“Hiçbir şeyimiz yok, hiçbir şeyimiz! Bunun ne demek olduğunu biliyor musun?”
Fabrikalar, işçiler, bahisler, hipodromlar, jokeyler, simsarlar, kumarbazlar, işsizler, otel odaları ve gece kulüpleri…
Amerikan edebiyatının usta kalemi John Cheever’dan, yazarın 1950’lerde yazdıklarını tanıyan okuyucular için bir sürpriz, yeni okumaya başlayanlar içinse kusursuz bir başlangıç niteliği taşıyan bir öykü derlemesi: Güz Nehri.
Pulitzer Ödüllü Cheever’ın daha önce yayımlanmamış ilk eserlerini bir araya getiren Güz Nehri, umudu, pişmanlıkları, işsizliği, kısacası “sıradan” insanın hayatına ayna tutan bir eser.
Yazar, Amerika taşralarından manzaralara yer verdiği öykülerinde küçük tutkuların, hayal kırıklıklarının birey yaşamına etkilerini dile getiriyor. On üç öykünün bulunduğu kitapta Büyük Buhran’ın yıprattığı Amerika ve ekonomik çöküşün yansımaları öne çıkıyor.
John Cheever, bu ilgi çekici derlemede, yalın anlatımı ve öykücülükteki ustalığıyla karanlık bir dönemi aydınlatmaya çalışıyor. Okuyucularını grev kırıcılarının, meteliksizlerin, gece kulüplerinin, çaresiz kumarbazların ve ertelenen umutların kasvetli dünyasına tanıklık ettiren yazar, kısa öykü türünün iyi örneklerini okumak isteyenlere doyumsuz bir edebiyat deneyimi vadediyor.
“Cheever’ın ilk eserleri, dehasının habercisi.” USA Today
“Muhteşem bir yeteneğin kanatlandığına tanık olmak büyüleyici…” The New Yorker
Önsöz
1979’da, John Cheever’ın Hikâyeleri Pulitzer Ödülü kazandı. Antolojisi yayımlanırken John Cheever Newsweek dergisi için kısa hikâye türünü savunan zarif bir yazı yazdı. “Neden Kısa Hikâye Yazıyorum” başlıklı yazısında, bu anlatım biçimindeki “hızın” yani olayları ve karakterleri aktarma hızının “yaşam tarzlarımızdaki yeniliği” en iyi şekilde kayda geçirdiğini savunuyordu. “Bizler göçebe değiliz,” diyordu Cheever, “ama büyük ülkemizde yoğun bir göçebelik durumu söz konusu. Yoğun ve süreksiz deneyimler yaşadığımız sürece, edebiyat dünyamızda kısa hikâye hep olacak.” Aynı makalede, John Cheever, “Cheever diyarının” istihzayla yorumladığı unsurları kullanarak bir hikâyenin ana hatlarını çiziyor. Onun banliyösü –ideal bir banliyöden çok, hayali bir banliyödür– Elizabeth dönemi İngiltere’sini ve iç savaş öncesi Güney’i taklit eden evleri barındırıyor. Sahneye “muzaffer bir ev hayatı” hükmediyor. Hatta çimenlik bir alana “Sigara İçmek Yasak” tabelası dikilmiş.
Newsweek’teki makalesinde Cheever, Buhran Dönemi’nden, hacizlerden, yarış pistlerindeki simsarlardan, garsonlardan, kasvetli pansiyonlardan ya da devrimci radikalizmden bahsetmez. Oysa, Amerikan edebiyatının en gizli hazinelerinden biri olan John Cheever bu tür konularla ilgileniyordu ve onları unutulmaz bir biçimde işliyordu. Cheever’ın ünlü “banliyö hikâyeleri”nin sadık takipçileri, 30’lardan ve 40’lardan kalma bu hikâyeleri, yabancı bir diyardan anlatılarmış gibi hissedebilir başta, ama eleştirmenler bu hikâyeleri uzun zamandır biliyor ve seviyordu. Cheever’ın biyografisini yazan Scott Donaldson bu hikâyelerdeki karakter zenginliği hakkında şu yorumu yapar:
“Zaman zaman ekonomik kriz Cheever’ın karakterlerini insanlıklarından ödün vermeye ve umutlarını terk etmeye zorlar. Sonraki dönemlerin eleştirmenleri Cheever’ın işçi sınıfına dair donanımını bilmezken o, yemek arabası işçilerinin, striptizcilerin ve talihi ters gitmiş denizcilerin kasvetli ve sevgisiz hayatlarını gündeme getirir. Hikâyeleri, beklentilerin düştüğü bir dönemde vakarlarını korumaya çalışan orta sınıf insanların hikâyesini etkili bir biçimde yakalar.1 ”
James E. O’Hara, Cheever’ın anlatımsal içgüdüsünün elli sene önce açıkça ortada olduğunu söyler. O’Hara’ya göre eserleri “umut vadetmeyen bir malzemede –çocukların dans derslerinden yarış pisti romansına kadar– gizli bir önem keşfetmek gibi tekinsiz bir yetenek sergiler… ‘Geçerken’ Cheever’ın daha yirmi dört yaşındayken zamanın siyasi gerçekliklerine olağanüstü bir duyarlılık gösterdiğine dair ikna edici bir kanıt sunar.” O’Hara incelemesini, Cheever’ın 30’lar ve 40’larda yazdığı hikâyelerin öğrenciler ve okurlar için çok daha kolay ulaşılabilir olacağını umduğunu ifade ederek bitirir:
“Eğer bu olursa, Cheever’ın yaşlandıkça daha da üzerine titrediği düşünceli okurlar, onun hikâyecilik yeteneğinin tüm kapsamını keşfedecek ve sonuç olarak Cheever’ın Amerika’nın en iyi hikâyecilerinden biri olarak ünü büyüyecek.”
Cheever’ın ünlü romanı Doğancı okurları nasıl bir hapishanenin beklenmedik dünyasına atıyorsa, bu derlemedeki pek çok hikâye de Cheever’ın “yoğun ve süreksiz” deneyimimizi sandığımızdan daha kapsamlı bir biçimde konu ettiğini bir kez daha kanıtlayacak. Daha Önce Derlenmemiş On Üç Hikâye kronolojik olarak sıralandı ve her hikâyeye ilk kez çıktığı yayının adı vetarih eklendi. Hikâyeler, yazımların ve noktalama işaretlerinin tutarlı bir hale getirilmesi dışında, ilk yayımlandıkları haliyle kitaba alındı.
…
Bu kitabı en uygun fiyata Amazon'dan satın alın
Diğerlerini GösterBurada yer almak ister misiniz?
Satın alma bağlantılarını web sitenize yönlendirin.
Yazarın Diğer Kitapları
Aynı Kategoriden
- Pandora’nın Kalbi 1 ~ Dilara Keskin
Pandora’nın Kalbi 1
Dilara Keskin
Eğlenceli bir tatil ne kadar ölümcül olabilir? Elisa Yıldırım, erkek arkadaşı ve dostlarıyla birlikte dağ evinde yapacağı tatil için heyecan içindedir. Issız ve telefonun...
- Yedi Boş Ev ~ Samanta Schweblin
Yedi Boş Ev
Samanta Schweblin
Kendimi bildim bileli evlere bakmak için dışarılarda geziniriz, yakışmayan çiçek ve saksıları bahçelerden alırız. Sulama aletlerinin yerini değiştirir, posta kutularını düzeltir, ağır olduklarından çimlere...
- Âlemlerin Sürekliliği ve Diğer Hikâyeler ~ Murat Gülsoy
Âlemlerin Sürekliliği ve Diğer Hikâyeler
Murat Gülsoy
“Ne o gece geldi ne de bir başka gece… Sonradan çok düşündüm. Bu hikâye böyle bitemez. Evet, elimde hiçbir delil kalmadı; evet, o gün...