Birazoku.com sitesinde de kitapların ilk sayfalarından biraz okuyabilir, satın almadan önce fikir sahibi olabilirsiniz. Devamı »

Yazar ya da yayınevi iseniz kitaplarınızı ücretsiz yükleyin!

İyi ve Kötünün Dansı
İyi ve Kötünün Dansı

İyi ve Kötünün Dansı

Mehmet Yusuf Yahyagil

Tanınmış çağdaş bir felsefeci olan Norveçli L. Svendsen, kötülük kavramını sınıflarken belki de yaptığı en ilginç tanımlama, ‘Şeytani Kötülük’ başlığını taşır. Kanımca insanlar kötü…

Tanınmış çağdaş bir felsefeci olan Norveçli L. Svendsen, kötülük kavramını sınıflarken belki de yaptığı en ilginç tanımlama, ‘Şeytani Kötülük’ başlığını taşır. Kanımca insanlar kötü olarak adlandırılan pek çok eylem için güçlü bir potansiyele sahiptir. Kabullenmek istemeyiz ama bizler de bunun dışında değiliz.

Sıradan insanların klasik olarak iyi, kötü, doğru, yanlış ya da ahlak dışı olarak etiketledikleri davranışların çoğu yine çok sıradan, basit eylemlerden öteye geçmez. Ayrıca ben, böyle bir durumda özellikle eylemi yapanın alacağı hazza ve zekâsına dikkat çekmek istedim hem zaten pek çok insanda da bu düzeyde bir zekâ ve cesaret yoktur.

Önemli olan, her ne demekse -‘kötü’- olarak nitelenen eylemin kalitesinde gizlidir. Farkı yaratan, eylemin özü, tasarımındaki incelik, ustalıktır. Bir düşünün, en iyi soygun, soyguncuların ve en mükemmel cinayet de katilin yakalanmadığı vakadır. Böylesi bir eylemi gerçekleştireninin zihinsel yeteneğini, bizlerin kaynağı pek de belli olmayan ahlaki, kültürel ya da bireysel değerlerle bağdaşmıyor gerekçesiyle kabul etmememiz hatadır.

*

ÖN SÖZ

Bu roman biz insanların tarih boyunca tartıştığı, felsefeciler, düşünürler ve akademisyenlerin üzerinde çok sayıda çalışmalar yaptığı, insanın içindeki iyilik ve kötülük potansiyelinin bir sosyal ortamda nasıl geliştiğini, insan davranışlarının ilginç yönlerini önemli bir felsefi doktrin olan ‘varoluş-çuluk’ (existentialism) bakış açısından anlatmaktadır.

Bu nedenle ‘varoluşçuluk’ akımı hakkında kaleme aldığım kısa bir denemeye de kitabın sonunda yer vermenin uygun olacağını düşündüm.

…………………………………………………………………………………………………………

… Aslı’nın bu davranışı Haldun’u şaşırtmış ama zevk vermişti. Gözlerinin içine baktığında karşısında arzuyla ona gülümseyen ve bir o kadar da onu tahrik eden bir kadın vardı. Belki de ilk kez bir kadın, ona nasıl sevişeceğini incitmeden öğretiyordu. İkisi de sevişmeleri sonlanınca sarılıp konuşmadan öylece yattılar ve kısa süre sonra da uykuya daldılar.

***

Siz böyle gecelerin ardından büyük zevk almış olarak uyanırsınız, tazelendiğinizi duyumsarsanız, birkaç saat önce seviştiğiniz kadının dudaklarının tadını, onun nefesini, saçlarının yüzünüze nasıl dolandığını, ellerinin bedeninizdeki gezinmesini anımsarsınız. Aslında çok tanımadığınız ve sizin de bütün varlığınızla ona açılmak istemediğiniz bir nesnedir bu kadın. Yaşamınızdaki diğer kadınlardan farklı olup olmadığını düşünürsünüz. “Bütün sevişmeler birbirine benzer ama” dersiniz ama bunu, kısa süre önceki sevişmenin hazzı henüz bilincinizde olduğu için düşünürsünüz. Diğer kadın da bu yansımanın bir yerlerindedir fakat bu kez bir çeşit acı duyumsarsınız, zaman çizgisinin içinde o kadın da saklıdır ve duyumsadığınız hazzı sanki zedelemektedir. Çünkü ona bir gereksinme olmaksızın tutku duymuştunuz. Size rahatsızlık veren duyguyu yokluktan geliş ve kaçınılmaz olan hiçliğe gidiş sürecinde onu dönüştürerek fakat ondan vazgeçmeden yapmak istersiniz. Bu sizce çok önemlidir.

Bir taraftan bu düşüncenizi defalarca kendinize, olduğunuz ortama yansıtırsınız, diğer taraftan, farkındalık hissinizin doruğa ulaştığını anlarsınız. Yine de geçmiş, içinde olduğunuz an ve hatta yakın gelecek bir kararsızlığa yol açıyordur ama bunun gelecek mi geçmiş mi olduğundan emin değilsinizdir. Ben ve benlik ikilemidir aslında sizi tedirgin eden. Cisminiz az önce size haz veren kadını özletirken bedeninizi algılayamazsınız, ikincil durumdaki kadına da sevgi beslediğinizi anlar gibi olursunuz fakat kadın yoktur çünkü sizin artık geçmişiniz yoktur ama düşleriniz vardır, hatırlarsınız düşlerinizi… Bu dengesizlik sizi tedirgin eder ve bunu yenmek için ikincil durumdaki sevgilinin dönüştürülmesini tekrar arzu edersiniz. Bir gel-git döngüsüne kapılırsınız ve yine huzursuz, yok olmuş hissedersiniz kendinizi. Bütün bunlar aslında sizin yarattığınız yapay gerçeklerdir, ‘peki, gerçek nedir?’ diye aklınızdan belki bir şeyler geçer fakat yalın gerçeği kavramak daha çok zaman alacaktır. Alacak mıdır? Sizin için yanıt net bir ‘hayır’ olacaktır.

***

Ertesi gün Aslı iş yerine geç gitti ve haftanın son iş günü olması nedeniyle deli gibi işlerini tamamlamaya çalıştı ama içindeki ses ona artık harekete geçmesinin zamanı geldiğini söylüyordu. Rastlantı sonucu olsa da Haldun’u etkilemesi kendiliğinden atılan ilk adım olmuştu. Şimdi eyleme geçmek için neyi, nasıl yapması gerektiğini planlamak ikinci adım olacaktı. Masasının başında çalışırken ilk uygun anda Haldun’u aradı ve “nasılsın” bile demeden, “Kısaca söylemek istiyorum ki bana güzel bir gece yaşattın, eğer aynı duyguyu paylaştıysan bu akşam da ben seni bekleyeceğim. Gelir misin, gelmez misin?” diye sordu.

Haldun’un hiç alışkın olmadığı bir konuşma tarzıydı bu ve bir an bocalar gibi oldu ama iki saniye sonra, “Şu anda yanında olmayı isterdim. Tamam gelirim. Malum, cuma akşamı trafiği ama yine de saat dokuz olmadan kapının zilini çalabileceğim herhalde.” diye cevap verdi.

“Bekliyorum.”

Aslı yüzünde muzip bir ifadeyle, ‘Haldun, bir olasılık benimle ilişki kurduğuna pişman olacaksın ama ne yapalım, sen akıllısın tamam da ya ben senden daha akıllıysam?’ diye içinden geçirdi, sonra da işine döndü… Haldun ise tam hasta muayenesi öncesindeki bu telefonun etkisinde kalmıştı, ‘bu kadın böyle kolayca tava gelmeyecek birisi ama benimle ilişki kurarsa ona faydası olacak, fakat yalnız beni beğendiğinden de bu yakınlaşma olamaz mı?’ diye düşündü. Kesinlikle kararlıydı, Aslı onun sevgilisi olacaktı…

Aslı’yla, bu güzel ve çekici kadınla geçireceği günler onu bekliyordu. İşte bu kadına gereksinim duyduğunu da o an anladı; hem cinsellik açısından hem de iş yapmak için ideal bir nesne, ideal bir kadındı. Geçen akşam onunla sevişirken kendini bir ergen gibi hissetmiş ve bu, hoşuna gitmişti. Aslı’nın elleri, ağzı profesyonelce çalışıyordu. İkisi de şehvetli duygularla sarmalanmıştı ancak, şu an Aslı’nın bu inanılmaz ateşli sevişmesi onu kendisine bağlamak için mi sorusu da aklından geçmiyor değildi.

Sibel’e gelince, o, kendisine aitti, o dayanılmaz masum bakışı, duruşu bir tutkuydu onun için. Sibel, bu tutkunun esiri olacaktı… Onunla sevişmek platonik bir aşkı düşleyip, sanki gerçekten onunla aşk yapıyormuş gibiydi. Evet, bu aşktı, Aslı ile yaşanan ise ateşli bir sevişmeydi.

O hafta sonu Aslı ve Haldun için gerçek bir başlangıç olmuştu. İlk gece Aslı’nın evinde sonraki gece ise Haldun’un evinde sevişerek, müzik dinleyerek, konuşarak ve sırf değişiklik için iki farklı mekâna gidip, kahve ve içki içerek geçirmişlerdi hafta sonunu.

Aslı ona gelecekle ilgili planlarından bahsetmiş, yaptığı işi sürdürmek istediğini ama asıl bir rehabilitasyon ünitesi açmak istediğini, buraya psikolog, sosyal hizmet uzmanı ve ergoterapist alıp, yalnızlıktan bunalanlara, yaşamını sürdürmekte duygusal ve fiziki engelleri olanlara destek vermeyi amaçladığını uzun uzun anlatmıştı. Onun kararlılığı Haldun’u şaşırtmış fakat aynı zamanda hoşuna da gitmişti. Ve o da Aslı’ya kendisinin de bir göz hastalıkları hastanesi açma isteğinden bahsetmiş, “kim bilir belki ikimiz de bir şeyler yapabiliriz” demişti. Severdi böyle kadınları, dişiliği ayrı güçlü; azmi, becerikliliği ise ayrı bir özelliğiydi. Bu ikisini birleştirebilen bir kadınla birlikte olmak, onunla iş yapmak güzel olacaktı.

Aynı hafta sonu Oktay da yine Sibel’i çağırmış, bu kez Tarabya’da güzel bir restoranda şarap içip, bir şeyler yemişlerdi. Oktay bu kez Sibel’e Nilgün hakkında net sorular sormuş, onun kişiliği hakkında konuşmuşlar ve Sibel’e Nilgün’le birlikte çalışmanın çok büyük olasılıkla keyifli olacağını söylemişti. Sibel bu buluşmanın gerçek amacının Oktay’ın zihnini kurcalayan bir iş meselesi değil, Nilgün’ü tanımak olduğunu anlamış ve sadece ‘eğer Nilgün sende böylesi bir etki yaratmışsa bil ki o bunu farkındadır ve umarım benim biricik arkadaşımla güzel anlaşabilirsiniz.’ diye düşünmüştü.

“Oktay, bence yakın gelecek bunu ikinize de gösterecektir. Ve sen söylemeden ben açıkça temin ederim ki bu konuşma aramızda kalacaktır.”

“Sibel, nazik ve çok anlayışlısın. Seni buraya davet ederken aklımda hep sizin iki eski arkadaş olduğunuz ve bunun senin objektif yaklaşımını engelleyebileceğini düşünmüştüm ama sonra seninle konuşmanın uygun olacağına karar vermiştim. Sağ ol.”
Sonra bir an durup, içkisinden bir yudum daha aldıktan sonra, “Sibel, diyorum ki geçen yemekte birlikte olduğumuz arkadaşları, başta Haldun, Aslı ve diğerlerini bir ara benim eve çağırsam da biraz meze ve bir iki kadeh içki eşliğinde ufak bir konser versem. O akşam herkes bunu benden istemişti. Açıkçası Aylin’i çağırmayacağım ama sen Nilgün’ü de davet et, olur mu?” diye sordu.

“Valla çok güzel olur. Harika bir fikir. Tabii, Nilgün’ü de çağıracağım. Şu anda bunu sen yapmak istemiyorsun, nedenini de çok iyi anlıyorum. Nilgün’ü ben ararım. Ancak, sen ev sahibi olacağına göre Haldun’u sen ara, olmaz mı?”

“Oldu bil! Bir sonraki hafta sonu, Cumartesi akşamı için ben yarın hepsini ararım, bakalım anlaşabilecek miyiz?”

“Tamamdır, haber bekleyeceğim senden. Ben de ona göre Nilgün’ü ararım.”
……………………………………………………….

Az sonra ikisi de karşılıklı oturmuş bakışırken, Haldun, “Şimdi söyle bana, geçen akşam için ne düşündün? Durup dururken sevgili arkadaşın Nilgün yüzünden olmadık tartışma çıktı ama Oktay’ın evindeyiz diye de düşüncelerimi saklayacak değildim!” diyerek konuya girdi.

“Haldun, önce kabul et, tartışmayı Nilgün’ün sıradan bir ifadesi üzerine sen başlattın. Üstelik kız bunu doğrudan sana değil, ortaya söylemişti. O akşam, kavga eder gibi düşüncelerini açıklamak zorunda değildin. Sanki eline beklenmedik bir fırsat geçmiş gibi yadırgatıcı, itici bir konuşma yaptın ama doğrusu Oktay çok güzel idare etti durumu. Aslı da güzel konuşan, hoş bir kadın, kurnazca ve sakin sakin seni destekledi. Belli ki düşünceleriniz pek bir uyuşuyor ya da şimdiden seni kollama görevini üstlenmiş… Bu kadın, boşuna ilgini çekmedi tabii senin. Hele bu kadar kısa zamanda gelişen birlikteliğiniz ve bir de üstüne ortak iş yapma planınıza şaşırmadım değil. Belli ki çok etkilenmişsin.”

“O akşam Nilgün kendi düşüncesini söyleyince ‘evet,’ desem olacaktı ama ben onun ‘insanların iyilik nitelikleri’ tanımlamasına karşı çıkınca olmadı, değil mi? Bir de araya Aslı’nın beni desteklemesini sıkıştırma şimdi. Kimsenin desteğine ihtiyacım olmaz benim.

………………………………………………………………………………………

Kahvaltısını bitiren Sibel ayağa kalkıp, başucundan Haldun’un evden getirdiği makyaj malzemelerine baktı, aynada saçını dikkatle düzeltti ve ilk kez çok hafif bir makyaj yaptıktan sonra yatağına uzandı. Kapı vurulup, içeri Aslı girince şaşkınlığını gizleyemedi, kaç gündür hiç uğramamıştı yanına.

“Sana gerektiği gibi yardımcı olamadım ama öğrendim ki bugün çıkıyormuşsun ve tedavin de oldukça iyi sonuç vermiş. Sevindim çok. Büyük tehlike atlattın.”

“Doğru buraya gelip, bu yatağa yatırdıklarında umudumu kaybetmiştim.”

“Ben onu kast etmedim. Yaşamının bundan sonra sorunsuz sürmesini istiyorsan ilişkilerini gözden geçir ve biliyorum imkânın var, yurt dışına gidip, bir de orada muayene ol, belki onlar durumuna daha net açıklık getirirler. Haldun dahi söz konusu olsa bir başka uzmanla görüşmeni tavsiye ederim, hem yurt dışında bakarsın daha güzel arkadaşlıklar kurar, daha mutlu olursun.”

“Aslı, benim şu anki durumuma sevindin mi, sevinmedin mi inan tam anlamadım ama anlaşılan bu söylediklerin bir ucundan Haldun’la ilgili. Bana inan, artık bunlara hiç aldırmıyorum. Senin ilişkilerin sana, benimkiler de bana kalmış, öyle değil mi? Yine de geldiğin için teşekkürler.”

“Sibel, alınma söylediklerime, sadece düşüncelerimi paylaştım, şu açılış seremonisini atlatınca yine görüşürüz. Şimdi sana tekrar geçmiş olsun ve hoşça kal.”

“Sağ ol, güle güle. Sana da kolay gelsin.”

Aslı odadan çıkınca, ‘bu kız bana bir şey söylemek istedi ama ya becerip, düşündüğünü dile tam getiremedi ya da söylemekten çekindi acaba bana Haldun’dan ‘uzak dur’ mesajı mı vermek istedi?’ diye kafasını yorarken kapı tekrar açıldı ve bu defa Haldun ile Tevfik Bey yüzlerinde kocaman bir tebessümle içeri girdiler.

……………………………………………………………………..

Saat onu yirmi üç geçiyordu ve on buçuğa iki dakika kala kapıyı bir kere hafice tıklatan Aslı içeri girdi ve yüzünde her zamankinden farklı bir ifade ve donuk bir ses tonuyla “Günaydın,” dedi. Çok şık, ekru renginde, kapamalı ceket ve pantolon giymişti. Masanın önündeki koltuğa değil onun arkasındaki iki kişilik deri koltuğa oturup, dizüstü bilgisayarını da sehpaya koyup, kapağını açtı. Haldun, “Hoş geldin ama bir dakika, sabah ameliyattan çıktım, susamışım, programı gözden geçirmeye başlamadan hem kendime hem de sana bir kola ikram edeyim,” diyerek ofisin sağ tarafındaki kapaklı dolabı açıp iki küçük kutu kola çıkardı.

…………………………………………………………………………………………………………

EK bölüm:

J. P. Sartre ana fikir olarak Camus ve diğer felsefecilerle insanın dünyaya birden bire atılmış, anlamsız bir ortamda kendinden, yapacaklarından sorumlu bir varlık olarak kendi yaşamı için her türlü kararı vermekte özgür olduğunda birleşmişlerdir. Ancak, günlük konuşma dilindeki anlamından farklı olarak özgür olmak, birey kendi geleceği, yapacakları için karar alabilmesi ve bilinçli olarak kendi eylemlerinden sorumlu olacağı anlamındadır. Bunu yapabilen birey işte o zaman gerçek (otantik) bir varlık olacaktır.
Sartre’ın “Varlık, özden önce gelir,” (Essence precedes existence) tanımı varoluşçuluk akımının temel yapı taşı olmuştur.

Temel konuya tekrar dönülecek olursa, Sartre’ın önde gelen ve bireyin varoluş (biçimini) formunu, (modes of being) açıklayan iki kavramın tanımlanması çok önemlidir. Bu iki kavramdan birincisi (kendi içinde, kendinde varlık / being-in-itself), ikincisi ise ‘(kendisi için varlık / being-for-itself) olarak açıklanmıştır.

Kendinde varlık yalın bir tanımlamayla pasif, olduğu gibi, kendisini kendi içine hapis eden bir nesnedir. Bu kavramın tam zıddı ise kendi-için-varlık’ tır ve bilinçli bir şekilde özgürlüğünü yaşamda karşılaştığı olanakları seçmek için kararlar alabilecek varlıktır. Sürekli bir dinamizm içindedir, sürekli bir şeyler yaratacak, çeşitli kararlar verecek ve giderek değişecektir.
____________________________________________________________________________

….

Eklendi: Yayım tarihi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

  • Kategori(ler) Roman (Yerli)
  • Kitap Adıİyi ve Kötünün Dansı
  • Sayfa Sayısı205
  • YazarMehmet Yusuf Yahyagil
  • ISBN9786256067641
  • Boyutlar, Kapak14 x 21 cm, Karton Kapak
  • YayıneviMythos Kitap / 2025

Yazarın Diğer Kitapları

Men-e-men Birazoku

Aynı Kategoriden

  1. Romanlar 2 – Yeşil Elmalar ~ Nazım HikmetRomanlar 2 – Yeşil Elmalar

    Romanlar 2 – Yeşil Elmalar

    Nazım Hikmet

    Serinin üç romanı Kan Konuşmaz, Yeşil Elmalar (ve içinde Yaşamak Hakkı,) ve Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim, Nazım Hikmet’in çeşitli dönemlerdeki roman çalışmalarını oluşturuyor....

  2. Hata Yaptıysam Aramızda Kalsın (Yol Öyküleri) ~ Cezmi ErsözHata Yaptıysam Aramızda Kalsın (Yol Öyküleri)

    Hata Yaptıysam Aramızda Kalsın (Yol Öyküleri)

    Cezmi Ersöz

    Uzun ve yorucu yolculuklardan sonra denize varmayı çok severim. Hayatın tam içine girip, göze aldığım ne varsa dibine kadar yaşayıp sonra yine kendime dönmek...

  3. Gençliğim Eyvah ~ Tarık BuğraGençliğim Eyvah

    Gençliğim Eyvah

    Tarık Buğra

      Türkiye’deki anarşinin otopsisidir. Romanda, yalnız boşa giden gençliklerin hikâyesini değil, içine düşürüldüğümüz kaosun çarpıcı grafiğini de bulacaksınız. Yıllardan beri Türkiye’de bütün görevleri, ödevleri...

Haftanın Yayınevi
Yazarlardan Seçmeler
Editörün Seçimi
Kategorilerden Seçmeler

Yeni girilen kitapları kaçırmayın

Şimdi e-bültenimize abone olun.

    Oynat Durdur
    Vimeo Fragman Vimeo Durdur