ve sarkan diğer kumaşlara basmamaya özen göstererek kadının arkasından arabaya bindi. Üzerine doğru eğilip dirseklerinden tutarak, oturur pozisyona geçmesi için ona yardımcı oldu.

Kapı kapandı, arabacı ve seyis yerlerini alırken araba hafifçe sarsıldı. Kırbacın tiz şaklamasının havayı yarmasıyla yola çıktılar.

Philip bir zafer edasıyla rahat bir nefes aldı.

Başarmıştı. Karısını kaçırmıştı.

İKİNCİ BÖLÜM

Charlotte derin bir nefes aldı ama bunun, kucağında bitişik duran ellerinin titremesini veya parmaklarının birbirine çarpmasını engellemeye hiçbir faydası olmadı. Philip onu bağlamıştı. Ağzında gevşekçe duran mendilin erkeksi kokusunu içine çekti. Philip onu hem bağlamış hem de ağzını tıkamıştı.

“Senden nefret ediyorum, biliyorsun değil mi?” diye mırıldandı, öfkeden hızla atan nabzı şakaklarındaki hareketten belli oluyordu. Üç yıl boyunca onu neredeyse tamamen görmezden geldikten sonra Philip bu gece kasıtlı olarak ve acımasızca onu küçük düşürmüştü.

“Evet, biliyorum. Bunu bana hatırlatmak için her zaman öylesine uyumlu davrandın ki unutmam mümkün mü?”

Charlotte, Philip’i dikkatle süzdü. Kocası az önceki cümlesini, ona her zaman uygun gördüğü aynı sert ve alaycı tonda söylemişti. Yine de Charlotte sadece tek bir sonuca varabiliyordu: Karşısında oturan adam onun kocası, Rutherford Dükü değildi. O bir yabancıydı.

Bir defa, kocası onu asla dışarılarda aramamayı alışkanlık haline getirmişti. Eğer son birkaç ayda edindiği, karısını tiyatro ya da operaya götürme alışkanlığını saymazsak, Charlotte onun, kendisinin varlığıyla ilgili en ufak bir şey düşündüğünden bile şüpheliydi.

O, kesinlikle Charlotte’un tiyatro ve operadan ne kadar nefret ettiğine -hayır, aslında tiksindiğine- aldırış etmezdi.

Ama İkincisi -ve en önemlisi- kocası skandallardan nefret ederdi, özellikle de onları yaratan insanlardan. Bu da elbette, Charlotte’un kendi hareketlerinde mümkün olduğunca sarsıcı ve aşırı davranmasının temel sebebiydi.

Bu onun bir fahişe olmasının, günün birinde Philip’ten kurtulma umudundan vazgeçmeyi reddetmesinin de nedeniydi. .. Ama asla onun kendisini kaçıracağını ve ikisinin de içinde yer aldığı bir skandal yaratacağını düşünemezdi.

Philip perdenin kenarından dışarıya bakmak için eğildiğinde, Charlotte kocasının yüzünü incelemeye başladı. Pek de karakteristik olmayan az önceki davranışına rağmen, dış görünüş olarak hiç de farklı görünmüyordu.

Her zamanki gibi soğuktu, insandan çok taştan yapılmış gibi görünüyordu. Keskin hatlı çenesi, ağzının sımsıkı çizgisi aynıydı -saçının tek bir teli bile yerinden oynamaya cüret edemezdi.

Arabacının atları gittikçe daha hızlı koşmaları için acele ettirmesi yüzünden arabanın şiddetli bir biçimde sarsılışı, onu hiç rahatsız etmişe benzemiyordu. Oysa Charlotte, sarsıntı yüzünden yere düşmek üzereydi.

Philip yüzünü ona doğru çevirdi ve Charlotte deminden beri ona bakmakta olduğunu fark edince ürktü. Philip de bunu fark etmiş olmalıydı, nedense her şeyi biliyor gibi görünürdü hep.

“Mendili çıkartayım mı?”

Onun bu nazik ses tonu ve gülümsemesi Charlotte’un şüphe içerisinde gözlerini kısmasına neden oldu. Philip’in dudaklarındaki bu yukarı doğru kıvrılışın neşe göstergesi olduğunu biliyordu, oysa biraz daha yukarı kıvrılması lütfetme ve müsamaha demekti. Son üç yıl içerisinde, Philip’in yüz ifadesini okuma, her söylediğinin arkasında yatan gizli anlamı bulma konusunda ustalaşmıştı.

Üstelik başka bir sebeple değilse bile, Philip özenle koruduğu metanet zırhının altından sahici bir duygunun baş göstermesine nadiren izin verdiği için de bu iki dudak hareketini ayırt edebilmek önemliydi. Charlotte onun bu düklük maskesinin düştüğüne sadece iki kere tanık olmuştu ve her iki olayda da işler fena halde ters gitmişti.

Charlotte huzursuzca yerinde kıpırdanırken, bu garip bir biçimde ürkütücü olan gülümsemenin arkasındaki hilekâr düşüncenin ne olduğunu çözmeye çalıştı. Sadece, kendinden pek memnun olduğu için -eşek herif- ya da belki onu bir yılbaşı hindisi gibi eli kolu bağlı olarak görmekten keyif aldığı için gülümsüyor olabilirdi. Veya, diye düşündü Charlotte umutla, kendine yeni bir eş, daha iyi bir eş bulabilmek için önce onu başka bir ülkeye yollamayı düşündüğü için de gülümsüyor olabilirdi. Başka bir ülkeye gitmeyi çok isterdi; Philip’ten uzaklaşmayı, hatıralarının günlerini mahvedemeyeceği bir yere gitmeyi çok isterdi.

“Ah, evet.” Philip’in belli belirsiz gülümsemesi kayboldu, dudakları o düzgün ve sımsıkı biçimine geri döndü. “Bir an için şeytanın dölü olduğumu unuttum. Elbette benimle konuşmayı istemiyorsundur.”

“Aramızda daha önceden söylenmemiş olan hiçbir şey

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yabancı)
  • Kitap AdıGeçmişi Unut
  • Sayfa Sayısı364
  • YazarAshley March
  • ÇevirmenZeynep Okan
  • ISBN9789944825566
  • Boyutlar, Kapak13,5x21, Karton Kapak
  • YayıneviEpsilon / 2012

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. İskoçyalı’nın Kollarında ~ Maya Banksİskoçyalı’nın Kollarında

    İskoçyalı’nın Kollarında

    Maya Banks

    Baştan çıkarılmaya hazır olun.” Monica McCarty Mairin Stuart, yatağının kenarındaki taş zeminde diz çökmüş bir şekilde dua ediyordu. Eliyle boynundaki deri kolyenin pürüzsüz yüzeyinde...

  2. Küçük Şeylerin Tanrısı ~ Arundhati RoyKüçük Şeylerin Tanrısı

    Küçük Şeylerin Tanrısı

    Arundhati Roy

    Arundhati Roy, İngiltere’nin en saygın edebiyat ödülü olan Booker Ödülünü 1997 yılında Küçük Şeylerin Tanrısı adlı romanıyla aldı. Lirik bir dille, şiirsi bir anlatımla,...

  3. Odamda Yolculuk ~ Xavier de MaistreOdamda Yolculuk

    Odamda Yolculuk

    Xavier de Maistre

    Odamda Yolculuk, Xavier de Maistre’in insanlığa yüzyıllar önce armağan ettiği bir seyahat biçimidir; oda hapsiyle cezalandırılmış genç bir subayın, dört duvarın sınırlarını sonsuzluğa evrilttiği...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur